[Luli]

2006 yılında Pluton’un gezegen statüsünün değiştirilip, cüce gezegen kategorisine alınmasından sonra, aynı yılın Eylül ayında, “Cüce Gezegenin İntikamı” başlığını verdiğim ve o zamanlar pek kimsenin farkında bile olmadığı ama yaklaştığını düşündüğüm global kriz hakkında bir yazı yazmıştım. Pluton’un Oğlak burcuna girişinin çok önemsenmesi gerektiğini anlatan bir yazıydı bu. Burada hatırlamak için kısaca alıntılıyorum: “2008 yılına dikkat…2008 yılında Pluton, Oğlak burcuna geçtiği andan itibaren hırsını ve kararlılığını çok daha fazla gözler önüne serecektir. Cüce gezegenin intikamının çok yakında olduğunu söylemeliyim. Bu tarihten itibaren dünya tarihinde şekillendirici, kritik bir aşamaya geçilecek. Pluton'un Oğlak burcuna geçişi büyük organizasyonlar, ekonomik güçler ve liderler açısından gücü elde tutmayı artıracaktır”

2005 yılından bu yana Pluton’un Oğlak burcuna geçişi ile ortaya çıkabilecek olası değişiklikleri değiniyorum. Astrolojik açıdan Pluton geçtiği alanı kökten temizleyen, tasfiye eden, yenileyen, çürümüş olanı atan, adeta evrim geçirten bir özelliğe sahiptir. Oğlak burcu ise büyük ekonomik sistemleri, organizasyonları ve insan uygarlığının maddi boyutlarını, sınırlarını temsil eder. Bu gözle bakıldığında Pluton’un 247 yıl aradan sonra yeniden bu burca dönüşü (Daha önceki dönüşünde ABD kurulmuştu) kapitalizmin de sorgulanacağı bir sürece işaret ediyor. Pluton 2024 yılına kadar Oğlak burcunda kalacak, kuşkusuz bu kısa bir zaman aralığı değil ancak bu süre içerisinde aşama aşama değişen ve yenilenen bir sosyo-ekonomik bir atmosfer içinde olacağız. Önce dev şirketler ve bankalar battı ya da tasfiye edildiler. Mikro düzeyde biz bireyler ekonomik açıdan kendimizi yeniden güçlendirmek için, kariyerimizde böyle büyük şirketlere bile güvenemeyeceğimizi anladık. Oğlak devletleri ve ekonomik örgütleri de anlatan bir burçtur. Şimdi sırada zaaf gösteren ekonomilerin ve devletlerin olduğunu söyleyebiliriz.

Nitekim önce Dubai’den gelen haberler, daha sonra Yunanistan’ın (ve diğerleri de sırada) bariz biçimde içine düştüğü ekonomik açmazlar aslında, sürekli tüketerek, borç alarak ya da kamu açıkları vererek, ekonomi değirmenini döndüremeyeceğimizi anlatıyor. Devletler, kamu yönetimleri yeniden yapılanmak ve kangren olan ekonomik faaliyetlerinin bazılarını tasfiye etmek, birikime önem vermek, en önemlisi reel bir üretim gerçekleştirmek zorundalar. Bu süreç içerisinde, sadece finansal piyasalara dayalı çarelerin işlemeyeceği ortada. Reel ekonomiyi yeniden harekete geçirmek, dev boyutlara ulaşan işsizliği azaltmak en azından kısa vadede birincil ödevler olarak görülmekte. Unutmayalım, ekonomik açıdan önem taşıyan kaynaklar şu aşamada sadece diplomasi üzerinden tartışma konusu iken, 2012 Ekim sonrasında zayıf güçlerin silineceği ve gücü olanın payını daha da fazla arttıracağı siyasi manevralara, ülkeler arasında artan çetin ve acımasız bir kaynak kazanma yarışına dönüşecektir.


Hakan Kırkoğlu