Ortalama olarak kadınların vücudunda bulunan bakır miktarı erkeklerinkinden % 20 daha fazladır. Demir de tam tersi geçerlidir, erkeklerin kanında kadınların kanındakine göre üçte bir daha fazla demir bulunur. Modern tıp bu olgunun derin anlamını kavramaktan çok uzaktır. Demir ve bakır seviyeleri tam da bu metallerin gezegenlerinin cinsel sembolizminden bekleneceği üzere, cinsiyetle alakalıdır. İnsan kanındaki bakır miktarı hayatı bir önem taşır. Ağırlığın yaklaşık milyonda birini oluşturur ve bu miktar epey istikrarlı olarak korunur.
Kadınların kan dolaşımındaki bakır miktarı regl ile uyum içinde aylık bir döngü takip eder, reglin başlamasından bir hafta kadar önce en yüksek noktasına çıkar. Bunun nedeni kandaki bakırı esasen protein, ‘ceruloplasmin’ olarak var olmasıdır. Bu proteinin metabolizasyonu östrojen denilen dişi cinsiyet hormonuyla yakından ilişkilidir. Doğum kontrol hapı östrojen seviyesinin yüksek olduğu hamilelik şartlarına öykünmesi dolayısıyla işe yarar. Hamilelik sırasında anne kan suyundaki bakır seviyesi normal düzeyinin iki katına çıkar ve milyonda 1,9 birim olur. Sonuç olarak ceninin kanındaki bakır seviyesi de doğum yaklaştıkça artar, böylece anne ve çocuk arasında bir bakır –demir kutupluğu oluşur. Hamileliğin sonunda görülen uykusuzluk, depresyon ve ruh hali değişimleri yüksek bakır seviyeleriyle ilişkilendirilmiştir. Doğum kontrol hapı kullanan bir kadın kan suyundaki bakırın aylık ritmini bloke eder ve hamileliğin dokuzuncu ayına özgü yüksek bakır seviyesini korur. Kanıtlar gösteriyor ki bakır yükselen östrojen seviyesinin bir yan ürünü olmaktan ziyade, üreme sürecinde dinamik bir rol üstlenmektedir.
1970’li yılların başında bakır içeren doğum kontrol spirallerinin diğerlerinden çok daha başarılı olduğu tespit edilmiştir. ‘Copper 7’ adlı spiral en yaygın tasarım haline gelmiş ve tüm dünyada pazarlanmış ve genellikle bir çocuklu kadınlar tarafından kullanılmıştır. Bakır iyonları rahmin içinde bir biyolojik eylemde bulunur ve döllenmiş yumurtanın ekilmesini engeller. Böylece bakır spiralin çalışma biçimi kandaki toplam bakır seviyesini etkileyen doğum kontrol haplarından farklıdır. Aradaki tek bağlantı her ikisinde de bakırın davranışında görülen bir çarpıcı bir Venüs niteliğinin var olmasıdır.
Kandaki demir ve bakırı karşılaştırdıktan sonra, şimdi de bunları başka açılardan karşılaştıralım: bu metallerin gezegenleri bize en yakın olan gezegenlerdir, biri dışarıda öteki içeridedir. Saf bakır kırmızı-pembe bir tona sahip sıcak, alıcı parlaklıkta bir metaldir, çeliğin soğuk parlaklığından farklıdır. Bir şey demirden yapılmışsa onun ‘sağlam’ ve ‘faydalı’ olması önem kazanır, bakırdan yapılmışsa ilk izlenim estetik bir izlenimdir. Karşımızdaki ister bakır bir vazo, bir trompet veya yeşil renkli bakırdan bir kubbe olsun ilk baktığımız şey onun görünüşüdür. Bakır öylesine yumuşak ve esnektir ki yapısal amaçlı kullanılabilmesi için başka metaller karıştırılarak bronza veya pirince dönüştürülmelidir.
Mineral filizleri yan yana sergilediğimiz vakit, bakır göze başka hiçbir metalin gelmediği kadar hoş gelerek ilk dikkati çeken metaldir. Malakit veya azuritin mavi yeşil tonlarına bakınız, O kan taşının veya piritin sağlam yapılarından ne kadar farklılar! Pirit kristalleri kusursuz küpler oluştururlar ve Mars kuvvetini ve gücünü sergilerler. Dekoratif amaçlarla kesilip parlatılan bakır filizi malakitin dalgalı deniz yeşili tonlarından çok farklı bir duygu verir. Bakır filizlerinin isimleri Venüs’ün nazik niteliklerine işaret eder: Malakit, azurit, turkuaz, kalkopirit ve tavus kuşu filizi.
Demir veya çeliğin dekorasyonunda ağırlıklı olduğu bir oda ya bir ofis ya bir fabrika havası verir. Bizde bir etkililik izlenimi yaratır. Bakırın ağırlıklı olduğu bir oda ise tersine, sıcak, evi andıran ve insanı rahatlatan bir izlenime sahiptir. İngiliz barlarının sırrıdır bu. Amerikalılar barlarında demirin soğuk parıltısını tercih ederler ve bu onların şiddetli huzursuz toplumunu gösterir. Bakırın yüksek titreşim özelliği onu birçok müzikal enstrüman için en iyi metal kılar, telli çalgıların tellerinde, pirinç kısımlarda, vurmalı çalgılarda vb. görürüz onu. Geleneksel olarak astrolojide müzik sanatı Venüs ile ilişkilidir.
Bakırın parlak tonlarını hiç kimse Amerikalı sanatçı Maxfied Parrish’ten daha iyi takdir edememiştir. Doğum haritası (25 Haziran 1870) çok güçlü bir Venüs açısı içerir (Satürn karşıtlığında Mars ve Ay ile kavuşum yapar). Resimlerinden birini burada görüyorsunuz.
Venüs ile bakır arasındaki bağlantının izini bulmak için uzak mitsel döneme, aslını isterseniz, bir zamanlar bir aşk tanrıçası tarafından yönetilen bir Akdeniz adası olan Kıbrıs’a kadar gitmemiz gerekir. Bu adanın Venüs – Afrodit’in adası olduğuna inanılırdı. Afrodit Kıbrıs Tanrıçası diye tasvir edilirdi. Botticelli’nin Venüs’ün Doğumu adlı tablosunda Kıbrıs kıyılarında deniz köpüklerinden doğarken resmedilir. Bakır kelimesi (Copper) Kıbrıs (Cyprus) isminden gelir. İngilizcede bakır anlamına gelen Copper kelimesi Latince cuprum kelimesinden gelir ki bu kelime Yunanca Kyprus kelimesinden türemiştir. Antik dönemde Kıbrıs en çok bakır çıkarılan yerdi, bu yüzden maden de adanın ismini almıştır. Kadimler Venüs’ün yüksek miktarda bakır bulunan yerlerde yaşadığına inanıyordu. Venüs’ün denizden geldiği söylenir, bu yüzden bakır bize su elementiyle bağlantıyı hatırlatır. Bütün bakır tuzları deniz rengi mavi ve yeşil tonlardadır. Bütün bakır filizleri ve tuzlarında su bulunur. Neredeyse bütün bakır tuzları suda yüksek ölçüde çözünür. Tavuskuşu kuyruğunun göz alıcı renkleri yeşil-mavi bakır komplekslerinden gelir.
Splendor Solis’te Venüs.
Birçok deniz yaratığında nefes süreçleri demir değil, bakırla ilişkilidir. Deniz yaratıkları vahşi Mars enerjisine değil, daha sakin bir var olma haline ihtiyaç duyarlar. Deniz yaratıklarında demir molekülle hemoglobin yerine bakır içeren moleküller kullanılır. Boticelli’nin tablosundaki sedef kabuk geleneksel olarak her zaman Venüs’le ilişkilendirilmiştir ve bakır süreçleriyle nefes alan bir mahluka aittir. Ahtapot ve yengeç de demir temelli hemoglobin yerine solunum sistemlerinde bakır molekülleri kullanırlar.
Aynı kutupluluk demirin görece hareketinin elektrik ürettiği dinamo ilkesinde, inorganik alemde de görülür. Demir manyetik alan yaratır, bakır kablolar ise üretilen elektriği taşırlar. Enerjiyle hareket eden medeniyetimiz nabız gibi atan, alternatif akımı oluşturanbir Mars Venüs etkileşiminden faydalanır. Michael Faraday’ın dinamo ilkesini keşfettiği gün (17 Ekim 1831) gökyüzünde bir Venüs Mars kavuşumu vardı.
Mitolojide Mars ile Venüs’ün birbiriyle ilişkili olması gibi, yeryüzünün derinlerinde de bu iki maden birbirine bağlı halde bulunur. Birincil bakır filizi bakır demir piritlerindedir, burada bakır demirle birlikte bulunur. Bu deniz yeşili bakır filizinin siyah çizgilerinde demir bulunur.
Kırmızı metalin modern kullanımları mikroçiplerden güneş enerjisi hücrelerine kadar değişiklik gösterir, her ne kadar şimdi ana hatlar için fiberglas tercih edilse de iletişimde temel bir araç olmaya devam etmektedir. Bir cep telefonunun içinde epey gram bakır bulunur. Bakır madeninden yeryüzünde fazla kalmamıştır, belki bir otuz yıl daha çıkarılmaya devam edilecektir. Bu durum madenin büyük miktarlarda geri dönüşümünü getirmiştir. Mimarlar madenin görsel çekiciliğini ve esnekliğini çok takdir ederler. Bakırın o harika turkuaz görünüşünün oraya çıkması için genellikle birkaç on yıl çeşitli elementlere maruz kalması gerekmektedir. Fakat modern teknikler bu dönüşüm sürecini birkaç aya indirebilmektedir.
Güzellik kremleri de bakır tozu kullanır. Özellikle Dr. Haushka grubu ve Weleda’nın Bakır merhemi: “Bakır kolajen ve elastin geliştirilmesini uyarma özelliği yüzünden, tenin tamir edilmesinde hayali bir önem arz eder. Bakır içeren ürünler ten üzerinde çok iyi iltihap önleyici bir özelliğe sahiptir.” Venüs metalinin kozmetikte kullanıldığını bilmek ne güzel. Zaten bakır temelli bir cilt pigmenti olan melanin, bizim güzellik imgemizde çok önemli bir yer tutan bronz ten rengini veren maddedir. Kahverengi saç rengi de melaninle ilişkilidir.
© Nick Collerstorm, yazının orijinali için:
http://www.skyscript.co.uk/metal2.html
© 2010, BATİNİLER.