Luli
√īoℓэ†
Mesajlar: 740
Üyelik Tarihi: Aug 2008
|
2012 Sonun Başlangıcı
Biz insanlar tarihimizin her aşamasında Kıyamet teoriler üretmeye bayılırız. Özellikle binyılları devirmek üzere olduğumuz zamanlarda bu beklentiler hızla yükselerek, toplu bir hezeyan ve heyecan seline dönüşür. Çoğu zaman gök olaylarını, bazen de Nostradamus gibi ünlü kahinlerin verdiği değişik tarihlerini kendimize bir “son” olarak belirleme hevesindeyizdir. Belki de toplum psikolojisi açısından baktığımızda bu tür beklentilerin aslında vazgeçilmez bir rahatlama, bir boşalma aracı olduğunu söyleyebiliriz. Bireysel psikolojimiz nasıl kendi içinde bir arınma ve deşarj yolu arıyorsa, toplumlar, hatta tüm insanoğlu duygusal heyecanla yüklü böylesine fırtınalı zamanlardan geçer. Astrolojik açıdan baktığımızda da, büyük gezegen döngüleri, sözünü ettiğimiz kıyamet senaryolarını üretmekte önemli bir zemin sunar. İnsan tarihinin pek çok döneminde yokoluş hikayeleri ile karşılaşırız. Adeta bu mitolojik bir yaratım sürecidir. Örneğin antik dönemlerdeki önemli olaylar, Atlantis’in yok oluşu, büyük su baskınları, Nuh’un gemisi hikayesi, büyük yargı günü, Armageddon ya da büyük salgınlar, veba, bu tür büyük olayların çerçevesinde gerçekle insan hayalgücünün birbirine karıştığı tüm anlatımlar dikkat çekicidir.
Bizim 2000 yılı girişinde yaşadığımız kıyamet heyecanını, 1000 yılı başında, Avrupalılar fazlasıyla yaşadılar. Bu dönemde, Hristiyan orduları, Kuzey Avrupa’nın pagan ülkelerine savaşlar açtılar. 1186 yılı için Toledolu John, gezegen döngüleri yüzünden kıyametin geleceğini söylüyordu. Yehova Şahitleri, I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914’ü dünyanın sonu olarak gördüler, ancak daha sonra bu öngörümlerini değiştirmek zorunda kaldılar. Dünyanın sonu çalışmalarına verilen ve Yunanca son anlamına gelen “Eschatos” kelimesinden türeyen Eskatoloji değişik dinlerde ve felsefi görüşlerde, farklı dünya sonu senaryolarını konu edinir. Tarihsel perspektifte bakıldığında, pek çok düşünür, din adamı farklı kaynaklardan yola çıkarak kıyamet için sayısız tarih ortaya koydular.
Evet şu bir gerçek ki, çağımızın insanı kendi yarattığı uygarlığın yükünü, şimdiye kadar bir çöp tenekesi gibi kullandığı, sadece tüketerek yok ettiği bir dünyanın üzerine yüklemekte. Geçtiğimiz yıl izlediğimiz Yuva (Home) filmi bu gerçeği bariz biçimde yüzümüze vuruyordu. Şimdi politikacılar, değişik siyasi yaklaşımlar ve çevreci partiler global ısınmaya karşı alınabilecek önlemler üzerinde ciddi ciddi düşünmeye başladılar. 7 Aralık tarihinde Kopenhag’da gerçekleştirilecek olan İklim Değişikliği Konferansı da ortaya çıkan gelişmelerin artık acil boyutlara ulaştığını ifade etmekte. Bir bakıma insan olarak egosantrik değil, jeosantrik yani yermerkezli bir bakış açısını bir an önce edinmemiz gerekiyor. Buna paralel olarak, Holywood endüstrisi son yıllarda görsel bir şölen içeren arka arkaya kıyamet filmlerini devreye sokmaya başladı.
2012 bildiğimiz Zaman’ın Sonu Mu?
Kuşkusuz 2012 yılı yaklaşırken, Maya uygarlığının zamanında çok gelişmiş bir astronomik takvim ortaya koymuş olması şimdi ister istemez tüm dikkatleri 2012 yılı Kış girişine odaklamakta. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Mayaların M.Ö. 2000 yılından itibaren mimari, sanat, astronomi ve astroloji konularında kendilerine özgü bir birikim ortaya koyduklarını görüyoruz. Mayalar İspanyolların Amerika’ya ayak bastıkları 16. yüzyıldan itibaren kontrol altına alınmakla birlikte, aslında Maya uygarlığının değişik nedenlerle 9. yüzyıllarda duraklığını ve çöküşe geçtiğini anlıyoruz. Kuşkusuz tüm kültürlerin Astronomi ve Astroloji’ye özel bir önem verdiklerini ve sosyal yaşamlarının önemli bir parçası haline geldiğini biliyoruz. Eski Mezopotamya uygarlıklarında, Babil’de ya da Kalde’de olduğu gibi, astronomlar hem astrolog hem de rahip görevini görmekteydi. Teleskobun bulunuşundan çok daha öncesinde, Mayaların Oryon nebulasının farkında oldukları anlaşılmakta. Pek çok Maya şehrinin değişik yıldızların örneğin Ülker (Pleiades) konumuna göre coğrafi olarak kuruldukları anlaşılmakta. Mayaların astronomik kayıtlarını içeren ve bu konunun en önemli kaynaklarından birisini içeren Dresden Kodeksi pek çok astronomik ölçüme dikkat çekmekte. Bu cetvellerde özellikle Venüs’ün hareketlerine özel bir önem verildiği de görülmekte.
Maya Takvimi Tzolkin
Tzolkin olarak adlandırılan 260 günlük Maya günleri takvimi 21 özel günün, 13 sayısı (Trekana döngüsü) ile katlanarak 260’a ulaşmasından oluşuyor. Her bir günün kendi adı, karakteristik özellikleri bulunmakta. Maya astrolojisinde gün burçları kişinin kişilik özelliklerini tanımlamakta kullanılıyor.
Sırasıyla bu gün burçları şöyle:
Imiks (Deniz canavarı ya da timsah) Enerjik, sürekli çalışan, yaratıcı, girişimci, kimi zaman agresif, oldukça hassas
Ik (Rüzgar) Hareketli, iletişimci, çok zihinsel, çok yönlü ve huzursuz, karmaşık
Akbal (Gece) Güçlü, karizmatik, baskın, güvene önem veren, düşüncelerinde sabit
Kan (Mısır) Sosyal, liderlik gösteren, verimli. cinsel yönden çekici
Çiçcan (Yılan) Güçlü, karizmatik, irade sahibi, ruhsal, dayanıklı, aşırılıklara kaçan
Cimi (Ölüm) Güvene önem veren, fedakar, ruhsal konulara eğilimli, İşbirliğini seven
Manik (Geyik) Barışcıl, işbirliği yapan, artistik, ilham dolu, bağımsızlıkla ilgili problemi olan
Lamat (Tavşan) Meraklı, enerjik, verimli, oyuncu, zeki, şüpheci, gizemlere ilgi duyan, çok hareketli
Muluç (Su) Hassas bir hayalgücüne sahip, psişik, romantik, saflaştıran, hayal kuran, sorumluluktan kaçan
Ok (Köpek) Sadık, güçlü iradeli, toplumcu, iyi takım oyuncusu, sabırlı ancak otorite ile ilgili sorunlar
Çuen (Maymun) Artistik, dikkat çeken, gösterişçi, hareketli, yüzeysel, konsantre olmayan
Eb (Süpürge) Cömert, nazik, yardımcı, çok hassas, öfkesini saklayan, barış arayan
Ben (Kamış) Dikkat çeken, poüler, güçlü yargıları olan, esneklik gösteremeyen, hırslı
Iks (Jaguar ya da Büyücü) Hassas, gizleyici, zeki, psişik, karmaşık, sağaltıcı
Men (Kartal) Bağımsız, hırslı, cesur, zamanın ilerisinde, teknik konulara eğilimli, eleştirel
Cib (Baykuş) Derin, ciddi, gerçekçi, pragmatik, sezgisel, vicdan sahibi, mücadeleci
Kaban (Kuvvet ya da Hareket) Zihinsel açıdan aktif, akılcı, pratik, lider, katı olabilen
Etz’nab (Çakmaktaşı ya da Bıçak) İyi koordine olan, aile ve gruplara önem veren, obsesif, kolay öfkelenen
Kauak (Fırtına) Genç ruhlu, çok yönlü, huzursuz, geleneklere önem veren, psikoloji, tıp ya da ruhsal konulara eğilimli
Ahau (Yönetici) Kendini adayan, artistik, hayal kuran, yüksek beklentileri olan, bağlı, ilişkilerde zorluklar çeken, hayal kırıklığına açık
Bu gözle bakıldığında, 260 günlük Maya takvim yılı 20 günlük 13 haftadan oluşur. Doğduğunuz gündeki Maya gün burcunu bulmak için,
Kod:
http://www.mayanmajix.com/TZOLKIN/index.php
sayfasına gidebilirsiniz.
Mayalar her güne “kin” adını vermişlerdir ve kuşkusuz “kin”den türeyen diğer zaman birimleri de var. 20 kin, 20 gün 1 vinal, 18 vinal yani 360 kin 1 tun, 20 tun 1 katun, 20 katun da 1 baktun eder. Bu hesaplandığında, Maya takviminin çağları organize eden özellikleri olduğu görülür. 1 Baktun, 144.000 gün bir başka deyişle 394,25 güneş yılı etmektedir. Mayalar yukarıda da gördüğünüz gibi 20’lik sistem kullanmışlardır. Mayaların Yaratış günü olarak gördükleri 4 Ahau, 8 Kumku tarihi, günümüz takvimine göre M.Ö. 11 Ağustos 3114’te başlamış ve bu tarihin Izapa bölgesindeki geleneklere dayandırılmıştır. Örneğin beşlik sistemde 0.0.0.1.3 yazmak, 23 gün anlamına gelir. Her basamak 20’nin katlarını gösterir. New Age akımı içinde, Orta Amerika kültürlerini inceleyen Jose Arguelles bu tarihe dayanarak Uzun Takvimin 21 Aralık 2012’de tamamlanacağını ileri sürmektedir. 20.12.2012 13 . baktunun yani 13x394.25 yılın sonudur, bu da toplamda 5,125 yıldan fazladır. Mayalar söz konusu 5,125 yılı “bir galaktik gün” olarak değerlendirmişler, bunu Venüs’ün 5 köşeli döngüsünden hareket ederek 5 ile çarparak büyük 25,625 yılı elde etmişlerdir. Eski Mayalara göre bu döngü Güneş’in galaktik merkezle ilişkisi ile ilgilendirilmektedir. Bazılarınca bu durum, artan manyetik aktivite ve Güneş rüzgarları sonucunda Dünya’nın manyetik dengesinin değişeceğini, manyetik kutupların yer değiştirebileceğini öne sürmektedir. Güneş’in içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi ile yeniden aynı düzlem üzerine oturması, işte böyle bir kıyamet senaryosunu gündeme getirmektedir.
Maya takvimine göre şu anda, 1992 yılından bu yana son katun (20 yıllık dönem) içinde bulunmaktayız. 13 sayısına kutsal bir önem veren Mayalara göre, 2012’den 13 yıl önce, 1999’da gerçekleşen Güneş Tutulması’nın önemli bir işaret olduğu öne sürülmektedir. Diğer bir araştırmacı Carl Johan Calleman’a göre, 28 Ekim 2011 tarihine ayrıca dikkat çekmekte. Calleman bu tarihe kadar olan dönemi 7 gün ve geceye ayırarak, insanlık bilincini ilgilendiren ayrı ayrı dönemlerden söz etmekte. Şu anda 8 Kasım’dan itibaren 2 Kasım 2010 tarihine kadar 6. günün gecesindeyiz. 3 Kasım 2010-28 Ekim 2011 arasında yeni bir fazda olacağız.
Tüm bu anlatılanlara yukarıdan bakmaya çalıştığımızda, New Age akımının öncüleri aslında insanoğlunun yeni bir bilince doğru yöneldiğini, zorunlu yönelmek durumunda olduğunu ve eğer uygarlığımız ve süregelen bilincimiz yenilenmez ise, insanoğlunu tarihin daha önceki aşamalarında olduğu gibi büyük olayların bir bakıma olası bir sarsıntının ya da bir kıyametin kapıda olabileceğini vurguluyorlar.
Kuşkusuz, bu anlatılanların günümüzde yaşadığımız küresel ısınma ile bağı yanyana getirildiğinde aslında, bilim adamları da artık dünyamızı bu şekilde hor kullanamayacağımızı söylemekte, hatta acil uyarılar da bulunmaktalar. Egosantrik biçimde tüketen, bu dünyada sadece kendini hak sahibi gören, hatta bu yönde insanı ezen insanının geleceğinin pek parlak olmayacağı açık! Dünyanın maddi kaynaklarını sürekli yeni teknolojilerle yok ederken, kendi üzerine bastığımız dalı da kesiyoruz. Kimyasalların kullanımından, genetik olarak değiştirilmiş tarım ürünlerine, yoğun hava kirliliğinden, uzay boşluğunda dolanan çöp olmuş uydulara kadar, fütursuzca tüketiyoruz, yağmalıyor ve yok ediyoruz.
Aslına bakılırsa bu tarih, Maya takvim günlerinin sonudur. Şimdi pek çoklarınca zamanın sonu ya da kıyamet olduğu sürülen bu tarihin, astrolojik açıdan ne anlama geldiğini inceleyelim. Gerçekten de bu tarih önemli astrolojik fenomenlerle örtüşmekte midir, yoksa tahmin edeceğiniz gibi, bir felaket tellallığı mı yapılmaktadır ?
2012’ye doğru, Astrolojik Bakış
Tuhaf biçimde bu hikayenin 2008’de Pluton’un Oğlak burcuna girişi ile yeni bir ivme kazandığını söylebiliriz. Hatırlarsanız, 2008’den önceki öngörümlerin, maddi uygarlığı ve sistemleri anlatan Oğlak burcuna girecek olan Pluton’un ekonomik ve siyasi sistemleri güçlü bir dönüşüme uğratabileceğinden pek çok defa söz etmiştim. Pluton astrolojik açıdan arınmayı, temizlenmeyi, sadece dile kolay, aslında hiç de kolay bir süreç olmayan, gereksizi hayatımızdan çıkaran dönüşüm ve evrim sürecini anlatır. Eski Grek mitolojilerinde yer altı tanrısı Hades ile özdeşleştirlen Pluton, yenilenmek için karanlığa girilmesini şart koşar. Bu süreç insan psikolojisinin pek çok aşamasında önemli bir gelişim noktasına karşılık gelir. Hayat tek bir boyuttan oluşmaz, gündüz kadar gece de gereklidir. Bizler de sürekli neşeli, keyifli olamayız. Sıkılmak, üzülmek, yıpranmak çoğu zaman gelecekte yeniden elde edebileceğimiz başka bir aydınlık dönemin gelişmesi açısından gerekli ve geri döndürülemez bir süreçtir.
2008 yılında Pluton’un Oğlak burcuna ilerlemesi ile birlilte, tüm insanlık, uzun bir süredir, sürekli tüketen, hep daha fazlasını isteyen, tükettikçe doymayan ve sürekli yeni satış modelleri ile karşılaşan, neredeyse bir akıl tutulması içinde güdülenen insanın sanki bir duvara çarpmışcasına uyanan krizi ile yüzleştik ve bu sürecin aslında başlangıç aşamalarındayız. Bunu bir “uygarlık krizi” olarak adlandırdım. Eğer, dünya piyasalarından gelen son haberleri takip edersek, başlayan bu krizin kendi içinde daha fazla dip noktası olabileceği anlaşılmakta. Bir süredir devam eden, ne zaman krizden çıkacağız soru ve söylentilerini şimdi yeniden, daha gerçekçi biçimde tartmak durumdayız.
Tüm bu gelişmelere daha yukarıdan baktığımızda, aslında çöken şeyin sadece ekonomi olmadığı görülecektir. Çöken aynı zamanda dünyanın eko sisteminin ta kendisidir. Önümüzdeki 2 yılık süre içinde astrolojik açıdan bu çöküşün getireceği uyanışın devasa sonuçları ile karşılaşabiliriz.
Bu gelişmelere paralel olarak, çok enteresan bir biçimde, 2010 yılında Uranüs, 7 yıllık bir süre için Koç burcuna girecektir. Uranüs’ün burçlar kuşağını dolaşımı 84 yıldır ve bu nedenle her burçta yaklaşık 7 yıl kalmaktadır. 2003’ten bu yana Balık burcunda kalan Uranüs, ruhsal aydınlanmalar getirdiği gibi, bu burcun değişken, tutarsız yönlerini de açığa çıkarak çok daha dengesiz ve yönsüz bir atmosfer getirdi. Bu anlamıyla, Uranüs’ün ilk burç olan Koç’a geçişi fazlasıyla manidardır. Uranüs sarsan, aniden değiştiren, yenileyen, yıkan ve protesto eden bir güç olarak, Koç burcunun yeni başlangıçlar ve heyecan ortaya koyan tavrında büyük bir enerji saklıdır. Koç burcundaki Uranüs aniden başkaldıracak, sabretmeyecek ve sessiz kalmayacaktır. 2010 Mayıs’ında Koç burcuna ilerleyecek olan Uranüs bir süre Satürn tarafından yönlendirilse de, kendi gündemini hızla ortaya koyacaktır. Bu yeni gündem bireysel özgürlükler, başkaldırılar ve kendi savunma, ne bahasına olursa olsun dikine gidecek bir insanlık psikolojisinden söz etmektedir. Koç burcundaki Uranüs, sonucu ne olursa, risk alan ve asice davranacak bir süreçte olacağımızı anlatmakta.
Eğer bunu Oğlak burcuna ilerleyen Pluton’un üzerimize getirdiği ekonomik ve siyasi baskıları ile birlikte, yan yana görürsek aslında, önümüzdeki birkaç yıl içinde, ne kadar büyük, devrim ve uyanış getiren bir süreçte, yepyeni bir bilinçlenme aşamasında olduğumuzu anlayabiliriz.
Bu söylediklerim ne bir rüya ne de vahşi bir hayalgücü ürünü. Tam tersine tarihsel sürecin tekrarlanan yankıları. Uranüs ve Pluton, bundan önce, 1965-1967 yılları arasında Başak burcunda yanyana gelmişlerdi. Bu dönemde insan tarihinde, ayaklanmaları, sosyal başkaldırıları, Fransa’da, ABD’de özellikle dikkat çeken gençleri içine alan 68 kuşağını da tanımlamakta. Yine bu dönem bir yandan da, endüstrileşmenin, ağır sanayiinin, kimyasalların kullanımın gittikçe hızlandığı, derinlik kazandığı, öte yandan da işçi haklarının ve çevresel farkındalığın ortaya çıktığı bir sürece eş zamanlılık göstermektedir. İşte şimdi, Uranüs ve Pluton birleşmesinden 45 yıl sonra, bu kez, 2012-2015 yılları arasında kare açı içine gireceklerdir. Bu dönemde tam 7 kez kare açı kuracak olan Uranüs ve Pluton’un ilk açısı 24 Haziran 2012’de gerçekleşiyor, son kare ise 17 Mart 2015’te tamamlanacak. Bu güçlü astrolojik gösterge, 21. yüzyılı şekillendirecek bir döneme işaret etmektedir. Asla göz ardı edemeyeceğimiz bu dönemde, bir yanda küreselleşmenin getirdiği baskılar ve Oğlak burcundaki Pluton’un yansıttığı ekonomik ve siyasi sistemleri değiştiren devrimler, diğer yandan da Koç burcundaki Uranüs nedeniyle, buna karşı duran yeni liderler, daha sert ve askeri güçlerini vurgulayan, sabırsız ve sert politik söylemler söz konusudur.
2012-2015 yılları arasında gerçekleşecek olan Uranüs-Pluton karesi gerçek 21. yüzyılı başlatırken, insanoğlu eğer biraz daha akıl ve sağduyu gösterebilirse, kendini sınırlayan sistemleri, doktrinleri ve bu yönde dizayn edilmiş olan kontrol sistemlerini kökten değiştirebilir. Bu dönemde bir bakıma, küresel ekonominin yeniden şekillendiği, yeni güç odaklarının ve liderlerin ortaya çıkacağı bir dönem olacaktır.
İnsanlık boyutunda bakıldığında, eğer Maya takvimi 21 Aralık 2012 tarihini bir son olarak görüyorsa, bu muhtemelen zorunlu olarak içselleştirilmesi gereken yepyeni bir insanlık bilincine işaret etmektedir. Kuşkusuz böylesine büyük devrimleri ve dönüşümü anlatan bir süreç içinde ortaya çıkan tablo belki bir barış ya da huzur dönemi olmayacaktır. Yığınlar söz konusu edildiğinde, hergün televizyonlarda gördüğümüz travmatik durumlar, şiddet ve başkaldırıları bir film gibi izlesek de, 2012 ile birlikte, bu derin yenilenmeyi hayatımızın tam ortasında hissedeceğiz. New age düşünürleri bu dönemi bir ayaklanma, insanlık bilincinde bir aşama olarak görmekteler. Belki de bize kişisel açıdan düşen şey, bu yeni dönem öncesinde paniklemek yerine, zaten hayatımızda sürekli olan bu değişime, yenilenmeye içsel olarak hazır durmak ve kişisel özgürlüklerle, sahip olduğumuz bu tek dünyaya karşı olan sorumluluklarımızı mantıklı bir denge içinde tutabilmeyi öğrenmek, sadece maddi olanı değil, ruhsal olanı da kucaklamak, kabullenmeyi bilmek, içinden geçtiğimiz bu akıl tutulmasını durdurmak, ruhen de akıllanmak olmalıdır. Hadi hayırlısı.
Hakan Kırkoğlu
|
|