Değerlendir:
  • 10 Oy - 3.1 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Farklı Ufuklara Doğru - 2011
Yazar Mesaj
Derin
Kayıtsız

 
Mesaj: #1
Farklı Ufuklara Doğru - 2011
Bir zamanlar din adamlarından şiddetle nefret eden Çinli bir komutan varmış. Olabildiğince çok rahibi bulup onları yok etmeyi yaşamının amacı haline getirmiş. Kendi çevresindeki yüzlerce rahibi öldürdükten sonra yalnız yaşayan bir rahibin bulunduğunu öğrenmiş. Derhal küçük tapınağa gitmiş ve rahibi bulmuş. Savaş gereçlerini donanmış vaziyette rahibe doğru geniş adımlar atmış, kılıcını çekmiş ve basit bir cübbe içindeki ufak tefek yaşlı adama tehditkar biçimde bakmış. Rahip hayret uyandıracak kadar korkusuz görünüyormuş.

“Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun?” diye sormuş komutan. “Ben gözümü bile kırpmadan vücudunu kılıçtan geçirebilirim.”

Rahip doğrudan komutanın gözlerinin içine bakarak cevaplamış. “Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun? Ben gözümü bile kırpmadan vücudumu kılıçtan geçirmene izin verebilirim.”



Sizce hangisi cesur?

Buradaki cesaret zamanı gelen deneyime teslim olma ve fırtınayla birlikte hareket edebilme cesaretidir.



Astrolojide Satürn ötesi gezegenler olarak bilinen Uranüs, Neptün ve Pluto çıplak gözle görünmezler, bizim bilincimizin dışında kalırlar. Bu nedenle kolektif bilinçdışını simgelerler ve temsil ettikleri bizim kontrolümüz dışındadır. Satürn ve Jüpiter ise toplumsal gezegenlerdir. Bunlar kişisel olmayan, içinde yaşadığımız toplum veya kültürle ve dış koşullarla ilintili konuları simgelerler. Bunları yine kişisel olarak kontrol edemeyiz, ama toplumsal varlıklar olarak derneklerde, organizasyonlarda, politikada yer alarak bir ölçüde etkilerine müdahale edebiliriz. Örneğin hükümetin icraatını beğenmiyorsak örgütlenebiliriz. Ama Satürn ötesi gezegenlerde durum farklıdır. Bir doğal afet, büyük bir global kriz, bir savaş bizi çaresiz bırakır. Bazı şeylerin sonlanmasını veya başlamasını engelleyemeyiz. Yeni bir çağın başlaması bizi aşar. Örneğin uzun süre bilgisayar kullanmaya direniriz, internete bağlanmayız. Ama sonunda teknoloji bizi yener, teslim oluruz ve onun nimetlerinden faydalanmaya başlarız. Satürn ötesi gezegenlerin gökyüzünde aktif oldukları dönemler yeryüzünde de büyük değişimlere denk gelir. İşte o esnada, bazen yukarıdaki rahip kadar cesur olmamız gerekir. Direnmek işe yaramaz, belimiz kırılır. Fırtınaya uyarsak bir ağaç gibi belki bazı dallarımız kopar, ama fırtınadan sonra oradan yeni dallar çıkar. Fırtınalar mutlaka olumsuzlukları getirmezler, ama biz insanlar genellikle değişimden, daha doğrusu değişimin getirdiği belirsizlikten korkarız. Belirsizlik bir bakıma siste yürümeye benzer. Önümüzü net göremeyiz.



Yukarıda sayılan bütün gezegenler şimdi gökyüzünde çok aktif durumdalar. Pluto mevcut kurumları, düzenleri değiştiriyor, Uranüs yanına Jüpiter’i de alarak özgürlük çığlıkları atmaya başladı. Örneğin üniversiteler ciddi biçimde kıpırdamaya başladı. İşçiler de yakındır herhalde. Satürn hakkın eşit dağılımı ve terazinin kefesini eşitlemekle meşgul. Bunu en çok Kürt konusunda deneyimliyoruz. Satürn’ün hareketi aynı zamanda muhalefeti harekete geçirdi. CHP’de ciddi değişimler yaşanıyor. Geriye bir tek belirsizliğin gezegeni Neptün kaldı. O da 4 Nisan’da harekete katılınca sahnenin hazırlanması tamamlanacak.



Belirsizlik

Neptün 4 Nisan’da 2024’e kadar kalacağı ve yöneticisi olduğu Balık burcuna girecek. Kabulleniciliği, birlik duygusunu, kardeşçe sevgiyi, şefkat, merhameti simgeleyen Neptün’ün enerjisi çözüp eriten niteliktedir. O güne kadar katılaşmış olanı eritir. Bu durumda ilizyonlarımız, ütopik ideallerimiz, yanılsamalarımız çözülecek, yerine kendini bir kenara bırakıp “bütün” için özverili olma prensibi gelecek. Ancak ilk başta bulanıklaşmış bir gerçeklik duygusu, kolay aldanma, uçuk bir dünya kavramı ve karmaşa yaşanabilir. Birlik duygusu bütüne hizmetten ziyade Türk birliği, Kürt birliği şeklinde bölünmüş küçük birlikler olarak görülebilir. Hayal kırıklıklarına uğranabilir.



Farklı Ufuklara Doğru

2011’in önemli bir diğer de hareketi Ay Düğümlerinin Mart’ta burç değiştirmesi olacak. Sembolik anlamıyla Ay Düğümleri geliştirmemiz ve bırakmamız gereken özellikleri simgelerler. Kuzey Ay Düğümü ruhumuzun o tarafa doğru gitmek zorunda olduğu, dolayısıyla geliştirmesi gereken nitelikleri gösterir. Güney Ay Düğümü ise artık yeteri kadar deneyimlenen bir niteliği bırakma zamanının geldiğini gösterir. Bunu liseyi bitirip üniversiteye gitmeye benzetebiliriz. Şimdi Kuzey Ay Düğümü Yay burcuna giriyor. Bu durumda Güney Ay Düğümü de İkizler’e giriyor. Yani İkizler özelliklerinden Yay özelliklerine doğru yönelmemiz gerekiyor. Bunu en basit anlamıyla farklı ufuklara açılma zamanının geldiğini söyleyerek anlatabiliriz. Alışkın olduğumuz, bizim gibi düşünen ve yaşayan dar çevreden uzaklaşıp, bizden farklı prensiplerle ve inanışlarla yaşayan geniş bir çevreye açılmak, mantığı, demogojiyi, kelime oyunlarını bırakıp kendi içimizin sesini dinleyip, farklı kültürleri deneyimlemek zamanı. Buna en basit ifadeyle hoşgörü geliştirmek, bilgeleşmek, kendine ve hayata gülebilmek diyebiliriz. Ancak ilk başta bu, fanatizm, kendi doğrunu dayatmak, ahkam kesmek ve kibir şekilde yaşanabilir.



Birlik ve Bütünlük Zamanı

2011’in iki önemli hareketi de bizi daha geniş bir bütüne ve birliğe doğru çağırıyor. Aslında gökyüzündeki bütün hareketlerden şöyle bir öykü çıkartabiliriz. Kısıtlayıcı yapılar ve görüşler yıkılacak, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik prensibi yaşanmaya başlanacak, muhtaç durumda olanlar desteklenecek, özveri ve merhamet egemen olacak. Veya bunlar için mücadele edilecek. Tabii bunun bir de öteki yüzü var. Kısıtlayıcı yapılar daha da katılaşacak, isyan başlayacak, insanlar bölünecek ve karmaşa, anarşi yaşanacak. Birinci öykü yukarıdaki cesur rahip gibi olmayı gerektiriyor, ikincisi ise o korkak komutan gibi...



Mutlu Yıllar

Barış İlhan

26.12.2010'de Radikal2'de yayınlandı
12-27-2010 06:29 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Derin
Kayıtsız

 
Mesaj: #2
Zamanı İşaretleyenler
Yılbaşında 2011’e yönelik yorumumuzda “Pluto mevcut kurumları, düzenleri değiştiriyor, Uranüs yanına Jüpiter’i de alarak özgürlük çığlıkları atmaya başladı... Kısıtlayıcı yapılar ve görüşler yıkılacak, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik prensibi yaşanmaya başlanacak, muhtaç durumda olanlar desteklenecek, özveri ve merhamet egemen olacak. Veya bunlar için mücadele edilecek. Tabii bunun bir de öteki yüzü var. Kısıtlayıcı yapılar daha da katılaşacak, isyan başlayacak, insanlar bölünecek ve karmaşa, anarşi yaşanacak.” demiştik.



Uranüs, Neptün ve Pluton’un bulunmasından önce Jüpiter ve Satürn “Zamanı İşaretleyenler” olarak bilinirdi. Bu kavram İslam Astrologları tarafından 8.-11. yüz yıllar arasında oluşturulmuştur. Her ikisi de toplumsal gezegenlerdir ve bunların gökyüzünde yanyana gelmeleri, yani kavuşumları dünyada yeni bir sayfanın açılmakta olduğuna işaret ederler. Büyük Kavuşumları, yani aynı burçta ve derecede biraraya gelmeleri arasında yaklaşık 800 yıl vardır ve bu kavuşum büyük bir döngüyü gösterir. Bunun dışında daha kısa süreli kavuşum döngüleri yaşanır. Bunun en basiti 20 yıl sonra bir başka burçta yanyana gelmeleridir. Yaklaşık her 10 yılda bir de hasat zamanı denebilecek bir karşıtlık yaşanır.



Jüpiter ve Satürn son olarak 2000 yılında toprak elementinden Boğa burcunda kavuşum yapmışlardı. Boğa yeryüzünü, parayı, yeryüzünün kaynaklarını simgeler. O günden bu yana yaşanan ekonomik krizler aşikar. Yeryüzünün durumu da depremler, seller, küresel ısınma ile ortada. Ancak o kadar net görülmeyebilecek bir döngüyü özetlememe izin verin. 2000 yılındaki kavuşumdan sonra 11 Eylül yaşandı, Amerika Afganistan’a saldırdı, Irak’ı işgal etti. Yeryüzünün kaynaklarının paylaşımı terörle savaş olarak lanse edildi. Ve geldiğimiz noktada bütün petrol kaynakları isyan altında. 2000’de başlayan döngünün hasat zamanı şimdi yaşanıyor, Şimdi Satürn ve Jüpiter karşı karşıya geliyorlar ve kaynaklar açısından bugüne kadar izlenen yolun yol olmadığı anlaşılıyor.



İsyanların başlayacağını biliyorduk, ancak niye Tunus’tan başladığının ve Mısır’a, Libya’ya sıçradığının astrolojik delillerini ararsak şöyle bir tabloyla karşılaşırız. Tunus Fransızlardan bağımsızlığına 20 Mart 1956’da kavuşmuştur. O gün İlkbahar Ekinoksundan, yani 0 derece Koç’tan hemen öncedir. Ve Tunus’ta isyan 2011’de Jüpiter 0 derece Koç’a geçmek üzereyken, yani hemen önceyken o noktayı tetiklediğinde başlamıştır. Uranüs halen o noktada bulunmaktadır. İsyanların ateşleyici gücü olan Tunus kaynamaya devam etmektedir.



Mısır’ın doğum haritasına baktığımızda Mısır’ın Güneş’inin Aralık ayında bir Ay Tutulması ile tetiklendiğini görürüz. Hani popüler bir astroloğun öngörüleri ile hepimizi korkuttuğu Ay Tutulması var ya, işte o tutulma Mısır’ın vakti gelen değişimini tetikledi. Sonra Jüpiter’in Koç’a girişiyle hazır zemin alev aldı. Bu dalga Libya’ya biraz geç ulaştı, çünkü Jüpiter’in Koç burcunda biraz ilerleyerek Libya’nın doğum haritasındaki Jüpiter’inin üzerine gelmesi gerekiyordu. Orayı tetikleyince alev aldı.



Mısır ile Libya’nın astrolojik bir ortaklığı var. İkisinin de doğum haritalarında Satürn Terazi burcunda. Şimdi gökyüzündeki Satürn Terazi’de ilerliyor. Terazi burcu hakkı, adaleti simgelediği için Satürn hakların eşit dağılımı konusunda adım atılmasını dayatır. Eşitsizliklerde ciddi sorunlar ve kopuşlar yaşanır. Bu yüzüyle Satürn “büyük uğursuz”dur, ancak bu nitelik aynı zamanda def edilmesi gereken şeyi def edebilme gücünü de gösterir.



Dedik ki Mısır ve Libya’nın Satürn’leri Terazi burcunda bulunuyor. Doğum haritalarında Satürn Terazi’de bulunan başka hangi ülkeler var derseniz, cevap şaşırtıcı: Türkiye ve Amerika. Bu dört ülke de şimdi Satürn döngülerini yaşıyorlar. Yapıları ve yönetimi simgeleyen Satürn’ün güneş etrafındaki 29 yıllık turunu bitirerek başlangıç noktasına dönmesine Satürn Döngüsü denir. Artık yapısal anlamda bir dönem kapanır, yeni bir dönem başlar. Bundan önceki döngüler 1980-82, 1950-53 yıllarında yaşanmıştı.



Kısaca örneklersek, Mısır 1953 yılında kurulmuş, Mübarek 1981’de iktidara gelmişti. Şimdiki döngüde de devrildi. Türkiye’de ise 1950’lerde çok partili düzene geçilmiş, 1980’lerde askeri darbe yaşanmış, partiler kapanmış ve Özal devri başlamıştı. Şimdi de bir seçim yaşanacak. Kürt açılımı, Alevi açılımı gibi konular cabası. Önümüzdeki seçimin döngüsel önemi aşikardır. Yeni bir iktidar yapısı başlamak üzeredir. Önümüzdeki 29-30 yıl bu başlangıcın tohumları ile yeşerecektir. Günümüzdeki Satürn döngüsü Kasım 2011-Ağustos-2012 arasında gerçekleşecektir. Satürn Türkiye’nin haritasında derin devleti, yeraltını, ulusal borcu, dini, yasaları, üniversiteleri ve ölümü temsil eden alanları yönetmektedir.



Amerika’nın haritasındaki Satürn’ün astrolojik hattı Türkiye, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Gazze, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Suudi Arabistan’ı tarayarak geçmektedir. Bu hat, iktidarının buralara kadar uzanmasını açıklamaktadır. Amerika’nın haritasında Satürn para, kaynaklar ve medya evlerini yönetmektedir. Dolayısıyla buralarda olanlar Amerika’yı ekonomik açıdan direkt etkilemektedir ve buradaki gücünü özellikle medya kanalıyla sağlamaktadır. Günümüzdeki Satürn döngüsünde bu güç değişmek zorundadır. İlerideki yılların astrolojik hareketlerine bakarsak, bu gücün yeniden inşası için çok uğraşması gerekecektir.



Türkiye’de “zamanı işaretleyenler”in “büyük kavuşumu” açısından bir başka durum dikkat çekiyor. Satürn ve Jüpiter’in büyük kavuşumunun 800 yılda bir yaşandığını düşünürsek, şimdi içinde bulunduğumuz, 2000 yılında başlayan kavuşumun sekiz yüz yıl öncesi 1206 yılına denk geliyor. 1206’da Osmanlı Devletinin manevi kurucusu Şeyh Edebali doğmuştur. Sekiz yüz yıl sonra, 2000 yılındaki kavuşumun ardından AKP iktidara gelmiştir. Sembolik olarak Osmanlı’nın yeni bir döngüsü yaşanmaktadır. 1206’dan 2000 yılına kadar Satürn ve Jüpiter Boğa’da sadece bir tane kavuşum yapmıştır ve o yıl Atatürk’ün doğduğu yıldır: 1881. Yani Osmanlı’nın tarihine sadece 1881 yılı müdahale edebilmiştir.

© Barış İlhan

13 Mart 2011'de Radikal 2'de yayınlandı
03-14-2011 02:57 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Derin
Kayıtsız

 
Mesaj: #3
Gezegen Yasakları
İNTERNET YASAKLARI, DÜŞÜNCE SUÇLARI ve NİCELERİ...


Türkiye oldu olalı düşünce yasakları ile nam salmış bir ülke. Ağzını açar bir şeyler söylersin, hapse atılırsın. Bir gece aniden evini basarlar, kitaplarını toplarlar, seni de içeri atarlar. Bir şiir okursun yasaklanırsın. Bir şiir yazarsın, ömrünü hapislerde, sürgünlerde geçirirsin. Hassas bir konuda konuşma yaparsın, tehdit edilirsin, hatta öldürülürsün. Seni öldürenin derin devlet olması gerekmez. Sana tepesi atmış olan, senden farklı düşünen senin gibi birisi tarafından da öldürülebilirsin. Bir de bu ülkenin özel düşünürleri vardır. Bunlar her konuda uzmandırlar ve daima söylecek sözleri vardır. Başkalarını dinlemeden sürekli kendi düşüncelerini anlatırlar. Araya girip bir şeyler söylemeye kalksan susturulursun. Bütün bunlar düşünce yasaklarının siyasi yönleri.



Bunun bir de aile içindeki versiyonu var. Kırk yaşına gelirsin, aile büyükleri ülkenin nasıl kurtarılacağını tartışırken onlardan farklı bir görüş öne sürersin, sana tuhaf tuhaf bakıp, kaldıkları yerden devam ederler. Kendi hayatını nasıl yaşamak istediğini söylersin, özetle “Sen sus bakalım, nereden bileceksin? Senin için doğrusu bu” derler. Devlet senin için doğrusunu bilir, hangi kitabı okuyacağını o seçer. Ebeveynlerin doğrusunu bilir, hangi okula ya da işe gireceğini onlar seçer. Hatta arkadaşların en doğrusunu bilir. “Sen aslında şöyle şöyle birisin. Bu seni mutlu etmez.” derler. Sen sürekli susturulursun. Peki, Türkiye’de bu niçin böyle? Çünkü Türkiye’nin doğum haritasında düşünceyi temsil eden Merkür’le yasakları temsil eden Satürn tam üst üste duruyor. Yasaklar düşüncenin tam üstüne oturmuş.



Satürn yasaklar dışında Türkiye’nin doğum haritasında diğer ülkelerle ilişkileri, ittifakları, savaşları, iç savaşı, derin devleti, ölümü, hatta ulusal ölüm ve yenilenmeyi, yasaları, dini, üniversiteleri ve uydu bağlantısını temsil ediyor. Merkür de düşünce, bilgi ve iletişim dışında bu ülkenin temellerini, geleneklerini, halkını, kitlelerin ideolojilerini, milliyetçiliği ve sosyalizmi, hastaneleri, hapishaneleri ve gizli örgütleri. Sadece bu listeye bir göz atınca bile düşüncenin insanı hapishaneye götürebileceğini, çatışmalara ve ölüme neden olabileceğini görüyoruz. Hatta düşüncenin akıl hastaneleri ile bağlantısı bile olabilir.



Satürn Döngüsü

Söz konusu Merkür-Satürn kavuşumu her 29-30 yılda bir Satürn döngüsü ile tetiklenir. Tarihe baktığımızda 1952 yılında Türkiye’nin Nato’ya girdiğini, 1982 yılında da 1982 Anayasası’nın kabul edildiğini görürüz. 1950’li yıllar tabii ki McCarty Dönemine işaret ediyor. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem de McCarty dönemine benzetiliyor. Hapishaneler doldu taştı. 1950’ler bir de Halkevlerinin, Köy Enstitülerini kapatıldığı yıllar.



Gelelim günümüze. Son iki yıldır hayatımıza damgasını vuran atmosferlerden birisi Satürn-Pluto gerilimi. 2009’daki yazımızda bu gerilimin yaşamın daralmasına, baskının artmasına, ekonomik daralmalara, iflaslara, doğal felaketlere, depremlere, su baskınlarına işaret ettiğini söylemiştik. Diğer simgeledikleri terrör, petrol fiyatlarının artışı, uluslararası anlaşmalar ve anlaşmazlıklar, değişime direnç, sertleşmiş güç yapıları ve baskıdır. İki yıldır dünya bunları adamakıllı deneyimliyor.



İnternet Yasakları


Bu Satürn-Pluto açısı dünyanın bütününü ilgilendiren bir gerilim, ancak Türkiye’nin doğum haritasında köklü çatışmalara ve dönüşümlere işaret eden bir başka Satürn-Pluto gerilimi oluşmuş durumda. Son aylarda bunu deneyimliyoruz. Bu gerilim öncelikle gazetecilerle ve gençlerle ilgili konularda kendisini gösteriyor. KPSS’de YGS’de kopya skandalları gençleri sokağa döktü. Bunu İnternet Yasakları izledi. İnternet yasağının (Satürn) açıklanan temel gerekçesi seks (Pluto). Pluto Türkiye’nin haritasında çocukları ve gençleri temsil ediyor. Zaten yasağın çocukları korumak için getirildiği söyleniyor. Ancak Pluto yine Türkiye’nin haritasında halkı simgeleyen yerde bulunuyor. Yani yasağın etki alanı oldukça geniş görünüyor. Eğer bu yasak uygulanacak olursa önümüzdeki dönemde daha kapsamlı yasaklarla karşı karşıya kalmak söz konusu olabilir.



Yukarıda bahsedilen Merkür-Satürn kavuşumunu, özetle düşünce yasağını tetikleyen 29 yıllk Satürn döngüsü 2011 yılının Kasım ayında başlayacak ve 2012 yılının Ağustos’una kadar aktif olacak. Bir döngü eskinin kapandığı, yeninin açıldığı zamana işaret eder. Dolayısıyla bu döngü esnasında tohumu atılan gelişmeler önümüzdeki 29-30 yılı etkiler. Bugüne kadar 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi süreci bile bu döngüyü çok iyi açıklamaktadır.



Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana üçüncü döngüsünü deneyimleyecek.. Bir insanın ömründe en fazla 3 Satürn döngüsü yaşanır. Satürn her 7-7.5 yılda bir kendisine gerilimli açı yapar. Bunlar döngünün önemli etaplarına işaret ederler. 7 yıllık bu gerilimler halk arasında kurulu düzenlerde, özellikle evlilikte zorlukların yaşanacağı beklentisiyle bilinir. Dr. Daniel J.Levinson’ın 70’li yıllarda yaptığı bir araştırma hayatta hiç bir yapının hiç değimeden 7-8 yıldan fazla dayanamadığını ortaya koymuştur.



Satürn döngüsü başlangıçta nasıl bir yön çizildiğini, beklentilerin gerçekçi olup olmadığını, bunlar için gerekli çabanın harcanıp harcanmadığını, öz-disiplin, sorumluluk ve görev bilincinin gerekli biçimde ele alınıp alınmadığını ortaya koyar. Bunun üzerine geçmişteki hatalar düzeltilir veya geçmiş için suçlamalar başlar. Bunun sonucunda yapılar ya yeniden yapılandırılır ya da yıkılır, ölür.



Şimdiki döngü kapanmak, bir yenisi başlamak üzereyken içinde bulunduğumuz tablo 1982’de inşasına başlanan yapının hiç de sağlam olmadığını, hatta çökmekte olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda da ciddi bir deprem beklentisi içindeyiz. Aynı döngüyü Libya, Mısır ve Amerika da yaşamakta ve Orta Doğu’da yeni bir yapı inşa edilmekte. Önümüzdeki 5-6 yıl içinde Türkiye büyük dönüşümlere gebe. Dikkat ederseniz değişimden değil dönüşümden, yani biçim değiştirmekten söz ediyoruz.



Şimdiden düşünce ve ifade özgürlüğü için mücadele etmek ve bu özgürlüğü birlik duygusuyla herkes için istemek gerekiyor. Ancak bu özgürlük üzerine sağlam bir yapı kurmak mümkün olabilir.



“Bu dünyada hürriyetinizi ancak bir diğerinin hürriyetini koruyarak koruyabilirsiniz.

Ancak ben hür olursam, siz de hür olabilirsiniz.”

Clarence Darrow

© Barış İlhan

29 Mayıs 2011
05-31-2011 04:45 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Derin
Kayıtsız

 
Mesaj: #4
Hades'in Ayak Sesleri
17 Ağustos artık Türkiye’de dikkat edilmesi gereken bir tarih oldu. 17 Ağustos 1999 sabahı hayatımız depremle altüst olmuştu, 17 Ağustos 2011 sabahı da hayatımız PKK pususu sonucu barış görüşmelerinin bütünüyle sona erişi ve savaşın yeniden patlak verişi ile altüst oldu.
Her iki olayda da gökyüzünde büyük kare oluşmuştu, yani dört gezegen dünyayı çevreleyen 360 derecelik ekliptik düzleminde, adeta bir haç gibi, dört köşeden, birbirlerine 90’ar derecelik açı yapmışlardı. Kare açı sembolik olarak dört sayısı ile (dört yön, dört rüzgar, dört köşe), yeryüzü ile, madde ile, olaylar ile ilintili büyük bir gerilimin göstergesidir. Dolayısıyla astrologlar gökyüzünde bir kare oluştuğunda, yeryüzünde de buna zamandaş bir olayın olacağını, bir büyük kare oluştuğunda da bu olayın büyük olacağını tahmin ederler.
1999 yılında sabit burçlardaki büyük kare sabitliğin baskısının patlayışı gibi içten gelmişti. Yeryüzü içeriden çatladı. 2011’deki büyük kare ise hareketin simgesi öncü burçlarda gerçekleşti ve gerilimi dışsal bir olay patlattı. Bu olay hain (Mars) bir pusu (Pluton) idi ve barış görüşmelerini sona erdirdi. Savaş (Mars) kazandı. Olay esnasında gökyüzünde Mars ile Pluton birbirlerine karşıt duruyorlardı. Birisi Türkiye’nin doğum haritasında halkı, halkın sağlığını ve fiziksel varlığını temsil eden, diğeri de halkın karşıtlarını temsil eden yerdeydi. Bunlara kare yapan iki gezegenle birlikte Türkiye’nin dört direği Hakkari’de sallandı.
Bu, astrolojik açıdan iyiye işaret değil. Her an her yerde bu tür olayların olabileceğini biliyoruz, ancak 17 Ağustos’taki olayın bir öncü deprem niteliği var. 2007 yılından bu yana içinde bulunduğumuz astrolojik atmosferin daha önce hiç deneyimlemediğimiz köklü değişikliklere işaret ettiğini yazıyoruz. Bunlar özetle, ilk önce kaynakların kıtlığı, yaşamın daralması, baskının artması, ekonomik daralmalar, sertleşmiş güç yapıları ile başlayan, sonra düzenleri protesto etmek, onlara karşı çıkmak, isyan ve ardından isyanın bastırılma çabaları, değişime direnç ve savaş şeklinde özetlenebilir. Bunun neticesi özgürlük, biçim değiştirmek, dünyada farklı bir düzenin yerleşmesi olacaktır.
Bu değişikliklere işaret eden gezegenler Satürn, Uranüs ve Pluton’dur. Bunlar son 2-3 yıldır etkileşimlerine başladılar, dünyada da buna zamandaş olaylar yaşanmaya başladı. Bunun Türkiye’deki yansıması ilk başlarda “Kürt Açılımı” şeklinde oldu, ancak sancılı bir dönüşüm süreci (Pluton) olan bu açılıma güçlü bir Milliyetçilik ve Kürt karşıtlığı eşlik etti. Kürtler ötekileştirildi. Buna rağmen eskiden tabu olan bir takım konular konuşulur hale geldi, insanlar Güneydoğu’da yaşananları öğrenmeye başladılar. 19 Kürt genciyle yapılan röportajlardan oluşan Bildiğin Gibi Değil isimli kitap çok satanlar listesinden inmiyor. Bunun bir benzeri de 11 Eylül’den sonra Amerika’da yaşanmıştı. Kuran en çok satan kitap olmuştu. Amerika’lılar “öteki”ni tanımaya çalışıyordu. Özetle, ben ve öteki arasında bir uzlaşma faaliyeti başlamıştı.
Astrolojide ben-sen karşıtlığı veya ittifakı Yükselen-Alçalan aksıyla temsil edilir. Devletler astrolojisinde Alçalan rakipleri, açık düşmaları, sivil savaşı, kaçak suçluları simgeler. Diğer yönüyle de ortaklıkları, öteki halkları, diplomatik ilişkileri ve hakemleri gösterir. Burası “sen”dir, “öteki”dir. Yükselen ise ülkenin halkını, insanların fiziki ve ruhi sağlığını gösterir. Dolayısıyla ülkenin fiziki bütünlüğü de bu kapsamdadır. Burası “ben”dir, “benim varlığım”dır. Hüner “ben” ve “sen”i hünerli biçimde uzlaştırmaktır. Türkiye’nin doğum haritasında Yükselen’de Pluton vardır. Yani Türkiye’nin kaderinde daha doğuştan Pluton’un işaret ettiği güç savaşları ve ölüm bulunmaktadır.
Pluton (Hades) mitolojide yeraltının efendisidir. Bu nedenle bir toplumda gizli kapaklı olanları, yasakları, mafyayı ve yaşamın karanlık yönlerini, işkenceyi, organize suçu, çete psikolojisini, gizli polisi temsil eder. Öte yandan yaşamın ölüm ve yeniden doğum süreçleriyle ilintilidir. Arıtma tesislerini, çürümüş bir şeyin yeniden hayata kazandırılmasını ya da yeraltı kaynaklarının bolluğu nedeniyle zenginliği simgeler. Bu özelliği ile iyileştiricidir, ancak Pluton’un simgelediği tedavi can yakar. Kangren olmuş bir bacağın kesilmesi gibidir. Pluton’un eşlik ettiği dönemler sancılıdır ve mutlaka eskiyle yüzleşmeyi ve mevcut biçimini dönüştürmeyi gerektirir. Pluton güç ve acizlik ile ilintilidir. Bu gücü kendinizi kontrol, başkalarını kontrol ya da koşulları kontrol için kullanabilirsiniz. Neticede acizliği deneyimleyip sadece kendinizi kontrol edebileceğinizi, öteki şıklar için sizden daha büyük güçler olduğunu görürsünüz. Eğer bunları kontrol edebileceğinizi düşünürseniz sonuç ölümdür. Bunun çıkış yolu iki tarafın da kazanacağı durumları yaratmaktır.
Pluton Güneş’in çevresindeki turunu 248 yılda tamamlamaktadır. Bu döngüde Pluton’un kendisine kare ve karşıt yaptığı yıllar ülkelerin yıkım ve bölünme tehlikesi içinde bulunduğu yıllardır. Bir tam turu ise çoğunlukla medeniyetlerin yıkımına ve doğumuna denk gelir. Yörüngesindeki eğiklik nedeniyle süreler değişebilir.
Şimdi gökyüzündeki Pluton Türkiye’nin haritasında Alçalan’ın üzerinde geziniyor ve sivil savaşa işaret ediyor. Bunu bir uzlaşıya döndürmek de mümkün, ancak sancılı bir iyileşme süreci gerekiyor. Pluton bundan önce silahlı kuvvetleri simgeleyen yerdeydi ve ordunun yapısı sancılı bir dönüşüm yaşadı. Şimdi sıra ülkedeki ben-sen savaşına geldi. İşte 17 Ağustos’ta Mars (savaş) bunu tetikledi. Mars’ın bir turu 2-2.5 yıldır. Aynı noktaya 2013 yılının ortalarında tekrar gelecek ve o esnada Pluton kendi döngüsündeki karşıtlığı Türkiye tarihinde ilk defa yapmaya başlamış olacak. Uranüs de aynı noktaya sert bir bakış atacak. Bu durumu, bağışıklığı çok zayıflamış bir bedenin güçlü bir hastalıkla vurulmasına benzetebiliriz. Sonuç malum. Hades’in ayak sesleri duyuldu, bir an önce geçmişi arıtmak, bedeni güçlendirmek lazım.
"Özgür olmak istiyorsanız, bunun bir tane yolu var:
komşularınıza da aynı oranda özgürlük tanımak."
Carl Schurz
[font=Verdana,sans-serif] [/font]
©Barış İlhan
28 Ağustos 2011
Radikal 2'de yayınlandı
09-04-2011 05:13 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  2011'in fırsat zamanları Derin 21 22,498 12-28-2010 01:15 AM
Son Mesaj: Messa

Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir