Değerlendir:
  • 11 Oy - 2.45 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Robert Hand'la Söyleşi
Yazar Mesaj
Derin
Kayıtsız

 
Mesaj: #1
Robert Hand'la Söyleşi
Robert Hand 1972 yılından beri profesyonel astrologluk yapmaktadır. Birbirinden ayrı iki alanda bir öncü olarak bilinir. Astrologlar için bir astroloji yazılımını geliştiren ilk insanlardan biridir (Astrolabe Inc). Kadim astroloji yöntemelerini araştırıp yeniden tesis eden Robert Hand, Project Hindsight’ın kurucu üyelerinden biridir, şu anda da kendi örgütlenmesiyle ARHAT (Archive for the Retrieval of Historical Astrological Texts, Yeniden İşlenen Tarihi Astrolojik Metinler Arşivi). Horoscope Symbols, Essays on Astrology ve Night and Day (Planetary Sect in Astrology) adlı kitapları bulunmaktadır.

Robert Brandeis Üniversitesi’ni dereceyle bitirmiş ve mezun öğrenci olarak Princeton’da Tarih Bilimi’inde çalışmıştır. Yakın zamanlarda Washington D.C. Amerika Katolik Üniversitesi Ortaçağ Tarihi bölümüne master öğrencisi olarak geri dönmüştür.

National Council for Geocosmic Research (NCGR) başkanı olarak hizmet etmiştir; Association for Astrological Networking (AFAN), International Society of Astrological Research (ISAR), Astrological Lodge, the Astrological Association of Great Britain cemiyetlerinin üyesidir; Faculty of Astrological Studies başkanıdır. Dünya çapında dersler, konferanslar vermekte ve atölye çalışmalarında bulunmaktadır.

Robert 5 Aralık 1942; 7:31 p.m. EWT; Plainfield, New Jersey’de (40°N37′, 74°W26′) doğdu. Kitapları şu adresten istenebilir: http://www.robhand.com Robert ile 8 Eylül 2002 tarihinde Astrological Association of Great Britain’ın bir toplantısında konuştum.


Soru: 1974 yılında Satürn Yengeç burcundan geçtiğinde Amerika Birleşik Devletleri’nde Watergate skandalı yaşandı ve Vietnam’dan tamamıyla çekildiler. Satürn’ün yengeç burcundaki bu geçişine ve Amerika ve George W. Bush için ne anlamlara gelebileceğine baktınız mı?

George Bush’un Güneş’i, Amerika Birleşik Devletleri’nin Güneş’inin üstünde olduğu için benzeri bir şeyin tekrar edeceğini söyleyebiliriz, Ortadoğuyla herhangi bir şekilde uğraşmanın başarılı olmayacağını gösteriyor bu.

Satürn’ün Güneş ile kavuşum yapması illa da başarısızlık anlamına gelmez, fakat Satürn – Güneş döngüsü kavuşumun bir başlangıç değil de bir son anlamına geldiği çok az döngüden biridir. Bu döngü bilmediğimiz nedenlerle karşıt açıda başlıyor. O halde bu döngünün doruk noktası olan kavuşumda, karşıt açı sırasında temelleri sağlam atılan işler iyi sonuç verirken, temeli çürük işler yıkılmaktadır. Demek ki 2003′den on dört yıl geriye, 1989 yılına gitmeliyiz. Ve hayret, kimmiş başkan o dönemde Birinci Bush!

Demek ki bu döngü Körfez savaşıyla başlayan döngü! Daha önce bunu düşünmemiştim, ama durum bu. Yani birkaç yıl içinde ekilde körfez savaşının sonucunu göreceğiz. Bunu görmek için astrolog olmak gerekmiyor, ama döngünün de aynı eyi söylemesini görmek ilginç.

S:Bush’un haritasıyla ilgili fikirleriniz var mı?

Bush’un haritasına bakan birçok insanı yoldan çıkaran şey onun bir 12. ev güneşine sahip olmasıdır. Bu güneş içe dönük, gizli, sahne ışıkları altında olmayan birini gösterir şekilde yorumlanmıştır. Ama tam tersine Bush sahnenin tam göbeğindedir. Bu yüzden birçok astrolog bu 12. evin aslında ne anlama geldiğini merak etmiştir.

Burada yapabileceğimiz iki şey vardır. Bunlardan biri bu durumun onun Başkan olarak tarzını nasıl etkileyeceğini düşünmektir. Fakat bundan önce bu Güneş’in gerçekten de 12. eve hapis olup olmadığına, yani tablonun görünenden daha karmaşık olup olmadığına bakmalıyız.
Bush’un Güneş’i Yengeç’te, yani Ay tarafından yönetiliyor ve Ay, Jüpiter’in yüceldiği burçta. Ay’ı ve Jüpiter’i Terazi’de kavuşum yaparak Güneş’ine kare açı yapıyorlar. Yani Güneş yöneticileri tarafından güçlü bir şekilde ağırlanıyorlar. Geleneksel astroloji kare açıyı o kadar dert etmek yerine, Güneş’i epey güçlendiren bu ağırlama durumlarına bakar.

S: Burada biraz durabilir miyiz? Çünkü bir an için sizin Ay ve Jüpiter’in Güneş’i düştüğü bir burçta ağırladığını söyleyeceğinizi ve Güneş’in bu yüzden daha fazla zayıfladığını söyleyeceğinizi zannettim.

Hayır, geleneksel astrolojiye göre bu durum Güneş’i zayıflatmaz, güçlendirir. Burada püf nokta, bir gezegenin (örneğimizde Güneş) yöneticisinden veya yöneticilerinden açı almasının her zaman faydalı olmasıdır. Açı olması her durumda açı olmamasından daha iyidir.

Böyle bir açı varsa, bir ‘ağırlama’ vardır. Bir açı var olsun da, bu açının iyi mi kötü mü olduğu önemli değildir. Hatta gezegenler arasında bir açı olmasa bile, aynı veya birbirlerini gören burçtalarsal (yani birbirlerine sekstil, kare, üçgün veya karşıt açı yapan burçlardalarsa) mutlaka bir ağırlama vardır. Teknik açıdan eğer açı yoksa ağırlama yoktur; bunun yerine ‘generosity’ [cömertlik] denen şey vardır. Astrologlar bu konuda her zaman net olamamıştır, William Lilly de dahil.

Yani, Bush’un Ay ve Jüpiter’inin Güneş’ün zayıf olduğu [fall] burçta olması önemli olmakla birlikte, Güneş’in bu ağırlamalarla zayıflamayıp güçlendiği gerçeğinin üstünü örtmez. Her şey bir yana, bu durum bize Güneş’in on ikinci eve tıkılı kalmadığını gösterir.

Konuyla ilgili olarak Bush’un haritasındaki Ay’ın hareketine bakabiliriz. Daha önce gördüğümüz gibi o Güneş’e kare açı yapmaktadır. Fakat bu kare uzaklaşan (seperating) bir karedir ve Ay Jüpiter’e yaklaşan bir kavuşum yapmaktadır. Bu bize, deyim yerindeyse, Ay’ın Güneş’in gücünü Jüpiter’e ittiğini gösterir. Bu etken Güneş’in Ay ve Jüpiter tarafından ağırlanmasını, normalde olacağından daha güçlü ve dinamik hale getirmektedir.

S: Anlıyorum. Bush’un güneşi hakkında daha fazla şey söyleyebilir miyiz?

Evet. MC’si Koç’ta. Yücelen yöneticisi, elbette Güneş’tir ki -Bush’un ki bir gündüz haritası olduğu için – ayrıca Koç’un üçlü yöneticisidir. Güneş MC’i yücelme ve üçlü yöneticilikle yönetiyor, bu ona MC üzerinde Mars’tan daha fazla güç veriyor, demek ki Güneş aynı zamanda onun Kariyer’ini ve sosyal statüsünü yönetiyor.

Bunlara ilave olarak Bush’un Yükselin koç olup hem burç hem de üçlü yönetici olarak Güneş tarafından yönetilmektedir. Yükselen ile MC’nin bunları birbirine bağlayacak şekilde Güneş tarafından yönetilmesi durumu, Bush’un 12. ev güneşine rağmen neden halk önünde bir kariyer seçme güdüsüne sahip olduğunu gösterir. Bir de Ay-Jüpiter kavuşumunun Güneş’i bir iletişim evi olan 3. evde ağırlaması gibi bir durum var. Ay halkı yönetir ve Jüpiter genelde olumlu ve kolay akan enerjidir. Bu yüzden Ay-Jüpiter kavuşumu olan insanlar genellikle sevilen insanlardır ve başka insanların ruh hallerini anlamakta pek güçlük çekmezler.

Merkür’ün 1. evde Venüs’e yakın bir yerde kavuşum halinde olması güce dair güçlü bir güdüyü, iletişim yeteneğini ve başkalarını etkileme becerisini gösterir. Bush’un 12. ev güneşinin bu tür bir kamusal rolde ona eninde sonunda bazı güçlükler getireceğine inanıyorum, ama oraya nasıl gittiği de belli. Kesinlikle kamu hayatıyla ilgili bir kapasitesi var.

S: Bu 12. ev güneşi kendini nasıl gösteriyor? Ne gibi zorluklar yaratabilir?

Bana öyle geliyor ki biz hala Bush’ın aslında kim olduğunu bilmiyoruz. Örneğin seçimler sırasında Al Gore’la arasında herhangi bir fark yaratmamaya çok dikkat etti. Bir tek din ve kişisel bütünlük konularında (yanlış veya doğru olarak) Al Gore’u yoksunlukla suçladı. Geri kalan tüm meselelerde bir tarafı savunsa bile son derece bulanık bir tutum takındı. Bu bir on ikinci ev niteliğidir. Fakat Güneş’in Ay ve Jüpiter’le ilişkisi bu durumun halkın gözünde bir sorun olmasını engelledi. Onun kim olduğunu bilemeyebiliriz, fakat onun Başkan olmasına yetecek sayıda kişi bunda bir sorun görmüyor.

Bush’un yönetimi sırasında özel hayatını mümkün olduğunca medyadan uzak tuttuğuna inanıyorum. Ayrıca hükümetin işleri de gizliydi, halk yönetimin ne yaptığı konusunda çok az bir fikre sahipti. En genel ifadeyle pek bize gösterdikleri şeyler olmadı.
Bush’un hükümetin başı olmaktan ziyade iiktidarı elinde tutan bir topluluğun halka dönük yüzü olduğuna inanıyorum. Bu topluluğun diğer üyelerinin de en az Bush kadar etkisi var. Bunlar illa da olumsuz anlamlara gelmek zorunda değil, ama Bush yönetiminin tarihimizdeki en gizli ve en dolaylı yönetimlerden biri olacağına inanıyorum. Son birkaç hükümette olup bitenlere baktığımız zaman burada çok şey olduğunu görürüz.

S: Gelecek ne diyor?

Bilinmesi gereken en önemli şey Afganistan kampanyasının 2001 sonbaharından şu birkaç ay öncesine kadar Bush’un Güneşi üzerinde gidip gelen Jüpiter tarafından yönetilmiş olmasıdır. Yani artık Bush’un ‘koruması’ yok. Bundan sonraki en önemli olay, daha önce konuştuğumuz üzere Satürn’ün Güneş’e kavuşum yapmasıdır. Artık kendini toplama vakti gelmiştir. Hükümetin çeşitli öğeleri arasındaki çatışmalar iyiye işaret değil.

S: Planets in Transit kitabınızda olayların vaktini belirlemek için üç kural veriyor ve bilgisayar çağıyla birlikte transit zamanlaması konusunda metinde verilen ilkelere dayanarak kesin teknikler bulabileceğimizi söylüyorsunuz.

Bulabiliriz – ama henüz hiç kimse bulamadı!!

S: Bu benim sorumu cevaplıyor ama tam değil, acaba yakın mıyız böyle bir şeye?

Hayır. Burada bir hüküm verme meselesi var ki buna bilgisayarlaşmanın yardımı dokunmaz, mesele hangi transitlerin konuyla ilgili olduğunu bulmakta. Gelecekteki bir olayı ne olduğunu bilemediğimiz için burada daireler çizip durabiliriz. Bunun çözülemeyeceğini söylemiyorum, ama nasıl çözeceğimiz belli değil.

S: Modern Astroloji Geleneksel Astroloji ikileminden çıkmaya çalışan astrologlar için kadim ve modern teknikleri birleştirmek için nasıl bir nasihatte bulunabilirsiniz?

Güzel olan ne biliyor musunuz, bunları birleştirmeniz gerekmiyor. Modern teknikler kadimlerden geliyor, en azından ortaçağ astrolojisinden. Yani astrologların yapması gereken yeni teknikler eklemek. Batı astrolojisinden Hindu astrolojisine geçiş büyük bir bilgisel sıçrama gerektiyor, çünkü bunların yöntemleri birbirlerinden çok farklılar. Fakat modern astrolojiden geleneksel astrolojiye gidiş, sadece bildiğiniz şeylerin genişlemesi olacaktır. Öğrenme kolaylığı açısından modern astrolojiden geleneksel astrolojiye geçiş modern astrolojiden hindu astrolojisine geçişten daha kolaydır. Hindu ve batı astrolojisi tekniklerinin etkililiği ise aşağı yukarı aynıdır.

S: Eğer insanlara astroloji öğretmek için bir okul açmış olsaydınız, ana metinleriniz neler olurdu?

Şu anda benim veya bir başkasının bu kitabı yazması gerekiyor.

S: Keşke siz yazsanız. Bu ders kitabında neler olurdu?

Ortaçağ astrolojisinin çeşitli yönlerine dair yazılar olurdu kitapta. Ve muhtemelen çeşitli modern sistemlerle ilgili yazılar da eklerdim. örneğin, ben kendim Jungcu bir astrolog olmasam da, Jung’u okumanın çok faydalı bir şey olduğuna inanıyorum, çünkü o okültist gibi düşünen çok az sayıda modern düşünürden biridir. Onda okült akıl yürütmeninr modern bağlamda nasıl uygulandığını görürsünüz. Jung’un düşünme biçimi kelimenin tam anlamıyla majikaldir. İnsanlar Jung’un Batıda süregiden bir yeraltı düşünce geleneğinin ürünü olduğunu anlamıyorlar. Bu geleneğin silsilesi aşağı yukarı şöyle ilerliyor.

Her şeyden önce Ortaçağların kendine ait süre giden bir maji alt kültürü vardı, bu kültür öğrencilerin oluşturduğu küçük cemaatin dışında pek etkili değildi. Sonra, Rönesans döneminde Florensa’da Pico della Mirandola ve Almanya’da Johannes Reuchlin vardı, bunlar Kabala’yı ortaya çıkardılar, daha doğrusu onu Musevilik’ten alıp Hıristiyanlığa taşıdılar. Reuclin Almanya’da birçok önemli Yahudiyi çeşitli türden siyasi rakiplerin neden olduğu mahkemelerde savunan bir avukattı. Museviler ona o kadar saygı duydu ki gizli öğretilerini açarak onu onurlandırdılar. Elbette Pico’da ona hem İbranice hem Kabala öğretecek bir haham bulmuştu. Hıristiyan Kabala öğretisi bu şekilde başladı ve bu da (genellikle yakın mistik mistik çevresinin dışında kalan alanlardaki başarılarıyla tanınan) Jakop Boehme gibi düşünürleri etkiledi. Bu anlayış 18. ve 19. asır Almanya’sında Naturphilosophie olarak yüzeye çıktı. Bu kelime doğa felsefesi anlamına gelir. Aslında bütün bilimleri kucaklayan genel bir terimdir bu. Ama esasen daha spesifik bir anlamı vardı. Hayatiyet üzerine bir felsefeydi ve doğanın genel olarak okült (gizli) kabul edilen niteliklerine dairdi.

Hem Jung hem Freud bu gelenekten çıkmıştır. Jung bu geleneğin son ürünü demiyeceğim, ürünlerinden biriydi. Yani demek istediğim şu, o Yeni Çağ düşünürü de sayılmaz!

S: Geçenlerde Dion Fortune’un biyografisini okuyordum. Jung’un eserlerinin büyük ölçüde majikal geleneğe köksaldığını kabul ediyordu ve onun terimlerini tekrar majikal terimlere dönüştürecek bir rosette taşına ihtiyaç olduğunu söylüyordu.

Evet ve bu görevin o günden bu yana Yeni Çağ düşünürleri tarafından fazlasıyla yerine getirildiğini söyleyebilirim.

S: Jung’un ‘kişiliğin dört fonksiyonu’nun astroloji ve simya geleneklerindeki dört mizaçtan nasıl alındığına dair Peter Case ile bazı çalışmalara katılmıştım. Myers-Briggs Tipi Göstergesi gibi sistemler, Jung’un temel tipolojileri üzerine yapılan geliştirmelerdir ve bugün kendilerini deneysel bir temele dayanan ttümüyle bilimsel sistemler olarak sunuyorlar. Ama nihayetinde bir majikal kavrayışa dayanıyorlar.

Evet. O makaleyi ben de okudum ve çok ilginç buldum. Her empirik sistem, kelimenin tam anlamıyla empirik olmayan başka bir şeye dayanır. Tümüyle empirik bir gelenek imkansızdır. Aslına bakarsanız 16., 17. ve 18. asırda, bugün ‘okült’ diye sınıflandıracağımız birçok gruba bilim adamları tarafından “kaba empiristler” deniyordu; çünkü malzemelerini tümüyle gözleme dayandırıyorlardı ve bunun ardında çok az felsefi olarak kabul edilebilir bir teori vardı.

Oysa kaba empirist falan değildiler, sadece alternatif bir felsefi geleneği takip ediyorlardı. Fakat neredeyse bütün ana gelenekler için geçerli bir şeydir bu. Bunun Myers-Briggs’e karşı bir şey olduğunu düşünmüyorum, ama modern öncesi ve astrolojik bir dünya görüşünün nasıl kıyafet değiştirip bugün bir bilimse bir görüş olarak ortaya çıkmış olması ilginç bir şey. Üstelik etkili bir sistem. Myers Briggs testinin garip tarafı, uzman değilim ama anladığım kadarıyla, çok etkili bir test olmasıdır.

S: Öyle görünüyor ve çok da popüler. Eğer astrologlar bu pazardan ufacık bir pay alabilse, maddi olarak gayet rahat olurdu.

Doğru.

S: Astrolojinin hayatınızı nasıl etkilediğini anlayabiliyor musunuz? Hiç kuşkusuz vaktinizin büyük bir kısmını şu ya da bu şekilde astroloji çalışmakta kullanıyorsunuz, bu durum hayata yaklaşımınızı nasıl etkiliyor?

İlk önce en beklendik soruyu sormama izin ver. Hayatımı astrolojiyle mi yönetiyorum. Hayır. Ana transitlere bakıp ne gibi mevzuların ortaya çıkacağını tahmin etmeye çalışıyor muyum? Evet. Bunu yapmamak için bir aptal olmam gerekir. Arada sırada bir sorunun karşılığını bulmak için de harita açıyorum, ama genellikle kişinin kendiyle ilgiili bir meselede harita açması çok iyi bir fikir değil. Bana göre astroloji çalışmanın tek faydası, bu çalışmanın sonucunda farklı bir düşünce biçimine sahip olmamdır. Geçmişteki mekanik maddeci düşünce biçiminden kurtulmaya ve hayatımın her alanında, bir astrolog gibi süreklilik içinde düşünmeye çalıştım. 21 asırda yaşayan bir insan olarak kolay bir iş değil bu. Ancak birçok astrologa göre daha az şiddetli bir şizofreniye ulaştığımı düşünüyorum. Birçok insan astroloji ile uğraşırken astrolog gibi düşünüp başka şeylerle uğraşırken modern bir insan gibi düşünüyorlar, bu iki dünya görüşünün tümüyle uyumsuz olduğu gerçeğini göz ardı eden bir mutluluk içinde.

Bilime ve astrolojiye aynı anda ‘inanamayacağınızı’ söylemiyorum (kelimeyi tırnak içinde kullanıyorum, çünkü inanmak aslında her iki sistem için de doğru bir terim değildir). Fakat aynı anda hem pozitivist, maddeci bir dünya görüşüne hem de astrolojinin sonuçlarına inanmak imkansızdır. Yapılamaz bu.Bu noktada astroloji fenomeni için bilimsel bir açıklama bulmaya çalışacak herkese meydan okuyabilirim, böyle bir şey olamaz. Belki kısmi veya sınırlı bir açıklama getirelebilir.

Öyleyse astroloji düşünce biçimim üzerinde genel bir etkiye sahip, fakat hayatımı onunla yönetmiyorum, çünkü astrolojinin hiçbir zaman deneyimin yerine geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Olaylar olurken deneyimi kucaklamalısınız. Astrolojiyi de özellikle zor bir dönemde ‘bu da geçecek’ demek için veya nadiren harika bir fırsattan faydalanmak için kullanabilirsiniz. Ama sabah kalkıp transitlerinize bakıp ‘Bugün ne yapmalıyım,’ diye sormak mı? Mümkün değil. Kafayı yemenin bir yoludur bu!

S: Budist felsefe bizim kendimize ve dünyaya dair hali hazırda sahip olduğumuz kavramların dışına çıkan bir bakışına çok nadir ulaştığımızı söylüyor. Bu sorunun üstesinden gelmenin yollarından biri de bütün deneyimi bölüp analiz etmeyi öğreten geleneksel bir teknik kullanmak. Örneğin beş skanda yöntemi. Benzeri bir şekilde astrolojiyi de kullanabileceğimizi düşünüyorum.

Buna ekleyecek fazla bir şeyim yok. Olup bitenleri sürekli olarak astrolojik unsurlarıyla ilişkilendirme yapılabilir, üstelik bu kötü bir şey de değil, çünkü böyle yaparsanız transitlerin enerjilerinin ve diğer türden öngörü işaretlerinin birçok insanın görmek istediği psikolojik/davranışsal/tecrübi boyutun çok dışında farklı şekillerde gerçekleştiğini görüyorsunuz.

Örneğin birkaç yıl önce bir Mars transiti sırasıda burada (İngiltere’de) olduğumu hatırlıyorum. Mars haritama transit yapıp bulunduğum yerdeki MC’den geçerken, ev sahibim beni eski bir Roma kalesini gezdirmeye götürdü. Ve bu tür şeyler olmaya devam etti, bunun benim herhangi bir şekilde saldırgan vb. hissetmemle bir alakası yoktu. Bu sırada Ay da Satürn’e yaklaşan bir açı yapıyordu, ben de eski harabeleri gördüm, eski bunu, eski şunu diye devam etti, tümüyle iyicil, tümüyle dışsal bir şekilde çıkıyordu ortaya bu transit.

Buradan abartmaya kaçmadan çıkarılacak ders şu ki haritadaki bir işaretin veya transitin etkisini, söz konusu sembolizmi bilinçli ve yararlı bir şekilde hayatınıza sokarak değiştirebilirsiniz. Ben buna astrolojik simya diyordum. Bu simyada sembolizme ihtiyaç duyduğu tüm ifade alanlarını, yani zararlı ve zor olmayanları, sunuyorsunuz. Sunduğunuz alternatif faydalı bir alternatif bile olabilir.
Bunun daha önce sık sık bahsetmiş olduğum bir müşterimle ilgili klasik bir örneği var. Müşterimin 1998 yılı genel zihinsel sağlık ve uyuşturcu kullanımı açısından korkunç bir yıl gibi görünüyordu. Dişlerimi sıktım ve o yıl ne yaptığını sordum. Bana bakıp gülüsedi ve “Çok mutluydum, o yıl 1 milyon dolardan daha fazla kazandım,” dedi. “Nasıl kazandın,” diye sordum. “Bir müzikalde Judy Garland’ı oynuyordum,” dedi. Oynadığı rol sembolizmi taşıyordu, Judy Garland transitlerin tam bir tarifini veriyordu. Müşterim gerekli alanı (itiraf etmeliyim ki tesadüfen) yarattığı için, semboller kendilerini yaratıcı bir şekilde ifade edebildiler ve onların bir zararını görmediği gibi, aksine faydalandı.

Bu bir Pollyanna hikayesi değil, gerçek. Gerçekten işe yarıyor. Astrolojinin literatürde büyük ölçüde ihmal edilmiş bir yönü bu. “Ah, dişlerini sık, temiz düşünceler beslemeye çalış, sonunda iyi olacak,” demekten çok daha etkili bir şey. Çünkü bu bir teslimiyet, enerjiye direnmeme. Zor zamanların alametleriyle baş etmenin yanıtının burada yattığına inanıyorum. Bazen bunu nasıl yapacağını bulamayabilirsiniz. bulabilseniz, işe yarayacaktır, ama bazen bulamıyoruz.

S: Bahsettiğiniz kadının haritasında bunu gösteren herhang ibir şey…

Hayır tek bir ‘iyicil’ enerji bile görmedim. Üstelik buna benzer başka örnekler de biliyorum. Bu durum Ficino – ve onu çok etkileyen Plotinus’un- söylediği şeyi, gerçekte hiçbir gezegenin kendinde kötü olmadığı yargısını destekliyor. ‘Kötücüllük’ sadece gezegenleri sadece uygun bir şekilde ifade edemediğimiz zaman ortaya çıkıyorlar. Ve bu onların değil, bizim sorunumuz.

S: Bugün sahip olmamız gereken, ama olmadığımız koskoca bir astrolojik alandan bahsediyorsunuz. Astrolojide teşhis araçlarına sahibiz, ama çare kısmında elimizde hemen hemen hiçbir şey yok.

Hayır yok, bu bilgiyi yaratmak için bugüne kadar gerçek bir fırsat belirmemişti. Ortaçağda ve Rönesans’ta astroloji belli sorunlar ve meselelerle uğraşmak için tasarlanmış daha ziyade pratik bir araçtı. Tıp dışında o vakitler astrolojinin en yaygın kullanımı büyük ihtimalle siyasetle ilgiliydi. Sonuç olarak hiç kimse bu meselelerle ilgilenmeyi vazife edinmemişti.

Astrolojinin kitleler tarafından hayatla baş etmenin popüler bir aracı olarak tarihte ilk defa bugün kullanıldığını anlamamız gerekiyor. Geçmişte de köşe başı falcıları vardı, Roma döneminde bile. Ama bahse varım yaptıkları işte pek iyi değillerdi.

Demek ki iyi eğitimli astrologlar geniş halk kitlelerine tarihte ilk defa hizmet vermeye başlamıştır. Ve tarihte ilkdefa bu meseleyi düşünecek vakte ve fırsata sahibiz. Bu yüzden söz konusu bilgiyi geliştirmenin vaktinin geldiğini söyleyebilirim.
Tekrar tekrar söylemiştir. Ben bir antikacı değilim. Astrolojinin sıkı sıkıya kendi geleneğine kök salmış olduğuna inanıyorum ve bunun çok basit bir nedeni var ki bu kadar uzun süre hayatta kalan her şey incelemeyi hak ediyor. Astrolojinin kendi geleneğini aşacak şekilde tekamül ettiği sonucuna varıp bu geleneği test etmeden bir kenara atmamalıyız. Hele tarihsel olarak astrolojinin tekamül etmeyip gerilediği açık açık ortadayken. Astroloji neredeyse unutulmuştu. Çünkü sosyal, siyasi ve entelektüel olarak gözden düşmüştü. Fakat astrolojiyi geleneğe yaslayarak yeniden inşa etmek, geleneği eleştirel olmayan bir şekilde almak anlamına gelmez. Kendim tatmin olacak şekilde kullanabileceğimi ve işe yaradığını kanıtlamadıkça geleneksel astrolojiye ait bir şeyi kullanmam. Hiçbir şeyini! Fakat çok şaşırtıcı bir yüzdeyle işe yaradığını görüyorum, gerçekten de çok iyi malzemeleri çöpe atmışız.

Bu konuda en komik bulduğu şey de tradisyonel astrolojinin kaderci olduğu ve insan potansiyelinin geliştirilmesine yönelik olmadığına dair iddiadır. Astrolojiye uygulanan kadim felsefeyi incelerken, bu felsefenin insan potansiyellerinin gelişmesi için tek sağlam temel sunan sistem olduğu sonucuna vardım. Modern astroloji bu işi iyi niyetli telkinlerle ve derinlik psikolojisini astrolojiyle birlikte kullanma yoluyla yapmaya çalışıyor. Fakat kadim malzeme astrolojinin taa içine inşa edilmiştir.

Çok gariptir ki kendini gerçekleştirmeyi astrolojiyle en fazla bütünleyen kişi Aristoteles’tir. Aristotelesçi nedensellik anlayışında insanın tekamülünü bedenin içindeki bir ruhun gerçekleşmesi ve kendini gerçekleştirmenin hayatın anlamı olduğunu görnememize izin sağlam bir temel vardır. Bu kulağa çok modern geliyor ve Aristoteles bunu bu şekilde söylemezdi. Onun yaptığı bir yerde bunu söylemek, başka bir yerde şunu söylemek. Siz bütün söylediklerini bir araya koyduğunuz zaman, “Aman Tanrı’m bak ne diyor!” diye haykırıyorsunuz. Eğer ona “Bunu demek istemiştiniz?” diye sorabilseydiniz, “Evet,” derdi. Fakat alternatif psikoloji terimleriyle konuşamazdı, sadece şunu derdi: insan beden içindeki bir ruhun ortaya çıkışıdır. Nokta!

S: Bu söylediklerinizi astrolojiye tercüme edersek, bu gezegenleri size dışarıdan etkileyen şeyler olarak görmektense, sizin bizatihi yaptığınız şeyin mesela Mars ve diğer gezegenler olduğudur değil mi?

Kesinlikle! Tam da bu anlama geliyor. Astrolojiyi bu şekilde tümüyle değiştirmek demek oluyor. Natal harita ruhun niyetinin bir ifadesi olarak anlaşılmalı. Yani Aristotelesçi terimlerle dile getirirsek, harita formal nedenin sembolik bir tarifidir. Formal neden, bir özün tanımıdır.

Şimdi, haritada cisimleşmiş olan formal neden, kişinin onu fiili hale getirme düzeyine bağlı olarak çok çeşitli sayıda farklı sonuçlara sahip olabilir. Bütün haritaların kişiyi aydınlanmış bir varlık olmaya götürme potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum. Fakat şartlar, olanaklar ve tesadüfler (orta çağda böyle denirdi) genelde bunun olmasına izin vermiyorlar. bazı haritalarda kendini gerçekleştirme kuvveti diğerlerine göre daha fazladır. Yani bu tezahür düzeyini yakalamada diğerlerinden daha yüksek ihtimale sahip haritalar vardır. Ama mesele, “bazı haritalarda var, bazı haritalarda yok” meselesi değildir. Mesele şudur ki “Bütün haritalarda bu kapasite vardır, ama bazılarının güdüsü daha fazladır.”

S: Bir kişinin bu yönde güdülendiğini gösteren işaretle nelerdir?

Modern bir bakış açısından bakıp “Ah, ne kadar iğrenç bir harita!” dediğimiz haritalardır bunlar genellikle. Bu tür bir harita insana “Ya yüzeceksin, ya batacaksın,” der.

Daha eksiksiz bir yanıt vermek gerekirse, iki tip kendini gerçekleştirici tip vardır. Bir tip son derece yüksek motivasyonlu iken öteki huzur ve sakinlik için inanılmaz bir kapasiteye sahiptir. Genellikle bu ikinci tip o kadar göze çarpan bir tip değildir, ama her şeyi sükunetle karşılayıp hayatı mutlu bir şekilde geçen tiplerdir bunlar. “Ama hiç sınanmıyorlar!” diye itiraz edebilirsiniz. Bunlar kanlı canlı inanlardır ve amaçlarına ulaşırlar. Etraflarındaki insanlar da mutludur. İnsanlara kendini iyi hissettirirler. Bunlar gerçekten kutsal insanlardır. Bunlar aramızda moda olan cinsten kutsal insanlar değildirler. Bu kişilerin haritalarını gerçekleştirmiş insanlar olduklarını söyleyebiliriz. Gerçekten de böyle bir şey var. Aklımızda şöyle bir kavrayış var ki gerçekten aydınlanmış bir varlık olmak için önce cehennemden geçmeniz gerekiyor. Genellikle de durum budur, ama illa da böyle olacak diye bir kaide yok.

Her şeyin sorun çıkarmadan akıcı bir şekilde işlediği iki kişi tanıyorum. Bu insanlar mutlular, aileleri mutlu, sevilen insanlar ve insanları seviyorlar. Gittikleri her yere biraz daha ışık getiriyorlar. Öyle çok göze batan veya çarpıcı insanlar değiller, ama güzel insanlar. Ne diyebilirim ki? Umarım böyle insanların sayısı artır.

Bir de ilk kategoriye giren Gandhi gibi insanlar var. Gandhi hayatın güçlükleriyle baş edip işkenceden geçerek sonunda kendini gerçekleştiren ruhlardan biridir. Gerçekten de en sert ve en uç noktaya giden bir tarzla alt etti şartları. Ondan çıkan güç ve enerji koca bir halkı özgürleştirdi. Etkisi açısından herhalde yirminci asrın en olağanüstü hayatlarından biridir. İnsanların yaptığı şeylere bakıp görüp izlemesi açısından İsa’dan beri en çok göz ardı edilmiş hayatlardan birine sahip.

Satyagraha dedikleri şeyin özelliği rakibini yüceltmektir. İngilizler bu terimin tarif ettiği halk olma konusunda çarpıcı bir kapasite göstermişlerdir. Bu anlayış Hintliler kadar İngilizleri de yüceltiyordu. İyin güzel yanı da bu. Oysa normal çatışmalarda iki tarafta küçültülür. Fakat Satyagraha’nın işe yaraması için halkların belli bir gelişmişlik düzeyinde olması gerektiğini itiraf etmeliyim. Bu özel oyunda İngilizler ve Hintliler kendileri için ideal rakipleri bulmuşlardır. Her iki tarafta da buna uymayanlar vardı, yine de tarihin çarpıcı bir bölümüdür.

S: Astrolojiyi kendiniz için bir aydınlanma yolu olarak görüyor musunuz?

O bir araç. Kendi başına aydınlanma getirecek bir teknikler demeti değil. Bununla birlikte o bir tür yol haritasıdır. Bu amaç için kullanılabilecek araçlardan biridir, muhtemelen bu, modern astrolojinin geleneksel astrolojiden ayrıldığı noktadır. Klasik dönem sonrasında gelen pagan-sonrası astroloji, kuşkusuz Hıristiyan bir çerçevede serpilmiştir. İşleri de pek kolay olmamıştır. Astroloji bir aydınlanma aracı olarak kullanmaya karar veren birkaç Hermesçi ve astrolog, kiliseden esasen ‘çok sıcak’ bir tepki almıştır. Giordano Bruno geliyor aklıma. 1600 yılında yakılmıştı.

Yani, özgürleşmenin bir aracı olarak astroloji fikri, yaptığı diğer şeylerle birlikte muhtemelen modern bir fikirdir. Hindistan’da bile bu amaç için temel bir araç olarak görüldüğünü zannetmiyorum, çünkü sahip oldukları birçok ruhani gelenek ve teknikle, bir sürü yoğa çeşidiyle farklı araçlara sahipler. Anladığım kadarıyla astroloji Hintliler için bile daha ziyade pratik bir araç olmuştur. Fakat ruhani aydınlanmanın geleneksel yollarının seyrek olduğu Batıda astroloji bu tür bir yolu üstlenmeye başlamıştır. Astrolojinin aydınlanmanın veya dini tekamülün önünde bir engel olduğunu düşünen insanların da çok yanlış olduklarına inanıyorum. Bunu söylemiş olmakla birlikte, astrolojinin gerçekten de çok kolay bir şekilde buna dönüşebileceğini de kabul ederim. Çünkü astroloji iyiye de kötüye de kullanılabilecek bir tekniktir. Tıpkı maji gibi, tıpık nükleer güç gibi.

© 2010, BATİNİLER.
12-13-2010 07:29 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #2
RE: Robert Hand'la Söyleşi
(12-13-2010 07:29 PM)Derin Yazılan:  S: Planets in Transit kitabınızda olayların vaktini belirlemek için üç kural veriyor ve bilgisayar çağıyla birlikte transit zamanlaması konusunda metinde verilen ilkelere dayanarak kesin teknikler bulabileceğimizi söylüyorsunuz.

Robert Hand -Bulabiliriz ama henüz hiç kimse bulamadı !

S: Bu benim sorumu cevaplıyor ama tam değil, acaba yakın mıyız böyle bir şeye ?

Robert Hand - Hayır. Burada bir hüküm verme meselesi var ki buna bilgisayarlaşmanın yardımı dokunmaz, mesele hangi transitlerin konuyla ilgili olduğunu bulmakta. Gelecekteki bir olayı ne olduğunu bilemediğimiz için burada daireler çizip durabiliriz.
Bunun çözülemeyeceğini söylemiyorum, ama nasıl çözeceğimiz belli değil.

© 2010, BATİNİLER.

12-13-2010 09:19 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir