Değerlendir:
  • 15 Oy - 3.13 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

İslam'da Astroloji
Yazar Mesaj
Messa Çevrimdışı
Mars Vip
*****
Mars Vip
lt=
Mesajlar: 780
Üyelik Tarihi: Jun 2010

Rep Puanı: 25

Mesaj: #1
İslam'da Astroloji
İslam'da Astroloji



Astroloji insanıın Yapısını Tanıması için Önemlidir


Astrolojinin Din içindeki yeri, Kader konusuyla yakın alâkası dolayısı ile bu hususlara oldukça önemli yer verdik.

Astroloji, insanın yapısını tanıması için günümüzde oldukça önemlidir.

Geleceğe dönük hükümler çıkartmak, falcılıkta bulunmak yönüyle ise bâtıl!..

Zira bu hususta öylesine çok geniş kompozisyonlar söz konusudur ki, bilgisayarlarla bile işin içinden çıkmak mümkün değildir.

Gazalî Hazretlerinin “İhyâ-u Ulûmi'd Dîn” adlı eserinde, Ashabın âlimlerinden olarak bilinen İbni Abbas radiyallahu anh'ın şöyle dediği yazılıdır:

“O Allah ki yedi semâ yaratmış, arz’dan da onların bir mislini; Aralarından emir inip duruyor!.” (Talâk 12)

Âyet-i Celîlesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız. Bir başka nakilde de: “Beni tekfir ederdiniz!..”

Gene aynı yerde Resûlü Ekrem'in çok yakınındakilerden biri olan Ebû Hureyre radiyallahu anh şöyle dediği kayıtlıdır:

“Rasûlullah efendimizden iki kab ilim aldım, birini dağıttım. Eğer diğerinin ağzını açsam, bu kelleyi uçururdunuz!..”

Ashabtan önde gelen ve âlim sayılan bu zâtların anlayışsızlar tarafından “tekfir” edilmesine, ya da boğazının kesilmesine kadar yol açacak “Sılar” acaba nelerdir?..

Şunu kesinlikle bilelim ki...

Din bugün çoğunluğun sandığı gibi yüzeysel emirler-yasaklar bütünü değildir!..

Din’de öyle “Sılar” vardır ki, bunlara muttalî olan bir kişinin bütün hayatı değerlendiriş şekli mutlaka değişir!.. Ve bunlar ancak yüksek tefekkür gücüne sahip olarak yaratılmış beyinlere has ilimlerdir!..

Öyle ise, bizler de artık beyinlerimizi çalıştırıp, 5 duyuyla kayıtlı mahlûklar olarak yaşama seviyesinden; Allahu Teâlâ'nın kendisine “Halife” olarak meydana getirdiği, “en şerefli” olma mertebesine ulaşalım!..



Atlas Feleği


Muhyiddini Arabi şöyle devam ediyor;

“Hak Teâlâ burçlarında olan hazinelerden ve etkili bilgilerden bir şey almak için 12 melâikenin elinde bulunan bu yıldızlardan her bir yıldızı Atlas feleği içinde yerleştirmiştir.”

İçinde yerleştirmiştir yani güneş sistemimiz dışındaki galaksi içinde!



Burçlar


Eskilerin “Burç” kelimesiyle adlandırdığı takımyıldızlar yaklaşık 500-600 milyon ile milyarı geçen sayılarda biraraya gelmiş güneş benzeri yıldızlardan oluşmuştur. Ve bunlar, Evrene, kendi yapılarına uygun bir biçimde çeşitli kozmik ışınlar yayarlar.

Bunların yaydıkları ışınlar ise Güneş çevresinde dönmekte olan dünyayı ve üzerindekileri, tüm sistemle birlikte sürekli bombardıman altında tutarlar.



Burçlar, Gerçeke.

Meleki Varlıklardı!


Az önce dedik ki, taş, yıldız, hayvan gibi isimlerin ardında, Hakk’ın varlığından başka bir şey mevcut değildir!. Bir yıldız ya da takımyıldız, ‘’Burç’’ dediğimiz sistemler dahi belirli mânâları ihtiva eden yoğunlaşmış kitleler.

Burçlar, meleki varlıklardır gerçekte...

Burçlar, orijini itibariyle “meleki boyut” olması hasebiyle, bu boyut itibariyle Cennet boyutunda tesirlerini icra ederler.



Burçların Bedenleri

ve Ruhları


“Burçlar” dediğimiz sistemler sürekli dönüşüm hâlindedir, bedenleri itibariyle; ruhları ise esmâ kökenli meleklerdir ve onlar için ölüm kavramı geçersizdir.



"Burçlar" Hakkında

Tasavvuf Ehlinin Görüşleri


Önce Tasavvufun en önde gelen simâlarından Muhyiddin A’râbî’nin âlemin ve burçların oluşu hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle; Fütuhatı Mekkîye isimli eserinden...

MUHYİDDİN A’RABİ Diyor Ki:

“Hak Teâlâ, kendinde bir şey yok iken, mevcûdiyet sıfatıyla sıfatlanmıştır. Diyebilirim ki, Hak Teâlâ, mevcûdiyetin ta kendisidir.

Rasûlullâh sallullahu aleyhi ve sellem efendimiz:

“Allah vardı ve onunla beraber hiçbir şey yoktu.”

Buyurmuşlardı.

Hak Teâlâ kendi nefsi ve hüviyeti yönünden bilinmez; bu bilinmezlik ve görünmezlik keyfiyetine de “İLİM” denmiştir.

Hak Teâlâ’nın evvelki şekli, buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır. Burada âlem, “Bâtın” hükmüyle mevcuttu. Bâtınî hükümden ise âlemin zuhûru imkânsızdır.

İşte bu ilk duman da Rahman’ın “Zâhir” adı olmuştur. Bu durumda kendi nefsini görerek ilmî ve özel bir tecellî ile ruhî şekillerden birini seçmiştir. Bundan sonra Zâtıyla nefsine bakınca nefsini sayısız sıfatlarla muttasıf olarak buldu. İşte bu buluşu meydana getiren ilk bakış, İLİM’di.

İlimde mevcût olan bu sıfatlara da “mâkûlât” dendi. Aynı zamanda “Aklı Evvel” adını bu bakışı yapması hasebi ile aldı. Bu akıl, âlemlerin duman ve bulut içinde gizli olan sıfatlar olduğunu, bunun da kendi nefsi olduğunu seyreyledi. Ve bu sanki gölge olan aklın zâtından uzanan varlık, o tecellinin nûrundan oluştu.

Buna da “Levhi Mahfuz” veya “Zâti Tabiat” denildi. Bununla beraber bu boyutta bunun tümüne Hayat, İlim, İrade, Kelâm denildi.

Rükûnler boyutunda ateş-hava-su-toprak; cisimler âleminde sıcaklık, rutûbet, soğukluk, kuruluk; Canlılar düzeyinde de kan, safra, sevda, balgam denilir.

Bundan sonra “Akl-ı Evvel”, çehresini o dumana çevirerek, kendisinden neler kaldığını görmek istedi. Fakat bu sıfatların varlığının dışında hiçbir şey göremedi. İşte bütün âlemin sûret ve şekilleri bu zulmet ve gizlilik içinde bulunmaktadır. Hak Teâlâ’nın ARŞ’I da bu zulmet içindedir. Arşın etrafında da kürsü, felekler, cennetler, semâlar, rükûnler ve doğurucular vardır. Bu varlığın babası Akıldır, anası Nefs.

“Şunu da bil ki, Hak Teâlâ daha evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevî bir cisim yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR adını vermiştir.”

Bu burçlar toprak, su, hava, ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı dünya ehlinin unsurlarına benzer.

Hak Teâlâ her bir burçta cennet ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin bozulmasıyla olur.

Gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. Arşın esası 4 kaide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.

Konaklar üçtür. Dünya, Berzah, Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12 eder bu da 12 burca delâlet eder.

Şu anda bize cennet gibi gelen dünyamız, âhıret günü itibariyle ateşe döneceği için Berzah da bu dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.

Bunlardan Koç, Aslan, Yay aynı mizaç ve mertebededir.

Boğa, Başak ve Oğlak başka mertebede ve aynı mizaçtadır.

İkizler, Terazi ve Kova başka mertebe ve aynı mizaçtadır.

Nihâyet Yengeç, Akrep ve Balık başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim vali olarak bir menzilde bulunurlar.

Dünyanınki ise Yengeç burcudur.

Berzah âlemi ise Başak burcunun hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de dünyanın ateşe dönmesi durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azâbı sona erdiğinde ise ikizler burcu dünyayı teslim almış olur.

Cenâb-ı Hak Teâlâ oniki burcun mümessili olan her bir melâikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında dünyada bırakırlar.

Cennet ve Cehennem ehline nezâret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu 12 burçtan çıkar.

Cennetlerdeki meydana getirişlerden tutun da; yemek ve içmek, nikâh ve hareket, değişiklik ve şehvet gibi şeyler hepsi o hazinelerden inen 12 burcun temsilcileri eliyle ve Allah’ın izniyle olur. Adn cenneti hariç, diğer cennetleri bu 12 burcun mümessilleri bina etmişlerdir.

İnsanın âhıret neşeti, berzah neşeti gibidir. İnsanın bâtını, kendisine göre bir hayâldir.

Mükevkep felek cennetin tabanı, atlas felekte cennetin semâsıdır. Hava, âlemin hayatıdır. Bu nemli sıcak bir havadır. Hava içindeki nisbetler ve dereceler yükseldi mi buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey yoktur.

En azâmetli burçlar da hava tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.

Dünya ve dünya semâsı içindeki aydan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs, dördüncü semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci semâda da Satürn vardır.

Bu gezegenlerin her biri meydana geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükûnlere tesir etmeye başladılar.

Zaman, tümüyle izâfî bir şey olup gerçek varlığı yoktur. Güneşin görünmesiyle gündüz ve kaybolmasıyla gece olur ki bu izâfî hükümlerden aylar, mevsimler seneler doğar.

Allah her semâyı imâr edecek ruh âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.

İnsanlardan evvel, Allah, yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.

Dünyadan ayrıldıktan sonra, artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyâmet günüdür.

Mükevkep felek ateşe döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yâni sonsuz ateş derinliği olduğundan “cehennem” adını almıştır.

Sırat ise, arzımızın üstünden mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.

Dünyada insan bir hayâldir.

Bugün dünya evi denen bu yerler kıyâmet günü Cehennem evi hâline gelecektir.”

Evet, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın getirdiği İslâm Dini’ni en iyi anlayanlardan biri olan Muhyiddini A’rabî’den bu konuda size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar.

İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ Diyor Ki:

Zamanın Gavs-ı A’zâmı ve Kutbul Aktabı olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf İbrahim Hakkı Erzurumî de Burçlar ve tesirleri hakkında bakın neler demiş:

“Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nisbet edilmiştir. Nahsı ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir.

Buna karşılık Zühre (Venüs) gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir.

Zuhal yıldızına ahmaklık, cehâlet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç anlama gibi huylar izâfe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan nutfelere tâli olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları, Allahû Teâlâ’nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.

Zuhal, Çarşamba gecesine ve Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.”

Bu gibi bilgileri her gezegen için anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî bu arada çeşitli hadîslerde geçen “beşyüz yıllık yol” tâbiri için de şu izahı yapmaktadır:

“Heyeti İslâm’da göklerin ve yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile târif etmekten maksad, büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu esas ölçüleri değildir.”

Bu şiirinde yıldızların olaylar üzerindeki tesirlerini şu satırlarla ifâde eder. İ. Hakkı Erzurumî:

“Ve sonra Hakkı der, ilm-i felek sırrını ayân ettim

Otuz beyt içinde Nahs ve Sa’d saatlerini beyân ettim.

İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı Mevlâyı

Fakat sebeplere bağlanmış ednâyı hem alâyı.

Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır

Hangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya saadettir.”

Dünya üzerindeki oluşumların sebeplerinin yıldızlar olduğunu, ancak bu sebepleri meydana getirenin de Allahû Teâlâ olduğunu böylece tespit eden Erzurumî, Ayın tesirleri hakkında da özetle şunları söylemekte:

“Denizlerdeki med-cezir olaylarında ay baş müsebbibdir.

Ayın ilk onbeş gününde sıcaklık ve rutubet çok olduğundan damarlar kan ile dolup insan ve hayvan bedenleri kuvvet bulur.

Dolunaydan sonra soğuk ve kuruluğun ağır basmasıyla ihtilâtı erba bedenin derinliklerinde bulunmakla damarlarda kan azalıp, büyüme ve gelişme az olur; insan ve hayvan bedenleri zayıflar.

Arabî ayların ilk yarısında hastalanan kolay kurtulurken, ikinci yarıda hastalananlar güç sıhhat bulurlar.

Ayın ilk yarısında canlıların beyin dokuları ziyade olup, ikinci yarısında azalma olur

Mehtapda insan aya karşı uyusa veya çok otursa, bedenine gevşeklik ve tembellik gelip, baş ağrısı ve nezle olabilir.

Mehtapda hayvan eti kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir.

İlk yarıda balıklar su yüzüne yakın olup yağlı ve güçlü iken, ikinci yarıda dibe kaçıp güçleri ve yağları azalır.

İlk yarıda haşerat yeryüzünde daha çoğalır ve yırtıcılar canlıları yemeye daha heveskâr olur. İkinci yarıda bunun tersi olur.

Ayın ilk yarısında dikilen ağaçlar çabuk büyür ve çok gelişir; ikinci yarıda ise dikilen ağaçlar zayıf olur veya kurur.”

Ayın çeşitli burçlarda doğuşunun hangi sahalarda getireceği faydalar hakkında da özetle şunları söylemekte “MÂRİFETNAME” sahibi. Hakkı:

“Ay;

Koç burcunda doğduğunda her işe başlamayı güzel say;

Boğada olduğunda evlen, ticaret yap, bina yap;

İkizlerde doğduğunda gayrımenkul al, ilim oku;

Yengeçte iken haberleşmeye değer ver, müshil kullan, seyahate çık;

Aslanda iken ihtiyaçlarını, giderecek kişiye arzet, ziraat, tamir ve hacamat yap;

Başakta iken yeni giy, dostlarla sohbet et ve ibâdete ağırlık ver;

Terazide iken alış-veriş yap, sohbet eyle, Kur’ân dinle, devâlı nesneleri iç;

Akrep burcunda iken, temizlen, arın, yalnızlığa çekil, sükût edip iç âlemine dön;

Yay burcunda iken kan aldır, hamam ve traşı iyi say;

Oğlak burcunda iken kuyu kaz, toprakla uğraş, alış-verişi iyi say;

Kova burcuna geldiğinde vasıtalı olarak seyahate çık güzel yerleri gez;

Balık burcunda iken de deniz seyahati iyidir, ortaklık ticareti iyi olur.”

Mârifetnâme’de, gezegenlerin tesirinin hakikatı bahsinde beşinci nevî de özetle şöyle demektedir İbrahim Hakkı Hazretleri:

“Yıldızlar, meleklerin elinde mecbur ve muztardır. Melekler de Hak Teâlâ’nın emrinde boyun eğerler, itâat ederler. Hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile harekette ve hareketsizliktedir.

Güneş sıcak ve kurudur. Ay soğuk ve rutûbetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile âlemde mutasarrıftır. Müneccim –astrolog- bu sözleri ile doğruyu söylemektedir. Ancak bütün işleri, yıldızlara bağlaması doğru değildir. Yıldızlar ancak Hak Teâlâ’nın izni ile bu tasarruflara yetmişlerdir. Yıldızlar ve tabiatların tesir ve tasarrufda rolleri vardır.

Oniki burçda oniki melek vardır... Yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında dolaşıp hizmet ederler!”

Bu konuyu daha detaylı olarak anlatan İbrahim Hakkı, konuları geniş boyutlu görmek gerektiğini de belirterek tek bir bilimle çözülemeyeceğine işaret ederek şöyle der:

“Bu hakikatı bu şekilde idrâk etmek ne tıb ilmiyle, ne hikmeti tabiî ile ve ne de ahkâm-ı nücum-astroloji hükümleri-ile hâsıl olur. Ancak Nübüvvet ilmiyle bilinir!.”

Günün hangi saatlerinde hangi işlerin yapılmasının uygun olacağını dahi astrolojik tesirlere bağlı olarak açıklayan Erzurum’lu ibrahim Hakkı, bu konuda da şöyle der:

“Otuz beyt içinde nahs ve sa’d-menfi ve müsbet saatleri beyân ettim.

İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı Mevlâ’yı

Fakat sebeplere bağlamış ednâyı hem â’lâyı

Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır

Hangi yıldız hükmeder ol dem nühuset ya saadettir.”

Bu arada günün hangi saatine hangi yıldızın radyasyonu güçlüdür, bunun hesabının nasıl yapılacağını öğreten beyitleri yazan Hakkı daha sonra şöyle der:

“Saat zamanlarını bir bir yedi gezegene ver gel.

Olduğun vakte hangi gezegen gelirse hâkim onu bil

Zuhaldir -satürn- nahsı ekber saati hem ağır olurmuş

Yeri yedinci felektir bina yap başlama hiç iş

Mübârek müşteridir -Jüpiter- sa’di ekber saatini hoş bil

Bey ve şira, tezvic edip her şugle ol mail.

Cihan Merihe -Mars- mahkûm olduğu saat hiç iş etme.

Çünkü nahs-ı esgardır kan aldır kimseye gitme.

Mübârek şems-güneş-hükmünde, taleb kıl cümle yârânı.

Yeri dördüncü felektir ziyâret eyle sultanı Zühre –Venüs- sa’di esgardır o saat ictima eyle.

Sohbet ve tatlı söz et güzel ses istimâ eyle.

Nakş, et, hesab etmek olur mergub

Kamer –ay- sa’d oldu bu gökte o saatte sefer hoştur.

Ticaret, şirket, haber ve mektub göndermek hoştur.

Yedi seyyare ahkâmı bu tertib üzere kanundur.

Gel ey Hak’kı bil o Hak’kı, cümle hüküm O’nundur.”

Bedenin terkibi bahsinin ikinci fasıl, üçüncü nevi’nde ise Erzurum’lu İbrahim Hakkı Hazretleri şu görüşü anlatır:

“Allahû Teâlâ’nın kudreti ile, ulvî ecramın -planetlerin ve burçların- süflî cisimlerde -maddî yapılarda- çeşit çeşit tesirleri daimî olduğundan, bütün halkın şekil, hâl, ahlâk ve tavrı henüz ana rahminde nutfe iken rast gelen baht ve tâli’leri tesirlerinden meydana gelmiştir.

Ana rahmine nutfe vâki olduğu saatte, baba ve ananın tâlileri hangi işte ise, o, nutfenin zâtına tesirle nakşıbend, yâni işlenmiş olur.

Meselâ saâdeti, şekâveti, anlayışlı, ahmak, bahil cömert, korkak, yiğit, sevgi, düşmanlık hırs kanâat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik, rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, ceml ve kemâl, kelâl ve melâl her ne hal üzere ise, o nutfenin zâtına tâli olur.

Çünkü o nutfe ceninin cisminin levh-i mahfûzdur. Levh-i mahfûz ise bu âlemin mazharı, aynasıdır.

O halde, saîd olan, o saadetini annesi karnında bulmuştur. Şakî olan da şekâvetini anası karnından almıştır.

Nitekim Habîb-i Ekrem (aleyhisselâm) hazretleri şöyle buyurmuştur:

Said o kimsedir ki, annesi karnında said olmuş; şakî o kimsedir ki, annesi karnında şakî olmuştur!.

Herkesin Tâli’nin tesirini remz ve işaret ile duyurmuştur.

Halkın bütün şekil, sıfat ve mizaçları felekî vaziyetler gereğince rahîmlerde ayrı olunca, ecelî müsemmaları da mizaçlarına göre orada muhtelif takdir olunmuştur.”

Aslına sâdık kalarak günümüz Türkçesine “Mârifetnâme”yi kazandıran Bedir Kitabevi’nin basmış olduğu nüshalarda nakletmiş olduğumuz bölümleri daha detaylı olarak okuyabilir inceleyebilirsiniz. Diğer kitabevleri ise maalesef bu bahislerin önemini anlayamadıklarından, günümüzde lüzumsuz sanarak bazı bölümleri, türkçeleştirdikleri metinlere almamışlardır.

Mevzûu daha fazla uzatmamak gayesiyle, Muhterem İmam Azîz bin Muhammed Nesefî hazretlerinin yazmış olduğu “Zübdetül Hakaik” adlı eserinden alıntılar yapmayacağım. Esasen gününün şartları içinde bu konuları açıklamaya çalışan bu değerli din âlimi “Mebde ve Meâd” adlı eserinde çok teferruatlı olarak çeşitli hususları açıklamış, burçların ve güneş sistemi içindeki yıldızların insanlar üzerindeki tesirlerini anlatmış, ölümötesine dair çeşitli hallerden sözetmiştir. Çok geniş olan bu eseri daha sonra “Zübdetül Hakaik” adlı eserinde de özetlemiştir. Arzu edenler günümüz Türkçesine çevrilmiş olan “Zübdetül Hakaik” adlı kitabı da tetkik edebilirler.

İnşâallah Muhyiddin A’rabî Hazretlerinin “Fütûhatı Mekkiye” adlı eseri de orijinaline sâdık kalınarak Türkçe’ye kazandırılabilse, bu takdirde görülecektir ki, henüz günümüz insanınca anlaşılamamış ve idrâk edilememiş pek çok gerçek geçmişte yaşamış çok değerli âlimlerimiz tarafından tespit edilmiş, ancak günün şartları dolayısıyla ilmî olarak izah edilememiştir.[/font]

(Alıntı)
10-29-2010 11:10 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Messa Çevrimdışı
Mars Vip
*****
Mars Vip
lt=
Mesajlar: 780
Üyelik Tarihi: Jun 2010

Rep Puanı: 25

Mesaj: #2
RE: İslam'da Astroloji
İlk peygamber olan Hz. Adem'den, son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.)'e kadar 124.000 peygamber gelmiştir. Allah, insanlara, doğru yolu göstermeleri, onların, kendi TEKliğini bilmeleri için gönderdiği peygamberlerin her birine, değişik konularda ilim hazineleri vermiştir.

Çok okuyan, kalemi bulan ve kalemle yazı yazabilen ilk peygamber olan İDRİS peygambere BURÇLAR İLMİ, verilmiş, kendisi de bunu genişletmiştir.

İdris peygamber almış olduğu vahye dayalı bir şekilde burçlar ve yıldızların, gerek insanlar, gerek yeryüzünde mevcut tüm birimler üzerindeki tesir ve önemini anlatmaya çalışmıştır.

Kısaca, Yıldız İlmi, veya Burçlar İlmi, İdris peygamberin mucizesi olup, daha sonra aynı çağda ilk defa Babiller tarafından, mevcut veriler ışığında düzenlenmiş ve genişletilmiştir.

Pek çok İslam düşünürü de, yıldızlar konusunu inceleyerek, varlığın var oluşunda burçların ve yıldızların rolünü, çeşitli kitaplarında anlatmışlardır. Ayrıca Kur'an-ı Kerimde yıldızlarla ilgili 60 küsur ayet vardır.

İslam Alim İmam Aziz bin Muhammed Nesefi "ZUBTEDİL HAKAİK" isimli eserinde "cisimler Alemin Mertebeleri "bölümünde anlatıyor:

"Malum olsun ki; Cenab-ı Hak Hazretleri cisimler alemini halketmek diledi. Önce dört zulmaniye nazar etti. Hemen bunlar eriyip cuşa geldi. Öz ve hülasasınsan Arş-ı Alayı yarattı, kalandan kürsiyi yarattı. Kalandan yedinci göğü yarattı, kalandan altıncı göğü, kalandan beşinci göğü, kalandan dördüncü göğü, kalandan üçüncü göğü, kalandan ikinci göğü, kalandan hava unsurlarını ( ay,yıldızlar, gezegenler v.s ), daha sonra su unsurlarını ve toprak unsurlarını yaratmıştır. Sonra maden, nebat, hayvan ve son olarak da insan meydana gelmiştir."

İNSANIN OLUŞUMU
Kuran-ı Kerim'de Al-i İmran suresi 60. ayette de şöyle buyurulmaktadır.

"O Allah'tır ki; rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren o'dur. Kendisinden başka ilah olmayan o, Aziz (mutlak güç) ve Hakim'dir (hikmet sahibi)".

BURÇLAR
Burçların her biri batinen (özleri itibariyle) Allah'ın "Esma-ül Hüsna"sının, yani yoplu olarak 99 olarak bilinen, güzel isimlerinin anlamlarının birleşimidir. Her bir burç 99 ismi ihtiva etmesine karşın, bunların farklı bileşimi ve her burçta belli isimlerin daha dominant olması nedeniyle, 12 burç değişik özellikler taşır.

Her burçta ağırlıklı olan isimlerden bazı örnekler:

KOÇ: Cabbar, Kaviy, Aziz, Vahid
BOĞA: Hasib, Metiyn, Hafıd
İKİZLER: Semi, Muid, Fettah, Rauf
YENGEÇ: Batın, Şekür, Müheymin, Hafız
ASLAN: Hayy, Evvel, Baki, Selam
BAŞAK: Basir, Muhsi, Melik
TERAZİ: Musavvir, Vedud, Mümin, Vahhab
AKREP: Kahhar, Muntakim, Mumit, Muktedir
YAY: Alim, Kabız, Gafur, Tevvab, Gani
OĞLAK: Sabur, Metiyn, Mani, Kadir
KOVA: Vasi, Kuddüs, Hakim, Mürid
BALIK: Halim, Latif, Mucib, Batın
10-29-2010 11:13 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Messa Çevrimdışı
Mars Vip
*****
Mars Vip
lt=
Mesajlar: 780
Üyelik Tarihi: Jun 2010

Rep Puanı: 25

Mesaj: #3
RE: İslam'da Astroloji
Sufizm ve Astroloji

"Fenâ" durumu insanın en yüksek seviyede, Yaradan'ın huzurunda eriyerek aslına kavuşması olarak ifade edilir. Bu anlamıyla fenâ, sufilerin kendilerini adadıkları yok olma yoluna işaret eder

Astroloji içinde daha derinlere yol aldıkça, gerçeğin de katman katman, perde perde, tıpkı Rus bebekleri matruşkalar gibi olduğunu görebiliriz. Daha fazla ilerledikçe aklın keskin kılıcının artık işlemediği katmanlarla karşılaşırız. Bu noktada aklın yerini "kalp", yaratıcı ile bütünlük hissi alır. Astroloji dilinde konuşursak, Uranüs gerçeğin ta kendisini, mutlak, çıplak gerçeği açıklar. Bu kolektif enerji insanoğlunun içinde olmakla birlikte (çağlarının ötesindeki düşünürleri hatırlayın) insanın sosyal gelişimine ancak özgürlük ve insani hakların kazanılması ile, Fransız Devrimi ile katılmıştı, Uranüs de tam bu zamanda keşfedilmişti. Uranüs bize gerçeği gösterir ama bir sonraki aşamada bizim için çok önemli olan özgürlüğün aslında evrenselle birleşmek olduğunu görürüz. Ancak kendi bireyselliğini, kendilerini gerçekleştirebilen kişiler daha büyük seviye ile birleşebilir, onun içinde eriyebilirler. İşte bu Neptün deneyimidir. Neptün aklın sınırlarının kalktığı ve ancak kalp yoluyla bütünlüğün sağlandığı aşamadır. Tasavvufta bu duruma "fenâ" adı verilmektedir. Fenâ durumu insanın en yüksek seviyede, Yaradan'ın huzurunda eriyerek aslına kavuşması olarak ifade edilir. Bu anlamıyla fenâ sufilerin kendilerini adadıkları yok olma yoluna işaret ediyor.

İçinizde pek çok şeyin bir arada konuştuğunun farkında mısınız?

Bu bağlamda, astrolojik açıdan dikkatimizi çeken ilginç konu ise kişinin kendisinde barındırdığı pek çok özelliğini, kendi kişiliğinin değişik yönlerini barındıran özelliklerini, tasavvufçuların ifadesiyle kendi nefsini dönüştürebilmesi, yukarıda sözünü ettiğimiz yaratıcıyla "bir" olmaya doğru yöneltmesidir. Bu kelime İbranicede nefeş, Hz. İsa'nın konuştuğu Aramicede nefşa olarak geçmekte, dilimizde de nefes sözcüğü ile canlı olmak, hayatta olmak anlamına da geliyor. Eğer kendi içimize dönüp bakarsak, kendimizi dinlersek, içimizde pek çok şeyin bir arada konuşmakta olduğunu görürüz.
Sufi psikolojisi, işte bu iç seslerin, çoğu birbiri ile çelişen, kişiyi hatalara ve kötülüklere de götüren seslerin terbiye edilerek "birlik" yoluna konmasına işaret eder. Ne kadar ilginçtir ki, analitik psikolojinin kurucusu, "eşzamanlılık" ilkesini öne süren ve astroloji ile ilgili çalışmalar yapmış olan Carl Gustav Jung kendi psikolojisinde kişinin bütünleşmesine, böylece bireyselliğini gerçekleştirme yoluna işaret eder. Jung'a göre her insan kendi mutluluğu yönünde, kişiliğini bütünlemeye çalışır. Kuşkusuz bu bütünlük astrolojik haritanın ta kendisidir.

Mikrokozmosla makrokozmos arasındaki ilişkiye bakış

Astroloji bize mikrokozmosla makrokozmos arasındaki ilişkiyi açıklar. Mikrokozmos yani küçük evren insandır. Makrokozmos ise en yüksek seviyede evrenin kendisi ya da yaratıcının kendisidir. Bu gözle bakacak olursak, sözünü ettiğimiz "fenâ" durumunun aslında, evrenle, yaratıcıyla bir olmak olduğunu yeniden görebiliriz. Her insan makrokozmosun küçük bir kopyası, parçası, diğer bir deyişle de cüzüdür. Tasavvufta bu alem-i sagir (mikrokozmos) ve alem-i kebir (makrokozmos) olarak geçer. Ünlü filozof Ibn Arabi bunu şöyle açıklıyor: "Alem denilen aynanın cilalanmasını gerekli kıldı. Bundan dolayı Adem de (bu arada Adem sözü de yokluk anlamına geliyor) bu aynanın cilalanması temeli ve bu suretin de ruhu oldu."
Tüm bu yönleriyle astroloji bize yaratıcının dilini sunar. Astrolojiyi sadece günlük dilde ele aldığımızda, dar bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde aslında onun gerçek özünü görmekte zorlanırız. Astroloji hayata çok daha geniş bir çerçeveden bakmamızı gerektirir. Eğer kendimizi kozmosun, bu büyük evrenin, yaratıcının bir parçası olarak görürsek, kendi dertlerimiz, sorunlarımızın da aslında ne kadar dünyevi olduğunu görebileceğiz.

(Alıntı)
10-29-2010 11:17 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Mavisahram Çevrimdışı
Siron Vip
*****
Siron Vip
lt=
Mesajlar: 925
Üyelik Tarihi: Jul 2009

Rep Puanı: 17

Mesaj: #4
RE: İslam'da Astroloji
Paylasilan Ilimler icin Allah (c.c.) razi olsun...
Bende bir kac ay öncesine kadar bir program yüklüydü, o saate hangi gezegen hakimdir diye gösteriyordu ama iyice manyak etmisti beni :( o yüzden sildim...

HAYALLER NE KADAR BÜYÜK OLURSA, KIRIKLIKLARI DA O KADAR GÜRÜLTÜLÜ OLUR


Söylesem tesiri Yok, sussam gönül razi degil...


Ögüt verecek insana degil, örnek olacak insana ihtiyac


Öyle Bir Dert Varki BendE, Bin Dermana Degismem !!!
10-29-2010 04:48 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
anaksunamu Çevrimdışı
Katılımcı Üye
**
Kayıtlı
lt=
Mesajlar: 34
Üyelik Tarihi: May 2010

Rep Puanı: 1

Mesaj: #5
RE: İslam'da Astroloji
Paylaşımın için teşekkürler messa çiçek

http://www.astro.com/cgi/chart.cgi?cid=r...opo=1&ast=
KONUŞSAM DİLİM YANAR,SUSSAM KALBİM
11-03-2010 07:10 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Ezoterik astroloji ve Okültizmde Zodyak Majisi ekinoks 0 3,428 11-28-2012 03:30 PM
Son Mesaj: ekinoks
  Astroloji ve Kader Bağlantısı Messa 23 27,823 08-29-2011 04:29 PM
Son Mesaj: tiyatral_gitarist
  Reenkarnasyon ve Astroloji marvolo 19 23,458 08-28-2011 05:16 PM
Son Mesaj: Messa
  Warren Kenton'la Astroloji Hakkında Söyleşi Messa 1 4,190 07-02-2011 01:31 AM
Son Mesaj: salmakis

Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir