Değerlendir:
  • 40 Oy - 2.68 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Sağlık Astrolojisi
Yazar Mesaj
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #11
Aslan
“EĞER SİZİ BİR ASLANLA AYNI KAFESE KOYSAYDIM,

ONUN TOK OLMASINI MI AÇ OLMASINI MI TERCİH EDERDİNİZ ?”

Doğa her canlıya "Sen ve senin temel ihtiyaçların her şeyden önce gelir" diyen bir içgüdü yerleştirmiştir. Biyolojik açlıktan (karın açlığı) tutun psikolojik açlığa (ego açlığı) kadar bu mekanizma paralel çalışır. Sorun yaratan insanlarla başa çıkabilmenin en etkin yolu "O insanın kendisini daha çok sevmesine yardımcı olmaktır." Aç olan ego, ancak doyurulduğu zaman hırlamayı keser ve dikkatini kendi üzerinden çekerek başkalarının farkına varır. Ego tatmini insanlar için temel bir ihtiyaçtır. Eksikliği ya da fazlalığı psikolojik ve fizyolojik bozukluklara yol açar. Güneş ve Aslan burcunu tanıma yolculuğumuzda bu temayı elimizden geldiğince gün ışığına çıkartmaya çalışacağız.

ASLAN BURCU DERECELERİ:

1 -Left coronary artery: Sol koroner atardamar

2 -Aorta: Aort (Büyük orta damar-kanı yürekten vücuda nakleden en büyük arter)

3 -Right coronary artery: Sağ koroner atardamar

4 -Left carotid artery (Hair): Sol karotis (Şahdamar), Saç

5 -Right carotid artery: Sağ karotis (Şahdamar)

6 -Entrance of pulmonary artery (Eyesight): Pulmoner (akciğer) arteri girişi, Görme duyusu.

7 -Left coronary vein: Sol koroner damarı

8 -İnferior vena cava (Anemia, Hearing): Alt ana toplardamar, Kansızlık (anemi), işitme duyusu

9 -Superior vena cava (Alcoholisim): Üst ana toplardamar, Alkolizm

10-Jugular vein: Boyun venası (Boyunda kanı kafadan tekrar kalbe götüren büyük ven)

11-Subclavian veins: Köprücük kemiğinin altında yer alan damarlar

12-Vertabral column: Belkemiği (Omurga)

13-Right ventricle of heart (Rheumatic fever): Sağ kalp ventrikülü (karıncığı), Ateşli romatizma

14-Left ventricle of heart: Sol kalp ventrikülü

15-Right atrium: Sağ atriyum (Kalp kulakçığı)

16-Left atrium: Sol atriyum

17-Right auricle: Sağ kulakçık (Kalbin ciğerlerden kan alan üst kısmı)

18-Right cardiac cavity: Sağ kalp boşluğu

19-Ventricular septum(spine): Ventrikül bölme, Omurga

20-Mitral Valve: Mitral kapak (Sol kulakçık ile sağ karıncık arasındaki kapak)

21-Left atrium: Sol atriyum

22-Left auricle (Appendicitis): Sol kulakçık, Apandisit

23-Left auricle (Rheumatism): Sol kulakçık, Romatizma

24-Pappillary muscles: Meme başı şeklinde kabartılı kaslar

25-Pericardium (Alcoholism, Abscess): Perikard (Kalp dış zarı), Alkolizim, Apseler

26-Myocardium: Miyokard (Kalp kası)

27-Chordae tendinae (Goitre): Mitral ve triküspit kapakların kenarlarından kalp kası ve papiller kasa uzanan ince fibröz ligamentler, Guatr

28-Chordae tendinae: 27. maddenin aynısı

29-Atrioventricular septum (Neuritis): Kalbin atriyumları ile ventriküllerine ait bölme, Nevrit (Sinir iltihabı)

30-Back: Sırt



Aslan burcunun yönetici ışığı Güneş, sistemin merkezidir. Diğer gezegenler onun etrafında belirli bir yörüngede dönerler. Sistem içinde her gezegenin kendine özgü bir çekim gücü vardır. Fakat hepsini bir arada tutan, düzeni ve sürekliliği sağlayan yönetici güç Güneş'tir. Güneş maskülen ve aktif bir enerjidir. En görkemli ısı ve ışık kaynağımızdır. Aynı zamanda varoluş ve sıhhatli oluş nedenimizdir. Bize yaşama sevinci, canlılık ve dirilik verir. Güneş'in sembolü hücreye de benzetilir. Bir anlamda hücre, güneş sisteminin minimum oranda küçültülmüş bir krokisi gibidir. Hücre, enerji üretimi, kendini idame ettirme ve üreme dahil olmak üzere, yaşam için gerekli olan tüm işlemleri yerine getiren en küçük birimidir. Mecazi olarak ifade edecek olursak, her hücre surlarla çevrili bir şehir-devlettir. Yöneticilerin (DNA) içinde bulunduğu bir hükümet binası (çekirdek) vardır. Enerji merkezleri (mitokondriyonlar), üretim merkezleri (Golgi apartı ve ribozomlar), altyapı (iç zarlar, hücre iskeleti ve sitozol) ve çöp imha yeri (lizozom)dan oluşur. Bunların tümü, şehir surlarıyla -yarı geçirgen bir zarla çevrilidir.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI:

Thalamus: Orta beyindeki büyük bir çekirdek(nucleus)grubudur.Gri cevher kitlesidir. Duyu organlarından gelen nöronların beyin kabuğuyla olan ilişkisini sağlar.Bu nedenle Thalamus,beyin kabuğuna giden yolların kapısı olarak adlandırılır.

Kalıtım: Kalıtsal özelliklerin ana-babadan çocuğa geçişini inceleyen bilime Genetik adı verilir. Güneş ve Ay, birbirlerini bütünleyen 2 temel enerji olduğundan birbirleriyle ve diğer gezegenlerle etkileşimleri hayati önem taşır. Güneş-Ay olumlu açıları sağlam kalıtıma, sert açıları kalıtsal hastalıklara neden olabilir. (Ay'ın diğer gezegenlerle sert etkileşimi genellikle anneden kaynaklanan, bazen de kaynağı teşhis edilemeyen kalıtsal hastalıklara yol açar), Güneş-Satürn sert açıları ciddi irsi hastalıklara meyil verebilir. Uranüs ve Pluto zorlayıcı açıları da hücre bozuklukları ve genetik problemleri beraberinde taşıyabilir.

Kromozom ve Genler: Her bir hücrede 23 çift halinde 46 kromozom bulunur. İlk 22 kromozom çifti birbirine benzeyen X veya Y kromozomlarından oluşur. Fakat 23. çift birbirine benzer olmayabilir, bu çift bireyin cinsiyetini belirler. Eğer 23. çiftteki kromozomların her ikiside X kromozomu ise birey dişidir. Kromozomlardan biri X diğeri Y ise bireyin cinsiyeti erkektir. Kromozomlar kalıtımın temel birimlerini bünyelerinde taşırlar. Kromozomlarda GEN adı verilen birimler bulunur. Her Gen (Deoxyribo-nucleic acid) adı verilen ve DNA harfleriyle gösterilen bir kimyasal madde molekülüdür. Genler bedenimizin tüm fiziksel yapısını belirlerler. Bazı genler baskın (dominant), bazı genlerde atkın (recessive) karekterdedir.

Kromozomlarla ilgili Anormallikler: Başlıcaları; Turner Sendromu; Normal olarak 23. çift XX ise birey dişi, XY ise birey erkek olur. Bazı kişilerde 23. çiftte yalnız bir tek X bulunur. Bireyin cinsiyeti dişi, boyu kısa, boynu katmerli olur ve buluğ çağında cinsel bakımdan gelişemez (adet görememe ve kısırlık). Bu kişiler matematiksel işlemler, mekansal ilişkileri anlama gibi bazı zihinsel faaliyetlerde beceriksizlik gösterirler. Klinefelter sendromu; Bu durum da 23. çift XXY yapısını gösterir. Bunlardan bazıları erkek olarak gelişirler ama, cinsel gelişmelerinde ve fiziksel görünümlerinde bir durgunluk vardır ve zihinsel gerilik gösterirler. Bu yapıyı gösteren bazı kişiler genetik olarak kadın, görünüş olarak erkek tipindedirler. (1967'de uluslararası yüz metre koşu yarışında Polonyalı bir kadın atlet, 23.çiftte ek bir Y kromozomu olduğundan yarışma dışı bırakılmıştır) Bazı erkekler de fazladan bir Y kromozomu ile doğmuşlardır. 23.çift XYY yapısını gösterir. Bu erkekler daha iri, saldırgan ve cinsel açıdan daha aktiftirler. Kromozom bozuklukları yalnız 23.çiftte görülmez. 21.çiftte görülen XXX yapısı “Down Sendromu” adı verilen daha önce mongoloit adı ile bilinen zeka geriliğine yol açar. Down Sendromlu bir çocuğun 21.hücresinin kromozomunda bir fazlası (extra) vardır. Bundan dolayı bu duruma “Trisomi 21” de denir.

DNA ve RNA: DNA (Deoksiribonnükleik asit), çift helezon oluşturan uzun bir moleküldür. Hücrenin protein, enzim yapması ve kendisine benzer yeni bir hücre oluşturabilmesi için gerekli elemanları taşıdığından, hücre bölünmesinin temelidir. DNA kodu, nükleotid bazları olarak bilinen 4 molekül -adenin, guanin, timin ve sitozin- tarafından taşınır. A,G,T ve C harfleriyle temsil edilen 4 molekülün oluşturduğu her üçlü kombinasyon bir “kelime” olarak düşünülebilir; buna kodon adı verilir. Bu kelime hücrede bulunan belirli bir aminoasite karşılık gelir. 3 harflik kelimelerden oluşan herhangi bir dizi de bir “cümle”olarak düşünülebilir. Bu ,DNA da ki bir gen olup belirli bir aminoasit dizisine karşılık gelir. RNA (Ribonükleik asid) ise DNA içindeki kalıtsal madde, bunun aracılığıyla protein yapımına girer. DNA, hücre çekirdeğinde bulunur. RNA, buradaki kalıtsal faktörleri, hücre çekirdeği dışında kalıtsal ve aminoasitlerin protein yapmak üzere bir araya geldiği ribosomlara nakleder. Bu mekanizma, kalıtımın temelidir. Hücrelerde, büyüklük ve görev bakımından başlıca 3 çeşit RNA vardır. Bunlar; Ribozom RNA’sı (rRNA) Transfer RNA (tRNA) ve mesajcı RNA (mRNA) olarak adlandırılır.

Bağışıklık Sistemi: Vücudun, sağlığa zararlı canlılara, patojen ve kimyasal maddelere (antijen) karşı kendi kendini savunmasına bağışıklık denir. İki tür bağışıklık vardır;

1)Hücresel bağışıklık; Lenfositler tarafından Mantarlara, Virüslere ve yabancı dokulara karşı olur. 2)Kansal (humoral) bağışıklık; Plazmada bulunan proteinler etkili olur. Bunlara antikor denir. Bakteri ve virüs enfeksiyonlarına karşı etkilidir. Bağışıklık sistemimiz ilkel insanların yakalandığı her türlü hastalığın ansiklopedisidir. Binlerce jenerasyon bizim yaşayabilmemiz için humma ve vebadan ölmüştür. Yaşamımızı, kelimenin tam anlamıyla akyuvarlara borçluyuz. Akyuvarlar çekirdeklerin şekline ve sitoplazmadaki tanecik (granül) tipine göre ikiye ayrılır. 1)Tek çekirdekliler (Agranülasitler; Lenfositler ve Monositler), 2)Çok çekirdekliler (Granülositler; Nötrofiller - Eozinotiller - Bazofiller) Bağışıklık sistemi bir tehdit aldığında Nötrofiller ilk birkaç saat süresince savaşı tek başlarına sürdürürler. Daha sonra Monosit takviye güçler gelmeye başlar. Monositler savaş alanına geç kalışlarını telafi etmek için anında birkaç kat büyürler. Dış kaynaklı hastalık unsurlarıyla doğrudan savaşa giren bağışıklık sistemi hücrelerinin tümüne fagosit=hücre yiyici denir. Monositin dev formu makrofaj=büyük yiyici olarak adlandırılır. Lökosit sayısının artmasına Lökositoz, azalmasına ise Lökopeni denir. Güneş-Neptün sert açıları bağışıklık sistemini zayıflatabilir, Mars ve Pluto sert açıları ise bağışıklık sistemini sabote ederek virüs ve bakterilere açık hale getirir.

Kalp, Atardamar ve Dolaşım Sistemi: Kardiyovasküler hastalıklar adı altında toplanır. Kalbe, kan damarlarına ve kana zarar veren hastalıklardır. Başlıcaları koroner kalp hastalığı (Kalp krizi ve anjina), Hipertansiyon (yüksek kan basıncı), Kan pıhtılaşması (kanın aşırı yapışkan olması), Periferik vasküler hastalığı (özellikle bacaklarda kan damarlarının daralması) ve Kan yağlarının yükselmesidir. Dolaşım sistemi bozuklukları, varis,mayasıl ve ödem (bedende sıvı tutma) de kardiyovasküler hastalıklardan sayılır. Arterioskleroz (Damar sertliği), Kalp krizi ve felce zemin hazırlar. Bir “Sessiz öldürücü” de “yüksek tansiyon” dur. Son derece sinsi olan belirtilerinin felç ve kalp krizlerinin büyük çoğunluğuyla ilgisi vardır. Diğer etkenler arasında; Şişmanlık, Stres, Fazla kolesterol, Sigara ve Soyaçekimi sayabiliriz. Kalp krizi neden daha çok erkeklerde görülür? Kalıtımın önemli bir rolü olmakla birlikte A Tipi insanları (genellikle erkekler) daha saldırgan, sabırsız, gerilimli ve telaşlıdırlar. (Ateş elementi baskın) Ancak kadınlar da artık günümüzde kendilerini erkeklerin dünyasının ayrıcalıklarına (sigara, alkol, şişmanlık, hareketsizlik ve Tip A gerilimleri) kaptırdıkları için skor her an eşitlenebilir. (Kadınlar en büyük dişi enerji kaynağı olan Ay ve Venüs'lerini, en güçlü eril enerjiler olan Mars ve Güneş'e feda etmek yerine bu enerjileri doğru bir şekilde harmanlamayı öğrenmelidirler).

Sırt ve Omurga: Bel omurlarının hasarı; Böbrekler, idrar yolları, ince bağırsaklar, lenf dolaşımı, kalın bağırsaklar, kasık bağları, apandis, karın ve üst bacağa kadar uzanan bir dizi organda reaksiyona yol açar. Bu organların listesinde; Böbrek rahatsızlıkları, Damar sertliği, Kronik yorgunluk, Akne, Sivilce, Egzama ya da Çıban, Romatizma, Gaz Sancıları, Bazı Kısırlık tipleri, Kabızlık, Kolit, Dizanteri, İshal, Fıtıklar ya da Kasık yarıkları, Kramplar, Solunum zorluğu, Asidoz, Varis gibi pek çok hastalık yer alır. Mecazi olarak da Aslan'ın en zayıf noktası sırtıdır. Onun kadar cesur ve yürekli olmayan düşmanları sinsice ve haince onu en kolay sırtından vurur. Bu nedenle Aslan, dostlarını olduğu kadar düşmanlarını da göz önünde tutmalı, sırtını sadece duvara vermelidir.

Erkek de Sağ, Kadında Sol Göz: Güneş-Ay sert etkileşimi göz bozukluklarına yol açar. Köşe (Kardinal) evlerden birine Mars yerleşmişse ve sert açılar yapıyorsa körlüğe neden olabilir. Ayrıca, Güneş'in zayıf pozisyonu Katarakt rahatsızlığına meyil verebilir. Katarakt; gözlerin fazla miktarda ultraviyole ışınına maruz kalmasıyla oluşur. Son zamanlarda kan dolaşımında lipid peroksitin yüksek olması ile katarkt artışı arasında bir ilişki olduğu belirlenmiştir.

Timüs bezi: Bağışıklık sistemini yönetir. Aynı zamanda büyüme ve antikor yapımıyla ilgilidir. Eğer Timüs bezimiz milyonlarca yıl önce virüs ve bakterilerle savaşan antikorları hafızasına kaydetmeseydi, herhangi bir hastalıktan sağ kurtulamazdık. Bu bez bazı oto-immün hastalıklarda rol oynar. "Myasthenia Gravis"; İstemli adalelerin ve özellikle göz kaslarının aşikar derecede güçsüz durumda olması ile karakterize bir hastalık.

Ateş: Özellikle Güneş çarpması dikkat çekicidir.

Kan, Kan hastalıkları ve Kanamalar: Başlıca kan hastalıkları; Anemi (Kansızlık), Lösemi ve Hemofilidir. Hemofili; Kan pıhtılaşma mekanizmasının bozuk olduğu bir kan hastalığıdır. Kalıtsal olup, kadınlarca taşınır ama sadece erkeklerde belirir. Tarihte, kral ailelerinde görüldüğünden “Asil Hastalık” diye unvan kazanmıştır. (Kraliçe Viktorya bir taşıyıcıydı ve bu niteliği Rus Çariçesi olan kızına aktardığından, Rus velihatında hastalık belirdi ve olayın yankıları Rusya sınırlarını aştı). Anevrizma; Bir atardamar veya toplar damar duvarındaki içi kan dolu şişkinliktir. Kafatası içindeki bir anevrizmanın patlaması, subaraknoid kanamaya yol açar; ani bir kanama, çok şiddetli baş ağrısı ve bilinç kaybına neden olur.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

Bilinç: Bilinç, en önemli zihinsel melekemizdir. Farkındalığımızın en sade formudur. O deneyimleyendir. Bilinç ile temas etmek, bir hatla doğa yasalarının merkezi işlem ünitesine bağlanmak gibidir.

"Bilinç gerçekten var olduğumuzun tek gerçek kanıtıdır."

Descartes

Ego: Güneş Samanyolu Sisteminin, Aslan Ormanın, Ego da benliğin kralıdır. Sağlıklı bir kişilik için doğa, bir miktar kendini beğenme ve onaylama emretmektedir. Övgü, sevgi ve takdir insanın içinde değerlilik duygusu yaratır. Bunlar olmaksızın, ego nereye bastığını bilmez. Ayakları üzerinde duramaz. Sürekli olarak abartılı değersizlik ve abartılı kendini önemseme arasında gider gelir. Ego yaşamda kalmamız açısından vazgeçilmezdir, fakat çok dikkatlice beslenmelidir. Doz aşımı bütünleyici ve hayat verici devreleri yakar. İrade ve Amaç yok olur, çekim gücü kaybolur. Ego önüne çıkan her şeyi yutan bir kara deliğe dönüşebilir. Güneş Jüpiter tarafından kötü ayartıldığında "Narsizm"e yakalanır, "Napolyon Sendromun"a düşer. En iyi ego ayarını Satürn yapar. Bu nedenle insanlar ilk Satürn döngüsünden sonra, Güneş'lerinin daha iyi bilincine varırlar. Varamayanlar ikinci Satürn döngüsünde nasıl olsa öğrenirler, çünkü Satürn hiç gözünün yaşına bakmadan egoyu törpüler.

Yaratıcılık: Yaratıcılık ve karizma Aslan'ın kaynakları, aynı zamanda mutluluğudur.

İrade ve Amaç: Güneş’in idaresindeki yapıcı ve bütünleyici devrelerdir.

Yaşam enerjisi, Canlılık, Dirilik: Aslan burcu insanları ve haritasında yoğun Aslan burcu etkileri olan insanlar tıpkı efendisi Güneş gibi, etrafa ısı ve ışık yayarlar. Sıcakkanlı, neşeli ve cömert bir doğaya sahiptirler. Som altın gibi parlaktırlar. Altın, Güneş'in metalidir. (Altın kendi içinde bütün “metalik ışığı” veya renkleri birleştirir. Ay’ın metali olan Gümüş ise bir ayna gibi renksizdir. Altın-Gümüş aktif ve pasif dengesini sağlar.)

Erkek figürü: Güneş eril ve temel bir enerjidir. Erkek psikolojisiyle ilgili araştırmalar, C.G.Jung Chicago Enstitüsündeki bir seminer dizisinde arketiplerle sunulmuş ve çok ilgi çekmiştir. Her biri üçgensel bir yapıya sahip olan 4 arketip (Kral-Savaşcı-Büyücü-Aşık) bir piramit oluşturacak şekilde birleştirilerek erkek benliğinin yapısı betimlenmiştir. Astroloji diline çevirecek olursak; Kral=Güneş (Olgun Erkek-Baba), Savaşçı=Mars (Delikanlı), Büyücü=Ay (Olgun kadın-Anne / Erkeğin animası), Aşık=Venüs (Genç kız / Erkeğin animası) şeklinde değerlendirebiliriz. Bu piramitsel yapı erkek çocuk psikolojisinden olgun erkekliğe geçiş sürecini kapsar. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi makaleler bölümünde yer alan derlememde bulabilirsiniz. (Makalelere tıklayın)

Baba figürü: Her çocuğun dünyasında BABA bir romanın baş kahramanı gibidir. Baba olmak bir erkeğin dünyaya bakışını değiştirir (Mars bayrağı Güneş'e teslim eder). Baba olgun erkek enerjisidir. Bir erkeğin doğum haritasında Güneş erkek enerjisinin en üst formunu, kadın da ise animusunu (içselleştirdiği erkek arketipi tanımlar). Ayrıca her iki cinste de Baba modelini temsil eder. Gerçek Anne-Babamız ile içimizdeki ebeveyn arketipi bire bir örtüşmez. Psikolojide “basımlama” (imprinting) denilen olgu; Yeni doğan yavrunun “anne” veya “bakıcı" ya göre programlanması anlamına gelir. Bakıcı arketipi çocuk dünyaya gelir gelmez çalışmaya başlar. Ebeveynler dünyaya getirdikleri çocuğu kendi bilgi ve donanımları çerçevesinde yetiştirirler. Bu model çoğunlukla içimizdeki arketiple çakışır. O zaman bizlerde “bir kediyi gerçek annesi sanan ördek yavrusu” gibi, gerçek ana-babamızın, içimizdeki ideal yapı ve potansiyelleri gerçekleştirecek kişiler olduğu yanılgısına düşeriz.

Liderlik ve Yöneticilik: Liderlik ve Yöneticilik birbirinden farklı kavramlardır. Yönetici gücünü bulunduğu mevkiden alır ve temelinde "Sen-Ben" anlayışı yatar. Lider ise gücünü karakterinden alır ve temelinde "Biz" anlayışı yatar. Biz bilincinde insanı tanıma, değer verme, onurlandırma ve saygı duyma vardır. Lider daima önde gider, yönetici ise sürekli arkadan iter. Lider kişilerin elinden tutar ve onları yeni yüksekliklere çıkarır. Yönetici kurallar, mevzuat ve yönetmelik çerçevesinde kişileri işi doğru yapmaya yönlendirir. Bir anlamda arkadan güder. İster gökyüzü ortaklığı olsun ister onun yansımasından ibaret olan yeryüzü ortaklığı olsun iktidar kavgasını (Yıldızlar Savaşı) daima bünyesinde taşır. Çoğumuzun iyi bildiği bir söz vardır. ”İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.” Güç kazandıkça kendimize ve başkalarına zarar verme riskimiz de o kadar artar. J.A. Bertrand’ın Aslan'la ilgili sözlerinin altını çizmek gerekir; "Aslan Başkandır. Zodyak devlet başkanları yarışmasında Oğlak ve Akrep'in önüne geçmiştir. Aslan Müdürdür. Asla müdür muavini olmaz. Müdür muavini olmaktansa hiçbir şey olmamak; İşte Aslan'ın düsturu." Baş olmak önemlidir, ama tek başına hiçbir işe yaramaz. Nasıl ki bedenimizde başı boyun taşıyorsa, sağa ya da sola doğru çeviriyorsa, Lideri de ileriye veya geriye ekibi taşır. Lider (Baş) ise Ekip (Boyun)dur. Bilinçli bir lider ekibinin değerini ve birlikteliğin gücünü bilir. Ağzından tükürükler, gözünden alevler saçarak emirler yağdırmaz. Kararlarını birlikte çalıştığı insanlara söz hakkı vererek ve onları dinleyerek alır. Sistemli ve uyumlu bir iş birliğinin başarıyı, Tek Adam şovunun ise düşüşü ve kendi sonunu getireceğini bilir. Vücudumuza hiçbir organ kendi başına buyruk hareket etmez, hepsi kendi görev ve sorumluğu çerçevesinde “Biz” bilinciyle hareket ederek bütüne hizmet verir. Herhangi bir organ ”Birlik yasası” nı çiğnediği an hastalık kapıyı çalar. Aslan burcu ve Aslan burcu özelikleri yoğun olan insanlar (Aynı zamanda Kova'lar, çünkü Kova da karşı komşusu Aslan'ın gölgelerini sıkça kuşanır) güç tuzaklarına düşmemek için önce bütünü oluşturan birimin değerini ve önemini kavramak sonrada örnek olmayı ve hizmet etmeyi esas almak zorundadırlar.

Otorite ve Organizasyon: Güneş sistemine baktığımızda; Jüpiter en büyük planettir. Sanki yıldız olma iddiasında yenilgiyi kabullenmiyor gibidir -milyarlarca yıl sonra, bugün bile, hala kendi ışınını kullanarak parlamaya çalışmaktadır. Eğer biraz daha zorlasa ikinci bir güneş sistemi oluşabilirmiş. Kısacası Jüpiter aleni bir şekilde güneşe meydan okumaktadır. Ya Pluto, onun durumu hala bir bilmece. Gezegene benzemiyor normal bir asteroit de değil. Gezegenimsi bir bulutu andırıyor ve güneşe en uzak mesafede düzensiz bir yörünge çiziyor. Güneşin açık krallığına karşı o gizli krallık. Esrarlı havası ve entrikacı tavrıyla mafyaya benziyor. Eğer bir gezegen, gezegen olduğunu unutup bir yıldız gibi davranmaya kalkarsa sonu felaket olur. Kendine uygun yörüngeyi kendi kendine sağlayamayacağı için, tıpkı çifte yıldız sistemlerinde olduğu gibi sahte güneşine çakılır veya asıl güneşe doğru sürüklenip alev almış gaz kütlelerinin içinde boğulur. Sistemin merkezi yitip gider. Buna "Ele geçirme sendromu" denir. Oysa Gezegen, yıldız sisteminin merkezi değildir; merkez Güneş'tir. Gezegenin işi, kendi yaşamının idamesi ve iyiliği için onun yaşam kaynağı, ama aynı zamanda da ölüm nedeni olabilecek yıldızla uygun yörüngesel bir uzaklığı korumaktır. (Bir doğum haritasında planetler bir ya da 2 burçta yığılmışsa ve stellium oluşturan planetler Güneş'le kare ya da karşıt açı ilişkisi içindeyse "Ele geçirme sendromu" yaşanabilir / Bazı durumda Güneş'le sıkı kavuşum yapan çok sayıda planet de bu sendroma yol açabilir.) Peki Güneş yıldız olduğunu unutursa ne olur? O da diğerine benzer bir felaket olur. Çünkü gezegenler yaşamını yıldıza borçludur, ışığını ondan alır ve hayatta kalabilmeleri onun yörüngesinde dönmelerine bağlıdır. Bu duruma da “Vazgeçme Sendromu” denir. (Bir doğum haritasında Güneş açısız kalmışsa, ışık ve ısısını diğer gezegenlere ulaştıramıyorsa ”Vazgeçme Sendromu” gözükebilir. Bu sendrom herhangi bir gezegenin açısız kalması durumunda da geçerlidir.) "Vazgeçme Sendromu” da "Ele geçirme sendromu” kadar korkunçtur. Çünkü Birlikten kopmak sistemin sağlıklı işleyişini sabote eder. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi yönetim kurulu esasına dayanır. Güneş, yönetim kurulu başkanıdır. Ay, başkan yardımcısıdır, gezegenler ise yönetim kurulu üyeleridir. Kararlar müşterek alınır. Herkesin 1 oy hakkı vardır. Sadece Güneş 2 oy hakkına sahiptir.

Kendini ifade etme: Aslan, kendini ifade etmenin burcudur. Bunu nasıl yapar? Efendisi güneşi örnek alarak. Güneş'in pozisyonu ve diğer planetlerle etkileşimi onun ısı ve ışığı nasıl yaydığını gösterir. Sabah-Öğlen-Akşam Güneşi birbirinden farklıdır. Güneş'in açıları ısı ve ışığımızı ayarlar. Ne derece dik ya da eğik olduğunu açıların orb'u belirler. Güneş doğal olarak göz kamaştırır. Aslan da doğal olarak kükrer. Aşırı uçlara kayan güneş ya bulutlar arasına gizlenir, ısı ve ışığını hapseder (Aslan küser, inine kapanır) ya da öğle vakti kızgın bir Temmuz güneşi gibi ortalığı kasar kavurur. (Aslan kükrer, parçalar.)

Oyunculuk: Aslan, dünyaya oyunculuk ruhuyla gelir. Sahnede olmayı sever. Alkışa tapar. Seyirciye bayılır. Övgüye mest olur. Bu nedenle de sıkça dalkavuklara tav olur. Aslan hep başrol oyuncusudur. Asla figüran olmaz. Bir rol dağılımında eğer yapımcı, baş rolü Aslan dururken, tutup estetik ve zarafetine hayran kaldığı Terazi burcuna veya kıvrak zekası ve üstün performansına gıpta ettiği İkizler burcuna ya da buğulu gözlerine ve hülyalı bakışlarına takılıp kaldığı Balık burcuna verirse, yapımcının da oyunun da başlamadan sonu gelir. Bazı Aslan'lar yaradılışına aykırı olarak sessiz, sakin ve mütevazı görünürler. Ve siz onu aslandan çok bir kediye benzetebilirsiniz. (Sonuçta ikisi de etobur cinsidir arada sıkı bir kan bağı vardır.Tek fark biri kükrer diğeri ise miyavlar) Eğer Aslan-Kedi ikilemi kafanızı karıştırmışsa Sevimli Kediye de baş rol yerine figüranlık teklif edin, bilenmiş tırnaklarıyla tanışınca ne olduğuna karar verirsiniz. Elbette Aslan başrolün üstesinden gelecek donanıma sahiptir. Sıcaklığını, neşesini ve canlılığını cömertçe sergiler. Ama takdir edilmezse küser. “Kral ve Soytarısı” tipik bir Aslan senaryosudur. Komedi bir anda trajediye dönüşebilir. İstediği sevgi, ilgi ve onayı bulamazsa olayları dramatize eder. Mutluluğunu kaybeder.

Gurur ve Kibir: Aslan'ın karanlığıdır. En derin yarayı gururu kırıldığında alır. Sahneyi terk edip inine çekilir. Kendi yarasını kendi sarmak ister. Kimseye minnet etmez. İşin içine biraz Akrep teması bulaşmışsa mutlaka intikam alır. Pluto’nun emriyle can yakar. Ama asıl alması gereken ders “tevazu”dur. Gerçek tevazu iki şeyden oluşur; Birincisi sınırlarımızı bilmektir. İkincisi ise ihtiyaç duyduğumuz yardımı kabul etmektir.

Lüks ve İhtişam: Majestelerinin zaafıdır. Ne var ki asalet, soyluluk, etiket, unvan, abartılı görgü kuralları, yaldızlı eşyalar, varak aynalar, asırlık antikalar Aristokrat sınıfın en önemli simgeleridir. Saray, Taht ve Taç Bir Kralın “olmazsa olmaz” şartlarıdır. Hangi devirde yaşarsa yaşasın, ne olursa olsun hiç fark etmez, eğer dünyaya Aslan burcu olarak gelmişse veya hamurunda güçlü Aslan mayası varsa, içsel olarak yoluna kırmızı halılar serilsin, herkes önünde eğilsin diye bekler. ”Sen kendini kral mı sanıyorsun?” diye sorduğunuzda hiç istifini bozmadan ”Evet. Ne var bunda bu kadar şaşacak?” diye cevap verebilir. Siz siz olun Aslan'a böyle saçma sorular sormayın.

ASLAN / KOVA EKSENİ:

Derece Anatomik Bölge Patolojik etki

0-2 Bel Bölgesi girişi

3 “ “ “ Safra kesesi rahatsızlıkları

4-6 Koklama Duyusu

7 Böbrekler Ödem

8 Cilt Egzama

9-13 “

14 “ Apseler

15-16 “

17 “ Apandisit,Astım

18 “

19 “ Mesane problemleri

20 “ Diyare (İshal)

21 “ Felç, Tüberküloz

22-24 Mesane

25 “ Yanıklar, İltihaplar

26 “ Şişmanlık, Çıbanlar

27 “ Zehirlenmeler, Gıda zehirlenmeleri

28 “ Alkolizm

29 “

30 Bel Bölgesi sonu

“Zümrüt Tablet”de yer alan sözler, Quantum Fiziğin ve gelişmekte olan Quantum Tıbbın farkına vardığı “Birleşik Alan” teorisinin gerçekliğini asırlar önce gözler önüne seriyor;

“Aşağıda ne varsa yukarıdaki gibidir ve yukarıda ne varsa aşağıdaki gibidir.”

Psikolojik ve Medikal Astroloji araştırmalarım (naçizane) bana “Mevcut Sistem”in şaşmaz bir düzenle yerde ve gökte aynı şekilde işlediğini gösteriyor. İnsan bedeninin tepeden tırnağa kozmik karşılıkları olduğunu öğrendikçe bu mucizeyle içim titriyor. Bir anlamda fizyolojide ifade bulan DNA’nın bedenin anayasası olduğunu ve Güneş Sistemi anayasasındaki zekayı temsil ettiğini heyecanla kavrıyorum. Albert Einstein doğa yasalarının sade ve birleşik bir temele sahip bulunduğundan son derece emindi. Yaşamının son yarısı boyunca, temeldeki bu birliği göstermek için çalıştı. Ne yazık ki, böyle bir birliği gerçekleştirmek için gerekli teorik araçlar ve anlayış onun yaşadığı dönemde mevcut değildi. Ama ben, onun bu içgüdüsünün yaşadığımız çağa damgasını vuracağını kuvvetle hissediyorum.

“TANRININ EVRENLE ZAR ATTIĞINA İNANMAM”
Önümüzdeki ay Başak burcu yolculuğumuz için Merkür’e bir U dönüşü yapacağız.

Sağlıcakla kalın,

Nazan Öngiden



Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patrick)

Planets and their keywords (Reinhold Ebertin)

The planets and human behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/Çev.Prf.Aykut Kazancıgil)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Kral-Savaşçı-Büyücü-Aşık (Robert Moore/Douglas Gillette)

İnsan ve Davranışı (Doğan Cüceloğlu)

İçimizdeki Biz (Doğan Cüceloğlu)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest)

Hastalıklardan Kurtuluş (Dr.Hari Sharma)

Sağlığı Yaratma (Dr.Deepak Chopra)

Koşulsuz Yaşam (Dr.Deepak Chopra)

Lilith (Alina Reyes)

Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:07 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #12
Başak
“BİR BÜTÜN dür, BÜTÜN de BİR dir”

Başak burcu "Zodyak’ın Sinerji Ustasıdır.” Onunla birlikte bütünü oluşturan birimin önemi ve değeri üzerine odaklanırız. O, Zodyak çarkının dişlilerini tek tek ele alır, bakım ve onarımını yapar, sistemin tıkır tıkır işlemesini sağlar. O aynı zamanda bir "Simyacı“dır. Kurşunu altına çevirebilme becerisine sahip "Hermes" tir. Başak için simya sadece sıradan bir metalin nadide bir metale çevrilmesi değil, aynı sihirle sıradan bir ruhun nadide bir ruha dönüşebilmesidir. Zodyak çemberinin 6-7-8.evleri simya süreci ile kusursuz bir şekilde örtüşür; Başak=Ayrıştırma/ Terazi=Birleştirme/ Akrep=Dönüştürme sürecini temsil eder. Başak bu süreçte bize simyanın kapısını aralar, ayrıştırma ve saflaştırma işlemleriyle ruh ve bedenin simyasını gözler önüne serer. On parmağında on marifet olan Başak burcunu bu kez biz mercek altına alıp analiz etmeye çalışacağız.

BAŞAK BURCU DERECELERİ:

1 .Duedenum: Oniki parmak bağırsağı

2 .Small intestine: İnce bağırsak

3 .Appendix, Caecum (Appendicitis): Apandis (Kör bağırsağın solucanımsı uzantısı), Apandisit (Kör bağırsağın iltihabı)

4 .Ascending colon (Asthma): Yükselen kolon, Astım

5 .Transverse colon: Enine kolon

6 .Descending colon: İnen kolon

7 .Rectum: Rektum (Kalın bağırsağın son kısmı)

8 .Abdominal cavity: Karın boşluğu

9 .Right hepatic lobe (Rheumatic fever): Sağ karaciğer lopu, Ateşli romatizma

10.Left hepatic lobe, Bile (Enteric fever): Sol karaciğer lopu, Tifo (Bağırsak Humması)

11.Falciform (or coronary) ligament of liver, Bile: Oraksı ya da taçsı karaciğer bağ dokusu, Safra

12.Abdominal aorta: Aortun karın içinde seyreden parçası (Aorta abdominalis)

13.Hepatic arteries: Karaciğer atardamarları

14.Cystic arteries: Safra kesesine giden hepatik arter dalı

15.Bare area of liver: Karaciğerin arkasında peritonla örtülü olmayan bölüm

16.Groove for inferior vena cava: Alt büyük toplardamar oluğu

17.Abdominal muscles: Karın kasları

18.Obliquus abdominis muscles: Eğik karın kasları

19.Oesphageal groove: Yemek borusu oluğu

20.Bile duct: Safra kanalı

21.Cystic duct (Enteric fever): Safra kesesi kanalı, Tifo

22.Gall-bladder (İnsanity,appendicitis): Safra kesesi, Delilik(cinnet), Apandisit

23.Capsule and ligaments of liver (Spine): Karaciğer kapsül ve bağ dokuları, Omurga

24.Capsule and ligaments of liver: Karaciğer kapsül (Kalın ve güçlü zar) ve bağ dokuları

25.Liver (Cancer, Gout, Arthritis): Karaciğer, Kanser, Gut(Damla hastalığı), Artirit (Eklem iltihabı)

26.Abdominal veins (Suicide):Karın toplardamarları, İntihar

27.İliac veins (Chronic glomerulonephritis): Kalça damarları, Kronik böbrek iltihabı

28.Hepatic plexus (Tuberculosis): Karaciğer sinirağı, Tüberküloz.

29.Quadrate lobe of liver: Karaciğer kuadrat (dördül) lopu

30.Hepatic duct: Karaciğer kanalı

Son dönemde bazı astrologlar Merkür’ün sadece İkizler burcunu yönettiği, Başak burcunu ise CHİRON (Kayron)’un yönettiği tezi üzerinde durmaktadırlar. Satürn ile Uranüs arasındaki yörüngede yer alan Chiron 1977 yılında keşfedilmiştir. Güneş çevresindeki yörüngesini 50-51 dünya yılında tamamlayan Chiron dünyaya yaklaştığı dönemlerde önemli tarihi olaylara damgasını vurmuştur. Roentgen tarafından X ışınları nın keşfi ve "Chiropractic" denen, sinir sistemine bağlı alternatif yöntemin keşfinde onun parmak izini görürüz. Evreni ve İnsanı anlamamıza en son katkılarda bulunan "Kuantum Fiziği” ve "Hologram Tekniği” Chiron’un keşfedildiği 1977 yılından beri ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Chiron'un tekrar dünyaya yaklaşmasıyla belki yakın gelecekte, gezegenlerden ve burçlardan gelen kozmik ışınımın insan genetiğini etkilediği ve beyni programladığı, dolayısıyla yeryüzündeki yaşamda söz sahibi olduğu somut bir biçimde ortaya konacaktır. Chiron’un bir planet olup olmadığı zaman içinde açıklığa kavuşacaktır. Zaten hiçbir planet biz onu görmeye hazır olmadan bize gözükmez. Sadece uzaktan kendisini hissettirecek sinyaller yayar. Chiron'un yaydığı sinyallere bakacak olursak Başak burcu ve 6. evi yönetmesi kuvvetli bir ihtimaldir. Bu bağlamda Chiron bir gezegen olarak kabul gördüğünde belki senkronize bir biçimde Kuantum Tıb da kabul görecektir. Merkür’ü İkizler burcu bölümünde detaylı bir şekilde incelediğimiz için Başak Burcuyla ilgili olarak söyleyebileceğimiz en temel şey; bu burçta çok güçlü olduğu, pratik ve teknik beceriler verdiği, çeşitli birimler arasında koordinasyonu sağladığıdır.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI:

Bağırsaklar: Üç bölüme ayrılır; 1) İnce Bağırsaklar; Mideden sonraki ilk bölüme oniki parmak bağırsağı; Duedonum denir. Sonra gelen kümeleşmiş boş bölüme Jejunum ve son kıvrımlı bölgeye ise İleum adı verilir. Duedonuma Karaciğerden safra, Pankreastan amilaz, lipaz, tripsinojen ve kimotripsinojen enzimleri gelir. Burası bütün besinlerin kimyasal sindiriminin yapıldığı ve sona erdiği yerdir. İnce bağırsak duvarından kana sekretin, bağırsak içine laktaz, maltaz, sükraz, enterokinaz ve erepsin enzimi salgılanır. 2) Kalın Bağırsak; Sindirilemeyen besin artıklarının (posa) toplandığı ve taşındığı yerdir. Su, mineral ve vitaminlerin büyük bir bölümü burada emilir. Kalın bağırsakta B ve K vitamini sentezleyen bakteriler vardır.Kalınbağırsak karın boşluğunu çerçeveler; sağ taraftan yukarıya karaciğere doğru gider ve "yükselen kolon", mide altından geçerek "enine kolon" ve oradan da aşağıya doğru inip "inen kolon" aşağıda göden bağırsağı adını alarak anüsle son bulur. 3) Kör Bağırsak; İnce bağırsakla Kalın bağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan bağırsak parçasıdır. Körbağırsağın "Apandis" adı verilen ve kimi zaman iltihaplanarak "Apandisit" hastalığını oluşturan içi boş bir çıkıntısı vardır.

Yediğimiz besinler sindirim süreci içinde önce parçalanır sonra emilerek kana karışır, işe yaramayan posalar da dışarı atılır. Organik bir süreç olan "Parçalama ve Emilme" fonksiyonlarının psikolojik karşılığı "Analiz ve Kusursuzlaştırma” dır.

Bağırsak Rahatsızlıkları: Bağırsak kanseri, Kabızlık, İshal, Crohn hastalığı, Ülserli Kolit, Çöliak Hastalığı (Glütene karşı aşırı duyarlılık), Apandisit, Aşırı duyarlı bağırsak sendromu-İBS (Yiyeceklere karşı duyarlılık, Laktoz duyarlılığı, Çay,kahve ve alkol), Kandida alerjisi vb. sayabiliriz.

Dr.G.L.Engel, KOLİT rahatsızlığı olan hastaların, kendilerine özgü bir kişilik yapıları olduğunu savunmuştur. Ona göre bu kişiler aşırı titiz, ince eleyip sık dokuyan, takıntılı-zorlayıcı (obsessif-kompulsif), kararsız, aşırı derecede düzenli, katı kurallara sahip, aşırı mantıklı ve yoğun kaygılı kişilerdir. Diğer bir örnek de ÜLSER hastalığıdır. Midedeki salgıların işlevi duygulardan şiddetle etkilenir. Normal olarak mide çeperleri, hidroklorik asit gibi güçlü salgılardan korunur. Ancak, bu doğal savunma bozulduğunda mide kendisine ait bir parçayı da sindirmeye başlar.Yani mide zarı midenin kendi salgısı tarafından delinir. Bir tıp deyimi vardır; "Ülser sizin yediğiniz şey değil, sizi yiyen şeydir”. Ülser en çok Başak-Yengeç karışımı olan insanlarda görülür. Burada bir parantez açıp bu iki burcun "Kendi kendini yeme sendromu"na değinmek gerekir. (Yengeç'in çağanoz cinsi ağa takıldığında bir anda kendi kendini yiyip içini boşaltır- Başak kıstırıldığında ya dudaklarını ya tırnaklarını ya da tırnak etini yer bitirir). Çoğu sindirim bozukluğunun aslında ruhsal kökenli olduğu doktorlarca bilinmektedir. KABIZ rahatsızlığının altını kazıdığımızda karşımıza, katı düşünce kalıpları, aşırı kuralcı ve kontrolcü davranışlar, inat ve bırakamama modeli çıkar. İSHAL de ise; korku, reddediş, kaçış gibi bunalımlı davranışlar etkendir.

Cıva Zehirlenmeleri: Hava-Toprak-Su kirlendikçe vücudumuza giren cıva miktarı artar. Cıva zehirlenmelerinin etkileri en çok sinir sistemi üzerinde görülür. Gebelikte cıva zehirlenmesine maruz kalan kadınların beyin kanamalı, küçük kafalı ve geri zekalı çocuklar doğurduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca cıvalı diş dolguları da çeşitli reaksiyonlara yol açar; Bağışlık sistemini zayıflatabilir, ağızda bir takım elektrik akımları (Galvanizm) oluşabilir, çiğneme esnasında ağızdan cıva buharı salınabilir, ağızdaki bakteriler cıvayı, cıva metile dönüştürerek daha zehirli bir cıva bileşimi oluşturabilir, deride ürtiker ya da egzamaya benzer döküntüler olabilir.

Mide-Bağırsak Gazları ve Geğirme: Gaz genellikle mide-bağırsak yolundaki bakterilerin yol açtığı fermantasyondan kaynaklanır. Yediğimiz yiyecekler (özellikle baklagiller) de gazı artırır. Geğirme ise çok acele yemek yerken bol hava yutulmasından kaynaklanır. Hidroklorik asit ve pepsin azlığı midede bakterilerin aşırı çoğalmasına, bu da besinlerin hemen fermantasyona uğrayıp gaz üretmesine neden olabilir. Sonuç olarak mide şişer ve geğirme başlar.

Parazitler, Bakteriler, Virüsler, Mantarlar - Bulaşıcı Hastalıklar: Parazitler (Askarit, Bağırsak solucanı, amip vb.) bağırsaklara yerleşerek besinlerimize ortak çıkan asalaklardır. Bakterilere gelince insan kolonunda çok miktarda bulunur. Bunların bir çok önemli işlevleri vardır. Kolondaki ve dışkıdaki bakteri miktarı gram başına on milyardır ki, bu da bedenimizde insan hücresinden çok mikrop hücresi barındırıyoruz demektir. Kandida Albicans denen mantarın kalınbağırsakta aşırı çoğalmasının başlıca nedenleri antibiyotik kullanımı, aşırı karbonhidratlı gıdalar, gebeliği önleyici haplar, östrojenler ve stroidlerdir. Kandida alerjisi ayrıca mide-ağız ve vajinada yaygın olarak görülür. "Louise Pasteur" sayesinde virüslerle başa çıkmayı öğrendik. Dr.Marvin Stein’ın tespiti öğrenmemiz gereken başka bir gerçeği işaret etmektedir; “Hastalığa neden olan şeyin sadece bir bakteri ya da virüs olduğuna ilişkin eski görüşler artık geçerli değildir. Bakteri ya da virüslerin ev sahibi de hastalıkta en az onlar kadar önemli rol oynamaktadır.” Başak en güçlü özelliği olan ayrıştırma ve saflaştırma sayesinde sapla samanı birbirinden kolaylıkla ayırabilir, verimli olanı içte, verimsizi ise dışta bırakabilir. Sindirim Sistemini kapsayan başlıca bulaşıcı hastalıklar; Sarılık, Tifo, Dizanteri, Kolera vb.dir. Burada Başak temasıyla birlikte, Jüpiter (Karaciğer-Safra Kesesi), Ay (Mide-Pankreas), Güneş (Timüs bezi ve bağışıklık sistemi) ön plandadır. Ayrıca bulaşıcı-deforme edici özellikleriyle “Büyük Yıkıcı” olarak ünlenen Pluto ve ateşli-iltihaplı cephanesiyle ”Güdüsel Savaşçı” unvanına sahip Mars da devrededir.

Karın Bölgesi: Ağrı ve spazmlar, Fıtık (Başak temasıyla birlikte Mars-Uranüs sert açıları etkilidir.)

Hastalık Hastalığı: Başak burcunun yönettiği 6. ev temaları içinde sağlık önemli bir yer tutar. Dolayısıyla o aynı zaman da Sağlık Bakanımızdır. Böylesi hayati önem taşıyan bir konuda Başak'ın “hastalık hastalığı”ndan muzdarip olması 6.evin sağlıksız işlemesine yol açar. Psikiyatrist W. Ellerbroek’in inancına göre hastalık "size olan " bir şeyler değildir, "sizin yaptığınız” davranışlardır. “Hastalıklar, gerçek dünyanın yanlış yorumları ve o dünyaya yönelik mücadeleleridir. Eğer olayların nasıl olması gerektiğine ilişkin kurduğunuz hayaller, olayların oluş biçimine uymuyorsa, başınız derde girer. Bu konuda bir şeyler yapabileceğinize inanıyorsanız kızgınlık duyarsınız. Bir şeyler yapamayacağınıza inanıyorsanız bu kez de depresyona girersiniz.” diyor. (Ellerbroek daha önceleri bir cerrahtı. Ancak, insanları kesip biçmek yerine onların dünyaya bakış açılarını değiştirmenin daha önemli olduğuna karar verince cerrahlığı bırakıp psikiyatrist oldu) Burada Satürn (Kronik-Fobik) ve Neptün (Çözücü-Bozguna uğratıcı), Pluto (Takıntılı-Saplantılı) zorlayıcı açıları etkilidir.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

Analiz Yeteneği: Başka hiçbir burç kendisini serinkanlılıkla parçalara ayırarak böyle inceleyemez. Başak, bütünü oluşturan birime hakkını verir. Parçalardaki bozukluğun bütünü tehlikeye sokacağını bilir. Bu nedenle bütün parçaları tek tek elden geçirir, sarmal bir düzen oluşturacak şekilde yeniden bir birine ekler. Böylece her hangi bir parça alınıp ayrıntılarıyla incelendiğinde diğer bütün parçaların toplam bilgisi elde edilir. Analiz sürecindeki en büyük risk “Ağaca bakmaktan, Ormanı görememek”tir.

Mükemmeliyetçilik: Başak'ın en ağır misyonudur. Aslında onun en büyük derdi “Mükemmeliyetçilik” kelimesinin olumsuz çağrışım içermeyen bir eşanlamlısının olmamasıdır. Kusursuzluk onun yaşayabileceği en doruk deneyimdir. Ne var ki doruklar aynı zamanda daralma noktalarıdır. Bir anda tepe taklak olup nevrozların ayak dibine yuvarlanma riskini de beraberinde taşır. Gene de Başak'ın standartları yüksektir ve kolay pes etmez. Zodyağın 1.evle başlayıp 6.evle biten alt dilimin en son durağıdır o. Ufkun altındaki 6 dilimlik ilk bölümde "BEN" bilinci vardır. Ufkun üstündeki 6 dilimlik ikinci bölümde ise "BİZ” bilinci yer alır. Başak, BEN bilincinin bilirkişisidir. BEN bilincini kusursuzlaştırmadan, BİZ bilincinin kavranamayacağını içgüdüsel olarak bilir. Bu nedenle oturur hiç üşenmeden BEN bilincinin uzun uzun raporunu hazırlar ve 7.ev sınırında bekleyen Terazi burcunun eline tutuşturur. Derin bir nefes alır. Bundan sonra ne mi olur? Onu da önümüzdeki bölümde göreceğiz.

Eleştiri ve Yargı Mekanizması: Başak'ın çıkmaz sokağıdır. Hem kendini hem de başkalarını acımasızca eleştirir, yargılar, suçlar. Sürekli şikayet eder. Öz güveni zayıftır. Kendini beğenme ve sevme konusunda ciddi problemleri vardır. Sevgiye, ilgiye, şefkate hararetle ihtiyaç duyduğu halde, tam tersi "ihtiyaçsızmış” gibi davranır. Bilinçsizce "Aslını” inkar eder, kendini olduğu gibi kabul etmekte zorlanır, serde Mükemmeliyetçilik olduğundan sürekli "olması gerektiği hali” kritik eder, fakat bir türlü beğenmez. Bu duygusunu etrafına da yansıttığından başkalarını beğenmekte ve olduğu gibi kabul etmekte sorun yaşar. ”Armudun sapı-Üzümün çekirdeği” diyerek ince eleyip sık dokur. Yüzeydeki Çok bilmiş, Akıl Hocası, Ahlak kumkuması kimliğin altında, acıdan ve suçluluk duygusundan kıvranan çıplak hali saklıdır. Başak bu çıkmaz sokaktan eleştiriyi analize (kurşunu altına) dönüştürmeyi başardığında ve insanları yargılamak yerine sevmeyi denediğinde (Bölünmeyi Bütünleşmeye) çevirdiğinde kurtulabilir.

Güçlü Mantık-Zayıf Duygular: Bu konuda Ata Ruhum Jung’un tespiti çok isabetli; "Bildiğiniz gibi Tabiat, yüksek bir zekaya aynı zamanda ruh yeteneği de verecek kadar cömert değildir. Kural olarak, birinin olduğu yerde diğeri bulunmaz ve bir yetenek kusursuz bir biçimde var ise bu, genellikle diğer yeteneklerin pahasına gelişmiştir. En iyi koşullarda birbirinin önüne çıkan akıl ile duygu arasındaki zıtlık, insan psişesinin tarihinde acı dolu bir sayfadır.” Başak Mantık dersinde Aristo’nun ruhuna rahmet okutabilir, ama duygularıyla ne yapacağını gerçekten bilemez. Dışarıdan bakıldığında duygusuz izlenimi verebilir, ama onun çilesi duygularıyla temas kurmakta çektiği ıstıraptır.

Hizmet etme ve Servis verme Kapasitesi: Bu konuda hiç kimse Başak'ın eline su dökemez, çünkü o hizmet etme ruhuyla dünyaya gelmiştir. Hizmet etmek aynı zamanda onun servis kanalıyla kendini ifade biçimidir. Kendine ve başkalarına yararlı olduğu zaman doyuma ulaşır, mutlu olur. Buradaki en büyük tuzak hizmet uğruna kendi değerini un ufak ederek pas pas olmasıdır. "Gördüğün servis kadar servis" ilkesi onu bu aşırılıktan koruyabilir, ama gene de bu onun kör noktasıdır ve istismara açıktır. Çoğu insan için sıradan bir eylem olan hizmet, Başak için bir Aşk, bir İbadet'tir. Hani, Hizmet görücüye çıksa onu hiç kimselere kaptırmayacak tek talibi Başak'tır.

Bakirelik Sembolü (Saflık): Steven Forrest’in görüşü sanırım konuya açıklık getirecektir; “Bakire. Bütün semboller içinde anlaşılması en zor olanı. Bakireliği deneyimden yoksunluk olarak düşünürüz. Ama o deneyimsizliğin sembolü değildir. Namusluluğun veya cinsel dürtüden kaçmanın sembolü de değildir. Bakire Saflığın imgesidir. Onu hiçbir şey sahiplenmemiştir. Hiçbir şeye bağlı değildir. Yine de burada, yeryüzündedir. Dünya mükemmellikten başka bir şey istemeyene ne sunabilir? Bakire ne yapabilir? Soğuk, mesafeli Meryem Ana gibi bekler. Kendisi üzerinde çalışır ve yardım edebileceği yerde yardım eder.” Başak diğer insanlara örnek olabilmek için önce kendini daha saf, daha rafine hale getirebilmek için didinir durur.

Doğruluk: Başak doğruluğun da ötesinde dosdoğrudur. Hilesi hurdası yoktur. Diğer gezegenlerle çok ağır bir etkileşimi olmadığı sürece yalanla-dolanla da bir işi olmaz. Dolaylı bir tarzı yoktur. Tersine direkt, net ve kesin tavırları vardır.

Düzen-Tertip-Plan-Program: Yaşamda bu özelliklerin hepsine yer vardır, sorun bu özelliklerin başka hiçbir şeye yer bırakmayacak kadar tüm yaşamı kaplamasıdır. Başak karışıklık ve dağınıklığa gelemez. Bu nedenle karşı komşusu Balık'la pek fazla haşir-neşir olmayı sevmez, ama ondan öğreneceği çok şey vardır. Hayatı hiç birimiz süper organize bir şekilde yaşayamayız, bazı şeyler mutlaka bizim kontrolümüz dışında gelişir. Ama Başak'ın kaos'tan aklı çıkar. Onun dünyasında her şeyin adı konmalı, her şey yerli yerine oturmalıdır. Bulunduğu eksende "Bırakma-Bırakamama” teması hakimdir. Bu temada Balık “Bırakma”, Başak ise “Bırakamama” ayağında yer alır. İkisinin de birbiriyle teması kaçınılmazdır. Başak'ın, ruh ve beden sağlığı açısından ara sırada olsa kendisini evrenin akışına teslim etmesinde fayda vardır.

Ciddiyet ve Resmiyet: Başak serin ve mesafelidir. Görgü kurallarına "Emily Post" kadar sadıktır. Saygısız ve pervazsız insanlardan hoşlanmaz. Vıcık-vıcık ilişkiler, ense-tokat şakalaşmalar ve geyik muhabbetleri ona göre değildir. Teklifsiz bir şekilde ona yaklaşmaya kalkarsanız bir bakışıyla sizi yerinize oturtur. Durun bakalım! Suyun bile bir ısınma süresi varken, siz nasıl oluyor da bir anda böyle fokur fokur kaynıyorsunuz. Niyetiniz onunla yakınlaşmaksa sabırlı olmak ve sonuca değil sürece önem vermek zorundasınız. O sizi bir dizi testten geçirmeden, yedi göbek ötenize kadar analiz etmeden (İyi hal kağıdı getirmeniz de gerekebilir) ne gönlünün ne de evinin kapılarını asla açmaz. Başak gerçekten çetin cevizdir. Bu kilitli sandığı zahmetsiz açamazsınız. Her katmanı sabırla ayıklamak zorundasınız. Önce, Yeşil dış kabuk (buruk-acı) sonra Sert orta kabuk (zorlu-hırçın), daha sonra ara İç zar (utangaç-çekingen) en sonda enfes beyaz iç (zahmete değer öz) bulunur. Bir lokmada yutmaya kalkarsanız ya dişleriniz ağzınıza dökülür ya da midenize oturur. (Yükselen Başak ya da Ay ve Venüs Başak'ta- Yükselen Oğlak ya da baskın konumdaki Satürn de aynı kilitli yapıyı verir.)

Utangaçlık-Çekingenlik-Mahcubiyet: Bu konu da J.A.Bertrand’a başvuralım, bakalım o ne diyor; “Başak çılgınlık derecesinde usludur. Ara sıra çılgınlıklara kalkışsa da, bunu çok uslu bir şekilde yapar. Başak'ı çılgınlıklar yapmaya yüreklendirmek zordur. Küçük tutkular Başak'ın başını döndürür, büyük tutkular birkaç beden büyük gelir. Başak'a küçük bir çılgınlık teklif edin, sizi çılgınca cüretkar bulacaktır; orta boy bir çılgınlık teklif edin, zırdeli olduğunuza hükmedecektir.” Buna bir de Başak'ın “El-alem ne düşünür, ne der” fobisini ekleyebiliriz. (Yükselen Başak, Ay ve Venüs Başak'ta içinde aynı şeyler geçerlidir.)

Temizlik-Titizlik, Takıntılı düşünceler-Saplantılı davranışlar: Hijyen Başak'tan sorulur. Normal ölçülerde temizlik ve titizlik sağlık açısından gereklidir, fakat doz aşıldığında "Obsesif-Kompulsif" bozuklukları besler. Bir düşünceye takılıp kalma ya da bir davranışa saplanıp kalma genellikle şu üç türde kendini gösterir; 1) Bireyin kendine ya da başkalarına zarar vereceğiyle ilgili düşünceler; Bu duruma örnek olarak yeni doğum yapmış bir anneyi gösterebiliriz. Anne küçük bebeğini öldürüvereceğini düşünür ve bu düşüncesinden dolayı kendini suçlu hisseder. Bunu kimseye söyleyemez, ancak bu fikri kafasında sürekli tekrar eder. Bu nedenle doktorların çoğu, ilk doğum yapan annelere ara sıra çocuğa kızgınlık duymalarının, hatta onu terk etmeyi düşünmelerinin doğal olduğunu, böyle duygular geldiğinde pek ciddiye almamaları gerektiğini söyleyerek onları bir nevi hazırlarlar. Ciddiye alınmayan düşünce zamanla kuvvetinden kaybederek ortadan kaybolur. 2) Pislik ve bulaşıcı hastalıkla ilgili düşünceler; Ellerini günde elli bazen yüz defa yıkayan insanları örnek verebiliriz. Bu kimselerin bazen yıkanmaktan ellerinin derisi soyulup yara olur. Daha uç bir örnekte ise; her türlü salgı ve sıvıdan midesi bulanan, bu nedenle de cinsellikten iğrenen, tensel temastan nefret eden takıntılı-saplantılı hastalar yer alır. 3) Sürekli olarak tekrar tekrar şüphe etme; Bu duruma da eve hırsız girmesinden kuşkulanan insanı örnek verebiliriz. Eve yeni kilitler vurdurur, pencerelere yeniden demir parmaklıklar koydurur. Bununla da yetinmez, geceleri uyuyamaz, her yarım saatte bir kalkarak kapıyı ve pencereleri yeniden kontrol eder. Aldığı önlemler onun yeniden tekrar tekrar şüphe etmesini önleyemez. (Başak-Akrep karışımı veya Pluto Başak'ta takıntılı ve saplantılı davranışları artırabilir/ 6-12.ev ekseniyle, 1., 4. ve 8. evlerde yer alan Pluto özellikle dikkat çekicidir.)

Pratiklik ve Beceriklilik: Başak somut dünyanın insanı olduğu için pratik ve beceriklidir. El becerileri ve teknik işlerde yeteneklidir.

Alçakgönüllülük: Başak'ın en büyük meziyetidir. Aslan ne kadar saraylı ise Başak o kadar alaylıdır. Aslan ne kadar ön planda ise, Başak o kadar geri plandadır. Aslan ne kadar haşmetli ve azametli ise, Başak o kadar sessiz ve mütavazidir. Aslan’ın "Ben söylerim sen yaparsın” çalışma anlayışına karşılık Başak'ın, "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” ilkesi çalışma anlayışına damgasını vurur.

Sorumluluk Duygusu: Başak'ın en ağır çeken duygusudur. Bazen altında kalır. Ezilir. Bazen de üstesinden gelir, kendi kendisinin efendisi olur. Aşırı vakalarda karşımıza iflah olmaz bir “iş-kolik” olarak çıkar.

Çıraklık-Kalfalık-Ustalık süreci: Başak'ın düsturudur. Onun ilkelerine göre merdivenler basamak basamak çıkılır. Emek vermeden ve hak etmeden bir yere gelinmez. Her şeyin bir adabı ve usulü vardır. Çıraklık süresi dolmadan kalfalığa geçilmez, Kalfalık süreci de bitmeden Ustalığa terfi edilmez. Başak enerjisine yaşadığımız çağda (özellikle ülkemizde) aslında çok ihtiyaç var. Tarihimize bir göz atacak olursak büyük ustaların bu sürece hakkını verdiğini görmekte zorlanmayız. Mimar Sinan’ın eserleri çıraklık-kalfalık-ustalık dönemlerine ayrılır. Günümüzde ise sürece değil genelde sonuca önem verildiğinden her yol mübah hale gelmiştir.

Hiciv yeteneği: Merkür İkizler'in hava sahasından Başak'ın toprağına mecburi iniş yaptığında dünyası değişir. Espiri anlayışı yerini hicve bırakır. Tatlı dil ve güler yüz, sivri dil ve çatık kaşla yer değiştirir. İkizlerin ele avuca sığmaz haşarı Merkür’ü, Başak'ın eline düştüğünde akıllı-uslu bir talebe olup çıkar. Başak, Merkür’ün asker ocağıdır. (Pluto Başak'ta, Merkür Akrep'te karışımı ya da Merkür- Pluto karesi diliyle adam öldürebilir) Başak kendi kusurlarına gülmeyi ve kendi kendiyle dalga geçmeyi bir şekilde öğrenmelidir.

Kronik Stres: Başak dünyaya yüksek gerilim hattıyla bağlıdır. Yüksek standartlar, üstün kalite anlayışı, 'meli-malı' yaşam tarzıyla kronik strese göbek kordonuyla dolanır. Garip bir şekilde stresle beslenir. Bir kriz esnasında diğer insanlar sapır sapır dökülürken, Başaklar tık etmezler. Dışarıdan bakıldığında sanki hiç bu kadar iyi olmamış, kabına sığmayan bir enerji ile doluymuş gibi gözükmesine karşın aslında uzun süreli strese uyum sağlamanın bedelini bedeni sessizce öder. Tükenmiş kişiler zayıf yönlerini iyi gizleyebilen, becerikli ve yeterli insanlar oldukları için, çoğunlukla bu durumun ilk dönemlerinde, içlerinde olup bitenlerin farkında değillerdir. Ama tükeniş yavaş ve sinsice bütün hücrelerini esir alır. Kalp krizi-Felç-Kanser, bünye hangisine yatkınsa kapıyı çalmakta gecikmez.

Huysuzluk-Memnuniyetsizlik: Başak'ın en çok tepki alan negatif uçlarıdır. Ama olaya bir de Başak'ın gözleriyle bakmayı denersek gerçek durumu belki kavrarız. Huysuzluk ve memnuniyetsizlik aslında kusursuzluğun doğması için çekilen doğal doğum sancılarıdır. (Maalesef, kusursuzluk sezaryenle dünyaya gelmiyor) Bu kadar çok meziyetine karşılık, kusurları için ancak "Bu kadar kusur kadı kızında olur” Atasözümüzü hatırlatmakta fayda var. Başak yolun bir yerinde kusurlarıyla yüzleşir. Onu tutan ne kadar şey varsa hepsini bırakır. (İçi cız ederek-eli titreyerek) Yani bırakmaya çalışır. Ödül olarak evren ona kusursuz bir kusursuzluk tarifi sunar;

"KUSURLAR SERBEST BIRAKILDIĞINDA, KUSURSUZLUK KENDİLİĞİNDEN ORTAYA ÇIKAR”

Başak'lar için bu, her derde deva bir reçetedir

BAŞAK/BALIK EKSENİ:

Derece Anatomik Bölge Patolojik Etki

0-1 Duedonum

2 " " İntihar

3 “ “

4 “ “ Kesikler

5-7 “ “

8-10 “ “ Dizanteri

11-12 “ “

13 “ “ Alkolizm

14-18 “ “

19 “ “ Kabızlık

20 “ “ İshal

21 “ “

22 -23 Apandis Apandisit (Kör bağırsak

(Kör Bağırsağın solucanımsı uzantısı) iltihabı)

24-30 “ “



0-21 dereceler arası İnce Bağırsak/ 22-30 arası Kalın Bağırsak.



Eğrisiyle doğrusuyla Başak için çok şey söyledik, Son söz Barış Hocamın;

"Başak burcu ve temsil ettiği 6. ev çıraklıktan ustalığa giden sistemli bir süreçtir. Evrenin planı içinde hepimizin bir yeri ve görevi var. Bütün bu görevleri bir araya getirdiğimiz ve bütün bireyleri o görevlere oturttuğumuz zaman tıkır tıkır işleyen bir çark sistemi var. Bizim buradaki işimiz bu dişlinin neresinde yer aldığımızı bulmaktır. Evrendeki yerini ancak kendini daha iyi tanıdıkça bulursun. Evrende sana ait olan yeri doldurman çok önemli. Sana ait olmayan bir yerleşime girdiğinde bu dengeyi bozarsın. Çünkü orayı dolduracak asıl sahibi var. Çarkın hangi dişlisini doldurduğunu keşfetmek zorundasın. Yanlış bir dişliye yerleştiğinde kendi hayatını yaşayamazsın, emanet ya da eğreti, başkasının hayatını yaşarsın."

Önümüzdeki bölümde bir U dönüşü de Venüs’e yapacağız. Zodyağın senfonisini Terazi Burcu eşliğinde dinleyeceğiz.

Sağlıcakla kalın.

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The Planets and Human Behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi(Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü(Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi(J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

İnsan ve Davranışı (Doğan Cüceloğlu)

Chıron’un Getirdiği Yenilikler (Ahmed Baki)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest)

Astrolojide Evler Semineri (Barış İlhan)

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

Stresle Başa Çıkma (Türk Psikologlar Derneği/Editör:Nesrin Hisli Şahin)

Hastalanmadan Yaşamak Bizim Elimizde (Dr.Stephen Davies/Dr.Alan Stewart)

Ev Doktoru (Dr.Kurt Pollak)

Astroloji ve Simya (Titus Burchardt)

Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay)

Terazinin Hüznü (J.A.Bertrand)

Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:10 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #13
Terazi
Düşümde, son gördüğüm sabah düşümde,

Bir tepenin üzerinde duruyordum.

Elimde TERAZİ vardı,

Dünyayı tartıyordum.

Friedrich Nietzshe

360 derecelik Zodyak çemberinin 0 derece "Koç" noktasından başlayan sağlık yolculuğumuz 180 derece "Terazi" noktasına vardı. "Dante" gibi tam ortasındayız Zodyak’ın. Burası "Ben" bilincinin "Biz" bilinciyle temasa geçtiği çok hassas bir dönüm noktası. Artık "Varoluş” gerçekleşmiş sıra "Birliktelik" lere gelmiştir. Terazi bu önemli kavşakta önce yalpalayarak yürür sonra denge geliştirir. Zodyak’ın "Sentez Ustası” ve "Barış Güvercini" olan Terazi, günlük yaşamımızda sıkça başvurduğumuz "Aristo Mantığı” nı aşarak bizi "Paradoksal" düşünmeye davet eder. Bu burcun en hassas ölçüm aleti olan Terazi ve objektif gözlem yeteneğini ödünç alıp bu kez biz onu ölçüp-biçip-tartalım. Ne dersiniz?

TERAZİ BURCU DERECELERİ:



1 .Renal pelvis: Böbrek pelvisi (Böbrek toplayıcı kanallarının açıldıkları kese)

2 .Renal cortex: Böbrek korteksi (kabuğu)

3 .Adrenals (Abscess): Böbreküstü bezi, Apseler

4 .Kidney surface (Goitre): Böbrek yüzeyi, Guatr

5 .Renal pyramids: Böbrek medullasının konik kitleleri.

6 .Pubis: Kasık bölgesi

7 .Nerve supply to kidney and renal pelvis (Jaundice): Böbrekleri Böbrek pelvisine bağlayan sinirler. Sarılık

8 .Nerve supply to kidney and renal pelvis: Böbrekleri Böbrek pelvisine bağlayan sinirler.

9 .Nerve supply to kidney and renal pelvis: 8.maddenin aynısı

10.Nerve supply to kidney and renal pelvis: " " "

11.Nerve supply to kidney and renal pelvis: " " "

12.Left renal system: Sol Böbrek sistemi

13.Right renal system: Sağ Böbrek sistemi

14.Left inguinal lymph nodes: Sol kasık lenf düğümleri.

15.Right inguinal lymph nodes (Suicide, Stroke): Sağ kasık lenf düğümleri, İntihar, İnme (Felç), Çarpma.

16.Renal arteries: Böbrek arterleri (Atardamarları)

17.Suprarenal arteries: Böbreküstü arterleri.

18.Fatty capsule of kidneys (Chronic glomerulonephritis): Böbrek kapsülü (bağ dokusu), Kronik Böbrek iltihabı.

19.Calyx major: Büyük Kalkis (Böbrek pelvisinin kase biçimli oluşumu)

20.Calyx minor: Küçük Kalkis

21.Renal hilum: Böbrek hilusu.((Damar ve sinirlerin geçtiği yüzey bölüm)

22.Renal veins: Böbrek toplardamarları

23.Suprarenal veins: Böbreküstü toplardamarları

24.Blood vessels of renal cortex: Böbrek kabuğuna ait kan damarları.

25.Blood vessels of renal cortex: " " " " "

26.Vascular system of skin: Cilt damar sistemi

27.Vascular system of skin (Tuberculosis): Cilt damar sistemi, Tüberküloz

28.Bladder (Hair): Mesane (İdrar kesesi), Saç

29.Right ureter: Sağ ureter (İdrarı böbreklerden mesaneye götüren boru, sidiksağan)

30.Left ureter: Sol ureter.



Venüs Terazi ve Boğa burçlarının yönetici gezegenidir. Bu konuda da bazı astrologlar Venüs’ün Terazi burcunu, Dünyanın da Boğa burcunu yönettiğini ileri sürmektedirler. DÜNYA bizim üzerinde yaşadığımız yerdir, ama sonuçta o da Güneş Sistemine dahil bir gezegendir. Doğum haritası yorumlarında genellikle Dünya merkez alınmakta (Geocentric) tercihan da güneş merkez alınarak (Heliocentric) değerlendirme yapılmaktadır. Dünya doğum haritalarımızda nasıl yer alır sorusuna Alan Oken şöyle yanıt veriyor; Güneş'inizin 180 derece karşısındaki pozisyonda Dünya yer alır.Satürn dünyaya çok hakim bir planet olduğundan bu iki gezegenin etkileri birbirine çok benzer diye ilave ediyor. Boğa’nın sahip olduğu özellikleri anımsarsak son derece dünyevi olduğunu görmekte zorlanmayız. Toprak grubudur -sabittir- duyusaldır. Venüs’ün temsil ettiği temalara sahiplenici bir yaklaşım sergilerken, Terazi daha çok zihinsel boyutta, sanatta, birlikteliklerde ve paylaşılan değerler üzerinde yoğunlaşır.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLAR:

Böbrekler: 3 bölümden oluşur; 1) Kabuk(cortex), 2) Öz (Medulla), 3) Havuzcuk (Pelvis) Böbrekler Kapsül adını alan sert bir bağ doku ile kaplıdır. Böbrek dokusuna sinirler, atardamarlar ve toplardamarlar üreterlerin girdikleri noktadan girer ve bu nokta, Bilum adını alır. Böbrekte en küçük yapısal ve işlevsel birime Nefron adı verilir. Nefronun ilk parçasına Malpighi cisimciği denir. Nefrondaki başlıca yapılar; a)Glomerulus (kılcal kan damarlarından oluşur), b)Browman kapsülü (Glomerulusu sarar), c)Proksimal kanal (Geri emilmenin meydana geldiği kıvrımlı kanallar), d) Henle kulpu, e) Distal kanal (Bu ikisi de geri emilme işlemlerini sürdürür) Nefronun 3 temel görevi vardır; 1)Süzülme (Filitrasyon), 2)Salgılama (Sekresyon), 3)Emilim (Absorbasyon)

Böbreklerin görevleri; Kanın asit baz dengesini değişmez tutmak, vücudun su ve elektrolit dengesini sağlamak ve azotlu artık maddelerin dışarı atılmasına yardımcı olmaktır. Ayrıca böbrek dokusu da "Renin" adını alan bir enzim salgılar. Renin, karaciğerde oluşan antiotensinogen maddesinin angiotensine çevrilmesinde etkilidir.

Böbreklerin; Süzülme-Salgılama-Emilim fonksiyonların psikolojik karşılığı "Denge"dir. Denge; Varoluşun sürmesine, dengenin bozulması ise varoluşa bir tehdide eşittir. "Homeostatis ya da "Denge"durumu; Biyolojik-Psikolojik-Sosyal denge olmak üzere üç türdür ve Koç-Terazi ekseni içinde yer alır.

Böbrek üstü bezi: Bir kabuk (Korteks) bir de iç bölümü (medulla ) vardır. Medulla; Adrenalin ve Noradrenalin hormonlarını salgılar. Bu iki hormona verilen ortaklaşa isim "Katekolaminler"dir. (Savaş ya da kaç tepkisine yol açarlar) Korteks ise, "kortikostreoid" hormonları salgılar. Bunlar; Aldesteron ve Hidrokortizon olup Kolesterolden yapılmış steroid maddelerdir. Böbreküstü bezlerinin kabuk bölümünün çalışması, Hipofiz bezi hormonlarına bağlıdır. Hipofiz çıkartılırsa böbreküstü korteksi çalışmaz. Hipofizin salgısından A.C.T.H. (Adrenokortikotropik hormon) olmadıkça, böbreküstü bezi kortikostreoidleri salgılayamaz. Bu maddeye, Kortikotropin adı da verilir.

Katekolaminler’in biyolojik fonksiyonunu, Koç-Terazi ekseni içinde değerlendirecek olursak; Savaş tepkisi Koç (Mars), Kaç tepkisi de Terazi (Venüs)’e tıpatıp uyar. Bunu Aksiyon (Koç), Relaks (Terazi) şeklinde de değerlendirebiliriz. Amaç "UYUM" dur. Uyum durağan olmayan, sürekli devinim durumunda bulunan karşıt güçlerin denge ve düzeniyle sağlanır. Bu dengelerdeki geçici bozulmalar organizmayı (sistemi) harekete yönlendirir. Sürekli dengede olma bir anlamda hareketsizlik (eylemsizlik-inertia) dır. Hareketsizlik "atrofi" denilen "yok olma-dumura uğrama-ölüm” durumuna yol açar. Canlı organizmadaki bu hareketlilik/hareketsizlik sürecinin kendisi de bir denge içindedir. Doğa bunu otonom sinir sisteminin iki mekanizması ile mümkün kılmış, bunları bir anlamda "otomatik pilot"a bağlamıştır. Bunlardan biri organizmayı hareket halinde tutan "Sempatik sistem" (Koç-Mars) ikincisi de organizmanın dinlenmesini ya da kendini yenilemesini sağlayan "Parasempatik sistem" (Terazi-Venüs) dür.

Böbrek hastalıkları: Böbrek iltihabı (Nefrit- Akut, kronik ve nefrotik sendrom olarak ayrılır.), Böbrek taşı (Nephrolithiasis), Hipernefrom (Habis Böbrek tümörü), Polikistik böbrek (Böbreklerde çok büyük kist oluşumu), Piyelit (Böbrek pelvisinin iltihabı) Piyelonefrit (Böbrek ve Böbrek pelvisinin iltihabı), Bright hastalığı vb. Ayrıca "Addison hastalığı” ve "Cushing Sendromu" Böbreküstü bezi rahatsızlıklarıdır.

Terazi burcunun en belirgin psikolojik özelliklerinden olan Endişe, Erteleme, Dolaylı ifade, Kararsızlık, Zihinsel karışıklık, Bastırılmış öfke ve kızgınlığın dışa vurumu kendini Böbrek ve İdrar yolu rahatsızlıklarıyla ifade eder. Böbrek Taşları; çözülmemiş sorunlar, biriktirilmiş öfke ve kızgınlıklar yumrularıdır. Piyore; Kararsızlık ve yargı zayıflığı, Addison hastalığı; Duygusal açıdan çok kötü ya da yetersiz beslenme, Kendine karşı öfke duyma. Cushing Hastalığın da ise; Zihinsel dengesizlik, Kendini güçsüz hissetme ön plandadır.

İdrar yolları: Boşaltım sistemi; 2 böbrek, 2 üreter, 1 sidik kesesi (mesane ve bir üretra) dan oluşur. Böbrekler sidiği oluştururlar ve boşaltımda ana organlardır. Üreterler sidiği sidik kesesine taşırlar sidik kesesi depolar ve üretra dışarıya çıkarır.

İdrar yolu rahatsızlıkları: Oligüri; İdrar azlığı, Anürji; İdrar çıkaramama, Sistit; İdrar torbası iltihabı, İdrar yolu iltihabı, İdrar tutamama ve Prostat (İdrar yollarının çalışmasını engellemesi yönünden idrar yolları hastalıkları arasında sayılabilir)

Hücrelerdeki protein yakımı sonucu kanda nitrojen artıkları tortulaşır. Bu artıklar son derece tehlikelidir ve eğer böbrekler ve idrar yoluyla atılamazsa öldürücü olabilir. İdrar yolu enfeksiyonları ve İdrar yolu iltihabının altında çoğunlukla bastırılmış öfke, kızgınlık ve suçlama duyguları vardır. İdrar Tutamama da ise; uzun süre kontrol altında tutulan duyguların birikimi ve taşması vardır.

Substantia Nigra: Prf.Dr.Nörolog Tony Nader, Beynin iç ve koronel yapılarının kozmik karşılıkları olduğunu ve bunlardan “Substantia Nigra”nın Venüs’e karşılık geldiğini belirtmektedir. Substantia Nigra, Beyin sapı içinde "Siyah cisimcik" denen bir bölümdür. Bu bölümde yerleşik beyin hücreleri ölmeye başladığında Dopamin eksiliği yaratırlar. Bu maddenin eksikliği beynin kas hareketlerini düzenleme yeteneğini aksattığından Parkinson hastalığına aynı beyin kimyasalının fazlalığı ise Şizofreni ye yol açmaktadır.

Paratiroid bezi-Hipotalamus-Toplardamar sistemi: Boğa burcunda açıklandı. Bu bilgilere ilave olarak Venüs’ün özellikle cilt damar sisteminde etkili olduğu ve iyi açılarla desteklendiğinde ipeksimi bir ten verdiğini söyleyebiliriz.

Koç –Terazi ekseninde yer alan organik hastalıkları şematik olarak Koç bölümünde verdik. Bu bölümde Koç-Terazi ekseninin dengesizliğinde ortaya çıkabilecek psikiyatrik tabloya kısaca bir göz atacak olursak; Anksiyete Bozuklukları, Panik-Atak, Stres Bozuklukları (Posttravmatik ve Akut Stres Bozukluğu), Kronik Yorgunluk sendromu (Nevrasteni) yer alır. Anksiyete bozukluğunda plazma katekolaminlerin (özellikle adrenalin) düzeylerinde artış saptanmıştır. Panik-Ataklarda; gene noradrenijik ve serotenerjik bozukluklar ile Serebral bozukluklar ön plandadır. Stres bozukluklarında ise beynin “Hipokamus” adlı bölgesinin küçüldüğü gözlemlenmiş ayrıca beyindeki hipotalamus-hipofiz ile böbreküstü bezleri bağlantı düzeninin bozulduğu, adrenerjik sistem ve serotonerjik sistemlerde düzensizlikler olduğu saptanmıştır. Öncü burçlar ve temsil ettiği evler insan psişesi ve fizyolojisi üzerinde özel bir öneme sahiptir. Koç-Terazi/Yengeç-Oğlak ekseni veya 1.ev-7.ev/4.ev-10 ev ekseninde yer alan gezegenler çok dikkat çekicidir. Bu tabloya 6-8-12.evlerde yerleşen ve sert açılar yapan planetler de dahildir. Bu durumda karşımıza çok daha ağır psikiyatrik bozukluklar çıkabilir.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLAR:

Denge:İki zıt kutup bir bütünü oluşturur. İkilik olmaksızın birliğin temeli olmaz. Terazi her şeyin zıddıyla birlikte varolduğunu içgüdüsel olarak bilir. Görünürde birbirini dışlıyor gibi dursa da temelde "TEZAT" lar aynı tezgahta dokunan ak iplikle kara iplik gibi birbirine sıkı sıkıya sarılmıştır. İki tarafta bir birini reddettiği sürece aralarındaki savaş sürer. Hakimiyet bir taraftan diğer tarafa gider gelir. Ancak taraflar birbirinin varlığını kabul edip, önem ve değer verdiği ve bunun bir "YARADILIŞ YASASI” olduğunu kavradığı zaman "DENGE" sağlanır. Evet, "İşin sırrı dengededir" teori tamamdır ama pratikte Terazi çuvallar. Her şeyi dengelemeye çalışmaktan kendi dengesini kaybeder. Tezatlar kafasını karıştırır, sinir sistemini alt-üst eder. Neyse ki imdadına J.A.Bertrand koşar; "Aslında denge sallantının kendisindedir.Terazi bunu ileri yaşlarda anlar. Gündüzle geceyi uzlaştırma sevdasından vazgeçer. İbresini fırlatıp atar. Ağırlık kaybeder. Dünya ona daha hafif gelir. İşe o zaman Zodyak’ın tam ortasında, tenle ruhun, gündüzle gecenin gelgitinde Terazi her şeyi sallar"

Eşitlik: Terazi, Gece ile Gündüzün eşitlendiği Sonbahar ekinoksunda yer alır. Güneş, 23 Eylül'de Terazi burcuna girdiğinde eşitlik de onun kanına girer. En önemli ihtiyacı paylaşmaktır. Sezgisel olarak her doğrunun aynı ağırlıkta, ama karşıt bir doğruyla dengelendiğini bilir. Taraflara tarafsızca yaklaşmayı ilke edinir. Bazen iki tarafı da dinledikten sonra Nasrettin Hoca misali ikisine de hak verir. Ona göre her gerçek iki yarım gerçekten oluşmaktadır.

Güzellik-Estetik-Zarafet-Kibarlık: Terazi veya Venüs’ün kuvvetle dokunduğu insanlar sadece göze değil aynı zamanda kafa ve kalbe de hitap eden anlamlı güzelliklere sahiptirler. Zarafet ve Kibarlık doğasında vardır. Yöneticisi Venüs Zodyak’ın en parlak gezegenidir. Mitoloji de ise "Güzellik ve Aşk Tanrıçası” ile "Işık İlahesidir”dir. Venüs hakimiyetindeki insanların yüz ifadeleri aydınlık, teni ipeksi, sesi tınılı, bakışları ışıltılı, gülüşü baştan çıkarıcıdır. Bazılarında bu tabloya gamzeler de eşlik eder. Çoğunlukla büyüleyici tiplerdir ama Venüs’ün büyüsü aktır. (Yıllanmış kaliteli bir şarabın damağınızda bıraktığı tada eşlik eden hafif bir baş dönmesi gibi...) Zodyak’ın asıl büyücüsü Pluto’dur. Akrep'in kara büyüsünün neye benzediğini önümüzdeki bölümde göreceğiz.

Cazibeask-Zevk-i Sefa(Afrodit Sembolü): Teraziler veya Venüs’ün hakimiyetindeki insanlar cazibe fukarası değildirler. Genellikle çekim gücü yüksek tılsımlı tiplerdir. Ama bu daha ziyade pasif bir çekimdir. Işıkla-Pervane aşkı gibi. Terazinin yaşam iksiri seks değil aşktır. (Venüs=Aşık Arketipi) Mitolojik "Afrodit" sembolü günümüze buram buram şehvet kokan bir seks objesi olarak aktarılmış olsa da cinsellik ne Terazi'nin ne de Venüs’ün takıntısı değildir. Terazi zihinsel olarak fethedilmeden bedensel olarak fethedilemez. Venüs, seksapelini daha çok Boğa-Akrep ekseninde sergiler. Tüm burçların karanlık yönlerinde olduğu gibi, Terazi'nin gölgesi de normal Terazi strateji ve kaynaklarının çarpıtılmasından başka bir şey değildir. O zaman Venüs’ün temsil ettiği temalara "Ye-İç-Eğlen-Gül-Oyna” tarzı yüzeysellikler, aşırılıklar ve şımarıklıklar hakim olur.

Artistik Yetenekler (Sanatçı ruhu): Terazi dünyaya Sanatçı ruhuyla gelir. Artistik yetenekler, gelişmiş estetik zevkler, zarif ve ritmik tavırlarla çevresini güzelleştirir. Sanatı meslek olarak seçmeyenlerin bile sanat tüm yaşamlarına damgasını vurur. Beden dilini iyi kullanırlar. Venüs’e uyumlu Ay açıları da eşlik ediyorsa çok iyi dans edip, şarkı söyleyebilirler.

Birliktelik (Biz Bilinci): Bu noktada Terazi de Koç kadar masumdur. Koç nasıl ki "Ben" bilincinin acemisiyse Terazi de "Biz" bilincinin acemisidir. Koç "Varoluş” Terazi de "Birliktelik" misyonunun öncüleridir. İnsan hiç tanımadığı bir enerjiyle ilk defa karşılaşırsa bunu nasıl kullanır? Acemice. Aynı aksta düet yapan bu ikilinin enerjileri birbirine 180 derece dik yansırsa ne olur? Karşı tarafın enerjisi diğer tarafa kırılarak geçtiğinden zayıflar. (Aynı zamanda ayna teşkil eder) Bu da ikiliyi önce bocalamaya sonrada denge arayışına iter. O halde ne Koç'u "Kurbanlık Koyun" ne de Terazi'yi "Günah Keçisi" ilan edip bu aksı iptal edemeyiz. Bilim ve teknikte dev adımlarla ilerleyen insanoğlu ilişkiler konusunda hala ilkelliğini saklı tutmaktadır. İlişkiler hala kanayan yaramızdır. İçimizdeki Koç-Terazi eksenini sağlıklı çalıştırmayı öğrenerek insan ilişkilerini insanlığa yaraşır bir hale getirebiliriz. Terazi’nin temsil ettiği 7.ev yakın birliktelikleri Evlilik-dostluk-Ortaklıklar -Taahhütler ve Açık düşmanları temsil eder. Terazi’nin bu ağır konuların ustası olabilmesi için bir hayli ter dökmesi ve karanlık yönleriyle yüzleşmesi gerekecektir. Ama O öncü bir burçtur ve tüm bunların üstesinden gelebilecek İnisiyatife sahiptir. Sadece Zodyak’ın değil aynı zamanda Simya sürecinin de tam ortasında yer alır. (Başak kapıda karşılar, Terazi ağırlar,Akrep de uğurlar) Bakır Venüs’ün metalidir. Isı ve elektriği en iyi ileten verimli bir metaldir. Terazi bu iletkenliği ve verimliliği ilişkilere taşıdığında "BİZ” bilinci ışıldar.

Dürüstlük ve İyi niyet: Teraziler dürüst bir karaktere ve adil bir vicdana sahiptirler. Doğum haritalarında çok ağır bir etki yoksa başkalarını hayrete düşürecek kadar saf ve iyi niyetlidirler. Venüs yararlı bir gezegen olduğu için şifreleri arasında art niyet yoktur. Ama evrende her şeye olduğu gibi art niyete de yer vardır ve Terazi'ye iltimas geçme gibi bir niyeti yoktur. Bu nedenle Terazi karşısına çıkan uyarı levhalarını dikkatle okumalıdır. Hava grubu bir burç olduğu için entelektüel ve zekidir fakat ironik bir biçimde kandırılmaya ve aldatılmaya yatkındır "Kişi kendi gibi bilir karşısındakini” sözü onlar için biçilmiş kaftandır. Eskilerin, Terazilerin kulağına küpe olacak nitelikte bir sözü daha vardır; "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür” Terazi kendini korumak adına en başta iyi niyetini dengelemeyi öğrenmelidir.

Sevgi bağları (Evlilik-Dostluk-Arkadaşlık): Terazi ilişkiler ekseninde yer aldığı için doğal olarak ilişkiler bu burcun kendisini geliştirdiği alandır. Bu da ilişkilerde karmaşa ve uğraşı demektir. Terazi ne kadar çok şeye sahip olursa olsun eğer yaşamında sevgiyi paylaşacağı bir eşi yoksa kendini çok yalnız ve mutsuz hisseder. Terazi bir şeyin yarısıdır. Ve aradığı huzura öbür yarıyı bir yere yerleştirdiği zaman ulaşabilir. Her zaman karşı kefede kendisini dengeleyen bir ağırlığa ihtiyaç duyar. İşte bu yüzden her tür beraberliğe, özellikle evliliğe büyük önem verir. Aslında taahhütte bulunmaktan aklı çıkar ama Partneri de yaşamının vazgeçilmezidir. Bu ikilemi nasıl çözer? (Hem ağlarım hem giderim misali) Partnerinden sonraki sırayı dostluklar ve arkadaşlıklar alır. Terazi onlarsızda yapamaz. Açıkçası Terazi yalnızlığı sevmez.

Hak-Hukuk-Adalet: Terazi'nin bam telidir. "Ama bu haksızlık - Ama bu hiç de adil değil - Hukuk asla çiğnenmemeli” sözleri repertuarında sıkça yer alır. Dr.Wayne W.Dyer’in bu konudaki düşünceleri oldukça ilginç; "Ağaçkakanlar solucan yer. Bu, solucanlara haksızlıktır. Örümcekler sinek yer. Bu da sineklere haksızlıktır. Pumalar kurt öldürür, Kurtlar da porsuk. Porsuklar fareleri öldürür, Fareler de böcekleri. Böcekler.... Dünyanın adaleti olmadığını anlamak için doğaya bakmak yeter. Dünya, her şeyin adil olduğu mükemmel bir düzene sahip olsaydı, hiçbir canlı bir gün bile yaşayamazdı. Kuşların solucan yemesi yasak olurdu ve herkesin kişisel isteklerinin karşılanması gerekirdi." Bu değerler insanların bir arada düzen içinde yaşayabilmeleri için sosyal yaşamın vazgeçilmezleridir. Eksikliği ciddi boyutta sorunlara yol açar. Önemli olan bu kavramlarla psikolojik olarak paralize olmak değil, bu yüksek değerler karşısında takındığımız tavırdır. Bu konuda şikayet eden mi yoksa iş yapan biri miyiz ?Terazi Adalet tuzağına düşmemek için bu noktada kendini sorgulamak durumundadır.


Paradoksal yönleri: İkilemler, Terazi hava sahasının korsanlarıdır. Klasik Astroloji Terazi'yi "Kadife eldivenli demir yumruk" olarak tarif eder. Bu çok doğru bir tespittir. Aristo mantığıyla Terazi'yi tanıyamazsınız, onu ancak paradoksal bakış açısıyla çözebilirsiniz. Hem bir ipek gibi yumuşacık hem de bir kaya gibi serttir. Hem sıcaktır hem soğuktur. Hem yakındır hem uzaktır. Hem çalışkandır hem tembeldir. "Kül Kedisi" iken bir anda "Sindrella" ya dönüşerek kafanızı karıştırsa da amacı (İkizler teması veya Merkür baskın olmadığı sürece) sizi şaşırtmak değildir. Zaten kendisi ezeli ve ebedi bir ŞAŞKIN dır. İkilemlere karşı toleransı yüksektir ve çok ağır bir etki almadıkça ikilemlerini büyük bir zarafetle dengeler. En büyük tehlike benlik sınırlarıdır. Bir Oğlak gibi duvardan sınır örmez. Onun sınırları cam gibi ince ve saydam olduğundan sizi yanıltabilir ve ancak camdan içeri geçip her yeriniz kesildiğinde sınırı ihlal ettiğinizi anlarsınız.

Diplomasi ve Uzlaşma: "Harp ve Sulh" Koç-Terazi ekseninin ana temasıdır. Terazi bu eksenin Sulh yakasında yer aldığı için yaradılış olarak diplomasi ve uzlaşmaya yatkındır. Bu kavramlar gerek insan ilişkilerinde gerekse uluslararası boyutta kilit öneme sahiptir. O bize her şeyin Ak ya da Kara dan ibaret olmadığını ara tonlarında bulunduğu ve kullanılması gerektiğini hatırlatır. İyi de bir Arabulucudur. "Esneklik" ve "Ilımlılık” en büyük meziyetidir ama sorgulamadan ve irdelemeden sırf "Aman bir tatsızlık çıkmasın!” endişesi ve statükoyu koruma telaşıyla davrandığında yüzeysellik batağına saplanır. Aşırı vakalarda pasifizme demirleyebilir.

Endişe ve Erteleme: Terazi'nin en nevrotik tavrıdır. Bunu bir yaşam biçimi haline getirdiğinde hayatı ıskalar. Onu, "Keşke” sözcüğü ile geçmişe,"Umarım” sözcüğü ile geleceğe, "Acaba" sözcüğüyle de bugüne tutsak eden prangalarından kurtulmalıdır. “An” ı yaşamayı ve keyif almayı öğrenmelidir. Tüm bunların üstesinden gelebilmek için "risk" almalıdır. Karşı komşusu Koç’un kapısını çalmalıdır. Koç'u evde bulabilirse tabi...

Huzur ve Sakinlik: Terazi Huzur peşinde koşan bir "Huzursuz" ve sakin olmaya çalışan bir "Pasif-Agresif" tir. Mesele bundan ibarettir.

Onaylanma ihtiyacı-Sevilme ve Beğenilme zaafı: Tüm bunlar insanın ruhunu okşayan güzel duygulardır ama bir istek olmaktan çıkıp ihtiyaç haline geldiğinde zaafa dönüşür. Terazi kendinden emin olmakta zorlandığı için etrafına bu tür hatalı sinyaller yayar ve sıkça hayal kırıklıkları yaşar. Ne yaparsa yapsın herkesi memnun edemeyeceğini öğrenmesi ve bu sevdadan vazgeçmesi gerekir. Kendini başkalarının değer ölçülerine ve onayına bıraktığı zaman onu “Göklere çıkaranlarla” uçar, ”Yerin dibine sokanlarla” sürünür. Bu psikolojik çıkmaz sokaktan kendi değerini ve önemini kendi belirlediği, başkalarının inisiyatifine bırakmadığı zaman kurtulabilir ancak.

Kararsızlık: Kararsızlığın panzehiri tercihtir, seçimdir. Terazi en ufak bir karar verme durumunda bile büyük bir kriz yaşar. Hele acil durumlarda, zorlama ve baskı altında kaldığında komaya girer. "HAYIR" diyememe sendromundan muzdariptir. Açık ve net bir şekilde Evet demeyi de beceremez. Can kurtaran simidi gibi "BELKİ” sözcüğüne asılır. Belki yarı evet yarı hayır demektir. Bir süre oyalanıp zaman kazanır. Bunun bedeli yanlış anlaşılmaktır. Dolaylı tavrın temelinde ise eşit ölçülerde Ben enerjisinin zayıflığı - Biz enerjisinin acemiliği yatmaktadır. Koç'un tavrı direktir fakat Mars Terazi'de yer alıyorsa aynı problemi getirebilir.

Hüzne evet Acıya hayır tavrı:Terazi hüzne bayılır. Sonbaharın havası ve sarı-kırmızı tonları onu büyüler. Romantik ve Nostaljik duygularını besler. Ama ne acı çekmekten ne de acı çektirmekten hoşlanmaz. Acıyı nerede görse kaçar. Bunu içgüdüsel olarak yapar. Çünkü acıyla nasıl baş edeceğini bilemez. Acı onu derine çektiği için ürküp geri çekilir. Derine inerse dibe vuracağından çok korkar bu nedenle de lodos balığı gibi kıyıya vurur. Yöneticisi Venüs de ona bu konuda yardımcı olamaz çünkü ACI onun temsil ettiği konulara yabancıdır. Bileşiminde yüksek dozda Akrep varsa acının ustası olabilir yoksa Terazi, orta yaş eşiğine geldiğinde ard arda sahne alan Satürn-Pluto-Uranüs-Neptün gibi üstatların eşlik ettiği sınavda acıyı acımasızca öğrenir.

Tartışma ve yorum : Terazi'nin savaş ve mücadele gücü zayıftır. Bu zayıf noktasını tartışma ve yorum ustalığıyla kapatmaya çalışır. Geniş bakış açısı ve güçlü savunma mekanizması rakiplerini zorlar. Bu savunmaya en büyük tehdit diğer öncü burçlardır. Koç (Hücum-atak) Yengeç (Duygusal kıskaç) Oğlak (Soğuk strateji) Aralarında 90 derece kare açı vardır. Enerji alışverişi serttir. Bu nedenle tüm öncü burçlar birbirinden çekinirler, çünkü birinin zayıf noktası diğerinin en güçlü noktasıdır.

Gözlem yeteneği: Terazi'nin harika bir gözlem yeteneği vardır. Olaylara aşırı tepkide bulunmaz.İhtiyatlıdır. Önce her şeyi büyük bir özenle kaydeder. Dışarıdan bakıldığında hiçbir şeyin farkına varmayan alık ve tepkisiz bir portre çizse de zamanı geldiğinde depoladığı tüm verileri kullanarak o herkesi afallatır. Burada oluşabilecek en büyük hatalı alan, gözleme dalıp eyleme geçmeyi ihmal etmesidir. Genel tavrı da budur.

Uyum ve Ahenk: Terazi’nin nihai hedefidir. Maharıshı Ayur-Veda uzmanı Dr.Hari Sharma’ya göre; "Bedene müzikal bir gözle baktığımızda, onun tek nota çalan bir enstrüman olmadığını görürüz. Beden, aynı zamanda çalan ve birbiriyle etkileşen farklı binlerce enstrümanın (biyokimyasal maddelerin) sayılamayacak kadar çok değişkenlik ve kombinasyon sergilediği bir senfonidir. Tıpkı tek tek notaların, tüm diğer notalarla bir armoni içerisinde olması gibi, sağlıklı bir bedendeki her kimyasal reaksiyon da tüm diğer reaksiyonlarla uyum içerisindedir."

Daha büyük ölçekte değerlendirecek olursak "Zodyak Senfoni Orkestrası”nda tüm planetler yer alır. Orkestra şefi Güneş ise Kompozitör Venüs’tür. Hep birlikte besteledikleri senfoni gökyüzünden yeryüzüne dalgalar halinde yayılır. Temel olarak12 burç ve planetlerin enerjisi hepimizin içinde mevcuttur fakat hepimizin senfonisi ayrıdır. Farkı yaratan şey ölçü, vurgu, etkileşim biçimi ve alanıdır. Doğduğumuz ana (Doğum yeri-Tarihi-Saati) özel, Burç-Planet-Ev ve Açıları harmanladığımız da kendi senfonimizi besteleriz. Denemeye var mısınız? Öyleyse İster notaları ister renkleri kullanın.Temel malzeme bizden, eseri yaratmak da sizden.

Burç adı Temel Notası Rengi



Koç Re-bemol Kırmızı

Boğa Mi-bemol Yeşil

İkizler Fa-diyez Sarı

Yengeç Sol-diyez Gümüş

Aslan La-diyez Altın

Başak Do Kahve

Terazi Re-natürel Mavi

Akrep Mi Lal

Yay Fa Mor

Oğlak Sol Siyah

Kova La Çivit Mavi

Balık Si Menekşe

Bestelediğiniz senfoni veya yaptığınız resmin keyfini çıkarmayı sakın ihmal etmeyin.

Zira önümüzdeki Pluto/ Akrep Burcu yolculuğunda hepimiz “S.O.S.” verebiliriz....

Sağlıcakla Kalın.

Nazan Öngiden

Faydalandığım kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The Planets and Human Behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Hatalı Alanlarınız (Dr.Wayne W.Dyer)

Stresle Başa Çıkma (Türk Psikologlar Derneği/Editör:Nesli Şahin)

Zorlanan İnsan (Prf.Dr.Özcan Köknel)

Hastalıklardan Kurtuluş (Dr.Hari Sharma)

Kuantum İyileşme (Dr.Deepak Chopra)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest)

Gökyüzü Ortaklıkları (Steven & Jodie Forrest)

Ev Doktoru (Dr.Kurt Pollak)

Renklerle Tedavi (Mary Enderson)

Tüm Hastalıkların Zihinsel nedenleri (Louise L.Hay)

Terazinin Hüznü (J.A.Bertrand)

Medical Channel Dergisi (Ekim 2001)


Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:11 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #14
Akrep
"Eğer EN İYİ için bir yol varsa,

bu yol EN KÖTÜYE gidene bakmaktan geçer”

Thomas Hardy

Hepimizin içinde yüzü karanlıkta kalmış hiç tanımadığımız bir yabancı gizlidir. Bazen ansızın aynada ya da rüyada belirir ve bizimle tanışmak için yanıp tutuşur, ama onu şuursuzca inkar ederiz. "Hayır, bu ben değilim!” Onu apar topar geldiği yere geri göndeririz ve bir kabus gördüğümüzü varsayarak kendimizi rahatlatmaya çalışırız. Akrep sembolü bu inkar mekanizmasını çok güzel açıklar; O yerde sürünen bir 'Yılan'dır. Hayır.O gökte süzülen bir 'Kartal'dır. Sahi Akrep hangisidir? Aslında Akrep Kartalın tırtılıdır.Tırtıldan Kartala dönüşmesi efsanevi bir süreçtir. Kuyruğunda taşıdığı zehri seruma dönüştürmeyi başardığında mucize gerçekleşir. O yanıp, küllerinden yeniden doğan "Zümrüd-ü Anka Kuşu”dur artık. Akrep insanlığın HABİL kutbundan, KABİL kutbuna uzanan ekseninde yer alır. Şimdi, lütfen arkanıza yaslanın. Bir fincan kahve ve yanına da bir parça konyak alın. Buna ihtiyacınız olacak. Zodyak’ın en uzak planetine doğru yol alacağız. Yolculuğumuz uzun ve zahmetli olacak. Eğer kendinizi tanımaya istekli ve hazır değilseniz katılmayabilirsiniz. Teklif var, ısrar yok.

AKREP BURCU DERECELERİ:

1. Urethra: Uretra (İdrarın mesaneden dışarı atılışını temin eden ince kanal şeklindeki geçit.)

2. Urethral meatus: Uretra dış deliği.

3. Prostate, Uterus: Prostat, Uterus (Döl yatağı)

4. Testicles, Right side of uterus: Testisler (Erbezi), Döl yolunun sağ bölümü.

5. Testicles, Left side of uterus:Testisler, Döl yolunun sol bölümü.

6. Right epididymus, Uterine cavity: Sağ epididim. (Erbeziüstü), uterus boşluğu.

7. Left epididymus, Right fallopian tube: Sol epididim, Sağ dölyatağı borusu.

8. Scrotum, Left fallopian tube: Skrotum (Haya torbası), Sol dölyatağı borusu.

9. Sperm duct, Vagina (Alcoholism): Sperm kanalı,Vajina, Alkolizm.

10. Corpus cavernosum of penis (Nervous debility): Penisin dikleşme özelliği gösteren dokusu, Sinir zayıflığı.

11. Penis, Labia majora: Penis, Büyük vajen dudaklar.

12. Seminal vesicles: Meni keseciği.

13. Vulva, Labia minora, Glans penis (Chronic glomerulonephritis): Kadın dış genital organları, Vulvadaki küçük dudaklar, Penis başı, Kronik Böbrek iltihabı.

14. Foreskin: Sünnet derisi. (gulfe)

15. Cowper’s glands: Bulbo-uretral guddeler. (uretra soğanı)

16. Right ovary, Cochlea of inner ear (Abscess): Sağ yumurtalık, İç kulak salyangozu (koklea), Apseler.

17. Testicular lobes, Left ovary: Testis lobları, Sol yumurtalık.

18. Vas deferens, hymen (Appendicitis, hair): Sperm kanalı, Kızlık zarı, Apandisit, Saç.

19. Uterine ligaments, Haller’s net: Rahim bağları.

20. Ligaments of penis, Bartholin’s glands (Goitre): Penis bağları, Vagina dış deliğinin her iki tarafında yer almış olan iki küçük gudde, Guatr.

21. Sphenoid sinus: Sfenoid sinüs (Kama şeklindeki kemik içindeki iki küçük boşluk)

22. Ethmoid bone(and ligaments): Etmoid (Kalbur) kemik ve bağları.

23. Nasal bone, Fimbria of fallopian tubes (Rheumatism): Burun kemiği, Fallop tüpünün karına açılan ucunu çevreleyen saçak şeklinde oluşumların en uzunu. (Bu uzantının ovülasyon esnasında overle temas temin ederek dışarı atılan ovum’un tüp içine geçişini kolaylaştırdığı kabul edilmektedir.) Romatizma.

24. Nasal septum: Burun boşluğunu ikiye bölen kısım.

25. Coccyx, Fallopian tubes (Tonsils, adenoids, alcoholism): Kuyruk sokumu kemiği, Döl yatağı borusu, Bademcikler, Bez karekteri taşıyan, guddeli (Burun ahtopotu), Alkolizm.

26. Perineum: Perine (Anüs ile jenital kısımlar arasındaki yumuşak bölüm-apış arası)

27. Anus: Anüs (makat)

28. Mucous membranes: Mukazo zarı.

29. Vomer (sight): Sapan kemiği, Görme yeteneği.

30. Nasal muscles: Burun kasları

AKREP burcunu yöneten PLUTO, olağandışı yörüngesiyle Güneş'e en uzak mesafedeki en küçük planettir. Pluto, kendisine büyültücü, kendi dışında kalanlara küçültücü mercekle baktığından, Güneş’in, sistemin merkezi olamayacak kadar küçük ve önemsiz olduğuna dair hatalı bir çıkarsamada bulunur ve sistemi sabote eder. Pluto’nun 1930 yılında keşfi, "Atom bombası”nın bulunuşuyla eşzamanlıdır. Aynı zamanda yeryüzünde yaygınlaşan cinayetler, suikastlar, entrikalar, uyuşturucu pazarı, yeni palazlanmaya başlayan "Mafya" olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır insanlığı. Ve aynı zaman diliminde yeşermeye başlayan "Varoluşçuluk Akımı” da insanoğlunun en derindeki ölüm korkusunu sorgulamaya başlamıştır. Amerikalı astrologlar Pluto'yu çoktan Evrimin Babası olarak ilan ettiler. O, en köklü dönüşümü (Transformasyon) ve Başkalaşımı (Metamorfoz) simgeleyen kollektif bilinçaltıyla bağlantılı bir planettir. Akıl almaz güç oyunları, hırs, kıskançlık, nefret, tutku, seks, kin, takıntılar, saplantılar ve kendimizde kabule yanaşmayıp başkalarına mal etmeye çalıştığımız tüm bilinçaltı dinamikleri temsil eder. Barış Hocamın tabiriyle “Pluto, Uranüs ve Neptün enerjileri bize 'Bizden Büyük Allah’ın olduğunu', yani herşeyi kendi istek ve arzumuz paralelinde kontrol edemeyeceğimizi, elimizden hiçbir şey gelemeyeceği durumların olduğunu” gösteren enerjilerdir. Bizim tüm yapmamız gereken bu enerjilerin bize ulaştığı kanallara ve mesajlara karşı duyarlı olmak, bu enerjilerle ortak hareket etmektir.”

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLAR:

Cinsel organlar: Kadında, dışta iki çift dudaktan (Vulva )oluşur. Büyük dış dudaklar Labia majora ve içte kalan daha duyarlı Küçük dudaklar Labia minora dır. Vulvanın ön kısmında, sinirsel dokulardan oluşan Klitoris bulunur. Vulvadan, Vajen (hazne-dölyolu) adı verilen kısa bir kanal açılır. Bu kanalın içi kayganlığı sağlayan ve spermaların yaşamasını kolaylaştıran sümüksel bir zarla kaplıdır. Vajen, vulvadan Kızlık zarı (Himen) ile ayrılır. Üretra ise klitorisin hemen altında vajen ağzına açılır. Rahim (uterus), rahim boynu (serviks) denilen daracık bir kanalla vajenin üst bölümünde birleşir.

Erkekte Erbezleri (Testisler) spermaları üretirler. Penis ise bu erkek tohum hücrelerinin dışarı atılmasını sağlar. Erişkin bir erkekte, testisler vücudun dışında, esnek bir deri torbanın (Skotrum) içinde bulunur. Erbezlerinin iç yapısı spermaların üretildiği karmaşık tüplerden oluşur. Testisin içerisindeki tüpler testisin dışındaki Epididymis'e açılır.

İnsanda üremeyi sağlayan organları kısaca özetleyecek olursak; Erkekte; 1)Testis (Erbezi), 2)Epididymis, 3)Vasdeferens (Sperm kanalı) Eklenti bezleri: a)Seminal Vezikül, b)Prostat bezi, c)Cowper bezi, 4)İdrar kanalı (üretra) dır. Kadında ise; 1)Ovaryum (Yumurtalık), 2)Fallopi borusu (Oviduct), 3)Uterus (Rahim=Dölyolu), 4)Vajina (Çiftleşme borusu).

Üreme: Akrep aynı zamanda insan bekasını (Survival) temsil eder. Üremenin psikolojik tercümesi "hayatta kalma, varoluşu koruma ve sürdürmedir". Üreme, ölüme karşı kazanılan en büyük zaferdir.

Cinsel organlarla ilgili rahatsızlıklar: Freud ekolünü izleyen Melanie Klein, "Üreme, ölümün etkisini azaltmanın temel yolu olduğu için, cinsel organın kaybı hayatı koruyan ve sürdüren yaratıcı gücün sonu anlamına gelmektedir” der. Erkekte en sık görülen rahatsızlıklar; Erken boşalma, İktidarsızlık (İmpotans) Prostat vb. Kadında; Cinsel soğukluk (Frijidite) Vaginismus, Kısırlık, Rahim ve yumurtalık problemleridir.

Erkekteki İktidarsızlık durumunun hipofiz, tiroid ve testislerde hormon bozukluğu gibi tıbbi nedenleri vardır. Şeker hastalığı, Yüksek tansiyon, Sinir hastalıklarıyla ilgili kullanılan ilaçlar ayrıca alkol ve uyuşturucular da etkendir. Yine de en temelde bu bir ruhsal sorundur. Erkek=Güneş=Bilinç rasyonalizme, Kadın=Ay=Bilinçdışı kaosa yatkınlık verir. Erkeğin persfektifinden baktığımızda çocukluktaki anne veya yetişkinlikteki eş modeli onu yutmaya çalışan karmaşık ve devasa bir mekanizmadır. Erkeklerin bastırdıkları kadın (kaos) korkusu onları daha fazla rasyonalist olmaya zorlar. Pluto'nun Ay ve Venüs'le sert etkileşimine Ay-Mars açıları da destekse cinsel mekanizma sekteye uğrayabilir. Kadındaki Frijiditenin kökeninde çoğunlukla Baba veya otorite konumundaki ebeveynle çocuklukta yaşanan çatışma yer alır. Kadın kafasında sürekli cinselliği rasyonalize etmeye kalktığından yargılar ve ilişkiden zevk alamaz. Orgazm, doruk düzeyinde yaşanan bir deneyim olduğundan, Fransızlar ona; "Küçük ölüm" der. Ancak her türlü yargılayıcı ve kısıtlayıcı düşüncelerden arınıldığında, kayıtsız şartsız teslimiyette ve sınırlar eridiğinde yaşanabilir. Burada Satürn kilit rol oynar (Kısıtlayıcı-Yargılayıcı-Sınır koyucu-Otorite) Pluto-Güneş ve Mars sert açılarına, Satürn-Venüs ya da Ay açıları da destek veriyorsa cinsel isteği bloke edebilir. (4.8.12 evlerde yer alan Güney Ay Düğümü ya da Boğa-Akrep'teki Ay Düğümleri önemlidir.)

Dejeneratif Hastalıklar: Kanser ve Urlar; Özellikle Sarcoma (Sarkom) Kaynağını bağ dokusu hücrelerinden alan habis tümördür. Pluto sert açıları hücre yapılarını tahrip eder, yenilenmeyi durdurur, sağlıksız bölünmelere yol açar. Genetik yapıyı bozar.Teşhisi zor genetik problemlerin nesilden nesile aktarılmasına vesile olur.

Bulaşıcı hastalıklar-Zehirlenmeler (Toxemia): Kan zehirlenmeleri, Hayvan ısırık ve sokmaları (Yılan, Akrep, Örümcek vb) Ayrıca Fare (Veba), Kedi-Köpek (Kuduz) Küçük ve Büyük baş hayvanlar (Şarbon) Bir de apseler ve Çıbanlar.Özellikle Şark Çıbanı. Pluto-Satürn dikkat çekicidir. Pluto-Mars-Güneş-Neptün açıları da önemlidir

Anüs ve Dışkılama (Defecation): Bağırsakların boşaltılması olayında Akrep aktif rol oynar ve anüsle bire bir bağlantılıdır. Basur memeleri, Hemoroid problemleri hiç eksik olmaz. Daha aşırı vakalarda Anal Fistul (Fistula) dan muzdarip olabilir. Fistula; Anal kanaldan anüs çevresindeki doku içine uzanan patolojik geçittir.

Madde bağımlığı: Bunlar Esrar, Eroin, Kokain gibi reçeteyle verilmeyen yasadışı maddeler olabileceği gibi; Amfetaminler, Benzodiazepinler, diğer sedatif-hipnotik gibi yasal düzenlemeler çerçevesinde reçete ile verilen ilaçlar ya da kısmi yasal denetimlere tabii olan ya da olmayan uçucular;Tütün (Nikotin), Alkol (Ethanol) ya da Tiner, Bali vb.dir.Madde bağımlılığına yatkınlık tüm su grubu burçlarında görülür fakat Balık/Neptün teması ağır basar. (Kaçış, Bırakma, Çözülme, Kurban olma)

Boğa-Akrep ekseninin ana teması CİNSELLİK ve ÜREME dir. Haz, sahiplenme, yoğun duygular, aşırı tutkular, takıntılar, saplantı ve korkular bu eksende yuvalanır. Kelimenin tam anlamıyla Freud’yen bir akstır. Bu ekseni bize en iyi açıklayabilecek bilirkişi belki de Freud dur. (Güneş/Merkür/Uranüs/Pluto Boğa - Asc. Akrep)

Psikoseksüel bozukluklar: Teşhir, Dikizcilik, Fetiş, Tecavüz, Koprofili, Sado–Mazoşizm, Eşcinsellik vb.dir. Günümüzde bunların cinsel sapma mı yoksa cinsel tercih mi olduğu tartışılmakla birlikte biz sadece açıklamakla yetineceğiz.

"Birçok insan bilinçdışıyla flört etti, ama onunla ilk evlenen benim” diyen Freud’un "Psikanaliz" teorisi eşliğinde önce "Psikoseksüel Gelişim Dönemleri”ne bir göz atalım.

Yaşamın ilk 18 aylık "Oral dönem"inde anne memesi hem besleyici ve doyurucu (iyi meme) hem de yoksun bırakıcı (kötü meme) özelliktedir. Bu dönemde ağzına alma, emme, yutma gibi oral (Boğa) gereksinimler egemendir. Sonraki dönemde ağlama, ısırma, çiğneme, tükürme gibi saldırgan bileşenler de eklenir. Oral sadizm (Akrep )

1,5-3 yaş arası "Anal dönem"dir. Kasların gelişmesi çocuğun dışkısını istemli olarak tutmasına ve bırakmasına olanak sağlar. Anal işlevlerden cinsel haz alma anal erotizm olarak adlandırılır. (Boğa) Saldırgan dürtülerin dışavurumu olan anal sadizm de ise dışkı güçlü ve yıkıcı bir silah olarak görülür. (Akrep) Denetim konusunda çocuk ile ebeveynleri arasında çatışma yaşanır. Bu dönemde çocuk aşırı cezalandırılır ya da utandırılırsa parmak emme, her şeyi ağzına atma gibi daha ilkel oral davranış biçimine gerileyebilir. (Boğa)

3-5 yaş arası "Fallik" ya da "Eşeysel (Genital) dönem”dir. Çocuk cinsiyetlerarası farkları fark eder. Her iki cinsiyette de başlıca ilgi odağı penistir. Erkek çocukta İğdiş edilme (Kastrasyon) korkusu, Kızlarda ise Penis kıskançlığı baskındır. Bu dönemde çocuk her iki ebeveynle aynı anda ilişki kurar. Üçlü (triadic) ilişki, Erkekte "Oedipus Kompleks'ini", kızda "Electra Kompleks'ini" yaratır.

Freud, çocuktaki bu 3 önemli döneme ait sapmaların yetişkinlikte psikoseksüel bozukluklara zemin teşkil ettiğine, tüm Histeri ve Nevrozların bu ana kaynaktan beslendiğine inanıyordu. Freud ekolünü izleyen ve ona sosyal boyut kazandıran Erich Fromm’a göre; "Biyofilik karakter" yaşama yönelik, yaşam sever karakter (genital) ile "Nekrofilik karakter" cansız nesnelere yönelik, ölüm sever karakter (anal) birbiriyle çelişmektedir. Anal karakter; malı, parayı, mülkiyeti, sahip olmayı seven, açgözlü, cimri, titiz, dakik bir yapıdadır. Anal karakterin kötü huylu türünde (nekrofilik karakterde) arzulanan hedef, ölüm ve yapısal bozulmadır. Aşırı uçta Ölü bir bedenle cinsel ilişkiye girmek ve Koprofili de, kendisinin ya da bir başkasının dışkısına dokunma, koklama veya onu yeme arzusu vardır. Sadizm ise sadece incitme ve aşağılama isteği değil, bir insan ya da hayvan üzerinde mutlak egemenlik talep etmektir. Sadist taraf için Mazoşist (ezilen-kurban) taraf hiçbir sınırlama olmaksızın ne isterse yapabileceği basit bir obje ya da mahluktur. "Basit Sadizm"de sadistin hedefi yıkmak değil, hükmetmektir. Eğer objesine zarar verirse hakimiyetini kaybeder, kurbanının çaresizliğini ve aşağılanmasını izlemekten mahrum kalır. "Yıkıcı Sadizm”de ise öncelikle hayattan nefret etme ve onu ortadan kaldırma isteği hakimdir. Sadist Sıcak ve Duygusal bir niteliğe sahipken, nekrofilik bir insan, Soğuk ve Uzak duran (Cool) bir yapıdadır. Sadizm "Kudretli olmanın” ya da "İktidar “ tutkusunun bir perversionu (sapması) iken, nekrofili "Yakınlık duygusunu her hangi bir şekilde hissedebilme yetersizliğinin yaşamdan alınan en ağır ve en şiddetli intikamıdır."

Irvin Yalom’a göre cinsel sapmanın ayırt edici özelliklerinden biri, bireyin diğer kişiyle bir bütün olarak değil yalnızca bir parçasıyla ilişki kurmasıdır. Bu bir ilişki değil, yalnızca ilişki taklididir. Cinsel açıdan takıntılı bireyin karşı tarafın sadece ihtiyacına hizmet eden parçasıyla ilişki kurmasını İngilizler "Yatmak-yapmak-becermek-düzmek" şeklinde yalın seks diliyle açıklamaktadırlar. "Eğer bir insanla ruhuyla ilişki kurmaksızın birlikte oluyorsak fetişistiz demektir” Fetişist, insan ruhu ve bedeniyle değil onun bedenini hatırlatan bir giysi veya aksesuarıyla ilişki kurar.

Kişilik Bozuklukları: En çok üzerinde durulan; Psikopat (Psychopath) ya da Sosyapat (Sociopath) adıyla bilinen anti-sosyal kişiliktir (Antisocial personalty). Araştırmalar, bu bozukluğunun 5-6 yaş civarında kendini göstermeye başladığını belirtir. Sosyapat tamamıyla bencil, kendi çıkarlarını ve o andaki zevkinden ve doyumundan başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir kişidir. Hiç kimseye bağlılık ve sorumluluk göstermez. Bu kişiler aklına geldiği gibi hareket eden, dürtüsel (impulsive) kimselerdir ve engellenmeye tahammülleri yoktur. Başkalarına zarar verdiklerinde suçluluk ve pişmanlık duymazlar. "Dünyanın düzeni bu, büyük balık küçük balığı yutar” deyip geçerler. Bu kişiler çok çabuk sıkılırlar ve sürekli heyecan ararlar. Normal zekalı psikopatların en önemli özelliklerinden biri kendilerini kolaylıkla sevdirebilmeleridir. Zeka derecesi yüksek olan psikopat kolay yakalanmaz ve yakalandığı zaman, herkes bu kimseden böyle bir davranışı beklemediğini söyler.

Paranoid (Sanrısal Bozukluk): Paranoya olarak da bilinir. Aşırı korku, öfke, kuşku, saldırganlık ve hezeyanlar görülür. İntihar riski yüksektir. Sınıflandırılan tipleri;

1)Persekütuar (Düşmanlık görme) tip; Sanrısal bozukluğun en sık görülen tipidir. Hasta izlendiğine, aleyhinde komplolar geliştirildiğine, zehirlenmek istendiğine, kendisine suikastlar düzenlendiğine, taciz edildiğine vb. dair hezeyanlar içindedir.

2)Grandiöz tip: Megalomani olarak da bilinir. Kendi değerini aşırı abartarak önemli biri olduğu şeklinde sanrılar geliştirir. Daha da ileri gidip mehdi, evliya hatta peygamber olduğuna inanıp etrafına müritler toplayabilir.

3)Kıskançlık tipi: Patalojik kıskançlık, Othello sendromu, aile paranoyası olarak da bilinir. Eşinin kendisini aldattığına inanır ve sadakatsizliğini ispat etmek için sürekli izler.

4)Erotmanik tip: Ünlü veya makam sahibi, ekonomik üst düzeye mensup biri tarafından sevildiğine inanır. Film yıldızı, şarkıcı gibi kamuoyunca tanınan kişilerin baş tacizcisidir.

5)Somatik tip: Hipokondriak (Hastalık hastalığı) psikoz olarak da bilinir. En belirgin sanrıları AİDS, Verem gibi önemli bir enfeksiyona yakalandığı ya da yılan veya böcek soktuğu veya midesinde yılan olduğu ya da kusurlu ve çirkin organlara sahip bulunduğu şeklindedir.

Düşünce bozuklukları ile beyin kimyası bozuklukları arasında bir ilişki vardır. Bir araştırmacıya göre; "Çarpık düşüncenin molekülü de çarpık olur.” Tüm cinsel ve ruhsal kökenli hastalıklarda Pluto baş roldedir. Beynin çeşitli merkezlerine sert açılarla dokunduğunda; Güneş(Thalamus), Ay (Hipotalamus-Limbik Alan), Mars (Amigdala), Venüs (Substansia Nigra), Merkür (Subthalamus), Satürn (Putamen), Jüpiter (Globus Pallidus), Ay düğümleri (Nücleus Caudatus) Şizofreniden kişilik vakalarına (yeri geldikçe açıklayacağız) kadar ciddi hasarlara yol açar.

Freud tüm içgüdülerin temelini libido enerjisine bağlıyordu. Daha sonra Ölüm içgüdüsü (Thanatos) Yaşam içgüdüsü (Eros) da teorisine eklendi, fakat bu konuya onun ekolünü izleyen ve geliştiren psikanalist Melanie Klein ve daha sonra Varoluşçu psikanalist Irvin Yalom parmak bastı. Ölüm korkusu bu aksın en temel korkusu olmakla birlikte aynı zamanda kılık değiştirerek yaşama yansıyan tüm korkuların ana kaynağıdır. Bu nedenle bunu başlı başına ele alacağız, yoksa Akrep'le ilgili söylediğimiz her şey havada asılı kalır.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLAR.

Ölüm Teması: Ölüm insanoğlunun en büyük varoluşsal kaygısıdır. Ölüm bir sınır durumudur ve insanın kişisel ölümüyle yüzleşmesi veya yakınlarının ölümüne tanık olması yaşam biçimini yeniden gözden geçirmesini ve daha anlamlı kılmasını sağlar. Ölüm yaşamın ertelenemeyeceğine dair en güçlü katalizördür. Ciddi hastalıklar da insanı ölümle yüzleştiren önemli bir etkendir. İnsanoğlu ölüm korkusuyla başa çıkabilmek için İnkar, Bastırma, Saldırganlık, Kontrol, Özel olduğuna inanma ve Sihirli kurtarıcı gibi çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu durum nevrotik bir hal aldığında kişi yaşamayı reddederek ölümden kurtulmaya çalışır. Otto Rank nevrotik bireyi "borcu (ölüm) ödemekten kaçınmak için krediyi (hayatı) almayı reddeden” olarak tanımlar. Rank, Manilius’un "Doğar doğmaz ölmeye başlıyoruz” görüşüne de katılarak, annenin dölyatağında doğumu bekleyen dölütün güven içinde ve rahat olduğunu, doğum sırasında bedensel olarak anneden ayrılıp kopmanın ve solunum güçlüğünün temel ölüm kaygı ve korkusunu oluşturduğunu ileri sürmüştür. Peki, Akrep bu süreçte nasıl işler? Akrep, Eros ve Thanatos’la birlikte parmak uçlarında dans eder. Zevkten ölmeye dünden hazırdır, ama en ufak bir acı onu hayata döndürür. Kendini sürekli bir var eder bir yok eder. Kontrol ve saldırganlık mekanizmalarını sürekli devrede tutarak ölüme meydan okur. Acizliğe hiç tahammülü yoktur. Yöneticisi Pluto Yeraltı (ölüm) Tanrısı Hades'tir. Ölüm yalnızca onun tekelindedir, öldürme lutfunu Tanrıya bile bağışlamaz. (Ateş çemberine alınan Akrep teslim olmaktansa tüm zehrini kendine akıtarak intihar eder). İntihar, ölüme karşı bir tür egemenliktir. Çünkü Akrep korkunç bir mekanizmanın onu yutmasını beklemek yerine kaderi üzerinde aktif kontrol sağlamayı yeğler. Akrep bir "TANRI" olmadığını, "ÖLÜMLÜ BİR FANİ” olduğunu ancak "ACİZ” kaldığında öğrenir. Ölümün, danışmanlığını üstlenmesine izin verdiğinde ise "YENİDEN DOĞAR”.

Dönüşüm (Yıkmak-Yeniden yapmak): Dönüşüm doğada mevsimler, insan bedeninde de sürekli biten ve yeniden başlayan döngülerle karakterize olur. Vücudumuzdaki tüm atom sayısının % 98’i her yıl değişmektedir. Derimiz 5 haftada yenilenir. Görünüşte çok katı ve sert olan iskelet bile her üç ayda bir tamamen yenilenir. Mide zarındaki tipik bir hücre sadece birkaç gün yaşar. Alyuvarların ömrü 2-3 aydır. Karaciğer hücrelerinin yenilenmesi birkaç yıl sürer. Sadece Kalp ve Beyin hücreleri yenilenmez (şu an ki bulgulara göre). Akrep yaşamın sonsuz bir çizgi değil sonsuz bir spiral olduğuna, Başlangıç ve Sonun sürekli iç içe devindiğine inanır. Çürüyen, bozulan ne varsa söküp atar yerine yenisini yaratır. Dönüşüm (Transformasyon) ve Başkalaşım (Metamorfoz) onun temel içgüdüsüdür ve önünde duran her şeyi silip süpürecek güçtedir. Bu aynı zamanda Simyanın son safhasıdır. Önce saflaştırılıp (Başak) sonra birleştirilen (Terazi) maden (ruh-beden) en sonunda simyacıların "Siyah Altın” dedikleri (Akrep) cevhere dönüşür.

Güç ve İktidar Tutkusu: En manyakça tutkusudur. Akrep'in olduğu her yerde (olmadığı hiçbir yer yoktur) güç savaşları yaşanır. Irvin Yalom "İnsan güce ulaştığı derecede ölüm korkusu hafifler ve özel oluşuna dair inancı güçlenir" der. Bunun astrolojik tercümesi Akrep sürecidir. İktidarsızlık Akrep için ölüm anlamına geldiğinden sürekli iktidar peşinde koşar. Bir Örümcek gibi durmadan ağ örer. Ağa takılan zavallı kurbanıyla oynamaktan haz duyar. Ama ipin bir ucu da kendisindedir. En ufak bir gevşemede avının azat olacağını bildiğinden ipin ucunu kaçırmaktan ödü kopar. Kendi gücüne tutsak olur, avıyla birlikte kapana kısılır kalır. Kaderi güç ve acizlik deneyimlerinin bir toplamıdır.

Melek mi - Şeytan mı?: Bu, insanoğlunun en önemli ikilemlerinden biridir, ama genellikle Melek baş tacı edilirken, Şeytan kapı dışarı edilir. Onu kimse sahiplenmek istemez bu yüzden de o herkesi sahiplenir. Şeytan tüm kötülüklerin bilinen adresidir. C.Jung’un bu konuya yaklaşımı tam isabet; "Kötülüğün insanın, kendi seçimi olmadığı halde, doğasında daima yaşadığı gerçeğini idrak edersek, psikolojik dünyamızda kötülük iyinin eşit ve zıt partneri olarak yerini alır.” Akrep'ler ya da yoğun Akrep etkisi olanlar çoğunlukla içlerindeki şeytanı bastırıp, melek maskesi takarak masumca ortalıkta dolanırlar, ta ki kuyruklarına basılana dek. Zehirli iğnesi kuyruk ucundan damarınıza bodoslama girdiğinde canınız fena yanar, ama Akrep'in gerçek yüzüyle de tanışmış olursunuz. Aslında siz bu yüzü bir yerden tanıyorsunuzdur, o biraz size de benzemiyor mu? Hani korkup kapıyı yüzüne çarptığınız yabancı vardı ya! Hatırladınız değil mi? Oturup halleşin o zaman. Kaçmakla kurtulamazsınız.

Kuşku, Gizlilik (Dedektif Ruhu): Akrep'in dünyası gizli saklı ve şifrelidir. Ketumdur. Kendini kolay açığa vermez fakat başkalarına ait gizli kapaklı ne varsa bir dedektif gibi ortaya çıkarmakta üstüne yoktur. Sır olan, Tabu olan her şeyi hallaç pamuğu gibi atmaya bayılır. Görünenin ötesini keşfetme dürtüsü onu Faust yapar. Stratejisi iç gözlem, delip geçme ve sağlıklı şüphedir. Fakat sıkça yaşadığı doz aşımı onu normal olandan anormal olana doğru hızla savurur. Merak nasıl kediyi (İkizler'i) öldürürse, kuşku da Akrep'i öldürür. (Kedi dokuz canlıysa, Akrep kırk canlıdır.) Kuşku onu yetenekli bir dedektif yapabileceği gibi tehlikeli bir casus ya da aşk katili yapabilir.

İçimizdeki Şifacı-Büyücü-Vampir: Akrep muazzam bir ruh gücü taşır. Bu gücün olumlu yüzü Şifacıdır. Psikanalist ve Cerrah olarak eşi benzeri yoktur. Şefkat yerine neşteri tercih eder. Keser, deşer, oyar. Acı reçeteden yana katı bir tedavicidir. Olumsuz yüzü ise Büyücü (Manipülatör) ve uç noktada kan içici Vampirdir. Kurbanını kendine bağımlı kılmak, kullanmak hatta yok etmek stratejisi izler. Steven &Jodie Forrest, düşük yolu takip eden Akrep'i çok güzel tanımlıyor; “Yalnız kendisine zarar vermekle kalmaz, gölgelerin pençesindeki insanları anlamsızca "kendileriyle yüzleşmeye” zorlayarak, acı psikolojik gerçeklerle ilgilenmelerinde ısrar ederek onları da sokmaya başlar. Pandora’nın kutusu açılır.. ama kimse kutunun nasıl kapanacağını veya serbest kalan iblislerle ne yapması gerektiğini bilmez.” İnsanlarda bastırıcı mekanizmanın bulunmasının bir anlamı vardır. Bu mekanizma bilinçsizce kullanıldığında bilinç büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Akrep'te bastırma mekanizması kusurlu çalıştığından başkalarına zarar verme potansiyeli çok yüksektir. Kaş yapıyım derken göz çıkarabilir. Kuyruğundaki zehri seruma dönüştürmeden insanları tedavi etmeyi başaramaz.

Takıntı ve Saplantılar: Pluto insan ruhunun en derin katmanına nüfuz ettiğinden en büyük takıntı ve saplantıları temsil eder. Tıp Literatüründe yer alan "Kazanova ve Don Juan sendromu" nu biraz açalım. Kazanova duyguları bir yana bırakan cinsel eylem meraklısı bir erkektir. Kafasını çalıştırdığı tek konu avını nasıl elde edeceğidir. Ahlak kuralı, toplum normu, ayıp, günah gibi etik ve moral değerlere kafa yormaz. Onun kafasındaki tek düşünce; "Hiçbir Kadın masum değildir ve onun içindeki şeytanı dışarı çıkarmalıyım” saplantısıdır. Burada Pluto’ya Mars-Merkür açıları da destek verir. Don Juan ise, Kazanova gibi cinselliğe direkt değil dolaylı yollarla yanaşır. Venüs ve Neptün işin içine girince Akrep teması yumuşar. Duygusal ve Romantiktir. İkisinin de çapkınlık maskesinin ardında ciddi iktidarsızlık problemi veya anneyle (kaos-bilinçaltı) çözülmemiş sorunları vardır. Kadında ki vahim tablo ise "Femme Fatale" (ölüm getiren, felaket getiren kadın)-“La belle dame sans merci”(Acımasız güzel kadın)-Tarantula (zehirli örümcek-kara dul) şeklinde baştan çıkarıcı, ayartıcı modellerdir. Erkek de ki cinsel fetih takıntısının da Kadındaki Fahişelik saplantısının da görünenin ötesindeki klinik tablosu ölüm korkusuna dayanabilir, çünkü aşırı seks ölümden bir tür kaçış şeklidir. (Yükselen Akrep, Ay-Venüs Akrep'te, Neptün Akrep'te veya bol Akrep temasıyla birlikte Pluto-Venüs-Ay-Güneş-Neptün sert açıları rol oynayabilir. Bir diğer önemli etken de Güney Ay Düğümüdür -özellikle bir planetle kavuşum yapıyorsa)

Derinlik,Yoğunluk ve Aşırılık:Akrep'in felsefesi "Ya hep ya hiç"tir. Ortası yoktur. "Ya Ak ya Kara"dır. Ara tonları yoktur. Ya öldüresiye sever ya öldüresiye nefret eder. Akrep içgüdülerinin emrindedir. Bilinçaltını, bilinç düzeyine taşımak en temel iç güdüsüdür. Bilinçaltı dipsiz bucaksız bir gayya kuyusu, kızgın bir magma tabakasıdır. Lavlarının gazabı acımasızdır. Bilinçaltı şiddetli bir depremle sarsılmaya başladığında, bilinçle durdurulması mümkün değildir. Bu ölümcül süreçte Mantık hiçbir işe yaramaz, acıyı hissetmek yaraya bir nebze merhem çalsa da, ancak acizliği kabul kesin şifadır. Ne ironiktir ki, içten içe kaynayan ve bir volkan gibi her an patlamaya hazır bu magma tabakasının dış yüzü bir buz tabakasıyla kaplıdır. Dışında kalırsanız dondurur, içine düşerseniz yakar kavurur.

Kıskançlık, Kin, Nefret, Hırs, İntikam: Akrep'in zehrinin bileşenleridir. Kuyruğuna basarsanız sokar. Basmasanız da sokar. Durduk yerde de sokar. Sokmak içgüdüsel ihtiyacıdır. En derin haz kaynağıdır. Engellenemez dürtüsüdür. Şuurunu ve kontrolünü yitirdiğinde döner kendini sokar.

Manipülasyon: Pluto, manipülasyonun babasıdır. Akrep İsteklerini elde etmek için ortalığı birbirine katması, hile yapması gerektiğini konuşmaya başlamadan önce öğrenir. Neye mal olursa olsun kendi dediğinin olmasını ister. Amacın aracı haklı kıldığını düşünür. Bazen Makyavelli’ye benzer. Hiç çekilmez olur.

Dayanıklılık ve Sebat: Hayatta kalmanın acımasız mücadelesi, Akrep'in dayanıklılık ve sebat sınavıdır. Çok badireler atlatır, ama pes etmez. Türkiye’nin burcu da Akrep'tir. Birinci evinde Pluto vardır. (Böcek gibi üreyen nüfus-belden aşağı takıntısı) Türk siyaset yaşamı fokur fokur Akrep kaynar. Siz çocukken siyaset sahnesine yerleşenler, siz çocuk hatta torun sahibi olduğunuzda bile hala hayatta ve ayaktadırlar. Pluto’nun metali Plütonyum dur. Bütün metaller içinde elektriksel direnci en yüksek olan Radyoaktif kimyasal bir elementtir. Son Tahlilde Akrep'lerin radyoaktiviteye de dayanıklı olduğu ortaya çıkmıştır. Artık gerisini siz düşünün.

Sezgi: Akrep'in paha biçilmez ve ele geçirilmez içgüdüsel hazinesidir.

Akrep'in Gözleri: Tuzaktır. Akrep tepeden tırnağa manyetizmayla kaplıdır. Mıknatıs gibi istediği her şeyi kendine çeker. Koyu ve derin gözleri hipnotize eder, ısrarlı ve delici bakışları ruhunuza işler. Akrep'in gözleri temsil ettiği 8.evin sokak kapısıdır. Hasbel-kader bu kapıdan içeri adım attıysanız eğer, burnunuz sürtülmeden çıkış yolunu bulamazsınız. Burası yarasaların çığlık çığlığa uçuştuğu, karanlık, rutubetli, soğuk, ürkütücü bir dehlizi andırır. Buradaki Malzeme Karun hazineleri kadar zengindir, ama el sürmeye korkarsınız. Ölüm ve ötesi, cinsellik, içgüdüler, büyüler, gölgeler çil çil altın gibi etrafınıza saçılır. Oysa siz sadece tek bir şey istersiniz, buradan bir an önce kaçıp kurtulmak. Buradaki ham maddeleri sabırla işleyip cevhere dönüştürmeden bir çıkış yolu var mıdır? Bilmiyorum.

Astrolog Stephen Arroyo’nun işaret ettiği gibi, 8.ev süreci ruhların cennete girmeye uygun hale gelinceye kadar dünyada işledikleri günahlardan acı çekerek arındırılmaları gereken yere "ARAF"a benzer. Ve Steven Forrest ekler; "Bu süreçte ya temizlenip, arınırız ya da psikolojik dip akıntılara direnip depresyona gireriz. Yapılması gereken, kişiliğin bilinçaltındaki kökleriyle yeniden bütünleşmesini sağlamaktır ve bu süreçte en büyük dostumuz kendimize karşı dürüst olmak ve olgunlaşma yolundaki büyüme sancılarını kucaklamaktır.”

Ve unutmamalıyız ki;

"Ağaçlar güçlü köklerini göğe uzatmazlar, aksine toprağın derinliklerine gizlerler”

(Eski bir deyiş)


Jüpiter/Yay yolculuğunda buluşmak üzere,

Yeni yılın hepinizi sevgi ve sağlıkla kuşatmasını diliyorum.

Nazan Öngiden

Faydalandığım kaynaklar:

Medical Astrology(Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The planets and Human Behaviour(Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi(Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi(J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

İnsan ve Davranışı(Doğan Cüceloğlu)

Psikiyatri Temel Kitabı( Editörler:Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prd.Dr.Ertuğrul Köroğlu)

Varoluşçu Psikoterapi (Irvın Yalom)

Korkular,Takıntılar,Saplantılar (Prf.Dr.Özcan Köknel)

Astrolojide Yetişkinlerin Buuğ Çağı:(Barış İlhan)

Astroloji ders notları:Barış İlhan

Değişen Gökyüzü(Steven Forrest)

Gökyüzü Ortaklıkları(Steven&Jodie Forrest)

Mükemmel Sağlık(Dr.Deepak Chopra)

Cinsellik ve Cinsel Sapmalar (Erich Fromm)

Sahip Olmak ya da Olmak (Erich Fromm)

Bilinç ve Bilinçaltının İşlevi (C.G.Jung)

Sağlığı Yaratma(Dr.Deepak Chopra)

Cinsellikten İkmale kalmak (Dr.Erdal Atabek)

Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:13 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #15
Yay
“Kendini önemsemek insanı ağırlaştırır, hantal ve mağrur yapar. Bilge kişi olmak için insanın hafif ve akıcı olması gerekir”

(Don Juan öğretileri-Carlos Castenada)

Ufkun üzerinde yükselmeyi sürdürüyoruz. Rotamızı, Jüpiter’e çevirerek Yay burcunu keşfetmeye çalışacağız. Mitolojide insan başlı at "Centuar" olarak temsil edilen Yay Burcu "Jüpiter Aşkına” diye coşkuyla bağırarak okunu fırlatır. Nereye? Hedefe. Bu Öğretmen Jüpiter yöntemidir. Bazen de karikatür kahramanı Charlie Brown’a özenir. Yayı gerer ve oku rastgele bir yere fırlatır. Okun saplandığı yere gider ve orayı hedef olarak işaretler. Lucy (Satürn) onu uyarır ”Bu şekilde hedef alıştırması yapılmaz. Önce hedefi çizersin sonra oku fırlatırsın” Charli yanıtlar; “Biliyorum, ama eğer benim gibi yaparsan asla kaçırmazsın.” Bu da Düzenbaz Jüpiter yöntemidir. Yay, iki yöntemi birbirinden ayıracak çok önemli bir kaynağa sahiptir. Bu Deneyim'dir.

YAY BURCU DERECELERİ:

1. Pelvic bones: Pelvis kemikleri (Kalçaya ait, leğen kemikleri)

2. Pelvic girdle: Pelvis kemeri (Kalça kemiği ve sakrumdan oluşan kalça kuşağı, havsala)

3. Ischia (Appendicitis): İskiyum (Koksanın üç kemiğinden yan ve altta olan kısım, oturga kemiği, apandisit.)

4. Femur: Uyluk

5. Right femoral artery (hair): Sağ uyluk damarları, Saç

6. Left femoral artery (Morbid fears, Pneumonia): Sol uyluk damarları, Anormal korku (hastalık derecesinde), pnömani (zatürre)

7. Right superficial femoral artery: Sağ uyluk yüzeyi damarı

8. Left superficial femoral artery: Sol uyluk yüzeyi damarı

9. Right lymphatic vessels, Eye diseases, (Rheumatic fever): Sağ lenf damarları, Göz hastalıkları, Ateşli romatizma.

10. Left lymphatic vessels (Enteric fever): Sol lenf damarları, Tifo

11. Adductor muscles: Yaklaştırıcı kaslar

12. Long saphenous veins: Büyük safen (vena saphena / Bacaktaki sinir ve toplardamarlarla ilgili)

13. Long saphenous veins (Rheumatic fever): Büyük safen, Ateşli romatizma

14. Cutaneous vessels of the thighs: Kalça bölgesi derisine ait damarlar

15. Right iliac vein: Sağ kalça kemiğine ait damar

16. Left iliac vein: Sol kalça kemiğine ait damar

17. Sciatic nerve: Kalça siniri

18. Right femur (Asthma): Sağ uyluk, Astım

19. Left femur: Sol uyluk

20. ***** of right femur: Sağ uyluk başı

21. ***** of left femur (Enteric fever): Sol uyluk başı, Tifo

22. Right trochanter (Insanity, Appendicitis): Sağ trokanter (Uyluk kemiğinin kalçada olan kaputu yanındaki çıkıntı), Delilik(cinnet), Apendisit.

23. Left trochanter(Spine): Sol trokanter, Omurga

24. Popliteal fossa: Dizardına ait çukur.

25. Condyles of right femur (Nervous debility, gout): Sağ femur lokmaları, Sinir zayıflığı, gut (damla hastalığı)

26. Condyles of left femur: Sol femur lokmaları (kemiğin ucunda olan yumru, kondil)

27. Gluteal muscles: İlye ye ait kaslar.

28. Right leg muscles (Tuberculosis): Sağ bacak kasları, Tüberküloz

29. Left leg muscles: Sol bacak kasları

30. Pear-shaped muscle: Armut biçimli kas.

Yay burcunu yöneten Jüpiter, Güneş Sisteminde ki en büyük planettir.Taçsız Kral unvanına sahip bu mağrur dev Mutlak Kral Güneşe karşı yıldız olma iddiasını ihtişamla sürdürür. Jüpiter tepeden tırnağa genişleme ve büyüme arzusuyla doludur. Venüs’le birlikte Zodyak’ın en yararlı gezegenleri olarak kabul görürler. Jüpiter, ayrıca şans, bolluk ve fırsatlar sağlar. Fakat zararını yararından ayırmak oldukça güçtür. Tıpkı, Orhan Veli’ nin "Beni bu güzel havalar mahvetti" mısralarındaki serzenişi gibi mahveder insanı. Abartı ve aşırılıklarla azdırır. Satürn, "Doğrucu Davut” gibi haddinden fazla doğrularla insanları inim inim inletirken, Jüpiter "Fareli Köyün Kavalcısı” gibi peşine taktığı insanları kaygısız ve şen bir ruh haliyle dolaştırır. Hem enine hem boyuna doğru yayılmayı sever. Bu insanın ruhsal ve fiziksel anlamda sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişmesi olabileceği gibi, egonun çok fazla şişerek Büyüklük Kompleksine kapılması ya da oburluğun bedeli şişmanlık veya bir tümörün hızla gelişip tüm organizmayı istila etmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Sonuçta bütün planetlerde olduğu gibi Jüpiter’i, Öğretmen ya da Düzenbaz yapan bizim seçimimizdir.

ORGANİK FONKSİYONLARI:

Karaciğer: Karaciğer vücudun en büyük organıdır ve büyümesi organizma için bir tehdittir. (Jüpiter de, sistemin en büyük planetidir, büyümesi sistem için bir tehdittir - her şey birbirini tutuyor) Karaciğer diyaframın altında, sağda yer alır ve ön yüzü kaburgalarla örtülüdür. Başlıca görevleri; A.D.K. vitaminlerini ve Glikojeni depo eder / Protein, Karbonhidrat ve yağların birbirine dönüşümünü sağlar /Amonyağı üre ve ürik asite dönüştürür / Kanın pıhtılaşmasını engelleyen heparini, kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan fibrinojeni ve protrombini üretir / Safra salgılanır.

Bu olaylar karaciğerin lopçuğunda gerçekleşir. Lopçuğun merkezinde merkezi toplar damar, çevresinde ise safra kanalı, karaciğer atardamarı ve kapı toplar damarı bulunur. Karaciğerin etrafı glisson kapsülü ile örtülüdür. Bunun üzerinde periton vardır.

Karaciğer rahatsızlıkları:Sarılık, Karaciğer İltihabı (Hepatit), Karaciğer Büyümesi (Hepatomegali), Karaciğer - Dalak Büyümesi (Hepatosplenomegali), Karaciğerin Yassı Parazitleri (Karaciğerde yerleşir ve safra yollarını tıkarlar), Siroz vb.

Psikolojik bağlamda Karaciğer Öfke, Gazap ve İlkel duyguların yeridir.

Safra Kesesi: Safra salgısı karaciğer tarafından yapılır ve safra kesesinde depo edilir. Gerektiğinde koledok kanalından water kabarcığına ve oradan da ince bağırsağa geçer. Safra büyük yağ moleküllerini yağ damlacıkları haline getirir. Bağırsaklarda dezenfektan görevi yapar. Mideden gelen asitli besinleri (kimus) nötrleştirir.

Safra Kesesi rahatsızlıkları: Safra Kesesi İltihabı (Kolesistit=Akut / Genellikle taşla birlikte, Kronik / Taşla birlikte oluşan bakteri enfeksiyonu), Safra Taşı (Kolelitiyaz), Safra Yolu İltihabı (Kolanjit). Safra Kesesi Taşlarının psikolojik fonksiyonu; Yargı, mahkum etme ve kibirdir.

Dalak: Hızlı reaksiyon gösteren bağışıklık sistemi hücrelerinin (Lenfositlerin) üretildiği yerdir. Dalağın fonksiyonu doğrudan kanla ilgili olduğundan Jüpiter’in Güneş ve Mars'la olan sert etkileşimi kanla ilgili ciddi sorunlara yol açabilir.

Yağ Metabolizması: Bedenimizdeki yağlara "Lipid" adı verilir. Lipitler kanda taşınabilmek ve beden içinde kullanılabilmek için proteinlerle birleşirler. Bu lipid- protein birlikteliklerine lipoprotein denir. Kan lipitlerinden biri Kolesteroldür. 2 türdür. Düşük yoğunluklu Lipoprotein (Low Denisity Lipoprotein). Bu tür, "LDL" olarak bilinen kötü kolesteroldür. Atardamarların iç yüzeyine girerek Ateroskleroza yol açar. İkinci Kolesterol türü ise Yüksek Yoğunluklu Lipoprotein (High Denisty Lipoprotein) dir. Bu da HDL olarak bilinen iyi kolesteroldür. Aterosklerozun oluşmasına ve atardamarlarda yağ birikmesine karşı savaşır. Kolesterol hücre zarının yapısı, safra oluşumu, steroid hormon salgıları ve D vitamini sentezi için önemli bir maddedir. Trigliseridler kandaki lipitlerden biridir. Fazlalığı şişmanlık, şeker ve tiroid hastalığı ile kalp damar hastalıklarına yol açar.

Üre üretimi, Ürik asit: Ürik asit, hücre çekirdeklerinin yıkım ürünü olduğu için,fazla protein alan kişilerde oluşur. Normalde kan ve idrarda bulunurlar. Fazlalığı eklemlerde birikerek Gut (damla) hastalığına yol açar.

Hipofiz Arka lobu: Vasopressin (Antidiüretik hormon=ADH) salgılandığı bölümdür. Düz kasların kasılmasını sağlar ve kan basıncını artırır. İdrarla atılan su miktarını kontrol eder. Eksikliğinde Şekersiz Diyabet=Diabetes İnsipudus görülür.

Karbonhidrat Metabolizması: Basit karbonhidratlar şekerlerdir. Tek şekere Mono-sakarin denir. İki şekerin bileşimine Di-sakarin denir. İçinde çok sayıda şeker bulunan bileşimlere ise Poli-sakarin denir (Nişasta). En önemli karbonhidrat Glikoz denen mono-sakarindir. Glikoz beynin kullanabileceği tek enerji kaynağıdır. Kanda düşük düzeyde glikoz bulunması beyin işlevlerini bozar, hatta komaya yol açabilir. Sofrada kullandığımız adi şekere Sakaroz denir. Bu bir di-sakarindir. Glikoz ile früktozun birleşmesiyle oluşur. Meyvelerde çok miktarda bulunan Früktoz da bir mono-sakarindir. Karbonhidrat metabolizmasının denetiminde insülin, adrenalin ve glükagon gibi hormonlar önemli rol oynar. Karbonhidrat dengesi bozulduğunda Şişmanlık, Kardiyovasküler hastalıklar, Yüksek tansiyon, Şeker hastalığı, Safra taşları, Diş çürümeleri, Böbrek rahatsızlıkları, Ateroskleroz görülebilir.

Uyluk Kemiği ve Kalçalar: Uyluk kemiği (Femur) Üst bacak kemiğidir. Vücuttaki en büyük ve en kuvvetli kemiktir. (Jüpiter’in büyüklük iddiası burada karşımıza çıkar ne var ki Uyluk aynı zamanda yayın en zayıf noktasıdır.) Yayın idaresindeki kalçalar bedeni kusursuz bir denge içinde taşırlar. İleriye yönelmede başlıca itici güçtürler. Doğum anında Jüpiter sert etkiler altındaysa kalça çıkıklığı görülebilir.

Kalça rahatsızlıkları büyük kararlar alarak ileriye yönelmekten korkmayı simgelerler. Yay aynı zamanda Siyatik sorunlarını da içerir.

Şişmanlık (Obesıty): Vücut fazla alınan yakıtı ve enerjiyi yağ olarak depolar. Aldığımız besin ile kullandığımız enerji arasında bir denge kurulamadığında Şişmanlarız. Fazla yemekten doğan şişmanlıkta Venüs-Jüpiter açıları baş roldedir. Bunun haricinde Metabolizma (Endokrin) bozukluklarından doğan şişmanlıkta Ay’ın parmak izine rastlarız. Ensülin salgısının aşırı faaliyetinden kaynaklanan şişmanlık (Hipoglisemi ve doymaz iştahla birlikte seyreder) gene Jüpiter’le birlikte Ay ve Venüs iş başındadır. Gonadların (Dişi ve erkek eşey hormonları) fonksiyon yetersizliğine bağlı şişmanlıkta bu üçlüye Pluto da katılır.

Globus Pallidus: Prf.Dr.Tony Nader, beyinde yer alan bu çekirdeği Jüpiter’in idare ettiğini belirtmektedir.

Jüpiter’in aşırı yayılmacılığı başta karaciğer fonksiyonlarına zarar verdiğinden alerjiler, ciltte döküntüler (egzama, kurdeşen vb) kan zehirlenmeleri veya yüksek kan basıncı, kalp büyümesi gibi rahatsızlıklara da yol açar. Jüpiter olumlu ve yararlı bir gezegen olduğundan çoğunlukla ağır tahribat yapmaz ancak bir doğum haritasında diğer planetler çok sert etkileşim içindeyse o zaman dolaylı yoldan Jüpiter de bu olumsuz durumu destekler.

İkizler- Yay ekseninin ana teması DÜŞÜNCE dir. İkizler rasyonel ve entelektüel düşünceyi,Yay ise sezgisel, soyut ve kavramsal düşünceyi temsil eder. İkizler burcunun yöneticisi Merkür Beynin sol yarıküresi, Yay burcunun yöneticisi Jüpiter beynin sağ yarıküresi ile bağlantılıdır. Beynin iki yarıküresini "Corpus Callosum" adı verilen ve liflerden oluşan kalın bir kabloyu andıran bağ birleştirir ve iki kürenin birbiriyle ilişkisini sağlar. İkizler burcuyla Yay burcunu da "İletişim Aksı” birbirine bağlar. Böylece Merkür (sol beyin) ile Jüpiter (sağ beyin) birbiriyle bilgi alışverişinde bulunur. İkizler süreci İlk öğrenim, Yay süreci de Yüksek öğrenimi temsil ettiğinden düşünce hamlıktan olgunluğa uzanan bir süreç izler. Bu süreçte kıvamlı bir şekilde pişmek esastır, ama bu beraberinde haşlanma ve kavrulma riskini de taşır. 3.ev Pazaryerinden, 9.ev Tanrı katına uzanan bu aksta kral, mehdi, evliya, peygamber hatta Tanrı iddiaları ya da sanrıları adamın aklını başından alabilir. Psikiyatrik tabloya bakacak olursak en sık karşılaşılan vaka Grandiöz (Büyüklük kompleksi) daha seyrek olarak da Şizofreni ve "Çoğul Kişilik “ vakalarıdır.

Şizofreni (Schizo-phrenia): Eskilerin "Ruhun Veba"sı dedikleri bu amansız hastalıkta önceleri akıl hastanelerine kapatılan şizofrenler, tıptaki ilerlemeler sonucu bu gün ilaç ve psikanaliz tedavisiyle birlikte sağaltılmaya çalışılmaktadır. Kelime anlamı "Zihin Yarılması” olan Şizofrenide gelinen son aşama bilişsel süreçler ve nöron devreleridir.

Andreasen’a göre; "Şizofreninin bilişsel süreçlerin yanı sıra duygular ve devinim dizgeleri ile bağlantılı olduğunu, bu nedenle beynin yalnızca bir ya da birkaç bölgesindeki bir bozukluktan çok aradaki iletim devreleriyle ilgili bir bozukluğun olabileceğini belirtmektedir. Temel bozukluğun prefrontal korteks, subkortikal merkezler ve beyincik (serebellum) arasındaki devrelerin bozukluğu ile ilgili olduğunu, bu nedenle bu temel bozukluğu "bilişsel ölçüm bozukluğu-cognitive dysmetria" olarak adlandırdığını ileri sürmektedir.” Bu verilere göre Şizofrenide;

1)Frontal lobda küçülme

2)Talamus’un algıları süzme ve ayıklama işlevinde bozukluk.

3)Prefrontal korteks ve cerebellum (serebellumun bilişsel işlevlerde bir yeri olduğu artık bilinmektedir) arasındaki devrelerde bozukluk bulunmaktadır.

Eugene Bleuler, Şizofreninin belirtilerini şöyle sıralamaktadır;

A) Temel (birincil) belirtiler;

1) Duygulanım (affect) bozukluk; ilgi azalması, küntleşme, dengesizlik.

2) Çağrışımlarda (association) bozukluk; düşüncede duraklamalar, bloklar, kaymalar, sözcük salatası, garip ve anlaşılmaz ifade.

3) Ambivalans; Kişide birbirine karşıt duygu ve eğilimin aynı anda olması.

4) Otizm (autism):Gerçek dünya ile iletişimi azaltarak ya da keserek kendisine göre bir iç dünya kurmak, o iç dünyanın ihtiyaç ve kurallarına göre düşünüp, davranmak.

5) Bilinç, yönelim: Oryantasyon ve bellekte temel bozuklukların olmayışı.

B) İkincil Belirtiler;

1) Sanrılar: kalıplaşmış, yineleyici (stereotip) fikirler ve uğraşılar.

2) Varsanılar: halüsinasyon-yanılsamalar (illüzyonlar)

3) Devinim bozuklukları: Donakalım (Katatoni) katalepsi, balmumu eksikliği (flexibilitas cerea), garip duruşlar, yüz oynatmalar (mimikler-tikler) kalıplaşmış-yineleyici hareketler.

Genellikle psikanalistler de şizofrenide doğuştan yapısal bir yatkınlığın, bir ego zayıflığının ve birincil narsistik duruma kolayca gerileyebilme eğiliminin olduğunu kabul ederler.

Sulllivan’ın görüşlerine göre; “Şizofrenik ailelerde önemli “yarılma” (Schizm) ve bozulma olduğunu, şizofrenik çocuklara annelerince özel bir önem verildiğini (örneğin; çocuk anne için bir dahidir. Tanrının özel olarak verdiği olağan-dışı bir varlıktır vb)

Lidz ise; "Ana-babadan biri çok aşırı baskın ve saldırgan, öbürü de ileri derecede bağımlı, edilgendir. Aile yarılmasında ana-babadan biri öbüründen doyum ve destek bulamamakta bu yüzden doyum ve destek için çocuğa yönelmektedir.”

İrvin Yalom; "Şizofrenik hastaların çoğu kendilerini canlı olarak hissedemezler. Bu ölü olma halinin, şizofrenik hastalardaki bütün duyguların top yekun bastırılmasının bir işlevi olduğuna hiç kuşku yoktur, ama aynı zamanda bu durum ek bir savunma amacına da hizmet etmektedir; "ÖLÜ" olmak hastayı ölmekten kurtarabilir. Sınırlı ölüm gerçek ölümden daha iyidir. İnsan zaten ölüyse ölümden korkması gerekmez. Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta vardır; Hastanın ölüme karşı birincil kalkanı her şeye gücü yeterlilik hissidir (kendisini Tanrı gibi hissetme) ki bu da şizofrenik hastalıkta anahtar özelliktir.”

Şizofreni çok değişik belirtiler gösteren (heterojen görünümlü) bir bozukluk olduğundan tipik bir genel görünüm tanımlanamaz. Hastaların çoğunda belirgin vurdumduymazlık, ilgisizlik, donukluk ve çekingen görünüm vardır. Uyku-uyanıklık düzeni bozuktur. Cinsel isteksizlik ve Empotans sık görülen belirtilerdir. Bazen de aşırı cinsel kamçılanış, aşırı sıklıkta özdoyurum eylemleri olabilir. Gözle takip ya da sabit bir noktaya bakma sırasında sarkaçvari salınımlar olmaktadır. Aşırı derecede sigara bağımlılığı (nedeni; bu hastalıkta rol oynayan dopamin,seratonin ve glutamat dizgeleri üzerinde nikotinin olumlu etkisine, ilaç yan etkilerini azaltmasına bağlanmaktadır) Ayrıca alkol, esrar, eroin, kokain gibi maddelerin fazla kullanılması da sık görülmektedir. Beklenmedik biçimde saldırgan ve ajite davranmaktadırlar. Araştırmalar Şizofren hastalarının genellikle kış ve ilkbahar aylarında doğduklarına ve çoğunlukla travmatik bir çocukluk dönemi yaşadıklarına, ayrıca pek çoğunun yaşamında göç olgusunun bulunduğuna dikkat çekmektedirler.

Paranoid, Heberfrenik, Katatonik, Rezidüel, Ayrışmamış vb şeklinde şizofreni türleri vardır. Süregelen klinik bulgularda glukoz metabolizmasında ve kan akımında azalma, Corpus callosum’un olmaması veya küçük olması, beyaz cevher içinde yer yer gri cevher adacıklarının (gri cevher heterotropileri - Bir dokunun bulunmaması lazım gelen yerde) bulunması Şizofrenide genetik yatkınlığın olduğu varsayımını da desteklemektedir.

"İnsanoğlunun yaşamının bir çok döneminde ve koşulunda genler organizmanın içinde bulunduğu ortamın etkisi ile değişebilmektedir. Genlerde var olan bu esneklik ve plastisite (yoğrulabilirlik) sayesinde insan tümden genetik yapısının ürünü ve kölesi (genetik determinizm) olmaktan çıkabilmektedir. İnsanoğlu evrimsel gelişiminde, beynin ve genlerin plastisitesi sayesinde çevreye uyum yapabilen, kendisini ve çevresini değiştirebilen ve göreceli özerkliği olan bir yapıya kavuşmuştur.”

Ve tam da bu can alıcı noktada Astroloji hayati rol oynamaktadır. O da, bize doğum haritamıza prangalı bir mahkum olmadığımızı, onun rehberliğinde kendimizi tanıyarak yaşamımızın mimarı olabileceğimize işaret etmektedir. İnsana hem iradesini kullanabilme gücü, hem de iradesini aşan noktada kaderini kabullenme ve sevmeyi öğretmektedir. Çünkü insan kaderiyle savaşarak değil onunla paralel hareket ederek kendini gerçekleştirebilir. Şimdi, kaç gram Merkür ya da kaç gram Jüpiter ve Neptün’ün Şizofreniye yol açtığını merak ediyorsanız eğer, buna verecek yanıtım yok. Bu ciddi hastalıkla ilgili astrolojik olarak söyleyebileceğimiz şeyler ancak olasılık dahilindedir. Merkür (İkizler/Başak) Sol Beyin, Jüpiter (Yay)-Neptün (Balık) sağ beyin ana temsilcileridir. Bu dörtlü arasındaki değişken büyük kare de, bu dörtlünün kısmi birbiriyle uyumsuz açıları da (3.6.9.12 ev olumsuz etkileşimi), Bu iki aksta toplanan ağır etkili gezegenlerde rol oynayabilir. Güneş ve Ay bağlantısı zaten hayatidir. Bir de Ay düğümleri tüm kalıtsal ve ruhsal hastalıklar da önemli bir etkendir.

Sol beyin Merkür; buna "Üst Beyin" de denmektedir ve % 28 gri renkli hücreler den oluşmaktadır. Sağ beyin; Jüpiter-Neptün; buna "Alt Beyin" de denmektedir % 72 beyaz hücrelerden oluşmaktadır. Üst beyin kişiseldir (Ben bilinci), Alt beyin evrenseldir (Biz bilinci). Üst beyinde saat zamanı, Alt beyinde uzay zamanı vardır. Gluoril (genetik kod ) açılımlarında üst beyin alt beynin şifrelerini çözemediğinde ruhsal hastalıklar olarak tezahür eder. Burada bir parantez açıp Jüpiter’in metaline değinelim. Kalay Karbon grubunda yer alan kimyasal bir elementtir. Beyaz kalay (beta) -Gri kalay (alfa) olarak iki şekilde bulunur. Beyaz metalin düşük sıcaklıkta ani olarak gri biçime dönüşmesi "Kalay Vebası” olarak adlandırılır. Şizofrenide klinik bulgularla saptanan gri cevher heterotropileri ile beyaz kalayın gri kalaya aniden dönüşmesi arasında bir şifre olabilir mi? Yani Kalay Vebası ile Ruhun Vebası arasında bir paralellik söz konusu mudur? Ne dersiniz?

PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

İnanç ve Anlam: Jüpiter İnancın planetidir. Bu sıradan bir inanç değil, esaslı bir inançtır. İnsana inanç. Tanrıya inanç. Evrene inanç. Sarsılmaz bir şekilde hayatın yaşamaya değer olduğuna inanç. Anlam duygusu ve inancı Yay'ı Nihilizm den korur. Çok sert bir etki altında olmadığı sürece anlam bunalımına düşmez. Varoluşsal kaygılarla en iyi başa çıkabilme yolunun inanç ve anlamdan geçtiğini içgüdüsel olarak bilir. Evrendeki hiçbir mekanizmanın insanoğlunun aleyhine çalışmadığına inanır. Her şerde bir hayır görür. Bakış açısı pozitiftir. Bunlar insanı ayakta tutan ve iyi hissetmesini sağlayan olumlu özelliklerdir. Ancak aşırı genişleme ve gerçekçi olmayan beklentiler bu burcun tuzaklarıdır. "Her şey olacağına varır” eğilimiyle sorumluluktan ve uygulamadan kaçabilir. Oysa Don Juan’ın Carlos’a dediği gibi; "Bu dünyada hiçbir şey armağan gibi verilmez, her şey zorluklarla öğrenilir.”

Felsefe: "Bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” Ünlü Filozof Sokrates’in asırlar öncesi attığı ok tam da Felsefenin kalbine saplanmıştır. Bir Filozof aslında çok az şey bildiğinin farkındadır. Bu yüzden hep gerçek bilgiye ulaşmaya çalışır. Sokrates bu türden ender bir kişiydi. Asla Fildişi kulesine çekilip insanlara ahkam kesmezdi. Tersine Cahil i oynamayı çok severdi. Onun bu tutumu Felsefe tarihine "Sokratesçi İroni”olarak geçmiştir. "Atina uyuşuk bir at. Ben de onu uyandırıp canlandırmaya çalışan bir at sineğiyim” sözüyle, soru sormanın önemine işaret ederdi. Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir. Sorgusuz–Sualsiz Aldım-Kabul ettim davranış biçimi bir tür hipnoz veya transtan farksızdır. Deneyim sürecinden geçmeyen bilgi sadece malumat olarak kalmaya mahkumdur.

Yüksek öğrenim: Amerikalı Astrolog Stephen Arroyo, eğitimin 4 aşamasını Değişken burçların sembolize ettiğini söylüyor. Sırasıyla İkizler Burcu; İlk öğrenim (Kişisel algılama ve iletişim becerisi kazanma), Başak; Orta öğrenim (Çıraklık), Yay; Yüksek öğrenim (Ustalık, Bilgelik), Balık ise, Spritüel öğrenim (Ruhsal büyüme ve Evrenle bütünleşme) son aşamayı kapsar. J.Wolf Green de bu değişken burçların oluşturduğu büyük karenin bilinçte doğal bir dinamik ve gerilim durumu yarattığını söylüyor.

Mitolojide Jüpiter, "Tanrıların Kralı”dır ve Olimpos Dağının zirvesinde yaşar. Merkür ise "Tanrıların habercisi”dir ve dağın etrafında bir aşağı bir yukarı mekik dokur. Merkür “Bugün” e Jüpiter ise “Yarın”a odaklıdır. Merkür nötrdür. Her kalıba uyar. Saf zekayı ve ham bilgiyi temsil eder. Ahlak kavramı yoktur. Fırsatçıdır. İşine geldiği gibi hareket eder.Jüpiter de ise inanç ve ahlak vardır. İlkelidir. Yasa koyucu ve koruyucudur. Onun da açmazları ve çıkmazları vardır elbet. Deneyimden yoksun bir akıl hocası ya da ahlak kumkuması bir yargıç olabilir. Oysa Yüksek öğrenimin ana hedefi ustalık kazanmak, uzmanlık geliştirmek ve bunu tüm insanlığın hizmetine yaymaktır.

İyimserlik, Hoşgörü, Umut, Olumlu Yaklaşım: Jüpiter bize kendimizi iyi hissettirir. Kesinlikle negatif titreşim yaymaz, karamsar değildir, ama Jüpiter ayarını iyi yapamadığımızda bizi fena ayartır. Gözünden hiç çıkarmadığı pembe gözlükleri ile iflah olmaz bir İdealist ve Popüler Optimistir. Jüpiter doğum haritamızın neresinde yer alıyorsa orada korunduğumuz hissi yoğundur. Bu nedenle her şeyi garantide sanıp tembelliğe kapılabiliriz. İnsanın kendini sürekli karamsar, kötümser ve çökkün bir ruh hali içinde hissetmesi ne kadar sağlıksızsa sürekli iyimser, hafif ve mutlu hissetmesi de aynı derecede sağlıksızdır. Yaşam, negatif ve pozitif kutupları iç içe devinen bir spiraldir. Bir uçta takılıp kalmak yaşamı askıya almak demektir. (Kalp elektrosunda düz çizginin anlamı Ölümdür / Bu çizginin inişli çıkışlı grafiği yaşam belirtisidir) Yaşam ustalığı da bu iki kutbun dengelenmesidir.

Neşe, Coşku, Heves / Fanatizm - Dogmatizm: Yay'ın kaynaklarıdır. Çoğunlukla Hevesli bir öğrenci, Coşkulu bir Sporcu, Neşeli bir Çingene ve Muhteşem bir Çocuk halleriyle yaşama yansır. Sert açılar altında bu dinamik enerjiler yüksek gerilim hattına sıçrayarak Fanatizm ve Dogmatizmi beslerler.

Maceraperest, Gezgin, Bağımsız / Aylak-Geveze: Yay'ın Stratejisi bir anlamda hayatı bir serüven gibi yaşamaktır. Bunun için de kişisel özgürlük zorunludur. Kısıtlanmaktan bu kadar korkan başka bir burç yoktur. Yay'a verilecek en büyük ceza onu dar ya da kapalı bir alana hapsetmektir. Yay'ın yuvası doğadır. Tüm doğa yaratıkları da ailesidir. Yerdeki karıncadan gökteki kuşa kadar içi titrer. Gerçek bir doğa aşığı ve gönüllü bir çevrecidir. Hayvanlara ve Çocuklara zarar verilmesine hiç tahammül edemez. Yay amaçsızca yaylandığında günde kırk kapının ipine asılan, boş gezenin boş kalfası olup çıkar. Gününü bir torba dolusu laf ederek geçirir ne var ki söyledikleri bir incir çekirdeğini bile doldurmaz. Yay’ın, Karınca (Satürn) ile Cırcır böceği (Jüpiter) hikayesinden kıssadan hisse çıkarmasında büyük hayır vardır zira Jüpiter’in panzehiri Satürn’dür.

Lütuf, Kibir, Küstahlık, Görgüsüzlük: Yay Burcu görünürde iyi kalpli,cömert ve yardımsever olduğundan onun olumsuz yönlerini yakalamak biraz zordur. Eğer siz de bir insanın zahmetsizce iyi olabileceğine ve kolaylıkla başkalarına da iyi davranabileceğine inanıyorsanız bu tuzağa düşersiniz. Yay Asalet sultasını Aslan'la birlikte paylaşır, ama ikisinin de en büyük zaafı Kibir ve Lütufkarlıktır. Kendisine ve yaptıklarına hayranlık duyulmasını hararetle talep ederler. Jüpiter gösteriş ve İddianın planetidir. Yay, "Küçük dağları ben yarattım, büyükler babamdan miras kaldı” edasıyla insanlara yukarıdan aşağıya doğru göz süzdüğünde kullandığı sağlıksız malzeme geri teper. Kendi halindeki insanlar da ona aşağıdan yukarıya doğru bir bakış fırlatarak karşılık verirler; "Kim olduğun o kadar bağırıyor ki, ne dediğini duyamıyorum” (Bir bilge)

Komedi (Mizah anlayışı) - Sakarlık: Filozof, Kaşif, Alim ve Aristokrat sıfatlarıyla Zodyak’a nam salan Yay Burcu aynı zamanda ıslık çalıp, taklalar atarak insanı eğlendiren sevimli bir Palyaçodur. Kahkahası sıkıntılarının tesellisi ve ilacıdır. Yay'ın abartma ve kendine aşırı güvenme huyu başını gerçekten belaya sokabilir. Ayağı kayıp düştüğünde kafasını gözünü patlatsa (Sakarlığı meşhurdur ama ona sorarsanız koruyucu meleğinin izin günüdür) etrafındakiler kan kaybından gidiyor diye feryadı basarken, O hiçbir şey olmamış gibi, " Aaa! Gördünüz mü kanımın rengi ne muhteşem kırmızı !” diyebilecek tek burçtur. Bilinen başka bir örneği de yoktur. Başak’ın Hypochondriasis (hastalık hastalığı) özelliğine karşılık Yay’ın Hyperchondriasis (Tüm hastalık belirtilerini yok sayarak aldırış etmeme) tavrı baskındır. Bunun temelinde ”Bana bir şey olmaz - Ben Sentor Varisiyim”gibi çok özel, seçilmiş, ilahi bir varlık olduğuna dair sarsılmaz bir inanç yatar. Bazen de hastalık ona çok kaygı verdiğinden bir kaçınma davranışı olarak ortaya çıkar.

İltifat mı- Hakaret mi (Pot kırma): Yay'ın pot kırma huyu dillere destandır. Akrep gibi acımasız bir stratejiyle insanlara saldırıp, diliyle sokmaz ama ağzını açtığında ortalık bir anda karışır. Diyelim ki Yay arkadaşınıza yeni sevgilinizi nasıl bulduğunu sordunuz. O da açık yüreklilikle size; Doğrusu çok isabetli bir seçim (iltifat olduğunu düşünüp tebessüm ederken) Hiç olmazsa bu bir karış adam seni on karış topuklu ile dolaşma eziyetinden kurtarır deyince (Tebessümünüz donar) Ne demek şimdi bu? İltifat mı yoksa hakaret mi? Hiçbiri. Sadece sürç-ü lisan eylemiştir. Af ola.

Deneyim ve Keşfetme dürtüsü: Yay'ın en büyük hedefi evreni keşfetmektir. Evrenin işleyişine duyduğu merak ve hayranlıkla sınır tanımadan ilerler. Sürekli kendini aşma arzusu taşır. Kah Don Kişot gibi yel değirmenleriyle savaşır, kah Evliya Çelebi gibi kıtadan kıtaya sıçrar. Kah da Yunus Emre gibi "Bir ben vardır bende, benden içeri..” deyip kendini içsel gelişime adar. Yay'ın temsil ettiği 9. Evin geleneksel adı "Uzun Yolculuklar Evi"dir. Bu ev yaşamın bütünselliğini kavramaya ve onun içinde kendi yerimizi bulmaya çalıştığımız çok önemli bir deneyim alanıdır Burada evrensel yasalarla tanışıp, farklı inanç ve kültürlerle buluşuruz. Yüksek öğrenimin asıl amacının niceliksel (diplomalar, doktoralar)dan ziyade niteliksel (kalite, ustalık, uzmanlık) olduğunu idrak ederiz. Burası Tanrı Zeus’un katıdır.Olimpos dağının zirvesidir. Buraya ancak bir dağcı gibi risk alarak, aşkla-şevkle tırmanabiliriz. Kolaya kaçıp tepesine paraşütle atladığımızda maazallah Tanrıların gazabına uğrayabiliriz.

Din Adamı - Alim / Yobaz-Sofu - Cahil: İnsanın kaçamayacağı en büyük otorite kendi vicdanıdır. Dini inançlarda bu mertebede yer alır.Kendi yüreğine bakabilme cesaretinden yoksun, kıt aklı ve bulanık yaşamıyla kalkıp başkalarına vaaz eden, ahkam kesen, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin yargısını din adına Demokles’in kılıcı gibi sallayanlar "Kutsal Varlık” olan insana çok büyük zarar verirler. Hamlıktan (3.ev) - Olgunluğa (9.ev) uzanan bu kıl kadar ince kılıç kadar keskin Sırat Köprüsünde biraz durup, Özdemir Asaf’a kulak verelim;

Kendi bahçesinde dal olamayanın biri

Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

Ahlak - Erdem - Yargı: Ata Ruhum Jung’un deyişiyle; "Olduğumuzdan daha iyi ve yüce insanlar olarak yaşamaya çalışmak bizi aşırı derecede ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa götürür. Ayrıca üzerimize öylesine bir gerilim yükler ki, çok daha kötü durumlara düşer ve çöküntüye uğrarız. Yüksek erdem sahibi insanların titizliği ve bağışlamazlığı iyi bilinir. Günlük gazetelerde sergilendiği gibi çok saygıdeğer bir vatandaşın cinsel yaşantısı bazen şaşırtıcı olmaktadır; cinayet olayları hiç umulmadık çevrelerde ortaya çıkmaktadır.” Kısacası gölge her yerde kol gezmektedir. Bu gerçeği kabullenmek ve bununla yüzleşmek kuşkusuz manevi cesaret gerektirir.


Kendini Bilmek / Patavatsızlık - Dangalaklık: Kişinin kime, neyi ne zaman nasıl söyleyeceğini bilmesi kolay kolay ve hemen başarılacak bir hadise değildir. Yayın sağlıksız işleyen sürecinde Kendini Bilmenin yerini Patavatsızlık, Bilgeliğin yerini de Dangalaklık alır. İkisi arasındaki farkı, Doğan Cüceloğlu çok net vurguluyor; "Patavatsız önem vermediği için, Dangalak aklı yetmediği için başkalarını rahatsız edecek şekilde davranır.

"Kendini Bilmek" neden önemlidir? Çünkü; Yaşamın gerçek amacı budur. Çünkü; ancak kendini bilen insan gerçek doyum ve mutluluğa ulaşabilir. Bizim kültürümüzde kişinin kendisini bilme teması oldukça geniş bir yer tutar. Yunus Emre bu konuda başlı başına bir hazinedir.

İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.

Kamp ateşini söndürme vakti geldi. Yay’ı okları ve hedefleri ile baş başa bırakıp dünyamıza geri dönelim. Satürn zamanı, Oğlak da sorumluluk ve görevleri hatırlatan sinyalleri yağdırmaya başladı bile...

Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın.

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and their keywords (Reinhold Ebertin)

The planets and Human Behaviours (Jeff Mayo)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

Psikiyatri Temel Kitabı (Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk)

İnsan ve Davranışı (Doğan Cüceloğlu)

Savaşçı (Doğan Cüceloğlu)

Şizofreni (Dr.Peter L.Giovacchini)

Astroloji, Psikoloji & Dört Element (Stephen Arroyo)

Astrolojinin Anahtar Sözcükleri (Hajo Banzhaff & Anna Haebler)

Merkür’ün Doğası,İşlevi ve Bilinçteki Arketipsel Rolü (J.Wolf Green)

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

İyi Kolesterol Kötü Kolesterol (Dr.Eli M.Roth-S.L.Streicher-Lankin)

Psikoestetik (Doç.Dr.Nusret Kaya)

Varoluşçu Psikoterapi (İrvin Yalom)

Ayurveda-Strese en kolay çözüm (Vesile Bolaç)

Sofinin Dünyası (Jostein Gaarder)

Bütün Hastalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay)


Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:14 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #16
Oğlak
OĞLAK

Zodyak’ın en tepe noktasındayız. Eğer yükseklik korkunuz yoksa aşağıya bir bakın.

Ama gönül gözüyle bakın...






Satürn’ün kötü şöhretiyle tezat muhteşem güzelliğini seyredin.

Onu diğerlerinden ayıran ve benzersiz yapan göz kamaştırıcı halkalarını seyredin...

Bir mücevher gibi parlayan gövdesiyle ağır ağır dönüşünü seyredin...

Sadece seyredin...

OĞLAK BURCU DERECELERİ

1. Right patella: Sağ Dizkapağı

2. Left patella: Sol Diz kapağı

3. Cutaneous nerves of thigh (Sight): Kalça derisine ait sinirler, görme duyusu

4. Cutaneous nerves of lower leg: Alt bacak derisine ait sinirler.

5. Cutaneous nerves of knee: Diz derisine ait sinirler.

6. Right adductor muscle: Sağ yaklaştırıcı kas

7. Left adductor muscle: Sol yaklaştırıcı kas

8. Lymph vessels-of knee (Paralysis): Diz lenf damarları, Paraliz (Felç)

9. Nerves of knee: Diz sinirleri

10. Right cruciate ligaments: Sağ haçsı (istavroz şeklinde) bağ dokuları

11. Left cruciate ligaments: Sol haçsı bağ dokuları (Ligament; Vücuttaki kemikleri bağlayan ve organları desteklemeye yarayan kaba lifli doku şeritleri)

12. Right knee joint: Sağ diz eklemi

13. Left knee joint: Sol diz eklemi

14. Right knee cartilage: Sağ diz kıkırdağı

15. Left knee cartilage: Sol diz kıkırdağı

16. Condyle of right tibia: Sağ kaval kemiği yumrusu(kondil)

17. Condyle of left tibia: Sol kaval kemiği yumrusu

18. Ligaments of right knee: Sağ diz bağı dokuları

19. Ligaments of left knee: Sol diz bağı dokuları

20. Tendons of right knee: Sağ diz tendonları(kirişleri)

21. Tendons of left knee: Sol diz tendonları

22. Muscle insertions of upper to lower legs: Üst bacaktan alt bacağa doğru uzanan kasın kemik üzerinde tutunma gösterdiği yer.

23. Muscle insertions of upper to lower legs: 22.derecenin aynısı

24. Muscle insertions of upper to lower legs: 22.derecenin aynısı

25. Connections between femur and tibia: Femur ve Tibia arasındaki bağ dokusu.

26. Connections between femur and tibia: 25.derecenin aynısı (Femur; uyluk kemiği/Tibia; Kaval kemiği)

27. Deep nerves: Ağır sinir bozukluğu

28. Right genicular arteries: Sağ dize ait (jeniküler)damarlar

29. Left genicular arteries: Sol dize ait damarlar

30. Adductor muscle: Yaklaştırıcı kas



SATÜRN, Güneş Sistemindeki ikinci büyük planettir ve OĞLAK Burcunu yönetir. Astronomlar onu "Halkalı Gezegen”, Astrologlar da "Sınırlayıcı Gezegen” olarak adlandırırlar. Satürn Halkaları; bilinenle bilinmeyen arasındaki kademeli sınırlardır. Maddi dünyanın kendine özgü kuralları ve düzeni vardır. Satürn insanı psikolojik ve organik düzeyde bu ortama hazırlar. Kemikler, eklemler, dokular, kıkırdaklardan oluşan iskelet sistemiyle bizi yapılandırır ve ayakta tutar. Deri bu yapıyı sınırlar. İyiyi (Sıvı-salgı, kemikler) içeride tutarken, kötüyü (tüm mikroorganizmalar) dışarıda tutarak bizi enfeksiyonlara karşı korur. Gerçekte sınırlar ruh ve beden bütünlüğümüzü tanımlar ve korur. Yani, sınırlar duvarlar değildir. Tıpkı derimizdeki gözenekler gibi geçirgendir. Satürn; Gerçekçi, Doğrucu, Kuralcı, Kısıtlayıcı, Soğuk, Katı ve Acımasız olarak tanınır. Nedense onun, şefkatini saklı tutarak dış dünyanın tehlikelerine karşı bizi kollayan bir BABA otoritesini temsil ettiğini unutma eğilimi taşırız. Kronik hastalıkların pençesine düştüğümüzde ona "Greater Malefic" (en büyük zarar veren) damgasını vururuz. Aslında, Satürn’ün kötü şöhretinin bizim onu idrak etme sorunumuzdan öte bir anlamı yoktur.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI:

İskelet Sistemi:Yaşam bir hareketse eğer, yaşamın temel özelliklerinden biri de yardımsız hareket edebilme yeteneğidir. Bedenin hareket aygıtı, kaslar, kirişler (tendon) lifler, kıkırdaklar ve kemiklerden oluşan bir hareket sistemidir. İskelet Sisteminin görevleri; Organları korur / Kas ve eklemlerin yardımıyla vücudun hareketini sağlar / Kalsiyum ve fosfor gibi maddeleri depo eder / Kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir. İskeletin yapısında irili ufaklı yaklaşık 206 kemik bulunur. Uzun (Kol ve Bacak kemikleri), kısa (El ve ayak bileği kemikleri) ve yassı (Kafatası, göğüs, kaburga, kürek ve leğen kemikleri) olmak üzere üç gruba ayrılırlar.

Kemik Yapısı ve Problemleri: Kemiğin yapısı 1)Periost (Kemik zarı) Kemiğin enine büyümesini ve kemiğin onarılmasını sağlar. 2)Kemik İliği; 2 çeşittir; A)Kırmızı İlik; Bütün kemiklerde bulunur. Kan yapıcı retikular bağ dokudan oluşur.B)Sarı İlik; yağ dokusundan oluşur. Uzun kemiklerin ortasında bulunur. Bu ilik kan hücresi üretmez. 3)Kıkırdak tabakası: Kemiğin baş kısımlarında bulunur, boyuna bükmeyi sağlar. Kemik oluşumunda ise;1)Hormonlar (Kalsitonin, Parathormon, STH-Büyüme hormonu), 2)Mineraller, 3)D Vitamini, 4)Genetik faktörler ve dengeli beslenme rol oynar. Görülen başlıca kemik rahatsızlıkları; Raşitzm, kırık ve çatlaklar, omurga çarpıklıkları, kemik kanseri (Osteosarkom) kemik veremi, kemik yumuşaması (Osteomalasi), kemik iltihabı (Osteit), kemik iliği iltihabı (Osteomiyelit), kemiklerin deliklenmesi ve süngerleşmesi (Osteoporoz), habisle selim arası bir kemik tümörü (Osteoklastom), düz tabanlık, kamburluk vb.

Psikolojik olarak Kemik iliği kendimizi nasıl yapılandırdığımızı ve desteklediğimizi gösterir. Kemik kırılma ve çatlamaları otoriteye karşı başkaldırıdır. Diğer kemik rahatsızlıklarında hayatta hiçbir desteği kalmadığına ve yapının çökeceğine inanma hakimdir.

Eklemler: Kemikleri birbirine bağlayan yapılardır. Eklemler bağ dokudan oluşmuş eklem kapsülü ile çevrilidir. Kapsülün iç kısmında sinovial zar vardır. Sinovial zar eklem sıvısını üretir. Bu sıvı eklemde kayganlığı sağlar. Oynamaz, Yarı Oynar ve Oynar Eklemler olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Oynamaz eklemler kafatasını oluşturan eklemlerdir. Eklem sıvısı yoktur. Omurga yarı oynar eklemlidir. Kalçalar, Omuzlar, Kol ve Bacak eklemlerinin tümü oynar eklemler grubuna girer.

Eklem Rahatsızlıkları: Eklem İltihabı; Artrit, Eklem boşluğunun iç yüzünü kaplayan zarın iltihabı; Sinovit ve Romatizmadır.

Romatizma: Genellikle eklem, kas ve sinir sistemini kapsar. Üç grupta toplanır; 1)İltihabın neden olduğu romatizma: Streptokoklar etkendir ve başka bulaşıcı hastalık odaklarından kan dolaşımıyla yayılırlar. 2)Dejeneratif Romatizma: Eklem bozukluklarına yol açan bir romatizma türüdür. Artroz ya da Osteoartirit gibi... 3)Bağdoku ve sinirlerde oluşan romatizma: Kas, bağdoku, içsalgı bezleri ve sinirleri kapsar.

Romatizmanın; Akut eklem romatizması (Romatizmal ateş) Romatoid Artirit, Kas Romatizması (Miyozit), Sinir Romatizması (Siyatik) gibi türleri vardır.

Romatizmal hastalıkların en belirgin psikolojik şifreleri; Sevgi eksikliği ya da yokluğu, Suçlama, Kronik acı, İçerleme, Otoriteyi ağır bir biçimde eleştirmedir.

Deri: Deri bedeni korur, vücut ısısını kontrol eder ve terlemeyle artık maddeleri atar. Üst deri Epidermis, Alt deri Derma olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri 2 ye ayrılır; havayla temas eden ve bir çok ölü hücreden oluşan birinci tabaka boynuzsu bir yapıdadır ve Keratin denen bir fibröz proteinden oluşmuştur. Keratin aynı zamanda tırnak ve saçta da bulunur. Kıl, Saç ve Tırnaklar boynuz maddesinden yapılmıştır. Üst derinin ikinci tabakası, içinde boya tanecikleri, pigmentler bulunan ve altderinin iç yüzeyine doğru birtakım çıkıntılar veren malpighi tabakasıdır. Alt deri bağ dokusundan yapılmıştır. Alt deri tabakasında Ter bezleri (Gözenek adı verilen delikçiklerle dışarıya açılırlar), kıl dibi bezleri (Sebum adı verilen deri yağı salgılarlar), yağ bezleri, damarlar, basınç-ısı-dokunma duyusu veren sinirler bulunur.

Deri Problemleri: Saç, tırnak, ter bezlerinden oluşan bölgelerde görülen hastalıklar, asalak ve mikroorganizmaların neden olduğu bulaşıcı hastalıklar (Mantar, Uyuz, Dolama vb) ve parazitlerin neden olmadığı aynı zamanda bulaşıcı olmayan hastalıklar (Deri İltihabı-Dermatit, Egzama, Kurdeşen, Sedef, Akne, Kan Çıbanları vb)

Deri problemlerinde ise psikolojik olarak bireyliğimizin tehdit edildiği, endişe, korku ve başkalarının üzerimizde güç sahibi olduğuna inanma hakimdir.

Diş ve Saç problemleri: Satürn’ün sert açılarında Diş çürümeleri, Erken saç beyazlaması ya da Saç dökülmesi ve Kellik (özellikle erkeklerde) görülebilir.

Kalsiyum Metabolizması: Normalde bedendeki kalsiyumun %99 u kemikler ve dişlerde bulunur. Bununla birlikte, dolaşımda bulunan %1 lik kısmın bedende önemli bir çok görevi vardır. Kalsiyum kalp atışlarını, sinir sistemi fonksiyonlarını, kasların kontrolünü, enzim sistemlerini ve hormonların salgılanmasını düzenler; hücrelerin birbirlerine tutunmalarına ve kanın pıhtılaşmasına yardım eder. Eğer dolaşımda bu fonksiyonlar için gerekli olan miktarda kalsiyum yoksa, bu gereksinim kemiklerden çekilen kalsiyum ile karşılanır. Bu süreç daha sonra Osteoporozise ve kemiklerin sık sık kırılmasına yol açabilir. Aşırı paratiroit hormonu da kanda kalsiyum düzeyini yükselterek kemik ağrıları, ruhsal bozukluklar, kabızlık ve böbrek taşlarına sebep olur.

Satürn’ün metali, Simyacıların bütün metallerin atası olarak kabul ettikleri Kurşundur. Kurşun elektriği çok az iletir ve korozyona karşı çok dayanıklıdır. Vücutça emilen kurşun özellikle kemik yapısına girer. Hemoglabin yapısını ve sinir dokusunu bozar.

Dizler: Oğlak, " En tepede ben olacağım ”(Tall Poppy Sendrom) dan muzdariptir. Her çıkışın bir inişi olduğunu hatırlaması için Satürn ona arada bir diz çöktürür. İşte bu nedenle Oğlak burcunun en zayıf noktası dizleridir.

Hipofiz Ön Lobu: Jüpiter Hipofiz arka lopunu, Satürn de ön lopunu yönetir. Tabii Ay da bu yönetime dahildir. Hatta, Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar vasıtasıyla Venüs FSH (Folikul uyarıcı hormon), LH (Yumurtalıkta sarı cismin teşekkülünü, östrojen ve progesteron salgılanmasını kontrol eder. FSH ile birlikte çalışır) Mars; ACTH (Adrenal bezin korteksinin büyümesini ve steroid hormonların salgılanmasını uyarır) ve Merkür de; TSH (Büyüme hormonu salgılayarak kemik ve kasların gelişmesini sağlar) bu işin içindedirler. Bu gezegenlerin kötü pozisyonu pek çok ciddi hastalıklara kapı aralar.

Cücelik, Bodurluk (Dwarfism): En çok görülen cücelik Akondroplazik cücelik tir. Nedeni bilinmeyen ve tedavisi olmayan kalıtsal bir cüceliktir. Gövde normal irilikte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden iridir. Diğer tipleri ise, Kretinizm cücelik; tiroid bezi hipofonksiyona bağlı cüceliktir. Pitüier-Hipofizer cücelik; büyüme hormonu (TSH) eksikliğine bağlı olarak gelişir. Şekil bozukluğu veya zeka geriliği göstermez ancak cinsel gelişim yeterli olmayabilir.

Putamen: Beyindeki Nucleus Lentiformisin bir parçasıdır. Prf.Dr.Tony Nader’e göre Satürn idaresindeki önemli bir çekirdektir.

Satürn ayrıca tüm organlarda sertleşme başta olmak üzere kronik ve ciddi hasarlara yol açar; Gözde Katarak ve Glokom’dan, Safra kesesi ve böbrek taşlarına, bir de;

Scleroderma (Kas-Eklem-deri sistemini kapsayan kronik sertleşmeye dayalı bir has.)

ALS-Amyothropic Lateral Sclerosis (Kas, Eklem, Sinirlerin erimesini kapsayan has.)

Multipl Skleroz (Beyin ve Omurilik dokularının sertleşmesi, sinir sistemini bozan has.)

Lupus (Kronik deri tüberkülozu) veya Cüzzam a yol açabilir.

YENGEÇ-OĞLAK AKSI İçsel ve Dışsal olarak sağlıklı bir şekilde yapılanmayı kapsar. Gökyüzünü dikey olarak ikiye bölen Meridyen çizgisinin en dip noktası (IC-Imum Colei) ile en tepe noktası (MC-Medium Colei) dir. Tepe noktası Güney de Oğlak Burcu (öğlen vakti), dip noktası Kuzeyde Yengeç Burcu (gece yarısı) yer alır. Dünyaya bir tohum olarak atılan özümüzü büyümeye aday bir ağaç olarak düşünecek olursak 4.ev (Ay-Yengeç) bu ağacın köklerini,10.ev (Satürn-Oğlak) de bu ağacın dallarını temsil eder."Ne ekersen onu biçersin" sözcüğü bu aksı çok güzel tanımlar. Zaman ve Mekan içindeki büyüme yolculuğumuzda peşimize takılan, ruhumuzu kötürüm etmeye çalışan bir düşmanımız vardır. Bu zamandan olma, mekandan doğma hilkat garibesi; KORKU dur.

Bu aksla ilgili psikiyatrik tabloya eşlik eden başlıca duygu durum bozuklukları; Majör Depresif Bozukluk (Ağır Çökkünlük)- Distimitik Bozukluk (Kronik Depresif Bozukluk) İki Uçlu (Bipolar) Duygu Durum Bozuklukları (Manik-Depresif psikozu) Diğer Duygu Durum Bozuklukları (Genel tıbbi bir duruma bağlı, Madde kullanımı ile ilgili veya başka yerde sınıflandırılamayan duygu durumu bozuklukları) Fobiler.

DEPRESYON: Genel anlamda çökkünlük, derin üzüntü ve bunaltı ile birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık belirtileri olan bir sendromdur. Mevcut bulgulara göre;

Beyin araştırmaları: Depresyonla ilgili bulgularda duyguların dışa vurulması amigdaldan bazal ganglionlara, hipotalamusa, beyin sapına uzanan projeksiyonlar aracılığıyla olmaktadır. Özellikle geç başlangıçlı çökkünlüklerde kuadat çekirdek ve putamen de küçülme, kortikal atrofi ve ventriküllerde genişleme saptanmıştır.

Genetik etkenler: Şizofreniye göre daha düşük bir geçiş olasılığı ile çok genli, çok etkenli (multi-genic-multi factorial) ve karmaşık düzeneklerin işlediği bir kalıtımsal yatkınlığın bulunduğu görüşü ağırlıktadır. X kromozomuyla bağlantısı kadınların erkeklerden daha çok depresyona yatkın olduğu görüşüne ağırlık kazandırmıştır. Burada kadınlardaki iç salgıların da önemi vardır. Adet döneminde katekolaminin parçalanma ürünlerinde değişme olduğu bunun gerginlik, tedirginlik yarattığı bilinir. Ayrıca menopoz döneminde de depresyon riski yüksektir.

Biyokimyasal etkenler: Hipotalamus-Hipofiz-Sürrenel ekseninde bir bozukluğun olabileceği görüşünü bir çok araştırma desteklemektedir. Bu dizgede norepinefrin-serotenin-dopaminin yanı sıra asetilkolin bozukluklar da dikkat çekmektedir.

Kronolojik dizge: Son dönemde araştırmacılar biyolojik beden saati düzeni (circadian rhythm) ile duygulanım bozuklukları arasındaki ilişki üzerinde durmaktadırlar. Doğal gün ve gece değişimlerine koşut olarak beden saatinin de eşzamanlı (senkron) olarak çalıştığını ve duygulanım bozukluklarının da bu eş zamanlı çalışmanın bozulduğunu belirtmektedir. Beden saati düzensizliği en çok uykuda ve mevsimsel geçişlerde ortaya çıkmaktadır. Beden saati düzenlenişi Hipotalamus-Hipofiz dizgesi ile ilgili nöro- hormonlara ve Pineal bezin salgıladığı ileri sürülen Melatonin’in niceliğindeki oynamalara bağlanmaktadır.

Kronolojik dizge bizi hiç sapmadan dosdoğru Satürn’e götürür. Çünkü Mitolojide Satürn elinde ki öldürücü orağı ile temsil edilen "Zaman Tanrısı-Kronos”tur.

Psikanalitik kuramlar: Freud’a göre; "Depresyona yatkın olan kişiler oral bağımlı ve sürekli narsistik doyum arayışı içindedirler. Sevgisiz ve ilgisiz kalmaları onları depresyona sokar. Bu gerçek bir sevgi nesnesinin yitimi olabileceği gibi bilinçdışı imgesel bir kayıp da olabilir. Gerçek bir kaybı yaşadıklarında da yitirdikleri nesneyi içselleştirirler, öfkelerini içşelleştirdikleri nesneye, dolayısıyla kendilerine yöneltirler”

Melanie Klein ise;depresyonun nesne ilişkileri üzerinde duran ilk analisttir. Normal olarak bebek zaman zaman nefret ettiği annesinin (engelleyen, kötü nesne) ve sevdiği annesinin (ödüllendiren, iyi nesne) bir ve aynı kişi (bütün nesne) olduğunu öğrenir. Böylece bu normal çocuk, tutarlı bir benlik algısının temeli olan “içsel iyi bir nesne” algısını geliştirir ve erişkin olunca ağır depresyonlar geliştirmeye eğilim göstermez. Ancak çocuk bu iki “parça nesne”yi (iyi ve kötü) bütünleştiremezse, yaşamının daha sonraki evrelerinde depresyon geliştirmeye yatkın olur.

Psikanalitik kuramın eşliğinde Prf.Dr.Orhan Öztürk’ün görüşlerini özetlersek;

-Kişinin üst benliği katı, acımasızca cezalandırıcıdır.

-İlişkilerinde ikili duygular (ambivalans) egemendir. Yani sevgi ve nefret yan yanadır. Ancak nefret bilinçdışıdır.

-İçe-atılmış (introjekte) olarak kişinin benliğinde yaşatılan sevgi nesnesine karşı güçlü ikili duygular vardır.

Bireyde gerçek bir yitim duygusu söz konusu olduğunda ise;

-Katı üst benlik yüzünden kin ve nefret bireyin kendisine yönelir.

-Öz saygı düşer, kişi kendisini değersiz, küçük ve suçlu görür. Yaşam anlamını yitirir.

-Artık ölümü bile hak etmiştir. Böylece ruhsal çökkünlük oluşur.

Çağımızda Depresyonun bir virüs gibi hızla yayılarak insanlığı esir alması karşısında Dr.Deepak Chopra’nın sözleri isyan niteliği taşıyor;

"Gerçek şu ki, hepimiz depresyondayız. Bütün dünya depresyonda. Bu durumda olmayan bir tek insan bile bilmiyorum. Bütün dünyaya Prozac mı vermemiz gerekiyor ?”

Hayır.Prozac yerine Astrolojik rehberlik verelim. Kendini tanımanın, kendi açmaz ve çıkmazlarının farkına varmanın, kutuplaşma yerine bütünleşmeyi seçmenin en sağlıklı yollarından biri Astrolojiden geçiyor. Eğer insanoğlu olarak kendimizi hasta etme gücümüz varsa pekala iyileştirme gücümüzde var demektir. Bu iyileştirici Güç Prozac'ta değil kendi içimizde saklıdır.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:

Korkular-Fobiler: Krishnamurti Korkuyu,"Belirsizlikten Belirliliğe olan hareket” olarak tanımlıyor ve "Korkunun kökeni, zamanın ve düşüncenin hareketidir. Korku güvenlik arzusuyla başlar ve biter; İçsel ve dışsal güvenliğin sağlanması, emin olma, kalıcı olma arzusu korkuyu besler. Kendini anlamak uyanıştır ve korkunun sonudur.”diyor.

Klasik anlamda Fobi, normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta korkusunu anlamsız ve yersiz bulur, fakat yine de korktuğu nesne ya da durumdan kaçınır. Fobiler arasında en sık görülenleri; Agrofobi: eskiden yalnız meydanlardan ve açık yerlerden korkmak olarak bilinirdi, bu gün ise; Yalnız kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten kaçınma davranışları da Agrofobi sayılmaktadır.

Sosyal Fobi:Toplum içinde otururken, konuşurken ya da her hangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi, yanlış bir şey yaparak küçük düşme korkusudur.

Özgül Fobi: Belli nesneler ya da durumlardan anormal kokudur. (Örümcek, fare, kedi, karanlık, fırtına, kapalı ya da yüksek yer korkusu vb) Bu özgül nesneler ve durumlar olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi yoktur. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır. Fobi sağaltımında genellikle hastanın fobik durumla özellikle karşılaşması ve korku doğuran durumun ya da nesnenin üzerine azar azar artan derece ve sürelerle gitmesi istenir. Buna ek olarak ters niyetlenme (paradoxial intention) de uygulanır. Korkudan korkan hastaya korkusunu çağırması ve direkt üstüne giderek yüzleşmesi istenir.

Sınırlar, Kurallar, İlkeler: Dış dünyadan gelen tehlikeli uyaran ve etkenlere karşı her canlı varlığın ortak savunma düzenekleri vardır. Ruhun savunma düzenekleri ruhu dağılmaktan korur. Çünkü, Ruhun bu dünyada çırılçıplak yaşaması mümkün değildir. Bedenimizin de anadan doğma yaşaması olası değildir. En basiti iklime uygun giyinip korunuruz ve en güçlü savunma mekanizması Bağışıklık sistemiyle takviye ediliriz. Sosyal açıdan da sınırlar neyin ben olduğunu ve neyin ben olmadığını,benim nerede bittiğimi ve bir başkasının nerede başladığını belirtir. Yani haddini bilme ve tevazu öğretir. İnsanların Özel (Mahrem- Kişisel ) Genel (Toplumsal-Evrensel) alanlarını sınırlar düzenler. Dünya kurallar ve ilkeler üzerine kuruludur. Ve bu somut dünyanın patronu Satürn’dür. İnsanlar onu sevimsiz ve can sıkıcı bulur. Satürn buna aldırmaz. O, insanlara mademki bu dünyadasın önce burada yaşamayı becer sonra ötesini düşün der. Beş duyunu küçümsemeden önce neye yaradığını ve nasıl kullanacağını öğren ondan sonra kalk başka boyuttan söz et der. Katışıksız doğrucu ve gerçekçidir.

Otorite ve Kısıtlanma: Çabalamadan, emek sarf etmeden, zorluklara göğüs germeden ne var olabiliriz ne de özgürleşebiliriz. Kısıtlanmanın amacı her canlının kendi gücünü ortaya koyarak öz güven geliştirmesi, yaşamının sorumluluğunu üstlenmesi, kendi kendine yeterli olmayı becermesi ve sihirli kurtarıcıya bel bağlamamasıdır. Kendi gücümüzü, yetki ve sorumluğumuzu bir başkasına devrettiğimiz anda büyüyemeyiz. Bu bağlamda Satürn, bize kendi hayatımızın otoritesi olmayı öğretir. Doğa da bunun en güzel örneği Koza-Kelebek öyküsüdür. Koza, Kelebeğe dönüşebilme sırrını ve gücünü bünyesinde barındırır. İyi niyetle de olsa en ufak dışsal bir müdahale ya da otorite onu sakatlar ve özgürleşmesini engeller.

Karamsarlık-Kötümserlik (Melankolik ruh hali): Hipokrat, Melankoliyi "Kara-safra" terimiyle açıklayarak Melankolik mizacın karaciğer ve safra yollarında ki bozukluktan kaynaklandığını belirtmiş. Günümüzde de Kolesterol düzeyinin çok düşük olması ile depresyon arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Karaciğer ve Safrayı Jüpiter yönetir. Jüpiter’in anti-tezi de Satürn’dür. Jüpiter’in aşırılığı "Yükseklik Kompleksi" Satürn’ün aşırılığı da "Aşağılık Kompleksi”olarak bilinir. Jüpiter, Satürn’ün sert ve haşin yanını yumuşatırken, Satürn de Jüpiter’in abartı ve aşırılıklarını törpüler. Fakat Satürn’ün asıl panzehiri Venüs’tür ve Satürn en çok Terazi'yi tercih eder çünkü onda yücelir.

Sorumluluk/Suçluluk duygusu, Kendini cezalandırma: Oğlak tüm burçlar içerisinde sorumluluk duygusu en yüksek olanı ve aynı zamanda suçluluk duygusu en ağır basanıdır. Satürn ebeveyn egosuyla ilişkilidir. Oğlak burcu, çocukluğunda ailesinden aldığı olumsuz mesajları içselleştirerek büyüdüğünden yetişkinlikte de çoğunlukla Öğrenilmiş acizlik (Learned helplesness) sendromuna tutulur. "Ben beceriksizim-Ben yapamam-Yeterli değilim” ya da “her şeyin sorumlusu benim, tüm bu olanlar benim yüzümden” gibi gücenmişliğe ve küskünlüğe kapılır. En derinde İyi ve güzel olan hiç bir şeyi hak etmediğini düşünerek kendini cezalandırır. Bazen işi çığırından çıkarıp her türlü zevk ve hazzı kendine yasaklayarak bir Püriten, Keşiş ya da Rahibe gibi ömür sürebilir.(Yükselen, Ay, Venüs Oğlak'ta veya Satürn’ün bu planetlerle sert açıları)

Reddedilmişlik ve Güven eksikliği: Oğlak'ın köklü güvensizliği çocukluğuna, hatta daha da öncesine dayanır. Jeanne Avery, Oğlak Yükselen veya Satürn 1.evde yer aldığı durumlarda dünyaya giriş konusunda duyulan korku ve endişe ile ilgili olarak şunları söylüyor; "Kişi sanki onu bekleyen koşulları görmüştür ve onlarla yüzleşmeyi ertelemeye çalışmaktadır. Doğuma karşı koyma isteği o kadar güçlüdür ki temelde istenmediği duygusuyla ilişkilidir.” Reddedilmişlik duygusu hayatı boyunca peşini bırakmayabilir. Kimseye güvenmez ve dünyada yapayalnız olduğunu hisseder. Hatta Annesini bile dünyaya gelmek için bir araç olarak kullandığını bilir ama itiraf edemez. (Yük., Ay Oğlak'ta veya Ay-Satürn sert açıları-Yük.-Satürn kavuşumu)

Atlas Kompleksi: Oğlak ya da Satürn hakimiyetindekiler tamamen bilinçaltında bulunmasına rağmen bir “Atlas Kompleksine “sahiptirler. "Kendisine ihtiyaç duyulmasına ihtiyacı vardır” Ayrıca varoluşunun bir anlam kazanması için kendine acı çektirmesi ve eziyet etmesi gerektiğine inanır. Kimsenin taşıyamayacağı yüklerin altına seve seve girer. Omuz başı kemikleri çok hassas olduğundan aşırı yüklenmeden ötürü deve hörgücü gibi çıkıktır. Oğlak asla kolayı seçmez. Israrla zoru seçer. Ona göre; "Yaşam insanı lütufların okulunda değil, yoklukların okulunda eğitir”(John Maxwell)

Gerçekçilik / Akla uygunlaştırma (Rationalization): Satürn gerçeğin planetidir. Ne hissedebileceğimizden ziyade ne yapabileceğimizi simgeler. Ancak ruh ve zihin arasındaki denge bozulursa rasyonalizasyon denilen süreç başlar. (Ay, Güneş, Merkür-Satürn sert açıları dikkat çekicidir)

İnatçılık: Tüm boynuzlu yaratıklar inatçıdır (Vardır bir hikmet-i hüdası) Ama keçi başı çeker. Mars-Satürn karesi kronik inat, Uranüs de devreye girerse patolojik inat verir.

Yalnızlık-Münzevilik / Yalıtılmışlık (İzolasyon): Oğlak, Zodyak’ın namı-değer "Yalnızlar Lordu”dur ve "Yalnızlık onun saltanatıdır”. Oğlak yalnızca tekil şeyleri sever. J.A.Bertrand’ın işaret ettiği gibi "Genel olarak insanlık hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, çok fazla insan olduğu cevabını verir” Az konuşur. Az güler. Az ağlar. Sıkça somurtur. Kafası sadece sessiz anlaşmalara yatar. Olumsuz süreçte Oğlak etrafına hem “Bana Yaklaşmayın-Sakın Dokunmayın” diyen sinyaller yağdırır hem de "Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yer yüzünde sizin kadar yalnızım” diye sızlanır.

Sabır ve Öz disiplin: Bu konuda hiçbir burç onunla yarışamaz. İradesi çelik gibi güçlüdür. Sabrı ve disiplini sayesinde her sorunun üstesinden gelir.

Görev-Amaç-Başarı / Hırs-Rekabet: Oğlak Burcu "Ateşten Gömleği” giymeye taliptir. Kendisine aşırı baskı yapan yüklerin altına girmeye gönüllüdür. Kova burcu etkileri veya güçlü konumda bir Uranüs varsa Bilim Dünyasına yönelir (Newton-S.Hawking)

Çünkü büyük başarılar depresyonlarını yatıştırır. İstatistikler Başkan ve Bakanların çoğunun Oğlak veya Satürn hakimiyetindeki kişiler olduğunu doğrulamaktadır. Güç ve Yetki deyince Zodyak’ın rakipleri bellidir. Aslan-Akrep-Oğlak üçlemesi. Onlar bu işler için yaratılmışlardır. Başkalarının böyle ağır görevlere talip olmasına hiç gerek yoktur. Aslan ve Akrep zaten fazlasıyla ateşlidir, ama bu fani dünyada Oğlak’ın buzlarının çözülebilmesi için ateşten gömleğe diğerlerinden daha çok ihtiyacı vardır.

Hissizlik, Durgunluk, Duyarsızlık (Bastırma-Repression): Oğlak ya da Satürn hakimiyetindeki insanlar duygusuz değildirler, sadece duygularıyla temasları ya kopuktur ya da çok zayıftır. Temelde kendilerini sevilmeye layık görmediklerinden başkalarının da onları sevmeye değer bulmayacaklarından çok korkar ve top yekun duygularını bastırırlar. Makus talihi onu İmkansız Aşklar için mi yaratmıştır yoksa para ve statü aşktan daha mı ağır basmıştır belki tartışılabilir, ama aşırı uçta Apati veya Letarji kaçınılmazdır (Ay, Venüs, Neptün-Satürn sert açıları önemlidir)

Soğukluk-Donukluk-Matlık-Katılık-Sertlik: Bu halleri aslında sevgiye, şefkate ve sıcaklığa en çok ihtiyaç duyduğu ama bunu talep etmeyi beceremediği anlardır. ”Kimse beni sevmiyor” ve “Hiç kimse beni istemiyor” iç mesajını “Ben kimseyi seviyor muyum? ve istiyor muyum?” şeklinde yeniden düzenlediğinde buzları eriyebilir. Venüs (Gevşeme) ve Neptün (Ağlama) açıları uyumluysa katılık ve sertlik daha kolay çözülür.

Satürn ruhsal ve organik düzeyde sağlıklı yapılanmayı temsil ettiğinden en büyük yıkıcı ve sabote edici (aynı zamanda dönüştürücü) planet olan Pluto ile sert etkileşimi başta olmak üzere Güneş, Ay ve Mars’la uyumsuzluğu da son derece önemlidir.

Sadelik-Ciddiyet-Utangaçlık (Kilitli yapı): Zodyak’ın iki çetin cevizinden biri Başak biri de Oğlak'tır. Bu iki kilitli yapı hele ki bir aradaysa kök söktürür adama. Satürn Başak'ta veya Merkür Oğlak'ta ya da Satürn-Merkür sert açıları da aynı etkiyi verebilir.

Ağırlık-Kasvet-Kuruluk (Hayal gücü eksikliği): Oğlak somut dünyanın pratik insanı olduğundan ancak ödenecek hiçbir çek ve fatura kalmadığında oturup hayal kurabilir. Çalışmaktan o kadar yorgundur ki sızar kalır. Rüyasında hain kurdu dağın tepesinde görür. Hırslanır. Kurt onun kendinde kabule yanaşmayıp başkalarına mal ettiği hırslı ve inatçı yüzüdür, ama o bu karanlık yüzü zirveyi ele geçirmek isteyen zorlu rakibi sanıp kıyasıya savaşır. Dizlerini parçalar. Zirveyi mesken tutma ve tek hakimi olma iddiasına kapılıp yer çekimine bile meydan okur. Oysa "Yerçekimine meydan okuyan yegane güç hayal gücüdür" sözünü kulakları ağır işittiği ya da işine gelmediği için hiç duymaz.

Gelenek-Görenek-Muhafazakarlık: Yengeç-Oğlak aksı muhafazakardır. Gelenek ve Göreneklere bağlıdır. Ancak Oğlak çalışmasını hiçbir şeyin kesintiye uğratmasına izin vermez. Bayramlardan hoşlanmaz. Tatil günlerini sevmez. İflah olmaz bir İş-koliktir.

Toplumsal Statü-Kariyer / Unvan-Etiket-Şöhret: Oğlak Burcu’nun temsil ettiği onuncu evin geleneksel ismi "Kariyer ve Meslek evi"dir. Ancak gerçek anlamda burası bizim toplumsal arenada kimliğimizi oluşturduğumuz "Kader Yolu"muzu simgeler. Bir anlamda kiracısı olduğumuz dünyaya kiramızı nasıl ve ne şekilde ödediğimizi gösterir. Pratikte başarılı uygulaması zor olan bir alandır. Tuzaklarla doludur. Çocukluktaki şartlanmalar, Ebeveynlerimizin dayattığı rol ve meslekler gerçek kimliğimizi bulmamızı zorlaştırır. Buradaki rolümüz aslında kim olduğumuzun ya da olmadığımızın açık ve net bir ifadesidir. İçsel gelişmemiz sağlıklı ise dış dünyada da bizim rolümüzü kimse oynayamaz. Yerimizi hiç kimse dolduramaz. Aksi durumda zirvenin talibi çok olduğundan kıyasıya rekabet ederek ne olduğumuzu tüm dünyaya ispat etme yanlışına düşeriz. Unvan budalası ya da şöhret sarhoşu olup sahte bir tatmin duygusuyla kendimizi kandırırız. Satürn karmik bir planettir ve onuncu ev de toplumsal alanda ifade edilen, iç ve dış yapılanmanın kadersel kesişme noktasıdır.

Olgunluk-Yaşlanma süreci (Satürn Mucizesi): Oğlak burcu -Yükselen Oğlak-Satürn 1 evde; daha doğuştan yaşlıdır. Hoşaflık erik gibi buruşuk bir şekilde dünyaya gelir. Koca elleri ve fırıncı küreği ayakları ile sanki "Ben büyük işler başarmak için dünyaya geldim” der gibidir. Çocukluğu zorluklar, sıkıntılar ve yokluklar içinde geçer. Ergenlik çağında genç gösteren bir ihtiyar gibidir. Hiç mühim değil, Zaman Tanrısı onun yanındadır. Mucizevi bir şekilde yıllar geçtikçe yeniden gençliğine kavuşur. Daha doğrusu ilk defa genç olur. Ciddi İfadeleri yaş ilerledikçe yumuşar. Satürn kırışıklıkları ütüler. Orta yaş eşiğinde Oğlak Kadınları pürüzsüz tenleri ile bir gülün tüm güzelliği ve ihtişamıyla açarlar. Erkekleri kır saçları, keçi sakalı ve olgun ruhlarıyla çok çekicidirler. Gençlik, Güzellik ve Olgunluk bir araya gelerek Oğlak burcu ve Satürn idaresindeki (Ay, Venüs, Yük., MC Oğlak, Satürn 1.ev) insanlarını çepeçevre kuşatır. (E haliyle, dışında kalanları da çatlatır) Bu Satürn’ün yönettiği çilekeş insanlara en büyük ve en değerli armağanıdır. Satürn’ün gençlik aşısıyla canlandıklarında artık keder yüklü yalnızlık şarkısının yerini şahane bir sevgi şarkısı alır;

"İKİNCİ BAHAR YAŞIYOR ÖMRÜM....”

Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın...

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The Planets and Human behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil/Remzi Kitap)

Tıp Sözlüğü(Prf.Dr.Pars Tuğlacı (ABC Kitapevi)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir/Alfa Yay)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk)

Psikiyatri Temel Kitabı I.Cilt (Ed.Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu-HYB Yay)

Depresyon (Prf.Dr.Özcan Köknel/Altın Kitap)

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest/İlhan Yayınları)

Yükselen Burç-Astrolojik Maskeniz (Jeanne Avery-İlhan Yayınları)

Sınırlar (Dr.Henry Cloud-Dr.John Townsend/Sistem Yayıncılık)

Korku Üzerine (J.Krishnamurti/Ayna Yay)

Ev Doktoru (Dr.Kurt Pollak-Remzi Kitapevi)

Hastalıklardan Kurtuluş (Dr.Hari Sharma-Sistem Yay)

Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay-Akaşa Yay)

Terazinin Hüznü (J.A.Bertrand-Metis Yay)

Hayat Üstüne Çok Hoş Bir Kitap Ya da Bana Öyle Geliyor (Mustafa Güngör-Papirüs Yay)

Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:16 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #17
Kova
Gece gündüz seni olduğunun dışında bir kişi yapmak için

elinden geleni ardına koymayan bir dünyada,

kendinden başka birisi olmamak için verilen savaş

insanoğlunun yapabileceği en güç savaştır

ve bu savaş hiç bitmez.”

E.E.Cummings



İnsan arızalanan parçaları tek tek tamir edilebilen ve ortaya çıkan yan etkilerle de başka bir aksamı bozulan Newtonvari bir makine midir? Yoksa bir eko sistem midir?

Frekansımızı Uranüs dalga boyuna ayarlayalım. Kova Burcunun teori ve hipotezleri ışığında sorularımıza yanıt arayalım...

KOVA BURCU DERECELERİ:

1. Right tibial nerve(Obesity): Sağ kaval kemiği siniri, Şişmanlık

2. Left tibial nerve: Sol kaval kemiği siniri

3. Right fibula: Sağ kamış kemiği (Dizden aşağıdaki iki incik kemiğin ufağı)

4. Left fibula: Sol kamış kemiği

5. Nerve of right fibula: Sağ fibula siniri

6. Nerve of left fibula(Sight): Sol fibula siniri, Görme duyusu

7. Right saphenous veins: Sağ safene ait damarlar. (Bacaktaki sinir ve toplardamara ait)

8. Left saphenous veins (Anaemia): Sol safene ait damarlar, Anemi (Kansızlık)

9. Skin of right lower leg: Sağ alt bacak derisi

10. Skin of left lower leg: Sol alt bacak derisi

11. Right cruciate ligaments: Sağ haç şeklindeki bağ dokuları

12. Left cruciate ligaments: Sol haç şeklindeki bağ dokuları

13. Right tibial artery (Rheumatic fever): Sağ tibyal arter. (Kaval kemiğine ait damar)

14. Left tibial artery: Sol tibyal arter

15. Lymph vessels of right lower leg: Sağ alt bacak lenf damarları

16. Lymph vessels of left lower leg: Sol alt bacak lenf damarları

17. Spinal nervous system: Bel kemiğine ait sinir sistemi

18. Spinal nervous system (chronic glomerulonephritis): Bel kemiğine ait sinir sistemi,Kronik böbrek iltihabı.

19. Spinal nervous system (Spine): Bel kemiğine ait sinir sistemi, Omurga

20. Spinal nervous system: Bel kemiğine ait sinir sistemi

21. Spinal nervous system: Bel kemiğine ait sinir sistemi

22. Right gastrocnemius muscle (Appendicitis): Sağ gastroknemyus (Baldır ikiz kası) Apandisit

23. Left gastrocnemius muscle (Rheumatism): Sol baldır ikiz kası, Romatizma

24. Right tibialis anterior muscle: Sağ kaval kemiğine ait ön kas.

25. Left tibialis anterior muscle (Alcoholism, abscess): Sol kaval kemiğine ait ön kas, Alkolizm, Apseler.

26. Right fibula (Nervous debility): Sağ fibula, Sinir bozukluğu

27. Left fibula (Goitre): Sol fibula, Guatr

28. Right tibia: Sağ kaval kemiği

29. Left tibia (Neuritis): Sol kaval kemiği, Nevrit (Sinir iltihabı)

30. Right Ankle bone: Sağ ayak bileği kemiği

Kova Burcu’nun yönetici planeti Uranüs, Güneş Sistemi içinde 98 derecelik dik ekseniyle bir istisnadır. "Sistem içinde varım ama özgün yapımla” diyen aykırı tavrın temelinde ne vardır? Bütünün bir parçası olduğumuzu yabana atmadan ama bireyliğimizi de sürü psikolojisine kurban etmeden var olabilmeyi başarmak. Uranüs, değiştiren, yenileyen, özgürleştiren, gergin ve huzursuz enerjisi ile Satürn’ün kristalize ettiklerini parçalar, dağıtır. Bilinenle yetinmez, kural ve sınır tanımaz. Yunan Filozofu Heraklitus "Aynı ırmağa iki kez giremezsiniz, çünkü su sürekli akar” demiş. Aynı şey bedenimiz için de geçerlidir. Ama biz onu katı ve durağan maddesel bir nesne olarak görme eğilimi taşırız. Oysa maddesel beden; atomların ırmağıdır, zihin; bir düşünceler ırmağıdır ve onları bir arada tutanda zeka ırmağıdır. Einsten’ın ünlü (E=mc2 ) denklemi enerjinin maddeye dönüşebileceğini kanıtladı ve bu da fiziğin "ufaktan daha ufak" engelinin ötesine geçmelerini sağladı. Aynen organların dokulara, dokuların hücrelere, hücrelerin moleküllere ve atomlara, protonlara, elektronlara, zerrelere ve son olarak hiçbir şeye ayrışması gibi. Hiçbir şey Boşluk tur. Yani enerjinin temelinde boşluk vardır. İnsan da atomlardan oluştuğuna ve ham maddesinin yaklaşık %99 u boşluk olduğuna göre zihin ve beden paralel uzaylar gibidir. Zihinsel uzayda olan her hangi bir şey fiziksel uzayda da iz bırakır. Kova çağının eşiğinde, Uranüs kendi burcunda seyrederken dikkatimizi iç uzaydan gelen habercilere çevirir. Bunlar Neurotransmitter adını alan iletici moleküllerdir.

BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI:

Dolaşım Sistemi: Üç bölümden oluşur; 1)Kalp, 2)Damarlar, 3)Dolaşım sıvısı kan

İnsanda kapalı kan dolaşımı vardır ve iki kısımda incelenir; 1)Küçük kan dolaşımı Kalpteki kirli kanın akciğerde temizlenerek kalbe getirilmesidir. 2)Büyük kan dolaşımı; Kalpteki temiz kanın vücut dokularına dağıtılması, dokularda kirlenen kanın kalbe getirilmesidir.

Ritmik Atım-Nabız (Pulsation): Kan dolaşımını düzenleyen motor sistem kalptir. Kalp çok düzenli olarak kasılma (sistol) ve gevşeme (diyastol) hareketleri yapar. Sistol basınç dalgası atar damarda "Nabız Atışı” şeklinde belirginleşir. Sempatik sinirler kalbin çalışmasını hızlandırırlar. Parasempatik sisteme ait vagus siniri kalp atışını yavaşlatır. Adrenalin ve tiroksin hormonu kalp atışını hızlandırır. Asetilkolin ise kalbin çalışmasını yavaşlatır.

Dr.Deepak Chopra; nabzı radyo dalgasına benzeterek şöyle demektedir;

"Bir radyo dalgasının tüm senfoniyi taşıması gibi,vücut da tüm çalışmasını nabız vasıtasıyla belli eder” Ona göre her hücre kan dolaşımı yolu ile kalbe sinyaller gönderir. Daha sonra bu sinyaller nabza iletilir. Böylece nabız dinleyerek iç organlardaki aksaklıklar anlaşılabilmektedir. Nabızdan teşhisin önemi dengesizlikleri hastalık oluşmadan önce saptayabilmektir.

Dolaşım sitemine ait rahatsızlıklar: Kalp kapakçığı ve ritim bozukluğu, Taşikardi Çarpıntı, Varis, El ve ayaklardaki dolaşım bozukluğu. Raynaud hastalığı (şiddetli dolaşım bozukluğundan kaynaklanan el ve ayak parmaklarının soğuğa maruz kalınca önce bembeyaz kesilmesi sonra kızarması ve morarması olarak gözükür)

Dolaşım sisteminin psikolojik fonksiyonu bize her durum ve olayın dinamik olduğunu asla durağan kalmadığını gösterir. Değişimin kaçınılmaz olduğunu kabul etmekte zorlandığımızda doğal akışı bozarız.

İletici Moleküller (Neurotransmitter): Bunlar Sinir Sistemi Haberci Molekülleri olup hücresel elektrik akışını sağlarlar. Duygularımızı, arzularımızı, sezgilerimizi ve düşlerimizi kimyasallara çevirerek beyinden dışarı-içeri yarışan koşucular gibi çalışırlar. Bu zeki kimyasallar sadece beyin tarafından üretilmez aynı zamanda bağışıklık sistemi tarafından da yapılırlar. Nöro-Transmitterler, Nöro-peptidlerle birlikte zekanın Know-how (nasıl yapıldığını bilme) özelliğini tüm fizyolojiye yayarlar. Bunlara beyin telgrafları da diyebiliriz. Bilincin içeriği fizyolojiyi değiştirir. Olumsuz duygular (öfke,nefret,kin,korku) organları zorlayan ve tahrip eden nöro-kimyasal maddelerin, olumlu duygular (sevgi, gülme, taktir, şefkat) ise sağlığı destekleyen kimyasal maddelerin salınmasına yol açar. Nöro-peptidlerin büyük yeteneği zihnin emirlerine ışık hızıyla karşılık verebilmesidir. Bilim daha şimdiden yüzlerce nöro-peptid’in varlığını ve bedenin her yerinde yapıldığını keşfetmiştir. Bu da bedenimizin "düşünen bir beden” olduğu tezini doğrulamakta aynı zamanda yaratılış ve zekanın açıklanmasına ışık tutmaktadır.

Spazm, Kramp, Kriz, Felç (Paralysıs): Spazm; bir kasın istek dışı birdenbire ve şiddetli kasılmasıdır. Kriz; acil durumu tanımlamakla birlikte tıp dilinde bazı hastalıklarda görülen ani ağrı nöbetidir. Felç; Kas ve sinir bozukluğuna bağlı olarak gelişen hareket etme yeteneğinin kaybıdır. Pek çok çeşidi vardır. Bell Felci; Yüz felcinin en çok görülen biçimidir. Yüz siniri (nervus facialis) yüze gelmeden önce kulak ve mastoid kemikleri içindeki bir kanaldan geçip, kulak altına gelir. Yüz siniri bu kanal içinde iltihaplanır ve uyarıları iletmez. Bu durum geçicidir ve birkaç hafta içinde yok olur. Yüzün felçli tarafındaki göz küçülür ve yaşarır, ağzın felçli kısmı da devamlı akar. Tıp henüz yüz felcinin kesin nedenini bulamamıştır, ama Astroloji başat olarak Uranüs enerjisini işaret etmektedir. Özellikle Uranüs’ün Mars ve Yükselen ile sert etkileşimi dikkat çekicidir. Poliomyelitis; Omuriliğin gri maddesinin iltihabı, çocuk felcidir. Uranüs’ün Mars ve Merkür ile uyumsuzluğuna Pluto da eşlik eder. Genel olarak felç durumunda Uranüs-Güneş-Mars ve Satürn sert etkileşimi baş roldedir. Uranüs-Ay -Venüs sert etkileşimi de düzensiz ve sancılı adet kanamasına (Dysmenorrhoea), Spazmlı böbrek ağrılarına yol açar.

Şoklar: 1)Travma veya sıvı kaybı sebebiyle ani olarak ortaya çıkan periferik dolaşım yetmezliği; Alçak kan basıncı, soğuk, nemli, soluk bir deri ve bitkinlik ile huzursuzluk hali, bazen de bilinç kaybı görülür. 2)Ani müdahale sonucu görülen şiddetli sarsıntı, darbe, elektrik çarpması vb. Çeşitli şok durumları vardır. Bakteri toksinlerinin kana geçmesi ve dokulara yayılması sonucu "Toksit Şok” oluşur. 3)Ruhsal şok; Her hangi bir olaya bağlı korku, heyecan ve benzeri psişik faktörlerin yarattığı, kişiyi uzun süre etkisi altında bırakan psikolojik şoktur.

Spazm, Kramp, Felç ve Şok gibi rahatsızlıkların temelinde; Hayatın değişim olduğu gerçeğini ısrarla reddetme ve doğal akışa şiddetle direnme etkendir.

Beyin hasarlarına yol açan ciddi hastalıklar: Sara (Epilepsi); Beyin yüzeyindeki elektrik akımının denetlenememesi nedeniyle beyin üzerinde bir elektrik fırtınası oluşması sonucu ortaya çıkan vücut kaslarının şiddetli spazmlarına yol açan bir hastalıktır. Parkinson; Kasların sertleştiği ve hastada devamlı titreme ya da sarsılmaların görüldüğü bir sinir sistemi hastalığıdır. Kore Hastalığı; Devamlı, istemsiz sıçrama hareketlerinin görüldüğü bir durumdur. Kore’nin iki çeşidi vardır; 1)Sydenham Koresi: Romatizmaya eşlik eden beyin iltihabıdır. 2)Huntington Koresi: Kalıtsal bir hastalıktır. Alzheimer, Migren, Beyin Felci, Beyin Urları vb. Güneş-Ay-Mars öncülünün yanı sıra jenerasyon planetleri Uranüs-Neptün-Pluto baş etkendir.

Çarpık kromozom ve Anormal oluşumlar:. Albenizm (Doğuştan beyaz saçlı), Lupus (Deri veremi),Anormal ve acayip hücre çoğalmaları. Vücut organlarının ters yerde bulunması; Örneğin; Dekstrokardi; Kalbin göğsün sağında bulunmasıdır. Bu durum çoğunlukla ölümle sonuçlanır. Bu anormallikle birlikte karın organlarının da yer değiştirmesi görülebilir. Bu duruma "Situs invertus" denir. Uranüs’e özgü son derece nadir rastlanılan patolojik bozukluklardır.

Teşhisi zor hastalıklar, Beklenmedik kazalar, Ani Ölümler: Yaşamda hiç bir şey kalıcı değildir ve hiçbir şey aynı koşullarda varlığını sürdüremez. Bu yalın gerçeğe sırt çevirdiğimizde ani ve beklenmedik bir şekilde istenmeyen değişimle yüz yüze geliriz. Gerilimli Uranüs açıları altüst edici enerjileri açığa çıkardığından teşhisi konulamayan hastalıklara yol açabildiği gibi mekanik ve elektrikli aletlerle de sorun yaratır. Kazalara açık bir yapı verir. Çarpma ve patlamalara bağlı ani ölümlere neden olur. Mars-Uranüs gergin açıları başı çeker.

Yırtılma, Gerilme ve Kopmalar (Ruptures): Fıtık başta olmak üzere ciddi organ hasarları özellikle Sakatlıklar görülebilir. Uranüs (Gerilim) – Satürn (Direnç) sert açılarına olumsuz işleyen Mars (Hücum) ve Pluto (Yıkım) da katılıyorsa organ kaybı olabilir. Buna ameliyatla organ çıkarılması da dahildir.

Dış Gebelik, Gebelik sırasında travmalar, Prematüre doğumlar: 5.ev hamilelik ve doğumu da kapsadığından bilhassa Uranüs 5.evde yer alıyorsa, 5.ev ile 11.ev arasında karşıt açılar egemense, 6.ve 8. ev arasında da sert etkileşim varsa erken doğum (sinir sistemi tam gelişmeden), dış gebelik, düşük, kürtaj görülebilir.

Eşcinsellik: Tıp literatüründe Uranism:Homoseksüellik, Uranist: Homoseksüel anlamında kullanılmaktadır. Bundan tüm Kova burçlarının ya da Uranyen insanların eşcinsel eğilimlere sahip olduğu gibi hatalı bir çıkarsamada bulunamayız .Bu hassas konuda Venüs ve Neptün açılarının yanı sıra Güneş, Ay ve Mars’ın pozisyonlarına da bakmak gerekir. Çift sembollü burçlar (İkizler, Terazi, Kova, Balık) ve temsil ettiği evler, Hava ve Su elementleri çok titiz bir şekilde incelenmelidir.

Normalde Uranüs ırk, dil, din gibi ayrımlarla uğraşmadığı gibi cinsiyet ayrımı üzerinde de durmaz. Daha çok Üni-seks eğilimler Kova kişiliğine özgüdür.

Tikler: Merkür’ün mimikleri bir üst oktav olan Uranüs'te tikler olarak karşımıza çıkabilir. Mars-Uranüs gerilimli açıları son derece önemlidir.

El ve Ayak bilekleri: Bedenimizdeki her dengesizlik belirli bir dalga fonksiyonu yaratır ve bu hassas dalgaların en kolay hissedildiği yerler bilekteki radyal arterdir. Kova’nın en hassas noktası da el ve ayak bilekleridir. Olaylara at gözlüğü ile bakma, esneklikten yoksunluk, eğilmezlik doğal akışı engellediğinden kırılma, burkulma, damar damar üstüne binme vakaları sıkça görülür.

Hiperaktivite: Özellikle İkizler-Kova bileşimi sinir sistemini aşırı uyardığından hiperaktivite sıkça görülür. Ay-Güneş Kova/Yükselen. İkizler ya da tersi. Mars Kova veya İkizler'de ya da Mars-Merkür-Uranüs kombinasyonu dikkat çekicidir.

ASLAN-KOVA aksı yaratıcılık ve özgünlük temalarını içerir. 5.evde görev ve zorunluluklardan uzak benliğini oyunculukla ifade etme ve yaşamdan keyif alma egemenken 11.evde egoyu ve rekabet duygusunu aşıp toplumsal ruh ve işbirliğine yönelme esastır. Bu aksın ortak paydası alkışlara ve yergilere aldırmadan, kişinin içsel olarak ne ise dışta da bunu ortaya koymasıdır. Öz doğasına ihanet ederek aile ve çevre baskısıyla kendine uygun olmayan bir rolü benimseyen insan ağır bir bedel öder. Bu aksla ilgili psikiyatrik tabloya eşlik eden rahatsızlıklar oldukça ciddidir.

Deliryum (Bilinç Kaybı-Çıldırma), Demans (Bunama), Disosiyatif (Konversiyon ) bozukluklar-Histerik Nevroz en sık görülen rahatsızlıklardır.

HİSTERİ: Psiko-nevrozlar kümesinden bir ruhsal bozukluk olan Histeride devinim (hareket), duyu ve bilinç alanlarında, daha seyrek olarak da özerk (otonom) sinir dizgesinde işlev bozuklukları vardır. Bunlar genellikle çözülmemiş ruhsal karmaşaların ve çatışmaların varlığını gösterirler. Histeri klasik çerçevede şu üç başlık altında açıklanabilir;

Konversiyon =Döndürme Disosiyatif =Çözülme Somotizasyon = Bedenleştirme

Histeride oluş nedenleri (genetik-çevresel etkenler); Charcot, histerinin ruhsal doğalı bir hastalık olduğunu, hipnoz ile histerik belirtilerin ortaya çıkabileceğini ileri sürmüş ve bu hastalıkta kalıtımla geçen dejeneratif bir sürecin varlığına inanmıştır.

Onun öğrencilerinden Pi’erre Janet ise; "Histeride "Sabit fikir" (İdee fıxe) temel belirtidir. Bu sabit fikir bilincin zayıflaması ile ortaya çıkan bütün bilinçsiz güçlerin, yani ruhsal otomatizmanın belirtisidir. Duygular, inançlar, istekler ve anılar özel bir şiddet kazanmakta ve zayıflamış olan bilinçten çözülmektedir.” der. Histeride temel belirti olarak gösterilen "Sabit fikir" bu aksı paylaşan sabit burçların en büyük özelliğidir.

Histerik hastaların çocukluk yaşamları ve ailedeki rol benimsemeleri incelendiğinde bu hastaların aile içinde çok özel bir yeri olduğu görülmektedir. (çocuk ya babanın sevgilisidir, ya annenin en becerikli yardımcısıdır) Ailenin gözbebeği konumundaki kişi örseleyici bir durumla karşılaştığında (kaza, tecavüz, dayak, yasak sevi vb) özel rolü sarsılır ve telafisi organik yitime dönüşür. Bu durum en çok koşuşturan, görev yapan motor dizgede, bacaklarda tutmama (inme) gibi bir işlevsizliğin ortaya çıkmasına yol açar. Artık ortada benimsenmiş olan rolün beklentilerini yaptırtmayan bir hastalık vardır.

Histeride birincil ve ikincil kazanç: Histerik belirti bir çatışmayı temsil etmektedir ve çatışmanın doğuracağı bunaltıyı önlemektedir. Buna birincil kazanç adı verilir. Hasta bir çatışmadan, bunaltıdan kurtulmuştur; onun yerine bir organda işlev yitimi olmuştur. İşte Charcot’nun tanımlamış olduğu Güzel Aldırmazlık (la belle indiff’erence) yani belirtiye karşı aldırmazlığı, hatta hoşnutluk durumunu, konversiyon düzeneğinin sağlamış olduğu bu birincil kazanç kavramı ile anlayabiliriz. Birincil kazancın yanı sıra, konversiyon histerisinde çok zaman ikincil kazançlar da vardır. Bunlar hastanın belirtileri yüzünden gördüğü ilgi, ödün bakım, işten, sorumluluktan uzak kalma gibi kazançlardır. Ancak, şunu unutmamak gerekir ki, hem birincil, hem ikincil kazançların sağlanması bilinçdışıdır.

Nöro-biyolojik görüşler: Konversiyon belirtilerinin özellikle kadınlarda ve bedenin sol tarafında daha çok görülmesi bu bozukluğun serebral dominans sorunları olabileceğini düşündürmüştür. Kortizol ve prolaktin hormonları üzerinde durulmuş ve yalancı nöbetlerde kortizol artışı olduğu belirtilmiştir.

Psikanalitik Kuram: Klasik psikanalatik kuramda bu çatışma, çözümlenmemiş Oedipus çatışmasıdır. Histerik, fallik dönemde saplanmış ya da bu döneme gerileme zorunda kalmış kişidir. Burada çocukluktan kalma hiçbir zaman elde edemeyeceği hayali bir sevgi nesnesi söz konusudur. Bu nesneye doğru yöneltilen dürtü, bütün toplumlarda varolan yasak sevi (incest) kuralı ile karşılaşır. Yasak bir dürtünün aşırı sıkıştırılması benlikte bir tehlike olarak algılanır. Böyle bir tehlikeye karşı benliğin kullanıldığı en kestirme yol bu dürtüyü bilinçdışına itmektir. Ancak bastırılan bu dürtü tetikleyici bir uyaranla çatışmaya dönüşür. Buna göre konversiyon histerisinde baskın olan iki düzenek bastırma ve döndürmedir. Bastırma, çatışmanın ve onu doğuran dürtülerin bilinçdışı kalması; konversiyon da bunların somatik bir işlev bozukluğuna (örn. felçlere, anestezilere) döndürülmesidir.

Tarihçesi ve Sağaltım: Hipokrat, histerinin doğaüstü etkenlere bağlı bir bozukluk olmadığını belirtmiş ve hastalığın adını Yunanca dölyatağı (rahim) anlamına gelen hysteron sözcüğünden almıştır. Hipokrat, histerideki belirtileri, doyurulmamış dölyatağının kadın bedeninde dolaşarak bedende başka bir yerde yerleşmesine bağlamıştır. Ortaçağda histeri, şeytana tutulmaya (possession) bağlanmış ve şeytana tutulmuş olan hastalar büyücü olarak görülmüştür. Ortaçağ Avrupasında Histeri, Şizofreni gibi pek çok duygu durum bozukluğu olan binlerce hastaların diri diri yakıldığı bilinmektedir. Hipokrat zamanından beri kullanılan Histeri terimi kişiyi suçlayıcı, kötüleyici anlam yüklenmiş olması gibi nedenlerle artık tıp dilinde kullanılmamaktadır. Histeride göze çarpan yapaylık ve abartılı davranışlar yüzünden hastanın hastalığı bilinçli olarak yarattığı sanılabilir ve bu nedenle hastayı anlamak zorlaşabilir. Ses kısılması (Afoni) konuşamama (Mutizm) oldukça sık görülür, ayrıca gülme-ağlama ve bayılma nöbetleri de hastanın rol yaptığı izlenimini verir. Histerikler genellikle rahatsızlığın altında yatan sorunları kendileri de bilmezler. Bu konuda sezgileri olsa bile bunları dile getirmeye karşı büyük direnç gösterirler. Bu nedenlerle histerik hastaların sağaltımı sanıldığı kadar kolay değildir. Hekim ile Ailenin sabır ve güven dolu işbirliği şarttır.

BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI

Deha ve Delilik çizgisi: Einstein "Bir şeyi tekrar tekrar deneyip farklı sonuçlar almayı ummak kadar belirgin bir delilik işareti yoktur” demiş. Peki o zaman Deha nedir? Deha bize öğretilmeyen yollarla düşünebilme yeteneğidir ve Kova Burcu bu yetenekle donatılmıştır. Ne var ki deha ile delilik arasındaki çizgi çok incedir. Kova bir ayağı yerde (Satürn) bir ayağı gökte (Uranüs) iki arada dolanır. Yerleşik düzene ve alışılagelmiş kurallara uyum sağlamakta zorlandığı için çoğunlukla tuhaf, garip, acayip ve uçuk-kaçık bir yaratık olarak görülür. Oysa Aristo "Bir miktar delilik karışımının bulunmadığı mükemmel bir ruh yoktur” der. Ancak söz konusu olan bir parça deliliktir. Yekpare delilik değil.

Ait olma ve Birey olma ikilemi: İnsanoğlunun yapısında hem bir yerlere ve bir şeylere ait olma güdüsü hem de birey olma arzusu vardır. Aslında insan ait olma ve birey olma dansının bilinci içinde kendi yaşamının dokusunu oluşturur. Bireylik kendi yolunu seçebilme yeteneğidir. Ne istiyorsak onu yapabilme özgürlüğüdür. Bireyliğin karşısında ise toplum baskısı, yerleşik kalıplara uyma, sosyalleşme gibi muazzam güçler vardır. Steven Forrest’ e göre Kova'nın seçimi; "Taviz vermeden kendini ifade etmeyi öğrenmek” tir.

Özgürlük ve Sürü psikolojisi: S. Forest; "Kova'nın en ölümcül düşmanı kabile içgüdüsüdür.” derken, Kova'nın gerçek anlamda özgürlüğüne kavuşabilmesi için bireyliğini sağlam geliştirmesi, aynı zamanda otoriteyi sorgulayarak kültürel ve sosyal şartlanmalardan kurtulması gerektiğini vurgular. Kişi ancak kendi olmayı göze aldığında ve kendi zemininde sağlam durmayı becerdiğinde sürü psikolojisi aşılır. Toplum tarafından lanetlense de sürgün edilse de ayağının altındaki zemin kaymaz çünkü bastığı yeri bilir. Kova pusulayı şaşırdığında Uranüs imdada yetişip H.D.Thoreau’nun sözlerini kulağına fısıldar "Herkes duyduğu trampet sesine doğru yürümeli. Her birimizin ayrı bir trampetçisi var; başkasının trampet sesine doğru yürüyenler hayata uyum sağlayamazlar.”

Bilim ve Teknoloji-Keşifler-İcatlar (Evreka=Buldum efekti): Uranüs bilim ve teknoloji ile 21. yüzyılın gezegenidir. Kova ön planındaki Uranüs ve arka planındaki Satürn enerjilerini doğru kullandığında Bilim ve Teknoloji dev adımlarla gelişir. Thomas Edison (Kova Burcu) bu evrensel akışı yakalamış ve elektriği bulmuştur. Uranüs planeti elektrikle hemen hemen aynı zamanda keşfedilmiştir. Kova kalben ve zihnen bir teorisyendir ve dünya da onun Laboratuarıdır. Sıkça “Evraka” nidaları gökkubbede yankılanır.

Değişim, Yenilik, Orijinallik / Egzantriklik/ Marjinallik: Uranüs diğer planetlerin hepsinden fazla değişimi sembolize eder. "Değişmeyen tek şey değişimdir” düsturuyla hareket eder. O içimizdeki asidir ve doğum haritamızdaki konumu da isyan noktamızdır. Kova kurallara karşı gelmek, mevcut otoriteyi sallamak, tabuları yıkmak için içgüdüsel bir istek duyar. Dik başlıdır. Sınırlama ve yasaklardan nefret eder. Gelenek ve Göreneklere başkaldırır. Değişim rüzgarları ters yönden estiğinde orijinallik yerini eksantrikliğe ve marjinalliğe bırakır. Aykırı davranışlarla başkalarını rahatsız eder. Sivri, kopuk, dağıtmış ve yanlış anlaşılan insan haline gelir.

Çılgınlık-Yabanilik-Terslik: Uranüs’ün normu yüksek voltajdır. Bu tehlikeli akım doğru yöne kanalize edilmediğinde tıpkı bir şimşek ve yıldırım gibi çarpar, yakar. Psikolojik ve organik devreleri koparıp parçalar. Satürn ile bastırdığımız ne varsa Uranüs enerjisi dokunduğunda mayın gibi patlayarak havaya uçar.

Eşitlik-Kardeşlik-Ütopya: Kova bir yandan bireyliği savunurken diğer yandan da tüm insanların eşit olmasında direterek biraz kafa karıştırır. Daha da kötüsü hayatı basitleştirme çabalarıyla iyice karmaşıklaştırır. J.A. Bertrand’ın işaret ettiği gibi; "Kova basitlik peşinde olan karmaşık bir burçtur” Günlük hayatın en sıradan ve basit gerçekleriyle başa çıkmakta zorlanırken diğer yandan evrensel kardeşlik hatta kozmik kardeşlik peşine düşer. Ütopyalar içinde kaybolur. Kaynaştırmakta zorlandığı değerler Nazım Hikmet’in ağzından satır satır dökülüp evrene yayılır;

" Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine...”

Soyutlama yeteneği/ Kopukluk- Bağlantısızlık: Kova'nın olağanüstü bir soyutlama yeteneği vardır. Ancak inceldiği yerden koptuğunda evrenle bağını yitirir. "Birleşik Alan” teorisi yerini "Yerel Gerçek" teorisine kaptırır. Bu zaman da ve boşlukta bağımsız hayatlar süren, ayrı olayları tanımlayan bir terimdir. “Mars'ta ki bir oksijen atomu lokaldir; çünkü Venüs'te ki bir oksijen atomu ile hiçbir alakası yoktur” ya da “İsviçre'de yüksek standartlarda yaşayan bir insanın, Zambiya'da açlıktan ölen bir insanla hiçbir alakası yoktur” gibi tezler üretir. İnsani düzeyde bu tanımlama hiçbir zaman tatmin edici değildir. Sir Arthur Eddington bağlantısızlığa şöyle karşı çıkmıştır. "Bir elektron titreştiğinde evren sallanır.”

İnat, Dik başlılık, Sabit fikir, Soğukluk: Bu özellikler patolojik bir hal aldığında Kova'yı gül bahçesini saran ayrık otuna çevirir. Kova Burcunun herkesten daha fazla kendini tanımaya ihtiyacı vardır. Çünkü diğer insanlar tarafından en yanlış anlaşılanı odur. Barış Hocamın vurguladığı gibi “Kova ve Balık Burçları Zodyak’ın son iki halkasıdır. Bilinçli aklın sınırları ile kendilerini tanıyıp gerçekleştirmeleri ve bunu yapmadan fani dünyada burç özelliklerini doğru kullanarak yaşamaları çok zordur. ”

Devrim-Reform/ İsyan (Anarşist ruhu): Uranüs ve ötesindeki planetlerin astronomik olarak keşfedildikleri zaman psikolojik olarak keşfedildikleri zamanla aynıdır. Uranüs 1781 yılında, bilinçliliğin global olarak yükseldiği bir dönemde bulunmuştur. Amerikan devriminin henüz gerçekleştiği ve Fransız devriminin ise ufukta yükselmeye başladığı dönemdir bu. Aynı zamanda "Aydınlanma Çağı” başlamıştır. Dünya üzerinde her yerde bireyin değeri ve otoriteyi sorgulama hakkı kollektif bilinçte hücuma geçmiştir. Hakimiyet anarşist ruhun eline geçtiğinde ise isyan çıkar. Ortalık karışır. Kova dağıtır. Tozutur. Bir zamanlar Hacette Üniversitesi Psikiyatri bölümü kapısının üstünde şöyle bir yazı varmış; "Herkes dünyayı değiştirmeye çalışıyor, fakat hiç kimse kendisini değiştirmek istemiyor.” Kova'nın gözden kaçırmaması gereken asıl nokta tam da burasıdır.

Sezgi: Kova'nın düşünce süreci sezgiseldir. Nesneldir. Uygarlığın seyir defterine göz attığımızda insanlık tarihinin Uranüs ve Kova burcunun sezgisine çok şey borçlu olduğunu görürüz.

Arkadaşlıklar, Gruplar, Gelecek, Hedef, Yön tayini : Kova'nın temsil ettiği 11. evin geleneksel ismi "Arkadaşlar Evi” dir. Guruplar, Organizasyonlar, Toplumsal hareketlerin yanı sıra Gelecek, Amaç, Hedef, Yön, Plan da bu evin kapsamı içindedir. Bu evin başarısız uygulamasında amaçsızca sürükleniriz. Anı unutup Gelecekte yaşamaya başlarız. Bu evin başarılı uygulamasında önce amaç sonra bu amaca uygun arkadaşlarla organize eylemler yer alır. Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur deyişi, bu günü ıskaladığımızda geleceği de heba edeceğimizi ima eder.

Astronomi ve Astroloji: Jung, Astrolojinin, sembollerin dili ve bireyde bulunan özelliklerin eşsiz kombinasyonun anahtarı olarak önemini vurgulamıştır. Eğer hayata baştan başlaması mümkün olabilseydi astroloji araştırmalarına daha fazla zaman ayıracağını ve onu psikolojiyle birlikte kullanacağını söylemiştir.

Einstein ise; "Astroloji başlı başına aydınlatıcı bir bilimdir. Onun sayesinde çok şey öğrendim ve ona çok şey borçluyum ” ayrıca “ Astroloji insanlık için bir tür yaşam iksiridir ” diye belirtmiştir.

Samanyolu Sisteminin sıradışı gezegeni Uranüs, Mitolojide "Gökyüzü Tanrısı” dır. Astronomi ve Astroloji de bu gökyüzü tanrısının ikiz çocukları gibidir. Her ne kadar günümüzde iki düşman kardeşi oynasalar da gerçekte onlar aynı yumurta ikizidir. Birinin diğerini reddetme hakkı yoktur. Bu aslını inkar etmektir.

Zodyak’ın son halkası Balık Burcu ve yönetici Planeti Neptün yolculuğunda buluşmak üzere,

Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın...

Nazan Öngiden

Faydalandığım Kaynaklar:

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and their keywords (Reinhold Ebertin)

The planets and Human Behaviours (Jeff Mayo)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi(J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil)

Psikiyatri Temel Kitabı I.Cilt ( Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu-HYB Yay)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk_)

İçinizdeki Gökyüzü (Steven Forrest-İlhan Yayınları)

Yükselen Burç/Astrolojik Maskeniz (Jeanne Avery- İlhan Yayınları)

21.Yüzyılda Astroloji (Elizabeth Teissier-Milliyet Yay)

Kuantum İyileşme (Dr.Deepak Chopra- İnkilap Kitapevi)

Hastalıklardan Kurtuluş (Dr.Hari Sharma- Sistem Yay)

Mutluluk Sanatı (Dalai Lama-H.C.Cutler / Dharma Yay)

Terazinin Hüznü (J.A.Bertrand-Metis Yay)

Tüm Hatalıkların Zihinsel Nedenleri (Louise L.Hay_Akaşa Yay)

Ayurveda/Strese en kolay çözüm (Vesile Bolaç-Sistem Yay)

Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:18 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #18
Balık
Bütünden kopup varlık alemine inen insan varlık dairesindeki seyrini tamamladıktan sonra kaynağına geri döner. Astrolojik deyişle; İniş noktası Koç Burcudur. Sırasıyla diğer burçlar gelişim mertebeleridir. Çıkış noktası ise Balık Burcudur. Balık Burcu, Başak Burcu ile aynı aksta yer alır. Bu aks, İnsanla Alemleri buluşturduğundan varlık dairesinin şah damarı gibidir. Balık Aşktır, Başak Akıl. Balık Ruhtur, Başak Ten. İkisinin birlikteliği Candır. 6.ev sınırlı toprak parçası,12.ev uçsuz bucaksız okyanustur. 6.ev beşeri, 12.ev ilahidir. 6.ev anahtar, 12.ev kilittir. İkisinin birlikteliği şifadır. Bu aksın doğru şifresi belki de İkbal’ in sözlerinde gizlidir.



“ Kalk, akılla aşkı kucaklaştır.”



BALIK BURCU DERECELERİ*:

Right calcaneum: Sağ topuk kemiği

Left calcaneum: Sol topuk kemiği

Nerves of right foot (Appendix): Sağ ayak sinirleri, Apandisit (Kör bağırsağın solucanımsı uzantısı)

Nerves of left foot (Asthma): Sol ayak sinirleri, Astım

Right cuboid bone: Sağ küboid kemik (Zarsı kemik)

Left cuboid bone: Sol küboid (zarsı) kemik

Right talus: Sağ topuk (astragal) kemiği (Aşık kemiği)

Left talus: Sol topuk kemiği

Right metatarsus (Rheumatic fever): Sağ ayak tarağı, Ateşli romatizma

Left metatarsus (Enteric fever): Sol ayak tarağı, Tifo

Lymph vessels of foot: Ayak lenf damarları

Plantar artery of right foot: Sağ ayak tabanı arteri

Plantar artery of left foot: Sol ayak tabanı arteri

Right cutaneous veins: Deriye (cilde) ait sağ damarlar

Left cutaneous veins: Deriye ait sol damarlar

Cruciate ligaments of right foot: Sağ ayak haçsı bağ dokuları

Cruciate ligaments of left foot: Sol ayak haçsı (istavroz şeklinde) bağ dokuları

Extensor muscles of right toes: Sağ ayak parmaklarına ait ekstensor kaslar (Ayak parmaklarını uzatan-açıcı kaslar)

Extensor muscles of left toes: Sol ayak parmaklarına ait uzatıcı (açıcı) kaslar

Right fibula muscle: Sağ fibula (Kamış kemiği) kası

Left fibula muscle (Enteric fever): Sol fibula kası, Tifo

Achilles tendon of right foot (Insanity, Appendicitis): Sağ ayak aşil tendonu (ökçe kirişi), Delilik (cinnet), Apandisit

Achilles tendon of left foot (Spine): Sol ayak aşil tendonu, Omurga (Bel kemiği)

Right distal tibio-fibular joint : Sağ tibya (kaval kemiği) ve fibulaya (kamış kemiği) ait uzaksal (merkez veya mafsaldan uzak olan) eklem

Left distal tibio-fibular joint (Cancer, gout): Sol tibya ve fibulaya ait uzaksal eklem, Kanser, Gut (Damla hastalığı)

Plantar nerves (Suicide): Ayak tabanına ait sinirler, İntihar

Phalanges of right foot (Chronic glomerulonephritis): Sağ ayak parmağına ait küçük kemikler, Kronik böbrek iltihabı

Phalanges of left foot (Tuberculosis): Sol ayak parmağına ait küçük kemikler (Falanks), Tüberküloz

Toenails of right foot: Sağ ayak parmağı tırnakları

Toenails of left foot: Sol ayak parmağı tırnakları

*Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)



NEPTÜN, BALIK Burcunun yönetici planetidir. Güneş sistemi içinde ağır-aksak dönen bu planetin en temel prensibi sınırların çözülmesi ve bilincin aşılmasıdır. Neptün, bir anlamda insan denen varlığın evrenle bağlantısını sağlayan “Kozmik Anten” gibidir. “Holografik-Bütünsel” algı sistemiyle bir kum tanesinde dünyayı görür. Balık Burcu doğal hazinesi olan sezgi, his, hayal, iç görü, taktir, şükran, özveri, sevgi ve şefkatiyle evreni kucaklar ve tüm varlıklarla derin bir ilişki kurar. Balık Burcu ve Neptün planetinin gölgeleri; Kurtarıcı-Kurban ikilemi, Bulanıklık, Çözülme, Dağılma, Gerçeklerden kaçış, İnkar, Aldatma-Aldanma, Boğulma, Kaybolma, Zehirlenme ve Bağımlılıklardır.



BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLARI



Kılcal Damarlar (Kapiller): Dolaşım sisteminin en ince damarlarına bu isim verilir. Atardamarcıklarla, toplardamarcıkların bağlantısını sağlarlar. Kanla doku arasındaki gaz, besin maddesi, yıkım ürünleri ve ısı alışverişi kılcal damarlarda olmaktadır. Neptün-Uranüs sert açıları kılcal damar çatlamaları ve varis, Neptün-Venüs sert açıları kılcal damar genişlemeleri ve Telanjiyektazi; tende ben şeklindeki lekelere yol açabilir. Neptün-Mars sert açıları kas gevşemeleri, Ay ve Satürn gergin açıları da eklendiğinde deri sarkmalarına, kırışıklıklara neden olabilir. Jüpiter de bu tabloyu destekliyorsa sellülit, hassas cilt yapısı ve alerji problemleri görülebilir. Özellikle Yükselen burç da gergin açılar altındaysa.



Epifiz Bezi (Pineal Gland): Beyinde, üçüncü ventrikülün arka duvarındaki bir çıkıntının yaptığı ufak bir bezdir. Descartes, bunu “Ruhun Evi” olarak kabul etmiştir. Neptün-Balık Burcu, insan bedeninde 6 ve 7.chakraları yönetir. 6. chakra da yer alan “Üçüncü Göz” saf bilince ulaşmanın mekanıdır. Sezgiyi ve Holistik düşünceyi temsil eder. 7.chakra ise Asıl Beyini temsil ettiğinden “Sağ Beyin Fonksiyonları” burada yer alır. Burada kişisel enerji alanımız evrenle birleşir ve temel ilahi ilkeyle birliği yaşarız.



Bu bez doğal uyku ilacı “Melatonin” adlı bir hormonu bedene pompalar. Aynı zamanda bu hormon cinsel gelişim devrelerini etkiler. Bu bezin etkisi bilimsel olarak tamamen açıklanamamıştır fakat son zamanda yapılan araştırmalar antioksidan olarak melatonin yetersizliğinin erken yaşlanma (kırışıklıklar-sarkıklıklar) Alzheimer hastalığı, çeşitli kanser türlerinin gelişmesine yol açtığını göstermiştir. Pinealoma bu bezin seyrek görülen tümörüdür.



Omurga (Spinal Canal): Omurga bize ilk omurgalı yaratık olan Balıklardan mirastır. Omurga omurlarının ve disklerinin çarpıklıkları sinir sistemini direkt uyardığından son derece riskli rahatsızlıklara yol açar.



Omurilik (Spinal cord): Merkez sinir sisteminin omurga içinde yer almış bölümüdür. Beyinde olduğu gibi omurilik de üç zarla kaplanmıştır ve ince zarla örümceksi zar arası beyin-omurilik sıvısıyla doludur.Omurilik de ak madde üste bozmadde alttadır. Omurilikten 31 çift spinal sinir ön ve arka olmak üzere ikişer kökle çıkarlar. Ön kök harekete, arka kök ise duyuya hizmet eder. Hissi liflerin hücreleri arka kök ganglionu içinde bulunur, motor liflerin hücreleri ise omuriliğin gri maddesi içindedir. Duyu organlarından beyine ve beyinden kaslara giden bütün sinirler omurilikten çapraz olarak geçerler. Bu sebepten dolayı, beynin sol tarafı vücudun sağ tarafını, sağ tarafı da vücudun sol tarafını idare eder. Omurilik bir refleks merkezi olarak çalışır. Omuriliğin en sık görülen hastalığı Multipl Skleroz dur. Selim ve Habis tümörlerde omuriliğin hem içinde hem de çevresinde oluşabilir.



Lenfatik (Akkan) Sistemi (Lymphatic System): Akkan ,akkan damarları ve lenf düğümlerini kapsar. Lenf bezi olarak adlandırılan bu düğümler vücutta filtre görevi yapar. Zehirli maddeleri alır ve bunları zararsız hale getirir. Lenf bezinde bulunan lenf hücrelerini üretmek görevi dalağındır. Lenf hücreleri, akyuvarların özel bir şekli sayılabilir. Burada üretilen T-Lenfositlerin, bağışıklık sistemini ayakta tutma ve yaşlanmaya karşı büyük önemi vardır. Lenf bezlerinin İltihabına Lenfadenit , Lenf damarlarının iltihabına da Lenfanjit adı verilir. Ay- Neptün gergin açıları Süt bezlerinde görülen Lobüler Kanser, Ay düğümleri de işe karışmışsa süt kanallarında görülen Duktal Kanser yapabilir. Venüs ve Pluto devreye girdiğinde de meme kanseri Metastaz (sıçrama) yaparak koltuk altındaki lenf bezlerini kuşatır. Veya Hodgkın Hastalığı ; Lenfadenom- özellikle genç erkeklerde görülen,vücudun retiküler ve lenfatik dokularına yayılan bir hastalıktır. Ayrıca zührevi bir türevi olan Venüs Granüloması kasık lenf bezlerini büyütür.



Parasempatik Sistem (Vagus Siniri): Parasempatik sistem, Sempatik Sistemin aksine organların faaliyetini yavaşlatıcı yönde etki eder. Parasempatik Sinirler beynin 3.,7. ve 10. (Vagus) sinirlerinden ve omuriliğin son kısmından çıkarlar. Parasempatik Sistem üzerinde Venüs ve Neptün etkili olduğundan bu iki planetin kaynaşması yada zıtlaşması Uyuşukluk, Kronik yorgunluk veya aşırı halsizlik, Laterji, Nevrasteniye sebep olabilir. Yükselen Balık-Terazi-Boğa veya bu burçların yönetici planetlerinin 1 evde bulunması yada 1.evle sert açı yapması etkilidir.



Vücudun doğal ağrı kesicileri (Endorfin) : Son dönemde vücudun morfin ve diğer uyuşturuculardan çok daha fazla etkili olan iç sakinleştiricilere sahip olduğu keşfedilmiştir. Organizmanın kendi kendine ürettiği doğal ağrı kesicilere endorfin adı verilir. Bu “İç Morfin” anlamına gelir. Morfin ve endorfinler nöronlardaki bir alıcıyı doldurarak bloke eder ve ağrı mesajını taşıyan kimyasalların içeri girmesini engeller. Endorfin beyin tarafından üretildiği için etkisi içsel, Morfin ise haşhaş çiçeğinden elde edildiği için etkisi dışsaldır. Bir doğum haritasında Balık burcu güçlü konumda ise ve Neptün planeti de iyi açılarla desteklenmişse vücudun doğal ağrı kesicileri iş başında demektir. Eğer tersi bir durum söz konusu ise doğal ağrı kesiciler yeterince üretilemediğinden nikotin, alkol ,esrar, eroin gibi dışsal uyuşturuculara müptela olma riski verir.



Bağımlılıklar- Uyuşturucu sorunları: Zayıf konumdaki Balık Burcu başta olmak üzere diğer su elementi burçları ve bunların yönetici planetlerinin sert etkileşimi; Ay- Pluto - Neptün / 4-8-12 ev zayıf pozisyonu dikkat çekicidir. En alt düzeyde sigara, kahve, çay, cola tiryakiliği göze çarpar.



Somatik ve Psikojenik Ağrılar: Ağrı duyusal (sensoriyel) ve duygusal (emosyenel) yönleri olan nahoş bir durumdur. Organik (Somatik) kaynaklı ağrılar telkin, hipnoz, akapunktur gibi yöntemlerle azaltılabilir yada giderilebilir (Ör.Ağrısız doğum) Ruhsal kökenli (psikojen) ağrı tanımını yapabilmek için ise organik bir bozukluğun olmaması ve ağrı ile psikolojik bir olay arasında kesin bir bağın bulunmaması gerekir. Dissosiyatif (Çoğul kişilik) bozukluğunda baş ağrısı sıkça görülür. Ağrıların en temel psikolojik şifresi; Sevgi ve destek bulma özlemidir.



Uyku ve bozuklukları (Dissomnia): Beyin epifizinin melatonin hormonunu salgılayabilmesi için gün boyu bol ışık, geceleyin ise ışıktan kaçınılması gerekmektedir. Ayrıca iyi bir uyku için karanlık, serin ve sakin bir ortam seçilmelidir. Başlıca uyku problemleri; Uykusuzluk =İnsomnia; Uykuya dalmada,uykuyu sürdürmede güçlük ya da uyuduğu halde uykusunu almamış, dinlenmemiş hissetme ile belirli bozukluktur. Aşırı Uyku=Hipersomni; Bu bozukluğun temel belirtisi geceleri normal süre uyunduğu halde gündüzleri aşırı uykululuk durumudur. Buna uyku sarhoşluğu da denir. Parasomni; Bu bozuklukta normal uykuda anormal bir olay belirir. Bunlar; a) Bunaltılı düşler =nightmare; Kabus bozukluğu da denen bu durumda korkulu düşler görerek uyanma nöbetleri olur. Genellikle uykunun REM safhasında meydana gelir. b)Uyku terörü= pavor nocturnus; Uykunun genellikle ilk birkaç saatinde NREM döneminde bir düş olmaksızın bireyin birden büyük bir korku ile haykırarak uyanma nöbetidir. Uyku terörüne yetişkinlikte sıklıkla anksiyete bozukluğu eşlik eder. Ani başlayan uyku teröründe ise Epilepsi düşünülmelidir. C)Uyurgezerlik= Somnabulizm; Genellikle yavaş dalga uykusu sırasında ortaya çıkan ani motor aktivite ile belirlidir. Nöbet sırasında kişinin yüzü donuktur, tek bir noktaya bakarak hareket eder. Uyandırmak güç olur. Psikolojik fügler uyurgezerlik ile karışabilir fakat uyurgezerlik birkaç dakika sürmesine karşın psikojenik füglerde süre genellikle saatler veya günlerle ifade edilir. Bu durum ciddi patolojilerle ilgilidir.



Neptün Uyku ve Rüya haricinde, Koma – Anestezi – Hipnoz – Telkin -Trans – Varsanı (Hallucination) – Yanılsama (İllusion) – Meditasyon ve Placebo (ilaç olarak verilen tesirsiz madde) gibi durum ve teknikleri de yönetir.



Zehirlenme ve Boğulmalar: İlaç, Gaz, Alkol gibi kimyasal zehirlenmelerin yanı sıra Gıda zehirlenmeleri de görülür. Zehirlenme, Su ve Duman boğulmalarında Neptün-Ay-Mars –Pluto uyuşmazlığı baş etkenken, solunum yoluyla ilgili boğulmalar ve Astım Nöbetlerinde devreye Merkür ve Satürn de girer.



Bulaşıcı hastalıklar: Neptün-Ay-Venüs-Pluto sert açıları daha çok viral- zührevi (Aids, Genore vb), Neptün-Güneş-Mars-Pluto-Chiron sert açıları (özellikle zayıf bir 6.ev veya Başak burcu etkisi) bakteriyel ve diğer mikro-organizmaların yol açtığı bulaşıcı hastalıklara sebep olabilir. Candida, Parazit, Mantar da sıkça görülür.



Ayaklar: Balık'ın insan fizyolojisindeki simgesi ayaklardır. Çoğunlukla ya biblo gibi minyatür ya da taraklı ayaklara sahiptirler. Buçuklu ayakkabı numaralarıyla dikkat çekerler. Ayrıca ayak kemik bozuklukları, Pigeon;İçe basma gösteren ayak parmağı, Webbed; Ördek parmaklılık, Nasır, Mayasıl, Mantar, Tırnak batması, Taban düşüklüğü görülür fakat asıl zayıf noktası Aşil kirişidir. En sık görülen rahatsızlık aşil kirişi ağrısı, aşil kirişi seröz torbasının iltihabı- Albert hastalığıdır.



Aşil Sendromu: Yunan mitolojisine göre, Aşil’i annesi, yaralanmaz hale getirebilmek için, kutsal nehir suyuna batırmış. Fakat çocuğu suya sokarken, ayak bileğinin arkasından, topuğunun üstünden tutmuş ve Aşil’in vücudunun bir tek bu bölgesi nehir suyuyla ıslanmamış. Böylece Aşil’in tek zayıf noktası, ayak topuğunun üstü olmuş, ancak oradan yaralanabilmiş.



Sıhhatsiz Bünye - Zafiyet: Neptün gergin açıları özellikle bağışıklık sistemini zayıflattığından her türlü hastalığa davetiye çıkarır. Organ, doku ve kaslarda yol açtığı başlıca deformasyonlar; Atrofi ;Beslenme yetersizliği sonucu vücudun bir kısmının büzülüp, kuruyup erimesi, Nekroz ;Bir organın çürüyüp ölmesi, canlı dokunun mahdut bir bölümünün ölümü, kangren. Anemi ve Göz zayıflıkları; Konjunktvit, Miyop, Astigmat, Körlük, Gece körlüğü (Nyctalopy) Ayrıca Sürmenaj (Beyin yorgunluğu-Brain fog)



İfrazat Dengesizlikleri: Vücudumuzdaki sıvı ve salgıların idaresinde Ay ve Neptün egemendir. Mitolojide Neptün Okyanus Tanrısı Poseidon dur.Okyanus fırtına ve selleri yönetir.Vücudumuzdaki ifrazat dengesizliklerinde, su tutulması (ödem) ve su kaybında (İshal, kusma, aşırı terleme) hatta iltihap ve cerahat toplanması (Apandisit, Sivilce,Çıban), Kapanmayan yada geç kapanan yaralarda, durdurulamayan kanamalarda, sık idrara çıkma veya idrar kaçırmada, Prostat Nefrit ve diğer Böbrek rahatsızlıklarında, Sulu gözlülük veya kuru gözlülükte Neptün’ün parmak izine rastlarız. Bu konuda Ay düğümleri de kilit öneme sahiptir.



Başak-Balık aksının ana teması HİZMET tir. Başak ve Balık evrenin gönüllü hizmetkarlarıdır. Başak enerjisi birime, balık enerjisi bütüne odaklanır. Başak, Balık kutbunu yok saydığında bölünmeye, Balıkta, Başak kutbunu yok saydığında dağılmaya uğrar. Bu çok hassas aksın, genel anlamda uyumlu hali Sağlık, uyumsuz hali de Hastalıktır.



Bu aksın belli başlı psikiyatrik bozuklukları; Obsesif-Kompulsif bozukluklar, Hastalık hastalığı, Şizofreni, Dissosiyatif bozukluklar; Dissociative Amnesia (Unutma-Amnezi),Dissociative fuges (Kaçıs), Dissociavite Identity Disorder (Çoğul kişilik bozukluğu), Madde Bağımlılığı (Alkol, Nikotin, Esrar, Kokain, Morfin vb.)



Çoğul Kişilik Bozukluğu: “Multiple Personality Disorder” olarak da bilinen bu bozukluğun temel belirtileri bellek ve kimlikle ilgilidir. Kendi içinde sürekliliği olan, öznel olarak ayrı, fakat birbirinin yerini alabilen kişilik durumları ya da kimlikler aynı kişide birlikte varlığını sürdürmektedir. Birbirine entegre olamayan bu kişilik durumları genellikle kısa sürelerle ve belirli işlevleri yüklenmek üzere etkin olurlar. Kişide beliren ve bir süre ona tümüyle egemen olan bu ayrı kimliğe “Alter kişilik” (alter identity) denilir. Bireydeki ayrı kimliklerin sayısı en sık 2-10 arasındadır fakat daha yüksek sayılı çoğul kişilik bozukluğu vakalarına da rastlanmıştır.



Genel belirtiler: Kişilikler arasında belirgin olarak farklı ses, aksan, kelime hazinesi, yüz ifadesi, hareket özellikleri, sağ-sol el seçimi, alerji, semptom, gözlük numarası görülür. Kadınların, alt kişiliklerden her birinin ayrı birer adet periyodu olduğu için ayda iki ya da üç kez regl oldukları görülmüştür.Ayrıca çoğul kişiliklerin diğer insanlar kadar hızlı yaşlanmadıkları gözlenmiştir. Hasta gündelik yaşamının büyük bölümünü genellikle depresif duygular içersinde olan ve içinde bulunduğu ruhsal durumun sonuçlarına katlanan “Ev sahibi” kişiliğiyle geçirir, hekime genellikle bu durumuyla gelir. Çok sayıda bedensel yakınma dile getirebilir. Bunlar içersinde baş ağrısı en sık görülenlerden biridir ve genellikle kişilik değişim (switching) anlarında yada bir alter kişiliğin denetimi almak için bir diğerini zorladığı anlarda başlar. Bazı çoğul kişilikleri anesteziyle bayıltmak da zordur. “anestezi kabul etmeyen” bir alt kişiliğin devreye girmesiyle ameliyat masasında uyanan çoğul kişilikler vardır.



Amnezi (hafıza) belirtileri; Dalgınlıklar, hatırlanamayan zaman dilimleri ve davranışlar, kaçmalar (füg),nereden geldiği belli olmayan eşyalar, ilişkilerde açıklanamayan değişiklikler, bütün yaşam öyküsünün parçalar halinde hatırlanışı.



Otohipnotik belirtiler; Kendiliğinden olan trans halleri, kendini kaptırma halleri, kendiliğinden olan yaş regresyonları, negatif var sanılar, vücudun dışına çıkma yaşantıları (trance logic) kişilik değişimi esnasında göz kürelerinin yuvarlanması (eye rolling) görülür.



Oluş nedenleri ve Tedavisi: Çocukluk çağında cinsel, fiziksel, duygusal taciz ve ihmale yüksek oranlarda rastlanmıştır. Bu bozukluğun genellikle 9 yaşından önce, hipnozabilitenin erişkine oranla fazla olduğu yani olgun gelişim dönemlerine girilmeden önce başladığı belirtilmektedir. Çoğul kişilik bozukluğu ilaç tedavisine iyi yanıt vermez. En etkili tedavisi kişilik durumlarını tanıyıp kabullenen ve bunların ayrılmasına yol açan ruhsal süreçleri tersine çevirmeyi hedefleyen ve yaşanan travmalar üzerinde çalışan bir psikoterapidir. Bu tedavi uzun ve acı dolu olabilir. Kişiliklerin birleşmesi (füzyon) yolu ile entegrasyona ulaşılması asıl amaç olsa da bazı olgularda kişilikler arasında çatışmanın azaldığı bir düzeyle de yetinilir. Bu “Kalabalık ruh hali” nin tedavisi hipnoz veya imgeleme yoluyla da desteklenir.



Çoğul Kişilik bozukluğunu tıbbi bulgular çoğunlukla çocukluk dönemi travmalarına bağlasa da Astrolojinin ışığı altında baktığımızda Balık Burcu ve Gizemli efendisi Neptün’ün yoğun etkilerini yakalarız. Genellikle duygusal bakımdan iyi gelişmemiş, değişken ruhsal yapı gösteren, ilgi çekmekten hoşlanan kişilik yapılarında karşılaşılan engellerden, sorunlardan, yaşamın gerçeklerinden kaçış olarak ortaya çıkar. Psişe birden fazla kişiliğe bölünerek, bir şekilde, acıyı dağıtmakta ve tek bir kişiliğin taşıyamayacağı şeyi çeşitli kişiliklere yaymaktadır.



Stewenson “İki ruhlu Doktor” romanında Dr.Jeykel ve Mr.Hyde tiplemesi gündüzleri iyi, geceleri kötü olan bir hekimin öyküsünü anlatır. Benlikte birleşip bütünleşmiş olan iyi ve kötü davranışlar bölünerek, ayrı bilinç durumu içinde farklı kişilik yapılarıyla çalışkan, dürüst, erdemli yada yok edici, saldırgan davranışların dehşet verici görüntülerini sergiler.



BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLARI:



Teslimiyet- İman (Kader olgusu) : Neptün’ün en temel şifresi Tanrıya iman ve Kadere teslimiyettir. Onun prensibine göre “Akıl anahtar, Aşk kilittir.” Ancak anahtar olabilen akıl kilit olan aşka teslim olduğunda gerçek mutluluğa kavuşur. Akıl anahtar olduğunu unutup kilit kesildiğinde açmaza düşer. Neptün enerjisi, Balık burcu kanalıyla aklı aşar saf bilince ulaşır. 11.Yüz yılda yaşayan bir Çin filozofunun sözleri Su elementinin temsilcisi Balık Burcunu çok güzel tanımlıyor.



“Su teslimiyetle fetheder; asla saldırmaz ama son savaşı daima o kazanır”



Bütünleşme Arzusu (İlahi Aşk): Neptün enerjisi bize her şeyin ardında ilahi bir güç olduğu inancını verir. Tüm varlıkların İlahi Aşkla titreştiklerini, Yüce Yaratanın her yerde ve her şeyde var olduğunu hissettirir. İnsanın kendi benliğini aşarak yaratıcı kaynakla birleşebilmesi için önce kendi potansiyelini işleyip kendi içindeki bütünlüğü tamamlaması gerekir. Balık Burcu süreci, aşkın insanın eseri değil, insanın aşkın eseri olduğunu idrak etmemize yardımcı olur.



Ruhsal Danışman- Medyum- Derviş- Bilge-Mistik / Üşütük-Kaçık : Balık burcu gelişmiş algılama ve sezinleme yeteneği ile donatılmıştır.Resmin bütününü görme potansiyeli yüksektir. Ancak yüksek enerjileri dengelemek hiç kolay değildir. Ruh bedene oranla daha akışkan ve hızlı tekamül edebilme potansiyeline sahipken, beden daha katı ve hantal olduğundan iki devre arasındaki denge bozulduğunda insan hastalanır.Yüksek ruh enerjisi bedeni yakar. Bu enerjiye hazırlanmayan sinir sistemi çöker. Neptün enerjisi Spiritüel alanda bir lider yaratabileceği gibi bir Şizofren veya Paranoyak da yapabilir insanı (Özellikle 12.evde toplanan planetler)



Yüksek beklentiler- İdealler (Yüceleştirme-Sublimasyon): Doğum haritamızda Neptün nerede yer alıyorsa orada bozguna uğrama olasılığımız yüksektir, çünkü kollektif bilinçdışını temsil eden Neptün enerjisine maruz kaldığımızda irademiz zayıflar. Bu sürükleyici enerji gerçekleri inkara, kendini kandırmaya, insanları idealize etmeye ve olaylara özel önem yüklemeye meyil verir. Neptün Venüs’ün bir üst oktavı olduğundan “Aşık Arketipi” de yücelerek “İlahi Aşk” mertebesine çıkar. Balık Burcu veya Neptün enerjisi güçlü olanlar sıradan ve ihtiyaçlı bir fani ile ilişki kurmak yerine ruh eşinin peşine düşerler. Kendisini Tanrının en sevgili kulu olarak gördüğünden, sevdiğinin de Tanrının bir armağanı olmasını diler. Özellikle Neptün-Jüpiter kavuşumu iflah olmaz bir idealist ve optimist yapabilir insanı.



Şaşkınlık- Dalgınlık-Karışıklık-Dağılma- Çözülme- Kaybolma: Gerçeklerle yüzleşme, zorluklara göğüs germe, kararlı olma Balığın saf ve toy yaradılışı ile bağdaşmaz. Gerçeklerin koynunda horul horul uyumayı yada en azından şekerleme yapmayı sever. Olaylara pembe renkli astigmat merceğini takarak bakar. Doğruları eğip-bükerek kabullenebileceği bir şekle sokar. Hayal havuzunun suyu çekildiğinde balık kokmaya başlar. Son tahlilde pul pul olup dağılır.



Gerçeklerden kaçış (İnkar mekanizması/Yadsıma-Denial): Gerçek (Satürn) İnkar (Neptün) bir araya geldiğinde Yadsıma düzeneği devreye girer. Bu ilkel savunma mekanizmasında bilinçdışı bir yakıştıramama, yok sayma özelliği vardır. Gerçek olanın yerine gerçek dışı başka kabullenişler, başka düşünce ve inançlar oluşturulur. İnsanoğlu acı veren gerçeği kolay kolay görmek istemediğinden bir bakıma devekuşu felsefesi uygulayarak istemediği durumdan kaçmaya çalışır.



Kurtarıcı ve Kurban İkilemi: Zıt yönde aşırıya kaçmak Balığı, Balık yapan en güçlü çelişkidir. Dünya sahnesine ya Kurtarıcı yada Kurban rolüyle balıklama dalar. Fromm bu mistik figürü “Sihirli Kurtarıcı”,Masserman ise “Her şeye gücü yeten uşak” olarak belirtmektedir. Kurtarıcı miti bilinçaltı insanın kendini Tanrı yerine koyması anlamına geldiğinden ölümlü bir faninin bu rolü sonuna kadar sürdürmesi olası değildir. Er yada geç manyetizma terse döner. Bir süre sonra kişi Kurtarıcı kutbundan Kurban kutbuna savrulur. Kendini terk edip başkalarında kaybolur. İçindeki zengin kaynağı keşfetme ve geliştirme yetersizliğine düşer. En temelde Kurtarıcı kutbu bizim Tanrısal yönümüzü, Kurban kutbu da İnsani yönümüzü içerir. Kutbiyetli bir dünyada kutbiyetli bir varlık olarak, gel-git ve iniş-çıkışları yaşamadan bu manyetizmayı dengelemek olanaksızdır.



Mazoşist ruh yapısı (Sado-Mazoşist döngü): Zodyak’ın adı çıkmış mazoşisti Balıksa, sabıkalı sadisti de Akreptir. Karanlıkta el yordamıyla bir çırpıda birbirlerini bulurlar ve kolay kolay bırakmazlar. Sado-Mazokist yapı kendisini cinsel alanda sergileyen, Kurtarıcı-Kurban ana ikileminin bir yan versiyonudur. Aslında Sado-mazokistik ilişki modeli aynı kişide bulunur. Sadece bir yüz karanlıkta (pasif) diğer yüz ise aydınlıkta (aktif) kaldığı için ikili ilişkilerde yansıtma mekanizmasıyla işler. İlişkide acı dikkati çekse de temel dinamik acı değil, güç ikilemidir. Sadistin eziyet ve işkence ederek mazoşist üzerinde kontrol sağlaması iki tarafta da fizyolojik açıdan endorfin üretimini tetikleyip aşırı canlı ve iyi hissetme hali yarattığından, haz almayı artırdığı öne sürülmektedir.



Hülyalı- Gizemli- Büyüleyici / Baştan Çıkarıcı- Entrikacı -Düzenbaz: Neptün hipnozu yönettiğinden Balık burcunun hipnotik yetenekleri insanları sürükleyebilir. Mitolojide yer alan öyküye göre; deniz perileri şarkılarıyla denizcileri kayalıklara çeker, binlerce gemiyi yoldan çıkarırlarmış. Deniz kızı yada su perisi, bir erkekten kendisini sonsuza kadar sevmesini ister, aksi taktirde onu cazibesiyle su altına çekip boğarmış. Bu yarı-tanrıça örneği Neptün’ün karanlık yüzüdür.



Sanatçı kişilik / Aşırı Hassas ve Duyarlı yapı: Balık burcunun ilham perileri boldur ve diğer insanlara da ilham kaynağı olabilir. Uyumlu Venüs-Ay -Neptün açıları Şiir, Müzik, Resim, Dans başta olmak üzere her türlü sanatsal yeteneği bağışlar. Fantezi ve hayal gücünü besler.Yaratarak doyuma ve dinginliğe ulaşmayı sağlar. Zayıf konumdaki Balık burcu ve gerilimli Neptün açıları aşırı duyarlılık, hassasiyet, alınganlık, küskünlük ve bağımlılık verir.



Sınır problemi-Zeminsizlik(Pasifizm): Balık burcunun maddi alemde en büyük derdi sınır koyamama ve zeminsizliktir. Ruhen sınırsız okyanuslarda huşu içinde yüzerken (l2 ev), bedenen karada yaşamaya mahkum bir fani (6.ev) rolüne sıkışıp kalması onu ağa takılan balığa döndürür. Sersemler. Acıyla kıvranır, kurtarılma arzusuyla çırpınıp durur. Bir doğum haritasında 6. evi Balık Burcu kesiyorsa ve planetler burada yığılmışsa özellikle Ay yada Güneş burada yer alıyorsa kendine acıma, sorunlardan kaçış ve bağımlılık verebilir. Neptün Başakta yada 6 evde tabiri caizse; “Sudan çıkmış Balık” olur.



Bulanıklık- Yalancılık- Kaypaklık – Aldatma-Aldanma : Balık Burcunun, Başak Burcu kadar mantık ve analizle arası iyi olmadığından kendini kandırmaya ve aldatmaya meyillidir. Hayata gerçekçi bakabilme konusunda kendini eğitebilmesi için karşı kutbu başağa doğru yüzmesi gerekir. Eğer 6. evi başak kesiyorsa yada Başak da hatırı sayılır planetler toplanmışsa daha rahat denge kurabilir. Gerilimli Neptün- Ay- Güneş (Bulanıklık) Neptün-Merkür -Mars (Yalancılık - Kaypaklık) Neptün- Venüs-Pluto açıları da (Aldatma - Aldanma) temalarına yatkınlık verir.



Takdir- Şükran-Tevekkül -Huşu: Balık Burcu ve Neptün’ yen insanlar akıl almaz ölçüde tevekküldürler. Huşu içinde yaşamayı severler. Yürekleri taktir ve şükran duygusuyla çarpar. Kurdun-Kuşun rızkını veren Yüce Rab’ in hiçbir kulunu ihmal etmeyeceğine inanır ve her şerde bir hayır görürler. Ayrıca koruyucu meleklerine de çok güvenirler.



Merhamet- Fedakarlık- Kendini adama (Bütünün hayrı): Balık burcu bütünün hayrına hizmet için yeryüzündedir. Bu çok yüce bir misyon olduğundan tehlike ve yanlış kullanımlara açıktır. Dr.Chopra, tüm canlı organizmaların tekilin çıkarlarına çoğulun çıkarlarını yeğleyen davranış kalıpları sergilediklerini belirterek bu konunun kalbine temas ediyor; “Hücreler kendileri için değil, bir parçası oldukları dokunun bütünlüğü için çalışırlar. Aynı şekilde dokularda organların bütünlüğü için uyumlu bir şekilde çalışmalarını sürdürürler, daha sonra organlarda tüm organizmanın bütünlüğünü sağlarlar. Modern Biyoloji bu olayı genetik olarak programlanmış bir fedakarlık biçiminde değerlendirmektedir. Canlı bir organizmanın herhangi bir parçası, daha büyük bir varlığın genetik bütünlüğünü korumak için ölmeye hazırdır”



Rafine enerjiler (Arıtma-Saflaştırma mekanizması) / Sis-Sel-Anafor-Batak: Balık (Arıtma) –Başak (Saflaştırma) enerjileri zihinsel ve bedensel tıkanıkları açar, toksinleri dışarı atar, kişisel ve evrensel kaynakları birleştirerek nihai şifa verir. Bu gücün olumsuz kullanımı hem psikolojik hem de organik devreleri bozduğundan sis ,sel ve anaforlara yol açar. Özellikle su ve toprağın ayarsızlığı çamurlaşmaya yol açtığından insanı doymak bilmeyen bir batağa çevirebilir.



Sevgi- Şefkat- Empati (Şifa yeteneği) / Özdeşleştirme: Tüm su elementine mensup burçlar özünde taşıdıkları arıtıcı enerjilerle güçlü şifacılardır. Balık burcunda en üst düzeyde ifade bulan Sevgi, Şefkat ve Empati hisleri olmaksızın tıbbi teknikler bir işe yaramaz. Bu duyguların,hekimden hastaya akışı, fizyolojide iyileşme etkisi doğuran bir dizi karmaşık biyolojik tepkiyi harekete geçirir. Özellikle Şefkat, kendine hizmet eden bir mekanizma olduğundan veren kişiyi de iyileştirir, yeniler. Şefkat yoksunu olmak başlı başına hastalık yapıcı bir durumdur. Olumlu süreçte Balık Burcu şefkatiyle yumuşacık ve sıcacık bir battaniye gibi tüm varlıkları sarıp sarmalar. Gelişmiş empati yeteneğiyle bir sismograf gibi evrenin titreşimlerine duyarlıdır. Özdeşleştirme tuzağına düşmeden bu üstün duygularını evrimleştirmeyi başardığında insanlığa çok güzel bir mesaj iletir. İşte o zaman hepimiz Kozmik Vücudun bir parçası olduğumuzu hisseder ve diğer parçalara kayıtsız kalamayız. Uyum içinde titreşmek beraberinde iyileşmeyi getirir.



Aşkınlık süreci (Dert-Deva/Hastalık-Şifa/Cennet-Cehennem/Anahtar-Kilit):

Neptün ve Balık Burcunun yönetimindeki 12.evin geleneksel ismi “Sıkıntı ve Sorun Evi” dir. Olumsuz kullanımı hastalık, yoksulluk, mahkumiyet, kötü talihtir. Olumlu kullanımı ise iç görü, yaratıcılık, sağaltım ve aşkınlıktır. 12.ev çemberin son halkasıdır. Bu halkanın içinde her şey zıddıyla birlikte mevcuttur.Yapılması gereken sadece zıt parçaya ulaşana dek adım adım yürümektir. O zaman Derdin karşısında Devayı, Hastalığın karşısında Şifayı, Korkunun karşısında Cesareti bulabiliriz. Ama burada yürümek maharet ister. Neptün sisinde kaybolma yada selinde boğulma riski vardır. Bu evi kesen burç ve bu ev içinde yer alan planet ve açıları bize, tekamül yolculuğumuz hakkında önemli ip uçları verir.



Yunus Peygamber Kompleksi: Balık burcunun sembolü her biri ayrı yönde yüzmeye çalışan birbirine bağlı, iki balıktır (Kurtarıcı ve Kurban kutbu) Yunus Peygamber de Tanrının buyruğundan kaçabileceğini umarak ters yönde giden bir gemiye biner. Yolda fırtına çıkar. Gemiyi batmaktan kurtarmak için fırtınanın sorumlusunu tespit etmek amacıyla kura çekilir. Kurada Yunus çıkınca, kendiside fırtınanın sorumlusu olduğunu itiraf eder ve isteği üzerine onu denize atarlar. Fırtına diner.Tanrının görevlendirdiği büyük bir balık Yunusu yutar. Yunus 3 gün 3 gece balığın karnında kalır. Kurtulmak için dua eder, balıkta onu karaya kusar. Balığın karnında arındırma sürecinden gecen Yunus, balığın kusarak dışarı atmasıyla yeniden-doğuş sürecine girer.



Maslow en yüksek olanaklarımızdan (en düşükleri gibi) kaçtığımızı belirtmekte ve bu olguya “Yunus Peygamber Kompleksi” demektedir. Çünkü Yunus her birimiz gibi kendi kişisel büyüklüğüne dayanamamış ve kaderinden kaçmaya çalışmıştır....



Zodyak da bunca yol almışken bir de Chiron ’a uğramaya ne dersiniz ?

Chiron’un iyileşmeyen yarasından edindiği derin bilgelikten öğrenecek çok şeyimiz olabilir...



Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın...



Nazan Öngiden


Faydalandığım kaynaklar:

Astroloji Ders Notları (Barış İlhan)

*Medical Astrology (Jane Ridder-Patric)

Planets and Their Keywords (Reinhold Ebertin)

The Planets and Human Behaviour (Jeff Mayo)

Tıp ve Sağlık Ansiklopedisi (J.A.C.Brown/Çev.Prf.Dr.Aykut Kazancıgil-Remzi Yay)

Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Pars Tuğlacı-ABC Yay)

Çağdaş Tıp Sözlüğü (Prf.Dr.Ayşegül Demirhan Erdemir/Alfa Yay)

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prf.Dr.M.Orhan Öztürk)

Psikiyatri Temel Kitabı 2.Cilt (Ed.Prf.Dr.Cengiz Güleç-Prf.Dr.Ertuğrul Köroğlu-HYB)

Varoluşçu Psikoterapi ( Irvın Yalom- Kabalacı Yay)

İçimizdeki Gökyüzü (Steven Forrest- İlhan Yayınları)

Astrolojinin Anahtar Sözcükleri (Hajo Banzhaff& Anna Haebler- İlhan Yay)

Holografik Evren (Micheal Talbot- Ruh ve Madde Yay)

Mevlana ve İnsan (Yaşar Nuri Öztürk – Yeni Boyut Yay)

Mükemmel Sağlık (Dr.Deepak Chopra- İnkilap Kitapevi)

Yaşamın Zaferi (Prf.Dr.Özcan Köknel- Altın Kitapları)

On Doğal Tedavi Yöntemi (Dr.James F.Balch- İnkilap Yay)

Sevginin Yolu (Nigel Watts-Dharma Yay)

Ev Doktoru (Dr.Kurt Pollak-Remzi Kitapevi)


Kaynak;Astroloji Dergisi
10-08-2008 01:20 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Angel Çevrimdışı
Angel
*****
Saturna Vip
lt=
Mesajlar: 1,250
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 19

Mesaj: #19
Cvp: Tıbbi Astroloji
TIBBİ ASTROLOJİ – BÖLÜM II
Kironun keşfedilmesi ve etkileri


1920-1950 yıllarında, aralarında Amerika’lı astrolog Charles Jayne’in de olduğu pek çok astrolog, 11. gezegenin olduğu ya da olması gerektiği konusunda hemfikirdiler. Ve 1 Kasım 1977’de, California’daki Pasadena Gözlemevi’nde, Charles Cowal fotoğraf çekerken gezegen yörüngesi olan yeni bir gök cismi keşfetti. Bu fotoğrafı pek çok başka fotoğraf takip etti, ve Cowal, Güneş’imizin etrafında dolaşan 10. gezegenciği keşfettiğine emin oldu. Arizona Üniversitesi’nden Tom Gerehls’de bu keşfi onayladı ve 8 Kasım 1977’de Uluslararası Astronomi Birliği tarafından da onaylanan resmi açıklama yapıldı.

Smithsonian Asrofizik Gözlemevi’nin Küçük Gezegenler Bölümü’nde Başkan olan Brian G. Marsden, keşfedilen bu gezegencik için geçici bir yörünge hesapladı. Daha sonra Zane Stein Dr. Marsden’i ilk efemerisi hesaplaması için ikna etti. Dr. Marsden diğer gezegenlerin yörüngesini kesen gezegenler için özel bir gök cisimleri sınıflandırılması yapılmasını önerdi. Bu sınıflandırma yörüngesi oldukça eğik olan Pluto ve Kiron için geçerlidir. Aslında Kiron’un yörüngesi Satürn’ün yörüngesini keserek Dünya’ya daha da yaklaşır ve Dünya’dan en uzak nokta olan “aphelia”ya ulaştığındaysa, Uranüs’ün yörüngesine temas eder. İlk efemeris’in yayınlanmasını takip eden iki yıl içerisinde, pek çok astrolog bu heyecan verici yeni gelişmeden bilgisayarların da yardımıyla yararlanmaya başladılar ve bazı genel temalar ortaya çıkmaya başladı.

Genel anlamda, Kiron’un annelikle, doğumla ve ilaçlarla doğrudan bağlantısı bulunmaktadır. Dolayısıyla bunlar anahtar kelimeler olarak algılanabilir. Fakat burada anımsanması gereken en önemli kelime “maverick – toplum kurallarına aykırı davranan”dır. Düşünün AIDS en başından beri kural tanımayan bir hastalıktır. Bunu izleyen anahtar kelime ise sorgulayan, rehberlik eden, her zaman burada olan , özel becerilere sahip olandır. Sonuncu ama en az diğerleri kadar önem taşıyan anahtar ise , Yunanca Chiros yani zamanla olan bağlantısıdır.

Açıktır ki, 21. yüzyıl Medapistleri (yazarın modern tıbbi astrolojiyi uygulayanlar için kullandığı terim) olan bizler için, Kiron’un en ilgi çekici yönü, sağlıkla, ilaçlarla ve biyolojiyle olan tüm bağlantısıdır. Biyoloji açısından baktığımızda, Kiron’un keşfi, etik engellerin azalmaya başladığı ve bununla eşzamanlı olarak genetik araştırmaların ve uygulamaların arttığı, Genetik’in eşsiz gelişim dönemi olan 1980-1987 yıllarıyla çakışmıştır.

Kiron daha çok yakın zamanda keşfedildiği için, astrologların nasıl olup da bu kadar kısa zamanda hangi anahtar sözcüklerin onunla bağlantılı olduğunu gözlemleyebildiği merak edilebilir. Öncelikle, daha önceden bilinen binlerce haritanın üzerine Kiron’u yerleştirerek, bu yeni keşfedilen gezegenciğin nasıl davrandığını tam olarak belirlemek oldukça kolaydır, çünkü yapılan her yorumun gezegensel bir açıklaması olması gereklidir. Örneğin, Kiron’u 10. ev/sektör’de Koç’ta olan bir kişi, kendine ve yaptığı işe karşı çok müşkülpesent olabilir, sık sık kendini aşırı derecede yorucu çalışma temposuna sokabilir. Yine benzer şekilde, enerji dolu ve çalışkandır, açıkça çizilmiş hedeflere gereksinim duyar ve hareketsizlikten nefret eder. Eğer bu kişiyi iyi tanıyorsak, bu tarz bir yorumu analiz etmekte sorun yaşamayız. Üstelik, Kiron’un diğer gezegenlere, örneğin 4. ev/sektördeki Satürn’e yaptığı açılara da bakabiliriz. Benim gibi tıbbi astrolojide uzmanlaşmış bir kişi açısından bakıldığında, bu çalışmayı yapmak daha kolaydı. Zaten çok iyi bildiğim yüzlerce kişinin haritasına Kiron’u yerleştirerek, ne hastalıkları olduğunu anlamam ve yine Kiron’un Terazi’nin yöneticisi olduğunu ve bu nedenle de Koç’ta düştüğünü, Yay’da yüceldiğini ve İkizler’de zararlı olduğunu ayrımsamak oldukça kolaydı. Ve belki de burada, tıbbi astrolojinin, gezegenlerin güçleri ve zayıflıklarıyla ilgili 21. yüzyıl diline daha uygun deyimler de bulduğunu eklemeliyim.


Genetik Astrolojide Kiron’un Etkisi

Öncelikle, düzinelerce ve daha sonra da yüzlerce AIDS vakasına bakmadan önce Kiron’un kanser vakalarında çok önemli bir rolü olduğunu hemen keşfettim. Daha sonra 1986 civarında, Louis Rodden’den ilk listeleri aldıktan sonra, Kiron’u AIDS vakalarında incelemeye başladım. İlk fark ettiğim Kiron’un IC’ye ( kişinin haritasında Güneş’in tam gece yarısında olduğu nokta) göre köşe evlerde bulunması ya da IC, Kiron ve başka bir gezegenin orta noktasında yer almasıydı.

Böylelikle Kiron’un üzerinde çalıştığım AIDS vakalarıyla- ki bu vakaların sayısı 1986-1995 yılları arasında 342’ydi- %99.9 doğrudan ilişkili olduğu konusunda emin oldum. Sadece vakaların çok küçük bir yüzdesinde, örneğin Rock Hudson vakası gibi olanlarda, haritada Kiron’un etkisini görebilmek için Hamilton devresini kullanmak zorunda kaldım. Bu kitapta, incelenen tüm haritalarda Kiron’un sadece tıbbi açıdan değil, pek çok açıdan etkilendiğini göreceksiniz. Kiron ve zaman hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmama izin verin. Bildiğimiz gibi, zaman, evrenimizdeki oldukça karmaşık ve üzerinde çok tartışılan fenomenlerden biridir. Stephen Hawking’in “Zamanın Kısa Tarihi” kitabına atıfta bulunarak, onun bu konudaki görüşlerine tamamen katılmadığımı ve bu konunun Hawking ve diğerlerinin düşündüğü kadar karmaşık bir olgu olmadığını göstermeyi umduğumu eklemeliyim. Büyük patlamadan (Big Bang) önce zaman varolamazdı, çünkü ondan hiçbir şey yoktu. Bu nedenle evrenimizin başlangıcı olarak bu tarihi kabul etmek oldukça mantıklıdır. Böylece zamanın sonsuz olmadığını anlarız, çünkü nötronların ağırlığına bakarak evrenimizin küçülmekte olduğu ve şu anda bilinmeyen milyarlarca yıl sonra bir sona ulaşacağı yaygın bir kanıdır. (1995 astrofizikçi evrenin yaşı konusunda henüz kesin bir yargıya varmamakla beraber, tahminen 13 ile 15 milyar yaşında olduğunu düşünmektedirler.) Ve son noktaya gelindiğinde, her şey yeniden başlamalıdır. Bu nedenle zaman yaşamımızdaki her şey için lineer ilerler : bir dakika, arkasından bir dakika daha. Yarın bugünden sonra olur. Ölümüm doğumundan sonradır. Zamanın ikinci özelliğiyse döngüsel olmasıdır. Bundan 14 milyar yıl önce başladı ve bundan yaklaşık olarak 15 milyar yıl sonra da sona erecek.Ve sonra her şey yeniden başlayacak. Bu tamamen güneş sistemimizdeki gezegenlerin döngüleriyle karşılaştırılabilir. Kiron’a baktığımızda, bu gezegenin oldukça farklı bir yaşam süresi olduğunu görmekteyiz. Çünkü güneş sistemimizde yaklaşık olarak iki milyon yıl önce ortaya çıktı ve yine iki milyon yıl sonrada ortadan kaybolacak. Genel olarak baktığımızda, yukarda belirtilen sürelere kıyasla, Kiron’un yaşam süresi oldukça kısadır. Güneş’imizin milyarlarca yıllık varoluşuyla karşılaştırıldığında bile, iki milyon yıl oldukça kısadır. Dolayısıyla , güneş sistemimizde bu kadar kısa yaşam süresine sahip bir gezegencik olması yüzünden, Kiron’u “Maverick-kurallara uymayan” bir gezegen olarak tanımlayabiliriz.

AIDS’le Kiron arasındaki Bağlantı Nedir ?

AIDS kesinlikle kurallara uymayan bir hastalıktır. AIDS aynı zamanda, dünyaya bu kadar kısa sürede yayılan ve herkesi etkileyen (P.E. Glaser ailesinde yaşanan trajik vaka gibi) bilinen tek salgın hastalıktır. Bunu nasıl ispatlayabiliriz ? Mısır mumyalarından bize kalan modern teknoloji sayesinde, verem, kanser ve kalp damar hastalıklarında ölüme neden olan faktörler bulunmuştur. Dolayısıyla, Kiron döngülerine bakarak, AIDS salgınının zaman aşımına uğrayacağı dönemi öngörebilmeliyiz. Şüphesiz ki, şu ana kadar HIV virüsünün tıbbi araştırmalara karşı gösterdiği şeytani direnişi dikkate aldığımızda, AIDS’e karşı tamamen başarılı olacak bir aşının yaratılmasının çok zor olacağı kesindir. Kiron’un etkileriyle ilgili yazılmış ve yazılmakta olan pek çok harika kitaptan burada daha fazla bahsetmeyeceğim. Fakat 1995/1996 kışından bu yana, bildiğim kadarıyla, Kiron AIDS ilişkisi ve Kiron ve Genetik konularında yeni bir kitap basılmadı ve ben de “Cosmos ve AIDS”de bunların altını çizeceğim.


4. Bölüm – 342 AIDS Vakası, Kiron ve AIDS’e Neden Olanlar


Daha öncede belirttiğim gibi, Kiron ve AIDS’le ilgili çalışmalarıma, Temmuz 1984’de, Jack Fertig’in listesinden gelen ilk vakaları inceleyerek başladım. O tarihte tüm vakalar eşcinsel erkeklere aitti. Louis Rodden vakaların %60’ında Jüpiter’in retro durumda olduğunu fark etti. Bu oldukça normal, çünkü geri giden olumsuz bir Jüpiter, sendromları daha da yoğunlaştırır ve AIDS Hastalığında olduğu gibi fırsat kollayan enfeksiyonlara kapıyı açar. Bu ilk listede sadece 16 vaka vardı. Nisan 1986’da (Merkür saatinde) listeye 10 ya da daha fazla vaka daha eklendi. Haziran 1987’de, Ocak 1988’de ve Mart 1988’de 164 vaka daha geldi. 1988’den Şubat 1994’e kadar Fransız kaynaklarından ve Louis Rodden’den 152 haritaya daha sahip oldum. Louis Rodden’in listelerinden tesadüfi olarak seçtiğim bir vakaya bakalım : Bu kişi 13 Ekim 1944, saat 08:44 CWT doğumlu bir erkek eşcinsel AIDS hastasıdır. Haritaya göre bu kişinin Güneş’i Terazi, Yükselen burcu Akreptir ve Kiron’u 25 derece 37 dakika Başak’tır. Kiron IC’yle 135 derecelik açı içerisindedir. IC ise Uranüs ve Neptün’ün orta noktasıdır. IC aynı zamanda Kuzey Ay Düğümü’yle de 165 derecelik (karmik açı) açı yapmaktadır. Kiron Jüpiter ve Neptün’ün tam orta noktasında yer almaktadır.10 derece 5 dakika Aslan’da yer alan Pluto ise MC’nin tam üzerindedir ve IC’ye neredeyse tam bir karşıt açı içerisindedir. Pluto aynı zamanda 11. evde Başak’taki Ay’la görünürde zararsız bir açı kalıbı olan 30 derecelik açı, sekizinci evde (ölümün koşulları) İkizler’deki Uranüs’le 51,5 derecelik (septil) açı kalıbı içindedir ve dokuzuncu evde Yengeç’teki Satürn’le 30 derecelik açı yapmaktadır. Diğer yandan, Ay, 12. evde Akrep’teki Mars’la 135 derecelik açı yapan Uranüs’le kare açı kalıbı içindedir. Yine dikkati çeken başka bir şey de, Jüpiter’in de Uranüs’le kare açı yapmasıdır. Bu vakada Kiron’la beraber göze çarpan bir AIDS onkojeni (hastalığa sebep olabilecek faktörler) mevcuttur. Ben bu durumu, Kiron (Chiron) ve H.I.V virüsünden yola çıkarak, “Chiv” diye adlandırdım. 6.evin Koç (beyin) olduğunu dikkate aldığımızda, bu kişinin beyin hücrelerinin AIDS’den etkilendiğini ve hastalığın III. Ve IV. Aşamalarında çok ciddi psikiyatrik problemler yaşadığını söyleyebiliriz. (Editörün notu : Her 12 kişiden 1 kişide Koç 6. evde yer almaktadır, dolayısıyla tek başına bu faktör AIDS ya da psikiyatrik sorunları göstermek için yeterli değildir.) Yine ilginçtir ki Venüs Akrep’te 1. evde yer almakta ve buradan 11. evdeki (arkadaşlar) Jüpiter’e güzel bir atmışlık açı yapmaktadır. Diğer yandan 6. evin Boğa’da bittiğine dikkat edersek, bu bizi yine Venüs’e götürür ; bu kişinin yaşamına Venüs’ten Kiron’a yapılan septil açıyla, bir “aşk” hastalığı son vermiştir. 5. Evde Balık yer almaktadır ve Neptün’le Venüs arasında sadece 45 derecelik açı bulunmaktadır. Eğer Neptün’ün, Balık’la beraber bağışıklık sistemini temsil ettiğini anımsarsak, bu kişinin AIDS’i aşk ve zayıf bağışıklık sistemi yüzünden kaptığını anlamak daha da kolay olacaktır. Kişinin Neptün’üne herhangi bir olumlu gezegen tarafından destek yapılmamaktadır. Kişi HIV virüsünü kaptığı zaman, bu hastalığın ilerlemesinden kendini koruyacak herhangi bir savunma mekanizmasına sahip değildi. Bu vakada genetik açısından baktığımızda :


Kiron’un IC’ye yaptığı 135 derecelik açı AIDS için olumsuz bir gen kodlamasıdır.
Uranüs/Neptün orta noktasının IC’ye düşmesinden dolayı da AIDS için iki olumsuz gen kodlaması daha yaratmıştır.
AIDS’in ilerlemesine sebep olacak, çok olumsuz karmik bir gen kodlaması bulunmaktadır. Eğer içinde Chiv olmayan bir doğum haritası varsa , bu kişiye HIV bulaşsa bile, bağışıklık sistemi vücuda yayılan milyonlarca HIV virüsüyle mücadele edebilir. T4 hücreleri, HIV organizmalarının çoğalan artan yayılma hızına karşı mücadele edecek kadar güçlü ve çoktur.Ve böylece, vücutta gelişmek için fırsat kollayan bir enfeksiyonu sürekli olarak engelleyecektir. Fakat bu kişi cinsel ilişki ya da başka bir yolla, bir başka kişiye virüsü bulaştırabilir ve eğer bu kişinin haritasında Chiv varsa vücudunda AIDS patolojisi gelişebilir

Daha fazla ne söyleyebiliriz ? Ben 8.harmoniğin Alzheimer, Parkinson ve tüm kanser türleri gibi ağır patolojileri gösterdiğine inanıyorum. (Editör’ün Notu : Sekizinci harmonik birleşme, kare, karşıtlık, 45 ve 135 derecelik açılar gibi sert açıları içermektedir.) Ağır hastalıklara yakalanmış 12 hastanın haritasının 8. harmoniği, gerçekten de 8. harmoniğin ciddi patolojileri gösterdiğine dair hipotezi, doğru göstergelerin haritada doğru yerlerde bulunması nedeniyle destekledi. Bu uygulama daha sonra 342 AIDS hastası içinde yapıldı. Sonuçlar, Chiv’in AIDS’in onkojeni (oluşturan faktörü) olduğuna dair varsayımın doğru olduğunu kabul etmekten başka bir alternatif olmadığını gösterdi. Pratikte bu ne anlama gelir ? Bu bir hastanın yaşamında iki alternatifi olduğunu gösterir. Birincisi kişi bir çok korunma yöntemi kullanarak normal cinsel ilişkide bulunur. Ya da bağışıklık sistemini mümkün olduğunca güçlü tutmaya çalışabilir. Bu şekilde bağışıklık sisteminin mücadele edebileceğihastalıklardan korunacak ve bu yolla da HIV ya da başka bir virüsü bulaşması riskini en aza indirecektir.

Meltem Tolunay

"Güneş gibi ol şefkatte, merhamette
Gece gibi ol ayıpları örtmekte
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL !!!!!!!! "
MEVLANA
[align=center][color=#008000][size=x-large]
[i]
12-27-2008 07:55 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Angel Çevrimdışı
Angel
*****
Saturna Vip
lt=
Mesajlar: 1,250
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 19

Mesaj: #20
Cvp: Tıbbi Astroloji
TIBBİ ASTROLOJİ- BÖLÜM III
Bölüm 5 : Homoseksüeller, Lezbiyenler ve AIDS
Geçmişten bu yana, eşcinseller ve ikizler astrologların önemli bir merak konusu olmuştur. Ve Genaps (genetik astroloji uygulamaları)ın bu konuları araştırmada özel bir önemi olduğunu söylememe gerek olmadığını belirtmeliyim. Robert Jansky farklı yöntemler kullanarak eşcinseller üzerinde araştırmalar yaptı : 4. sektör, 10. sektör, Mars /Venüs orta noktası vb. Fakat bu yöntemler her zaman başarılı sonuçlar vermedi ve açıktır ki hakkında araştırma yapılan herhangi bir yöntem, tüm vakalar üzerinde güvenilir sonuçlar vermelidir, ama bu yöntem öyle değildi. Daha sonra 1993 yılının ortalarında, Bethseda, Maryland Ulusal Kanser Enstitüsü’nden Dr. Dean Hamer, sadece 76 vaka üzerinde yaptığı araştırmaya bakarak, XQ28 geninin eşcinselliğe sebep olan kalıtımsal faktörlerden biri olduğunu açıklayan araştırmasını yayınladı. Ben 189 eşcinsel haritasını incelediğimde :


1 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 1 gen daha taşıdığını,
37 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 2 gen daha taşıdığını,
97 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 3 gen daha taşıdığını,
21 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 4 gen daha taşıdığını,
25 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 5 gen daha taşıdığını,
8 haritanın XQ 28 geni ve ek olarak 6 gen daha taşıdığını saptadım.
Eğer örnek olarak, 12 Şubat 1940’da, 12:47 :26 pm, UT Philadelphia, Pennsylvania’da doğan erkek eşcinsel V.T.’nin haritasını alırsak, aşağıdaki genleri gözlemleriz :

AIDS yapan Kiron geni
Anomaliyi oluşturan Uranüs geni,
Anne tarafından gelen arazları gösteren Ay geni,
Anne tarafını daha da büyüten Jüpiter geni,
Günümüz toplumunun normlarına göre kabul görmeyen ve hastanın sosyo-kültürel çevresini daha da anti-sosyal hale getiren Mars geni. Üstelik Mars Neptün’le yüzellilik açı kalıbı içinde bulunduğundan, hastanın tüm kromozom-gen bütünlüğünün hatalı işleyişini de düzeltmeye çalışmaktadır.
Gerçekten de bağışıklık sistemi burada oldukça zayıftır. Başak’ta yer alan Neptün, 1. evin yöneticisi olan Balık’la uyumsuzdur ve yine 6.sektörün 2. bölümünde yer alan Başak’a baktığımızda, Merkür’ün 12. sektörde Balık’ta olduğunu ve oldukça baskı altında kalmış olan Pluto’yla ( 7 tane açısı vardır.) birleştiğini görüyoruz.

Son olarak da alnın altında kodlanmış olan Satürn geni, (26 derece Koç’ta)
Yine bu kişinin DNA’sına baktığımızda, hem DNA’nın 4 temel taşının ve Urasil’in de olumsuz konumda, zayıf ya da baskı olduğunu görmekteyiz. Urasil Kova’daki Güneş’ten aldığı kare açı kalıbıyla içlerinde en zayıf olanıdır. Dolayısıyla AIDS salgınının başında, en çok eşcinsellerin etkilenmesi bizi şaşırtmamalıdır. Üstelik onların rasgele cinsel ilişki kurma eğilimi de hastalığın daha fazla yayılmasına sebep oldu. 248 eşcinsele AIDS bulaştıran Air Canada Hostesi’ni anımsayalım.

Lezbiyenler açısından baktığımızda, sevişme yöntemleri nedeniyle bu risk daha azalmaktadır. Fakat H.I.V. sperm de olduğu gibi vajinadaki salgılarda da bulunduğu için, uyuşturucu bağımlıları ve onların öldürücü iğnelerinin yanı sıra, her iki cinsiyetteki heteroseksüellerde de hızla yayılabilir. İstatistikler her iki cinsiyetten heteroseksüellerde H.I.V. taşıyan korkutucu sayıda kişi olduğunu göstermektedir. Ve yine sayısı bu kadar çok olmamakla birlikte annesinden bu virüsü almış yeni doğmuş bebeklere de rastlanmaktadır. Uganda, Mozambik, Zimbabve gibi halkının yarısının H.I.V. taşıyıcısı olduğu bazı Afrika ülkelerine bakıldığında bu fenomen oldukça normaldir. Haiti, A.B.D.ye yakın ve oldukça yüksek AIDS vakasına sahip bir ülkedir. Bu durumun açıklaması oldukça basittir, içinde ırkla ya da büyücükle ilgili bir durum yoktur. Ocak- Haziran 1982 döneminde Miaimi’deki Jackson Memorial Hospital’da klinik araştırmaya kabul edilen tüm Haitililerde ve yine Nisan 1980’le Aralık 1981 arasından tedavi görenlerin dosyalarına geri dönülüp bakıldığında, Florida’da yaşayan (17si erkek, 3’ü kadın) 20 Haiti göçmeninin yeni bir hastalığa yakalanmış olduğu şaşırtıcı gerçeğini ortaya çıktı. Bu kişiler kaposi sarcoma adı verilen yeni bir kanser türüne yakalanmışlardı ve aynı zamanda beyin toksoplazmasına ve tüberküloza yol açan çok çeşitli enfeksiyonlara da açık hale gelmişlerdi. Bu hastaların yarısı ilgili araştırma sona ermeden öldü. Vakaların 9 tanesinde hastalığın başlangıcı 1982’den önceye dayanıyordu. Miami’de hastaneye yatan hastalardan sadece üç tanesinin hastalığı 1982 öncesine dayanıyordu. Peki bu yeni hastalık neden eşcinsellerde ya da uyuşturucu bağımlılarında değil de Haiti’lilerde görülüyordu ?

Bundan bir süre sonra, Amerika’lılar ( birçok kanundışı göç edenlerle birlikte) Haiti’lileri kendi ülkelerindeki kötü hijyenik koşullardan kaynaklanan yeni bir salgına sebep oldukları ve temiz bir topluma bulaştırdıkları için suçlamaya başladılar. Bu çok ciddi bilimsel ve ahlaki bir önyargıydı. Bazılarıysa, işi, AIDS’in orjininin olmasa bile yayılmasının kanlı kara büyü ayinleri (voodoo) nedeniyle olduğunu söylemeye kadar götürdü. Halbuki gerçek çok basitti : Haiti’liler gerçek eşcinseller değillerdi ve bunu tamamen ekonomik sebeplerle yapıyorlardı. Dolayısıyla hepsi biseksüel olduklarından, bu hastalığı her iki farklı sosyal alanda da bulaştırıyorlardı. Burada hastalık taşıyan kan verilen ve dolayısıyla bu hastalığa yakalanarak hayatını kaybeden birçok şansız Hemofili hastasının durumundan da söz etmek istiyorum. Bu yolla Fransa’da ve başka ülkelerde pek çok kişi yaşamını kaybetti bu da bize başka birinin kanını almanın ne derece tehlikeli olabileceğini gösteriyor. Bir çok okuyucu, geçirdikleri trafik kazasından sonra verilen ısıtılmamış ve yeterli miktarda HIV içeren ve bir ailenin 3 ferdini birden etkilemeye yeten kan nakli sonrasında AIDS’e yakalan aktör Paul Graser’in eşi ve 2 kızının trajik öyküsünü anımsayacaktır. Bu kitabı yazdığım şu günlerde bile hala gözyaşı, tükürük ya da insan vücudundan salgılanan başka bir salgı yoluyla başka bir insana AIDS’in bulaşıp bulaşmadığı hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz.

AIDS salgınının şu an geldiği aşamada söyleyebileceğimiz şeyler, AIDS’in kesinlikle yeni bir hastalık olduğu, alışılmadık bir şekilde bulaştığı için geçmişteki sosyal ve biyolojik koşulların salgının hızlı artışına engel olduğu ve en önemlisi virüsün bağışıklık sistemine acımasızca saldırdığıdır. Smithkline Beecham Laboratuarı tarafından Orasure isimli ticarileştirilmiş bir test A.B.D.’de ve Fransa’da piyasaya sürüldü. Bu test tükürük örneği almak için, dişeti ile yanak arasına yerleştirecek küçük bir sünger parçasından oluşmaktadır. Bunlar, daha sonra özel bir laboratuara gönderilerek, tıpkı Western Blot ya da Eliza testlerindeki yöntemler izlenerek bağışıklık sisteminin ve HIV’nin değerlendirilmesinde kullanılır. Fakat şunu açıkça belirtmek gerekir ki her halükarda bu test evde uygulanacak bir test değildir ve hiçbir zaman da öyle olmayacaktır. Fakat hijyen koşullarının kötülüğü nedeniyle hastane ve kliniklerdeki kanın bile bozulduğu bazı Üçüncü Dünya ülkeleri için bu test önemli bir yardım sağlayacaktır. Aynı zamanda bu durum, AIDS’e yakalanmış kişilerin salgılarında, HIV virüsünün bulunduğunu sistematik olarak inkar eden tartışmaya da bir son verir. Virüs kişi HIV’yi aldığı anda orada yaşamaya başlar ve aylar hatta yıllar boyunca o spesifik organizmada ve kişinin tükürük ve diğer vücut salgılarında yaşamını sürdürür. Bu nedenle bir kez daha bağışıklık sistemini güçlü tutmanın öneminin altını çiziyorum. Bu hepimiz için geçerli.

Bölüm 6 – Rock Hudson Vakası Hemen herkes aktör Rock Hudson’ı tanır ve parlak sinema kariyerinden medyada yeterince çok söz edilmiştir. Fakat ben de dahil olmak üzere birçok kişi onun eşcinsel olduğunun farkında değildik. Burada onun sağlık durumu üzerinde duracağım. Sanatçı, Winnetka Illinois’de saat 07:59’da UT, 17 Kasım 1925’de dünyaya geldi. Ben özellikle doğum belgelerinden alıp kullandığımız ve genellikle saniyeler açısından tam olarak doğru olmayan doğum saatiyle neler yapılabileceğini göstermek için, doğum saatini rektifiye etmedim Ama bu dakiklik ayarı genetik ve Humano Kozmik Zaman sisteminin yardımıyla çok kolayca sağlanabilir. Aktörün doğum haritasından neler görebiliriz ? Kutuplaşmalar

·2. evde (kökleri 8. evde) Akrep’teki Güneş, Mars, Satürn’le, 8. evdeki Boğa arasındaki Boğa/Akrep kutuplaşması· 4. evden 10.eve yapılan ve Venüs’le, Jüpiter’in Pluto’ya karşıt durduğu ve Ay Düğümleri’yle de aynı hatta bulunan Yengeç/Oğlak kutuplaşması Yine, doğum öncesi tutulmanın da 10. evde ve Yengeç’te olduğuna dikkat edelim. 6. sektörün girişi ve IC Kiron’a bu noktadan yapılan herhangi bir açı ve Kiron’u içeren bir orta nokta bulunmamasına rağmen, bu noktadan Pluto’ya ve Merkür/Venüs orta noktasına 165 derecelik açı bulunmaktadır. Rock Hudson’ın kesinlikle AIDS nedeniyle öldüğünü bildiğimize göre, Kiron’la bir bağlantısı olması gerekir. Bunu da görmek çok kolaydır :Kiron’a bakmak için önce 103 derecelik (2 septil açı ) açı yaptığı Venüs’e gideriz, oradan da Venüs’ün karşıt açı yaptığı Pluto’ya ulaşırız. Pluto’yla IC arasında da 165 derecelik açı bulunmaktadır. Bu vakada Chiv onkojeninin Venüs (aşk) ve Pluto’dan türediği görülmektedir. Pluto yoğun olumsuz baskı altında olduğunda hücre üretiminde bozulmalara sebep olmaktadır. Bu AIDS gibi bir hastalığın açık bir göstergesi değil midir ?

D.N.A. 6. evin girişi ile Pluto arasında tam 135 derecelik açı bulunmaktadır. Eğer Güneş’,n, Venüs’ün ve Satürn’ün yöneticisi olan Pluto’ya yapılan 7 açıya bakarsak, bu durumun ciddi bir hastalığı gösterdiğini görebiliriz. Genetik Astroloji’yle ilgili kitabımın 11. bölümünde açıkladığım gibi, burada : · Koç burcu ve Mars’a bakabiliriz : Mars Akrep’te çok güçlüdür. Merkür’e ve 10. evde Yengeç’te baskı altındaki ve Mars’ın 2. yöneticisi olan Pluto’ya 45 derecelik açı yapmaktadır. Bu Adenin’in zarar gördüğünü göstermektedir. Kiron’da 8 derece Koç’ta baskı altındadır.· Boğa burcu ve Venüs’e bakabiliriz : 4. evde, Oğlak’taki Venüs’te en az 7 tane zor açı altındadır. Bu nedenle Timin’de zarar görmüştür.· İkizler burcu ve Merkür’e bakabiliriz : Merkür Yay’da olumsuz baskı altındadır, bu nedenle Guanin’de zarar görmüştür.· Yengeç burcu ve Ay’a bakabiliriz : Harita da Ynegeç burcunda çok fazla vurgu olduğunu görmekteyiz, geri hareketteki Pluto – ki burada çok ağırlık kazanmaktadır- Kuzey Ay Düğümü ev doğum öncesi tutulma burada yer almaktadır. Dolayısıyla Sitozin’de zarar görmüştür.· Son olarak Uranüs ve Urasil’e baktığımızda, Uranüs’ün Güneş ve Satürn’le üçgen açı, Jüpiter’le altmışlık açı ve Venüs’le kintil açı kalıbı içinde olduğunu ve durumunun çok iyi olduğunu görüyoruz. Bu belki de Rock Hudson’ın 60 yaşına kadar nasıl yaşayabildiğini de açıklayabilir. Fakat genelde baktığımızda, DNA’sının çok zarar görmüştür ve bu da AIDS gibi ölümcül bir hastalığa yakalanma riskini arttırmıştır.

Lynn Carter Vakası Lynn Carter 6 Kasım 1924’te, saat 11:14:22 U.T.’de (rektifiye edilmiş) Cleveland, Ohio’da dünyaya gelmiştir. Kutuplaşmalar Aşağıdaki gezegenler arasında 5.evden 11.eve yapılan Balık/Başak kutuplaşması :

· Ay, Mars ve geri hareketteki Uranüs Balık’ta, doğum öncesi tutulma Başak’ta, 5. evin yöneticisi Neptün Aslan burcundadır ve Kuzey Ay Düğümü’yle birleşmektedir, Akrep’teki Merkür’e kare, Yükselen’e kintil, Kiron ve Jüpiter’e üçgen açı yapmaktadır. Sekizinci evin yöneticisi Merkür’ün 1. evde olduğuna ve altıncı evde geri hareketteki Kiron’la bağlantılı olduğuna da dikkat edelim.· Birinci evdev yedinci eve yapılan Boğa/Akrep kutuplaşması : Yükselen, Satürn, Güneş, Merkür hepsi Akrep’te ve 1. evde yer almaktalar. Lynn Carter’ın haritasında en az 11 tane üçgen açı bulunmaktadır, bu da onun ne kadar kabullenici bir yapısı olduğunu göstermektedir. AIDS’in onkojenleri

Burada Kiron IC’ye doğrudan kintil açı yapmaktadır ve aynı zamanda da Pluto’yla Doğum Öncesi Tutulma’nın orta noktasında yer almaktadır. Dolayısıyla burası da Kiron’la birlikte bir AIDS onkojenidir. 6. Evin Girişi Burası 12. evin girişinden sadece 1 derece ötede bulunan, Terazi’deki Venüs’e karşıt açı yapmaktadır. Venüs aynı zamanda Kiron’a ve Uranüs’e 165 derecelik, 7. evin yöneticisi olan Merkür’e de 45 derecelik açı içindedir. Burada aşk partnerlerinin altının çizildiğini görüyoruz. Bu harita çok fazla olumsuz açının bir araya gelip toplandığı bir harita olmadığı halde, AIDS onkojeninin tek başına hastalığa neden olması oldukça korkutucudur. Robert Reed Vakası

Bu vaka oldukça çarpıcı bir AIDS vakasıdır. Robert Reed 20 Ekim 1932,’de Highland Park, Illinois’de, 2:19:56 am.U.t.’de dünyaya gelmiştir. Kutuplaşmalar 1.evden 7.eve yapılan Yengeç/Oğlak kutuplaşması : Oğlak’ta çok güçlü olan ve tamamen olumsuz açılarla baskı altında kalmış Satürn’le Pluto karşıtlığı bulunmaktadır. Satürn aynı zamanda Güenş’le kare, Venüs/Jüpiter birleşimiyle 135 derecelik açı ve İkizler’deki Ay Yükselen birleşimine de 150 derecelik açı yapmaktadır.

4. evden 10.eve yapılan Başak/Balık kutuplaşması : Venüs, Jüpiter, Neptün, Doğum Öncesi Tutulma ve IC hepsi Başak’taki Güney Ay Düğümü’yle birleşmektedir. Bu kutuplşamanın bağışıklık sistemiyle ilgili olduğunu bildiğimizden Robert Reed’in son derece zayıf bir bağışıklık sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda Terzi’deki Güneş Kiron’un yöneticiliğindedir ve Satürn’e, Kiron’a, (Kiron’un da Merkür’e 165 derecelik karmik açısı vardır.) Ay/ Yükselen birleşimine 135 derecelik açı, Pluto’ya kare açı, Neptün’e 45 derecelik açı yapmaktadır. Tün bunları dikkate aldığımızda bu haritanın sağlık sorunları açısından oldukça tehlike altında olduğu sonucunu çıkarabiliriz. AIDS’in Onkojenleri Burada Kiron’la IC arasında doğrudan bir açı bulunmadığı için, Rock Hudson vakasında kullandığımız Hamiltonian devresini kullanmaktayız : Kiron’dan Güneş’e yapılan 150 derecelik açı ve Güneş’ten de IC’ye yapılan septil açı.

D.N.A. · Adenin : Uranüs Koç burcundadır ve Pluto’ya kare, Neptün’e 135 derecelik açı yapmaktadır ve Mars Uranüs’e üçgen açıyla bağlanmıştır : Burada Adenin’in yarı yarıya zarar gördüğünü söyleyebilirim.· Timin : Kiron Boğa burcunda ve geri harekettedir ve Neptün’e üçgen açı, 12 . evin yöneticisine olan Merkür’e 165 derecelik açı, Güneş’e 150 derecelik açı yapmaktadır. Aynı zamanda Venüs’ün Satürn’e 135 derecelik açı yaptığını da görmüştük. Timin’de yarı yarıya zarar görmüştür.· Guanin : Ay 12. evin en sonlarında ve İkizler’dedir. Yönetici olan Akrep’teki Merkür’le 135 derecelik açı yapmaktadır ve hastanın hayatının en son kısmını etkileyecektir. Guanin zarar görmüştür.· Sitozin : Ay’ın durumuna biraz önce baktık ve ayrıca Ay’la Güneş arasındaki üçgen açıya da bakarak, Sitozin’in iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz.· Son olarak, Urasil : Uranüs Mars’la yaptığı üçgen açı nedeniyle tamamen olumsuz durumdadır. Çünkü Mars Bu gezegene olumlu bir etki getirmez. Dolayısıyla Urasil’İn oldukça zarar gördüğünü söyleyebiliriz.Bunun en önemli nedeni de Mars ve Uranüs yöneticilerinin zayıf durumda olmasıdır ; Uranüs’ün sadece bir açısı vardır ve Aslan’ın yöneticisi Güneş’de, Mars pek yardım edememektedir. Dolayısıyla burada açık bir AIDS vakası görmekteyiz.

Meltem Tolunay

"Güneş gibi ol şefkatte, merhamette
Gece gibi ol ayıpları örtmekte
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL !!!!!!!! "
MEVLANA
[align=center][color=#008000][size=x-large]
[i]
12-27-2008 07:58 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir