Değerlendir:
  • 34 Oy - 3 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Yazar Mesaj
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #61
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
(09-13-2011 02:20 AM)Yldrm Yazılan:  Tiyatral


geçen gün konuştuklarımız ve forumda paylaştıklarını biraz düşününce aklımda bir soru işareti oluştu daha doğrusu bir yorum getirdim
Allahın varlığı , bizim yokluğumuz ve bana anlattığın futbol-stadyum örneği.
Ayrıca Matrix filminden örnek vermiştik.


Getirdiğim yorum şu ; tamam realite de biz yokuz sadece Allah var , biz matrix filmindeki gibi birer hayal/program gibiyiz.
Tamam sistemin gerçeği bu biz yokuz sadece matrix var gülücük


diyorum ki , gerek bu dünya hayatında gerek ölüm ötesi hayatında gerekse cennet yada cehennem sürecinde yaşanılacak herşeyi hissedecek yapıda yaratılmışız. iyiyi de kötüyüde acıyıda tatlıyıda yaşayacak olan ( tadacak ) birer BİZE GÖRE gerçek varlığımız var.
Yani bir savaşta düşmana yenilmek ve onların eşine ve çocuklarına tecavüz ettiğini görmek ihtimalinde , bu acıyı tadan birimler olacağız.
Oysa hani stadyum örneğini verdiğinde herşey topun peşinden koşmak ve bu bizi oyalıyor , gerçekten alıkoyuyor demiştin ya , eğer biz aklımızı yüreğimizi yeteneklerimizi daha iyi kullansaydık düşmanın verdiği o acıya engel olabilir hatta onu mağlup edebilirdik.


yani şunu demek istiyorum , teknik olarak sistemde BEN yok Matrix var kavramı doğru olabilir ANCAK BİREY AÇISINDAN BAKINCA MATRİXİN İÇİNDE HER AMA HERŞEYİ TADACAK OLAN BİR BEN VAR OLACAK.
Matrixi bilmenin , matrix içinde yaşanacak olanları değiştirme etkisi yok gibi sanki ?


Ben matrix içinde programım ve aslında yokum ama ajan smithin varlığını hem burada hem öbür hayatımda iliklerime kadar hissedeceğim. Dahası cehennem ateşini hissedecek olan şey , benim yerime oraya gönderilecek ruh adlı bir yapı olmayacak , bizzat ben o ateşi hissedeceğim. Hurileri yazınca forumdaki bayanlar kıskançlık ediyorum o kısmı geçiyorum gülücük


Umarım anlatabiliyorum , sanki bize verilen senaryonun hakkını vermek yada verememek seçeneği önümüze sunulmuş gibi geliyor. Yada şöyle diyeyim , BEN yokum diyoruz ama dünyada ve öbür tarafta acı-tatlı herşeyi tadacak olan BİR BEN VAR VE HEP OLACAK ( bizim bakışaçımıza göre )

Dolayısıyla eğer teknik olarak Telkin yöntemide beynin bazı güçlerini aktive ediyorsa ve hayatımızı şekillendirme etkisi var ise bunu kullanmakta sakınca olmamalı diye düşünüyorum.

Örneğin cahillik yada ilim sahibi olmak seçenekleri bizler için varmıdır yokmudur ?

eğer var ise ve bize göre BEN O CAHİLLİĞİN ÇİLESİNİ hem bu dünyada hem diğer tarafta çekecek isem bunun olmaması için bir takım dünyevi çalışmalar yapmamın ( elbette stadyumun dışını unutmadan ) sakıncası olmamalı hatta faydası olmalı diye düşünüyorum.

09-13-2011 02:25 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #62
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
(09-13-2011 02:20 AM)Yldrm Yazılan:  Hurileri yazınca forumdaki bayanlar kıskançlık ediyorum o kısmı geçiyorum gülücük


Hocam ben artık gıcık olmuyorum şahsen. Kadın ve erkekliğin mutlak olan genital organların getirdiği cinsiyet dışında, kişinin kendinde olan eril ve dişil yönleri olarak bakıyorum ki, karar verebilen, uygulayan aklını kullanan, salya sümük duygulara kapılmayan, inisiyatif sahibi, tuttuğunu koparan kim varsa eril prensibi, duygulara fazlaca dalan, dedikodu yapan, ha bire fikir değiştiren, aklına önem vermeyen, objektiviteyi kullanamayan dişil prensibi yaşıyordur kendinde diye düşünüyorum. Bu huri mevzusuna da ekleyeceğim linkteki 112. sayfaya göz atarak bakarsanız pek hoş, batıni manalarla yaklaşılmış olduğunu görebilirsiniz konuya. Herkesin özündeki, noktasındaki hurisini bulmasını diliyorumgülücük

Cennet hurileri kadın mı?
09-13-2011 11:45 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
tiyatral_gitarist
Kayıtsız

 
Mesaj: #63
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Öncelikle yıldırım üstad ve herkesten özür diliyorum. Baya zaman geçti ,bu msjı yayınlayamadım kusura bakmayın. Üstad senle konuştuk ama mevzuyu öğrenmek isteyenlerde bilsinler diye şu stadyum örneğini önce bi yazayım dedim. Sonrada zikir ve telkin nedir onu yazmaya çalıştım.



Bir futbol maçı...
Gözümüzü açtığımız anda heryer spotlarla çevrilmiş , ışıl ışıl , herşey öylesine süslü ve ciddi...

Doğar doğmaz kendimizi o stadın içinde , saha kenarında buluveriyoruz. Tüm dünya, tüm kainat ... VAR olan herşey o stad bizim için...

DErken biraz büyüyüp semirmeye başladığımızda , yani hafif hafif bir işe yaramaya başladığımızda saha kenarında ısındırmaya başlıyorlar bizi.. (okula başlıyoruz)

Bacak kaslarımız oluşmaya , şekillenmeye başlıyor, "olması istendiği" gibi... Antrenorlere, kondisyon yükleyicilere (öğretmenler) tapmaya başlıyoruz... HErşeyimiz onlar, çok büyük insnalar, herşeyi biliyorlar...
Teknikler , taktikler öğreniyoruz ... Diğer futbolcular arasından sıyrılabilmemiz , "kendimizi" gösterebilmemiz için bacaklarımız , göğüs kaslarımız çalıştırılıyor, eğitiliyoruz... !
Sahip olduğumuz tek şey DEĞİL ; bize sahip olan tek şey olan bedenimize yatırım yapıyoruz, yapıyorlar...

Derken küçük maçlara başlıyoruz (ergenliğe giriyoruz). "Problem"ler de burada baş gösteriyor, inceden... Maçlar başlayınca , bizi rahatsız eden şeyleride hissetmeye başlıyoruz.
İsminden başka birşeyinden haberdar olmadığımız İDRAK kuvvemiz , derinlerden bizi dürten ve anlamını bilmediğimiz bir dil ile konuşmaya çalışıyor bizimle.. Cılız bir çığlık duyar gibi oluyoruz . Bizi rahatsız etsede ona buna kızmaktan başka bir şey yapamıyoruz... Anlayamıyoruz...

Canımızı acıtan birşey var ama NEdir o anlayamıyoruz. Sadece bir acı hissediyoruz ve sebep olarak gördüğümüz takım arkadaşlarımıza (arkadaş, çevre), mevkidaşlarımız (ailemiz) saldırıyoruz...kavgalar başlıyor... Herkes bize karşı...! Oysa herşey sistem dahilinde ilerliyor. Herkes SİSTEM deki şartlanmış "görev"ini yerine getiriyor...itirazsız.
Ama bize yinede ters geliyor birşeyler hep , NEDENSE...!

Derken antremanlar (okul hayatı) bitipte biz "TAM" olunca, sırt numaramızı gösteren tabela yanıyor ve yorulan (emekli) yada sakatlanarak futbol hayatı biten (out of order..."X"...ÖLEN) birinin YERİNE sahanın içine itiveriyorlar bizi...

TOP la tanışıyoruz , ilk defa ciddi olarak... Daha öncede ayağımıza biraz deydi plastik, mikasa yada kola kutusundan, meyve suyu kabından ezme toplar ama bu defaki farklı...
Parıl parıl parıldıyor bu ! Dikişleri , derisi , işçiliği , üstündeki yazılar... Işıltısı gözümüzü alıyor... Ve enönemlisi bu "GERÇEK" bir top...
Gerçeklerle tanışmaya başlıyoruz...Tanıştırıyorlar...


TOP.. Yani OYUNcağımız... Hayatta (maç) SAHİP olmamız gereken şey... Sahip olunca, onu ayağımızda sürünce müthiş HAZ aldığımız şey... Daha doğar doğmaz ,programlandığımız HAYAT GAYEmiz...

TOP : Para, cinsellik, yemek, playstation, , başkasına "güçlü" olmak - "galip" gelmek, içki ,uyuşturucu, "güzellik-yakışıklılık" ...

OYALANDIKÇA , maçın ilerleyen dakikalarını görmemizi engelleyen... Tabelaya gözümüzü KÖR eden o HABİRE YUVARLANAN müthiş şey... TOP... Kimsenin asla tam ve mutlak olarak sahip olamayacağı şey... ! Bir "insan" daha başka ne isteyebilir ki !..

Ona sahip olursak SEYİRCİLER (şartlanmış robot toplum) bizi alkışlar , kaybedersek yuhalanırız...

Gol atarsak (o kızı bardan "kaldırırsak" --- o bluza sahip olursak) sevinçten çıldırır , atamazda yersek stresten kendimizi yeriz... Aşşağılık bir beceriksiziz biz ! Bi DENİLENİde yapamıyoruz canım !

Topu filelere yollarsak seyirciler coşar ... E bizde hava atar, övünür dururuz tabi.. Bonservisimiz yükselir tüm gözlerde...


....

Tüm bunlara rağmen arada sırada seyirciler arasından bazı sesler gelir, çok cılız...

- Sen bir futbolcu değilsin ...!

- Bu stadyum sanal...

Tam "acaba ne demek istendi" diye dşünürken senden tarafa doğru gelir o top , tüm dayanılmaz cazibesiyle. Ve o

cümleler nasıl ki bir kulağından girdi, aynı hızla çıkar diğer kulağından ... BEYNine ulaşamadan... SANA temas edemeden...

Bazende başın ağrır yere bakmaktan. Şöyle bir kafanı kaldırırsın yukarı doğru... Küçücük bir delik bırakmışlar o stadın tepesinde , HAVA girsin "içeri" diye...

Bir kaç parlak cisim görürsün. İçinden bir ses geçer , bir ilham : " Bu gökyüzü mü ?"

İçini bir sonsuzluk ürpertisi kaplar... !

Derken bir vızıltı duyulur kulağının hemen dibinde... O parlak top hızla sana doğru gelmiş , fakat sen o sıra "DALGIN" olduğun için görmedin topu. Başının yanından geçti gitti. Sen onu KONTROL edemeden !

Fakat yanından geçerken bir ses fısıldadı kulağına. İnce bir ses... Fakat sen o sesi zaten biliyorsun. Küçükken tüm çizgifilmlerde aldın o msjı , hep 25.ci de ...

- Gökyüzü diye bir şey yok... Bu bir HAYAL. Hayaller ise sadece televizyonda olur... !

Sana diyorum, eğer yuhalanmak istemiyorsan...

Hey işte bak TOP geliyor... !

Tüm göz kamaştırıcışığıyla...


....


Evet daha fazla uzatmaya , örneklendirmeye , sembollerle anlatmaya gerek yok sanırım. Hayatta yaşanılan tüm olay,

obje, kişi, fikir, düşünce ve tüm bunların TELKİN ettiği "ŞARTLANMIŞ GÖRECELİ SANAL BENLİK KAVRAMI" , bu örnekteki stadyuma Monte edilebilir.



TELKİN

Öncelikle yazmak gerekirse... Tüm telkinler içeriği itibariyle şeytani , kökeni itibariyle cinnidir. Ne demek istiyorum ?

Tüm Telkinler, stadyum örneği üzerinden gidersek eğer, şu şekildedir.

- Nasıl da o golü atamadın. ! Sen ne kadarda beceriksizsin. Sen bir aptalsın. Senden bişey olmaz zaten. Niye varsın ki...!

yada

- Obaaaaa ! Sen mükemmelsin. Bu muhteşem bir gol ! Sen en büyüksün , sen ağasın babasın. Kop kop kop... Coş yavrum yırt kendini... Dolaş gerine gerine. !


İster içsel ses olsun , ister dışsal (başkasından gelen) bir söz olsun. Bu "FIFA" tarafından oluşturulmuş-yaratılmış göreceli sanal benliği ya söndürür yada pompalar... ve sen bu şekilde hep daha fazla TOPa sahip olmak istersin. Uzayın sonsuzluğundan bi haber. KENDİnden bi haber...

İşte içeriği itibariyle ŞEYTANi dir. İlk başta şu kabulu yaparsın : "BEn bu bedenim (futbolcuyum)..." (cinlerinşeytaniyet vasfı)

Kökeni itibariylede cinnidir. Çünkü tüm kabullerin ve şartlanmaların oluşmasını sağlayan bu stad (deccaliyet) cinlerin ürettiği bir suni yapıdır. Tüm örf , adet, gelenek- görenek , ırk, millet vs gibi şartlanmalar ; yani "SEN ayrı ve farklısın" TELKİNi, deccaliyetin bir sonucu ve gereğidir...

Tüm DIŞSAL TELKİN , yani seyircilerin alkış yada yuhalamasıda bu şartlanılmış BEN kabulu ve değer yargılarının OTOMATİK bir sonucudur...

ZİKİR

Zikir ise kelime manası itibariyle HATIRLAMA demektir ! Tüm teferruatları ve bilimsel açıklamaları atlarsak şunu söyleyebiliriz. Seni sen yapan tek şey : BEYNİN , hatırlar... Yeni yeni hücre grupları (toplumlar , milletler... kafanın içinde yeni bir uygarlık !) ile ...

Yani "sen bir futbolcu değilsin" i hatırlatır sana... Çıkar formanı , altındakine bir bak der ,özet olarak !
Bu stadyum tamamen sahte ve sen UYU diye var. TANRI gelip seni "cennetine" davet edene kadar...
Zikir seni saha dışına götürecek tek şeydir. Senin o stadın tepesindeki küçücük delikten dışarı uçmanı sağlayacak kanatları sana verecek olan tek şey zikir ve ibadet çalışmalarıdır...

Çünkü sana DIŞARIdan hiçbir yardım gelmeyecek. Ki zaten buna da gerek yok ! Tüm ilahi kuvveler sende , hakikatinde mevcut.
Zikret , yani HATIRLA...
09-14-2011 11:31 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #64
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
'' Tüm telkinler içeriği itibariyle şeytani , kökeni itibariyle cinnidir ''


Bu kısıma katılamayacağım. Beynin bu özelliğini vücut kaslarını geliştirmeye benzetirsek eğer , vücut kaslarını geliştiren biri bunu kötü yönde de kullanabilir iyi yönde de , bir bıçak ekmek-meyva -sebze kesmeyede yarar adam öldürmeye de.


İllüminati yada adı her ne ise beynin bu özelliğini ( konuya teknik olarak bakmayı tercih ediyorum ) bildiği için o meşhur 25.kare tekniğini ve diğer subliminal telkinleri kullanıp KİTLELERİ HEMDE KENDİ AMAÇLARI DOĞRULTUSUNDA yönlendirebiliyorlarsa , bizlerin bu silahı ( yada zihin teknolojisi diyelim şık olsun ) kullanmasında sakınca görmüyorum aksine kullanmalıyız fikrindeyim.


Askeri alanda Telkin yöntemi askere cesaret vermek için kullanılıyor ve işe yarıyor. Şöyle düşünelim , askere cesaret verip potansiyelini açığa çıkaran bir yöntemi kullanmamak ne kadar mantıklı olurdu ?


Bizler 25.kare tekniğini kullanıp ve subliminal telkin yöntemlerini kullanıp , insanlara cesareti , disiplini , hedef sahibi olmayı , tutarlılığı , dürüstlük gibi karakter özelliklerini vb. bilinçaltı dünyasına gönderebilseydik güzel olmazmıydı ?


Tamam senin dediğini anlıyorum , anlamaya çalışıyorum ve söylediklerinin büyük kısmına katılıyorum.
Takıldığım noktada aklıma şu örnek geliyor , bize model olan insan Hz.Peygamber örneğin saçın taranmasını , sakalın dağınık olmamasını ifade ediyorken , bizlerin kişisel bakımımıza ÖNEM VERMEYECEK OLMASI çelişki doğuruyor gibi.
Belkide konuya farklı açılardan bakıyoruz , sen tamamen tasavvuf penceresinden Şems gibi bakıyorsun , ben ise normal bir mü'min olabileyim yeterli bakış açısına sahibim belki de.

09-15-2011 02:38 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
marskovası
Kayıtsız

 
Mesaj: #65
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Yine tek cinse yönelik, erkeğin dilinde "futbol" ile örnek vermek, Ofsayt' anlatmak gibi olmuş biraz da kadına yönelik olsa imiş koptum.w
09-15-2011 03:00 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
tiyatral_gitarist
Kayıtsız

 
Mesaj: #66
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Şimdi abi açıkçası ne diyeceğimi bilmiyorum. gülücük Ben o alıntıladığın ve katılmadığın cümlenin hemen devamında "Ne demek istiyorum ? " diyerek devam ettim ve söylediğim kavramların neye işaret ettiğini ve hangi yönünü gösterdiğini açıklamaya çalıştım.

Bu noktada heralde stadyum-futbol-futbolcu benzetmesi üzerinden dünyadaki düzeni anlatmaya çalışmam yetersiz kaldı diye düşünüyorum. Misale çokta takılmadan asıl konunun ruhuna bakabilirsek , demek istediğimi daha doğru bir açıdan değerlendirme imkanı sunabilir.
Çünkü buradaki "stadyum-futbol-futbolcu" örneklemesindeki bu üçleme deccaliyet kısmını içerirken ; olayın devamında futbolcunun formasının altındakini görmeye çalışması , kendini "Ben futbolcuyum" şartlamasından kurtarmaya çalışması ve "İNSAN" kelimesinin işaret ettiği mana nedir acaba buna yönelmesi kısmı işin HAKİKAT kısmını içeriyor.

Yani tüm sisteme bütünsel olarak bakarsak eğer : Deccaliyet dediğimiz "-Ey cin muhakkak ki insanların ekseriyetini hükmünüz altına aldınız" ayeti gereği yaşanan "dünyasal" düzenin , mutlak yaşanan hakikatin bir alt kümesi olarak değerlendirilmesi gereken ve sonsuza kadar devam edecek olan bir düzene işaret ettiğini görürüz...

Bu düzen (stadyum) 1400 sene öncede vardı , şu anda da var ve kıyamete kadarda devam edecek. Çünkü "İblis" ismiyle vasıflandırılmış cinlere kıyamete kadar mühlet verildiği açıkça belirtilir kuranda. Dün kabede 300 put vardı , şu an hertarafı 7 yıldızlı gökdelenlerle çevrilmiş durumda ve yine insanlar aynı mahalde zevk ayinleri yapıyorlar. Yine tanrılarına tapıyorlar yine allah ismiyle işaret edilenden bihaberler , SİSTEM gereği...
Ve fakat... Tüm bu dediklerimden şu sonuç çıkmıyor ! Kabe putlardan temizlenmeyecek yada deccaliyete karşı "Cihad" edilmeyecek demiyorum ! Bu noktaya çok dikkat etmek lazım. Aradaki fark şu :

Bu deccaliyete karşı savaş dahi , yine bu stadyumda yaşanan bir hadisedir bi nevi... Ve bu savaş ezeli ve ebedi bir SİSTEMdir, bu sistemin bir sonucu ve gereğidir. ! Sistem hep bir MANAyı sonsuz değişik senaryo ile ortaya koyar ! Sistemin bir amacı vardır !

Bugun bu savaş olur , putlar kırılır. "Allah İLMİ" , allah ismiyle işaret edilen azim gerçek nedir bu tüm kainata "haykırılır". Yarın bizden sonra bu hakikat yine örtülür ve deccaliyet hükmünü yine ortaya koyar.

Bir sonraki "AN"da bambaşka yıldırım ,bambaşka tiyatraller ile bambaşka bir senaryo yaşanır "arz" üzerinde, aynı tema ile... Bu sefer onlara "Mehdi" lakabıyla- sıfatıyla bir mahalden "hakikat bilgisi" gelir. "Deccal" lakaplı çıkar. Mehdinin gücü (yani sadece bilmek) ona yetmez. "CİHAD" yaşanır. Sonunda İsa (yani kudret) kendini gösterir, zuhur eder. Deccal ,yani kendini tanrı ilan eden onu "görünce" erir gider... Bu "süreç" hem enfüste hemde afakta yaşanırda yaşanır...

ZENCİ Bilal simsiyah formasının altındakini farkedince aslında sorunun efendisinde değil, kendisinin forma şartlanmasında olduğunu idrak eder... ! Ve firavuna "Asiye" olur... Tüm sürecin sonunda da ,kaderi gereği olarak, bir zamanlar efendisi olanların sırtında "kabe"ye çıkarak asıl varoluş gayesini gerçekleştirir. Haykırır gücü yettiğince tüm kainata :
Allahu EKBER... ! diye.

Yanlış anlaşılmasın tanrınız ulu falan olabilir gülücük fakat tanrı-tanrılık-tanrıcılık vs gibi tüm SUNİ kavramların hükmünü yitirdiği allah ismiyle işaret edilen azamet ve onun EKBERİYETi nedir bunun manasını yaşayabilmek için için tanrı kavramından kurtulmak lazım... Allah ne demek bunu önce kavramak lazım... Allahu ekber diyebilmek için, köle olmadığını YAŞAYABİLMEK için önce tenindeki siyahlığı kafandan atman , buna İMAN etmen lazım... Ki daha sonra da ten sınırlamasından azad edesin KENDİni...

Çünkü diyen hep KENDİSİdir hakikatte...
................
.............
...........


Şimdi eğer tüm bunlar oturduysa geriye şu soru kalır : Niye deccal yada deccaliyet ile savaşmalıyız ? Niye savaşalım ki ?
Eğer AMAÇ ölmemek için öldürmek ise , zaten öleceğiz bir gün bir yerde ve bir şekilde.. gülücük Bundan hiçbir kaçış kurtuluş vs gibi bişi kesinlikle söz konusu değil ...
O zaman geriye "iki seçenek" kalıyor. Ya göreceli şartlanmış ego kaynaklı kahramanlık oyunları oynayıp, hayalimizdeki kurtarıcı olacağız ; yada "ALLAH İÇİN" cihad edeceğiz...
Allah için cihad etmek demek , tanrının askeri olmak demek değildir ! Kesinlikle öncelikle bunun altını çizmek gerekiyor.
Allah için cihadın tek amacı ŞEHİD olabilmektir !
Şehid olmak için ŞEHADET "edebilmek" gerekir ! Şehadet etmek için ŞAHİT olmak gerekir ! ŞAHİT olmak için de "GÖR"MEK... !

Şehadet etmek demek , "Eşhedü en la ilahe illallah ..." kelimelerini papağan gibi tekrar etmekle olmaz. Görmediğin bir şeye şahitlik edemezsin !
O yüzden şehidler defnedilmeden önce yıkanmazlar. Çünkü onlar kendi kanları ile yıkanmışlardır. (Ben,hakikat,allah konusunda suyun "hafız(a)"sından bahsetmiştim)
Allâh için (iman ehli olduğu ve iman mücadelesi verdiği için) öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis onlar
diridirler, ancak siz bunu idrak edecek kapasiteye sahip değilsiniz. (Bakara -154)
Onların "ÖLÜ" olmayışı , şahit oldukları hakikat ve dolayısıyla ŞAHİTlikleri iledir. Şahit olan ebeden DİRİdir. Çünkü o ölmeden önce ölmüştür ve ölüm sadece 1 kere TADılır. !

"Kim ki nasıl ölürse öyle dirilir. Kim ki nasıl dirilirse öyle "haşr" olunur. " hadisi bunu anlatır.

............
.........
......
Neyse sonuç olarak demek istediğim şey , dünya üzerinde ŞU AN İÇİN yaşanan senaryo ve bu senaryodaki mecburi ROLümüze takılır kalırsak , beden batağında hakikatimizden perdeli bi şekilde futbolcu olarak kalmaya devam ederiz,
ebeden...
Burada bir başka konu altında yazdığım bir msı alıntılarsam..

Alıntı:Tabi tüm bunlar dahi bir perdelik "sahne" den öteye gitmeyecek , sonsuz içinde bir şey ifade etmeyen deccaliyet dramı... Daha nice kostümler değişecek, fakat SEYR hep devam edecek...

Allah ismiyle işaret edileni anlamazda , hayalimizdeki tanrımız için , onun gönlünü hoş etmek için birşeyler yaptığımızı zannedersek hüsrana uğrayanlardan olmamız mutlak bir kaderdir.
Asr suresi bize hükmünü gösterir o zaman, mecbruren gülücük
.......

Şimdi buradan tekrar zikir ve telkin konusuna dönersek.
Görmek , görebilmek ; tanımak ile olur. Bilgi edinmek ile. İlk aşaması bilgi edinmektir. GÖZe cismin bilgisi yani CİSİMDEN YANSIYAN IŞIK gelir... Bunu (bu bilgiyi) yorumlayacak, değerlendirecek ve ANLAMlandıracak olan ise nöron hücre gruplarıdır. Zikir bize "tanımamızı" sağlayacak nöronları yaratır, kısaca... !
Şimdi aslında zikir konusunda bir problem yok zaten abi bildiğimiz gibi. Seninde demek istemeye çalıştığın şey , telkini red etmeyelim , onuda kullanalım. Heralde yanlış anlamıyorum.
Ben aslında bu msjımda , bir önceki msjıma devam edecektim ama "devam edeceğim" yazmadığım için problem oradan çıktı. Eğer devam edecek olursam telkin konusunda...
Alıntı:Tüm telkinler içeriği itibariyle şeytani , kökeni itibariyle cinnidir.

dedim.
Ama şu var ki : "Şeytanını müslüman etmek" diye bir söz vardır gülücük
Şunu net bir şekilde çizecek olursak tüm telkinler , fikir irritesi kökenlidir ve buda merkür eksenlidir... ! Merkür eksenli , işlenmemiş (sonsuz) bilgi (salt data) alemine cinler TAMAMEN HAKİMDİR.. Sizin günlük hayatta "benim fikrim" yada "aklıma geldi" dediğiniz TÜM "SES"ler hep bu cinlerin hüküm sürdüğü alemin bir sonucudur.
Ve tümüde sen ister bu "iyi" bir telkin de , ister "kötü" bir telkin de ; tüm bu iyi-kötü diye isimlendirdiğin değer yargıların, şartlandığın stadyum dünyası ve ben bir futbolcuyum şartlanmasının bir sonucu olacaktır, mecburen !
Peki telkin konusunda ne yapacağız ? Şeytanımızı müslüman edeceğiz ve onu hükmümüz altına alacağız , süleyman gibi ...

Yani kafanda devamlı olarak hard rock metal çalan winamp ı , hükmün altına alarak sesini kısmak yada istersen tamamen kapatmak, kapatabilmek ! Yani kafandaki fikirlerin ve dürtülerin sana hükmetmesi yerine senin istediğin zaman , o mahalden gelen fikirleri alıp değerlendirebilir yada yoksayar hale gelmen... Dürtün yada (her bilgiyi bir öncekine göre değerlendiren) zekan ile değil, aklın ve ilminle hareket etmen...
Yani bu noktada öncelikle fikir ortamından kendini sıyırmaya çalışmak lazım. Yani burnumuzun dibinde duran baklavayı şöyle bi öteye itmeliyiz ki , onu "Aaaa bu aslında sadece şekerli sulu bir hamurmuş" diyebilelim ... Ağzımızın suyu akarken bunu diyemeyiz. GÖRMEK için biraz "öte"den bakmak lazım.
Ondan sonra ister ye, ister yeme ! BAĞIMLI mısın DEĞİL misin , önemli olan bu... Çünkü bu şu demek : Aciz misin ,değil misin ?

Ben baklavayı istersem yemek isterim. O istediğinde değil... !

Efendi ile köle arasındaki tek fark , "efendi"nin kölesini istediğinde azad edebilmesidir. Köle efendiyi azad edemez. ! Efendi azad edilmek kavramından MÜNEZZEHtir...
Paranı istediğinde azad edebiliyor musun ? Yoksa o seni azad etmemekte ısrar mı ediyor !
Topun CAZİBEsi beni yönlendirmemeli. ! Ben ister gol atarım ister atmam ! Topa odaklanmışken stadumu ve dışını asla göremezsiniz. "Beyin" gibi bir mucizenin ise sadece topa odaklı bir hayat sürmesi halinde gol atabileceği düşüncesi ise KÜLLÜYEN bir YALAN bir DÜZMECE ve deccaliyetin gereği olan bir ŞARTLAMA ! Ki asıl hakikatte eğer ki siz topu gönlünüzden çıkartırsanız TÜM TOPLAR SİZİ BULUR ve meCBuRen gol olur.

"Artık ben o kulumun görür gözü, işitir kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum." hadisi bu hakikate işaret eder ...
Bilmem anlatabiliyor muyum... gülücük

Şimdi bu çerçevede , ister istemez engel olamadığımız telkinleri nasıl yönlendireceğiz ? Eğer bilinçli bir telkin yapacaksak , bu ancak şu şekilde olursa bizi hedefe götürebilir. Şunları diyebiliyorsak :

-Topun peşinden koşmayacağım..
-Top beni ilgilendirmiyor.
-Seyircileri umursamıyorum.
-Alkışlanmak YADA yuhalanmak beni ilgilendirmiyor ve doğal olarak duygulandırmıyor.
-Bu oyunda futbolcu arkadaşları hor hakir görmüyor , onlara kızmıyor, üzülmüyor, hüzünlenmiyorum !
-Gol atamamak yada yemek beni üzmüyor, hat-trick yapmak kopartmıyor.
-Ben KADERİN "henüz" anlayamadığım kısımlarına da İMAN ediyorum... Çünkü iman kavramı ; sadece ve sadece , "HENÜZ" kelimesinin işaret ettiği zaman kavramı kapsamında geçerlidir. Dolayısıyla iman GEÇİCİdir. Ancak görmediğine iman edersin !
-BEN HAKİKATTE BİR FUTBOLCU DEĞİLİM ve İNSAN KELİMESİ NEYE İŞARET EDİYOR BUNU ANLAMAYA ÇALIŞACAĞIM.
-OLMASADA OLUR !

vs vs vs....

Telkin; bizi "Zikr"e ve dolayısıyla hakikate götürecekse eyvallah... Yoksa bizi herdaim stadın içinde tutar, OTOMATİK olarak. Bunu demek istiyorum.
Ve şunuda diyorum : "Sen kendini telkinden sıyır,hükmün altına al, ondan sonra istediğine telkinde bulun, sen bilirsin" Senin olmayanı terk edemezsin !

.......
Ve tüm dediklerimi özet bir cümle söylersem : "Kendini tanımadan , ilim sahibi olmadan yapacağın bir deccaliyet mücadelesi sadece hüsran getirir" Çünkü ameller niyetlere göredir.. gülücük Niyet ise ilim ve irfan kadardır... Bunlar olmadan ancak hayalindeki tanrı İÇİN "savaş"ırsın. CİHAD edemezsin !

Alıntı:Tamam senin dediğini anlıyorum , anlamaya çalışıyorum ve söylediklerinin büyük kısmına katılıyorum.
Takıldığım noktada aklıma şu örnek geliyor , bize model olan insan Hz.Peygamber örneğin saçın taranmasını , sakalın dağınık olmamasını ifade ediyorken , bizlerin kişisel bakımımıza ÖNEM VERMEYECEK OLMASI çelişki doğuruyor gibi.

Ben böyle bişey ne dedim nede demek istedim. Kendimi yanlış ifade ettim heralde...
Beni çok mu dağınık gördün yoksa abi gülücük

"ÖNEM VERMEYECEK OLMASI" ... Önem vermemek ile yapmamak farklı şeyler.

Fark şu : Yapmıyor olmak senin canını ACITIYOR mu ? Kızın sana bakmaması seni YAKIYOR ise , cehennemİN hayırlı olsun gülücük
Önemli olan birşeyi yapıyor yada yapmıyor olmak değil ! Sen ona ne kadar SAHİPleniyorsun, ne kadar KENDİn ile ÖZDEŞleştiriyorsun. Ve mutlak sistem gereği o sahiplendiğin her zaman için elinden çıkacaktır. !
HERŞEY ÖLÜMÜ TADAR. Ve sen "İşte bu BEN, buda BENİM ("sahip" olduğum)" dersen yanışın ebeden sürer.
5 saat yapmak için uğraştığın saçın , bir RÜZGARda dağılınca bu seni sıkıntıya sokuyorsa ATEŞi uzakta aramamak lazım abi...
Bunu demeye çalışıyorum. GÖNLÜNDEN ÇIKAR. Sonra ne istersen Yap ! Yeterki bağımlı olma, özdeşleşme ! "Sen" bu değilsin !
Diyorum kısaca...

Kısa bişi daha yazcam , ama şimdilik bu yayınlayayım. Yine abarttım galiba gülücükÇok uzun oldu ama yinede ancak fili tanımaya çalışan körler misali ya bacağını ya kuyruğunu tutabildik. Umarım zeka yerine akıl düzleminde sadece önümüze gelen verileri "kendi içinde" değerlendirmek yerine , o verilerin özünü çıkartarak görmediklerimizide görmeye çalışabiliriz. Allah bize bunu kolaylaştırsın...
Alıntı:Belkide konuya farklı açılardan bakıyoruz , sen tamamen tasavvuf penceresinden Şems gibi bakıyorsun , ben ise normal bir mü'min olabileyim yeterli bakış açısına sahibim belki de.

Bunun cvbını yazıcam inşaallah...
09-17-2011 01:18 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #67
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Tiyatral , uzunca mesajlar yazıyor olmanı bir problem olarak görmüyorum rahat ol lütfen bu konuda.
Aksine güzel ve detaylı bir cevap verebilmek için o mesajlara saatlerini harcıyor olman benim açımdan güzel ve anlamlı bir şey verygood

09-17-2011 02:26 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #68
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
(09-17-2011 01:18 AM)tiyatral_gitarist Yazılan:  Şimdi aslında zikir konusunda bir problem yok zaten abi bildiğimiz gibi. Seninde demek istemeye çalıştığın şey , telkini red etmeyelim , onuda kullanalım. Heralde yanlış anlamıyorum.

evet bunu demek istedim , Telkin konusunu beyinle alakalı teknik bir konu olarak düşünüyorum ve nasıl ki kişisel bakımımıza özen gösteriyorsak yada maddi kazancımız için gayret gösteriyorsak yada mesela şu an önümüzdeki bilgisayar sayesinde bu forum içinde ve daha pek çok internet sitesinde paylaşımlar yapabiliyorsak , Telkin yönteminin de benzeri katkıları olacağı nettir ( belki manevi katkıları yoktur ama dünyevi katkıları vardır )

örneğin Telkin yöntemini özgüven geliştirmek için kullanmak faydalı olacaktır düşüncesini taşıyorum yada bir hastalığın tedavisinde moral ve telkinlerin önemine dair deneyimler duymuşuzdur vs.

09-17-2011 08:00 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Félicé
Kayıtsız

 
Mesaj: #69
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Tiyatral, sadırdan dökülen yazıların çok manidar. Emeğine, zihnine sağlık.. Vesile'ye vesile ol'an'a hamdolsungülücük
Anlamak için yeter ki biraz açık olsun perdelerimiz.. Bu perdelerin açılması için telkin ve zikri şöyle düşünebiliriz belki.. Hakikat ilmine talip olan dualarında sürekli O'nun indindeki hakikat ilmine yönelmeyi diler.. Bunu kendine telkin eder.
Telkinin içerde ve dışarda fiilen de açığa çıkması 'mümin' (iman eden) esmasının sürekli tekrarı ile olur..
09-17-2011 08:34 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
tiyatral_gitarist
Kayıtsız

 
Mesaj: #70
RE: Kendi Kendine Telkin & Zihin Programlama
Alıntı:Belkide konuya farklı açılardan bakıyoruz , sen tamamen tasavvuf penceresinden Şems gibi bakıyorsun , ben ise normal bir mü'min olabileyim yeterli bakış açısına sahibim belki de.


Biz olaya "Şems" mahallinden baksak, burada hiçbirşey yazamayız. gülücük Güneş salt idraktır... Ne söz kalır ne laf.

Biz aslında burada sadece bir MÜMİN açısından olayı ele almaya çalışıyoruz - ki işte asıl mesele de burada zaten. !

Alıntı:normal bir mü'min olabileyim yeterli


Herkes bunun derdinde zaten ama işte zaten daha önceki msjlarımda da belirttiğim gibi NORMAL kelimesi deccaliyetin en büyük HİPNOZ kelimesi !

"NORM"al ...

Normları kim belirliyor acaba !? Normal tanımlamamız kime göre ? Hangi vasıtalarla ÖĞRENİLMİŞ şartlanmalar. ?

"Bu sene soldan yırtmaçlı diz üstü etek MODA" imiş ... Kim dedi bunu ? Kim verdi bu KOMUTu ?

.................
............
......

Burada bir virgül koyup MECBUREN şunları artık daha net bir şekilde dillendirmek zorundayım... !
ASıl ÖNCELİKLİ MESELE şu ...

Nasıl bir derin uyku , nasıl bir derin komada olduğumuzun farkında değiliz ! GÖRDÜRÜLEN rüyayı hala gerçek zannediyor ve her gelen yeni bilgiyi yine bu temel üzerine değerlendiriyoruz.

Derin uyuşturucu etkisi, sarhoşluk altında , KOMAda olmanın en büyük delili - kanıtı nedir biliyor musunuz ? Uyanıklık halinin en fazla 3-5 sn sürmesidir. !
...

İğne yapılarak uyutulmuş birini , hayvani bir şekilde dürtün ...

KALK, KALK, UYAN ... Seni suni olarak uyuttular , derin uykudasın ve sana istediklerini yapıyorlar. İstedikleri rüyayı gördürüyorlar. İstedikleri gibi de kullanıyorlar. Gördüğün rüya gerçek değil, aç gözlerini artık !

desek... Bağırsak , yırtınsak. Tutsak sarssak.. Alıp suya soksak..

Bu şahıs şöyle bir gözlerini aralar. Hayal meyal birşeyler GÖRür.

"-Aaaa ulan ne oluyo , ben nerdeyim böyle !" der.

Ama ilacın etkisi o kadar yoğun ve etkili ki ! en fazla 3-5 sn sonra gözleri tekrar ağırlaşmaya , rüya ağır basmaya başlar. Ve tekrar yitip gider RÜYAnın derinliklerinde...
.............

Bırakın gelenler belgeselini , artık etrafımızda gözümüze gözümüze giren , her tarafta gördüklerimiz bize ancak bir 3-5 sn lik süre kadar bi "Aaaa hakkatten ya !" cık dedirtmeye yetiyor ! Sonra hiçbirşey yokmuş gibi herşey devam ediyor. ! Rüya kaldığı yerden otomatik olarak "Resume" ediyor...

Şimdi eğer bu yazdıklarımı okuma anınız, şu 3-5 sn lik dilime denk geldi ise ... Şu kaçınılmaz gerçeği dillendirebiliyor musunuz acaba ?

- Derin KOMAdayım... ! Gördüklerimin beni ayıltmasına yetmeyecek kadar , uyuşturucunun tesiri altındayım. Ne yaparsam yapayım , UMURSAYAMIYORUM !!!

Her yeni gördüğüm ile tekrar tekrar AYNI ŞİDDETTE şaşıraBİLiyorum , dehşete düşüyorum. SAnki önceden hiçbirşey görmemiş , bir bilgi ile karşılaşmamışım gibi !

"-Aaa buda varmış" cümlesini tekrar tekrar tekrarlıyorum papağan gibi !

Peki bu neye sebep oluyor ?

Eldeki verilerden bir SONUÇ elde edemememe sebep oluyor ! Bazı yutturulmuş şartlanmaların , asıl hakikatlarını HAZMedemiyorum !

Bu fark zeka ile akıl arasındaki farktır işte... ! Bu uyku hali ile ancak kısa süreli zekamızı kullanabiliyor; geçmişi (o verileri) aklımızla değerlendirip , günümüz ve geleceği göremiyoruz !

Zekamız ile ; sadece önümüze konan ANLIK bilgiyi , kısa bir süre önce gelmiş önceki bilgiye İZAFE ederek, onunla kıyaslayarak bir sonuca varıyoruz. Ve tabi bu sonuca GÖREde bir duygu HÂLi içerisine giriyoruz . Yani uyumaya devam ediyoruz !

Bu zeka ile akıl arasındaki fark hakkındaki fikrimi sana o gün "astroloji ve irade" örneği ile açıklamaya çalışmıştı m abi hatırlarsan... Bu meseleyi "ben,hakikat,allah" başlığı altında da şu şekilde yazmaya çaışmıştım.

Alıntı:Astroloji diyoruz. Astrolojik etki , programlama ve heran işleyişiyle kader diyoruz. Daha doğrusu kader mevzuunu işimize geldiği gibi yorumluyoruz ! Bazı akli gerçekleri gözardı ederek...

10 gezegen , 12 burç , 12 ev ... Evet anladık...
Her harfi sayısız mana içeren 34 harfli bir alfabe. Buna birde açıları ekledik - ki ilişkilerini zihnedebilelim. Müthiş ! olarak kullandığımız beynimizin hesap ve yorumları işin içine girdi.

Göreceli olarak daha çok bilgi sahibi olduklarımıza ve göreceli daha kolay algıladıklarımıza ana açılar dedik. Sonra baktık ki mevcut geometri bilgimize göre değişik değişik birsürü daha açılar var. Bunlar ve etkileri ! , mana ve fiiliyatları hakkında daha az bildiğimiz için ve işin içine daha çok enstruman dahil olmasından kaynaklı olarak , "MÜthiş beynimiz"deki cızırtı sesleri ve duman kokularını bastırmak için de bunlara TALİ açılar dedik. Onları da ancak irade ile ilgili şartlanmamızdan çıkabildiğimiz kadar , bu açılar hakkındaki sınırlı ilmimiz + beyin veri işleme ve değerlendirme gücümüz ölçüsünde işin içine dahil ettik.

Bu arada bir nefes alarak , hah ! dedik...

-İşte sınır burada , burdan da "çizgi"yi çekerim gerisinede iradeMİ koyarım... Cüz-i müz-i varya ... BEN ve İRADEM , tanrımın çizdiği sınır çerçevesinde ilerliyorum. BEN ve TANRIM çok mutluyuz... !

Sonra işin içine orta noktalar , arap noktaları vs daha sonsuz sayıda materyal girdi. Bunları da bir miktar algılamaya haklarında bilgi sahibi olmaya çalıştıktan sonra bir miktar öğrendik sanırım. Fakat ortada bir sorun var ki bu sınırlı veriyi , sınırlı dahi olsa işin içine dahil etmekte zorlandık... İşlem gücümüz zorlasada bişiler yaptık kendi çerçevemizde ve bir sınır daha çektik.

-Evet burdan sonrası BENİM...

Astreoidler göz kırptı bize ordan Bir iki tanesi hakkında , üç beş kişinin yazısını okuduk. İyice ısınan makinemize bunlarıda nasıl dahil edecektik. Etmeye çalıştık ve sınırımızı biraz daha daralttık , beynimiz elverdiğince ... Bir de baktıkki 40000 astereoidden bahsediliyor , sadece jüpiter mars arasından...

Bundan sonrasına gözümüzü kapattık ve günlük hayatıMIZa devam ettik , uykulu gözlerle ... Zaten bundan daha da dar bir alana sığamazdık.

Sınırımız kalsın orada... !

Alıntı:
İnsanlar uykudadır , ölünce uyanırlar...

Sözü ise hoş bir esinti olarak kaldı , annemizin rüyamızda kulağımıza fısıldadığı...
Neyse... Kader mevzuu hakkında ancak bu kadar konuşulabilinir bu ortamda.
Ama yarın birgün bilim gelişirde "x26f77" isimli astreoid ayak paşparmağınızın üstündeki kılları yönetiyormuş diye bir makale çıkarsa...
Yada en azından 4 boyutlu hiper küpün "şu an için" hesaplanamaz dinamik açıları astrolojiye dahil olursa...
[Resim: 8_cell.gif]
Var olanı görme konusunda ne yaparız , bu sınırı nereye çekeriz yada tanrımıza nereden hesap sorarız bilmiyorum.



Buradaki "BEN ve İRADEM" şartlanması , vücudundaki uyuşturucudur ! Önüne ne kadar veri gelirse gelsin ,sen başta bu kabulu ve şartlanmayı yaptığın için bunun ÖTEsini DEĞERLENDİRemezsin. Ben desem ki "Sen zodyak ı biliyorsun ama birde kodyak yıldız şeridi de var, bütün SONSUZ DETAYı ile..." desem , sen hala " Acaba bunlar BENim İRADEMe nasıl etki ediyor" dersin , gibi...

6 sn önceden yapacakların , hüküm belli derim ... Bir ürperti... Bikaç dk içinde geçer... Düşünme gereği bile HİSsetmezsin..

Kafamızı yukarı kaldırıp , sonsuzluğu idrak edemiyoruz , ETTİRMİYORLAR... ! Algımızı 3-5 gezegen, 10-20 yıldız ile kitliyor bu ŞARTLANDIRILMIŞLIK... ! Uyutuyor bizi bu damarlarımızda dolaşan...

Uyanabilmek içinde önce uyuduğumuz gerçeğini HAZMETMEMİZ , o dağ gibi ŞARTLI BENLİK e bunu yedirmemiz lazım. Silkinmek için başka yol yok !

YAni özet olarak ; her seferinde "A buda varmış" , "A buda böyleymiş" vs diyip diyip olayı genel çerçevede görüp değerlendirmiyoruz. Bildiklerimiz ancak bize söylenen kadar olabiliyor her zaman. SÖYLENMEYENİ GÖREMİYORUZ ! O kadar alışmışız ki komut almaya , kendimize yakın gelenden KOPYalıyoruz hep.

Televizyonla , medya ile uyutuluyoruz diyoruz. Ama hala yeni gelen verileri değerlendirirken , önceden oradan buradan duyduğumuzu KISTAS olarak kullanıyoruz. Önceki yanlış bilgiye GÖRE değerlendiriyoruz...

Gazozuna ilaç atılan Ahu Tuğba dan zerre bir farkımız yok ! Hayal meyal duyduğumuz HAZzın kaynağı nereden geliyor farkında bile değiliz... Hazzı algılarken ne tür bir işleme tabi tutuluyoruz... Uyuyoruz...
3 sn lik flu bir Nuri alço silüeti ... "-Neler oluyor ?!" ... Sonra tekrar derinnnnnn koma...

................
.............
.....
Şimdi , elimden geldiği kadar açmaya çalıştığım parantezi burada kapatıp , bu genel çerçeveyi, "ŞARTLANILMIŞ GERÇEKLİK - HAKİKAT ALGISI" ve bunun sonucu "EDİNDİRİLEN MÜMİN lik kavramı" ! na bağlarsak...

"Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billâhi ve RasûliHİ vel Kitabilleziy nezzele........."
Ey iman edenler, "B" harfinin işaret ettiği anlam ile iman edin Allâh'a, O'nun Rasûlüne, Rasûlüne inzâl ettiği...
(Nisa- 136)

Şimdi oturup bir düşünelim. Ve ön yargısız bakalım olaya tamamen...
Şimdi tüm bildiğimiz , geçmiş tüm şartlanmalarımız , üstüne tüm düşünce sistemimizi bina ettiğimiz BİLGİleri bize söyleyen sevgili İLAHiyatçılarımız dan acaba şimdiye kadar hiç "B" harfi ile ilgili birşey duyduk mu ? Bir kelime değil sadece bir HARF olan ve daha kuranın ilk ayeti olan :

"(B)ismillahirrahmanirrahim " in, en başında tabiri caizse kabak gibi duran...

"Ben ilim şehriyim. Onun kapısıda Ali dir" diye hz. aliyi tanımlayan allah rasulu...

Peki siz hiç bir tv de ilahiyatçılardan hz. alinin şu sözünü duydunuz mu ?

"Kuran-ı Kerim' in sırrı Fatiha' da, Fatiha'nın sırrı "B"esmele de, "B"esmele' nin sırrı da başındaki "B" harfindedir. İşte "BEN" o B nin altındaki NOKTAYIM"

"İlim bir NOKTA idi cahiller onu çoğalttılar." Hz.Ali
...

Amentüyü okuyoruz değil mi ?

Amentü "B"illahi ve
melâiketihi ve
kütübihi ve
rasûlihi vel
yevmil âhir ve
"B"il kaderi,
hayrıhi ve şerrihi min ALLAH`u teâlâ vel
ba`sü ba`del mevt..

"Eşhedü enlâ ilâhe İLLAALLAH ve eşhedü enne Muhammedün abduhu ve rasûluh".

Neye nasıl iman ediyoruz ki , MÜMİN oluyoruz ? Varsaydığımız tanrıya mı iman ediyoruz ? Allah nedir bundan haberdar mıyız ? Hangi hakikatin üstü, nasıl örtülüyor ? "B" harfi neye işaret ediyor...

B harfinin işaret ettiği manayı biliyor muyuz ?

Kuranda hakkında herhangi bir ceza(karşılık) bildirilmeyen örtünme konusu hakkında yıllardır izlediğimiz, izlerken UYUYAKALDIĞIMIZ tartışmalar... !

Herhangi bir ilahiyatçı büyüğümüzün şunu dediğini duydunuz mu peki ? : "Gıybet etmek , kuranda açık ve net bir şekilde belirtilmiş, CİNAYETten daha çok günah (size zararı olan) bir davranıştır. Aman bundan uzak durun..."

Böylece bunu mu diyorlar yoksa tv de , onlardan başka birşey olmayan kadın - magazin programlarına katılıp bu duruma ortak mı oluyorlar !?

Gıybet etmek şu şekilde tanımlanmıştır : Ölü kardeşinin çiğ etini yemek ! Yani önce bir cinayet işliyor ve kardeşini öldürüyorsun , ondan sonrada OTOMATİK olarak onun "çiğ eti" ni yiyiyorsun ! (Bunun ne demek olduğuna, nörolojik açıklamasına şu an girmeyeceğim. Ama bunun size ne tür bir zararı olduğunu tahmin bile edemezsiniz..!)

"Günahımı alıyorsun" lafını bir daha bu çerçevede düşünelim !

Hala yoK "Sakız orucu bozar mı ? " , yok "Namazda elimi 37,3 derecelik açıyla tutsam birşey olur mu?" gibi soruların cvplarını izliyoruz... !

Bu soruları SORDURAN ve SORANLAR ile CEVAPLAYANLAR acaba çok mu birbirinden bağımsızlar... ?!

İşin dehşetini, vehametini idrak edebilmeyi ... UYANABİLMEYİ nasip etsin inşaallah...

Sıcacık yuvalarımız acaba ne zamana kadar aynı ısıda kalabilecek... !

Güneş = İDRAK tir... (İdrak ettiğimizi BEN zannediyoruz. İdrakim BEN olamaz. Benim olan hiçbirşey ,hiçbirzaman BEN olmadı... )
Güneş CEHENNEM... !

Allah rasulunun bile geçeceği bu sürece ne zaman gözümüzü açacağız acaba ? Gözümüzü kapamamız ancak ve sadece ışığa bir "perde" iken...

"Güneşin yaklaştırılması" nı engelleyemezsin ! Ya gözümüzü açıp hakikate yönelip onu anlayacağız yada odanın bir köşesinde 3 maymunu oynamaya devam edeceğiz...

"İKİ SEÇENEK"

Her halukarda ise "KIYAM"et kopacak.

Sonuç olarak : Şartlandırıldığımız tanrıcığımıza "inanmamız" bizi ŞİRKten kurtarmaz. Affı olmayan ve olmayacak tek şey ŞİRKtir.
AMentü "B"illahi diyebilmemiz lazım.

"1000 kişide ancak 1 kişi "cennet"e ulaşacaktır." hadisini duydunuz mu hiç İLAHÇIlarımızdan acaba ? gülücük

Alıntı:evet bunu demek istedim , Telkin konusunu beyinle alakalı teknik bir konu olarak düşünüyorum ve nasıl ki kişisel bakımımıza özen gösteriyorsak yada maddi kazancımız için gayret gösteriyorsak yada mesela şu an önümüzdeki bilgisayar sayesinde bu forum içinde ve daha pek çok internet sitesinde paylaşımlar yapabiliyorsak , Telkin yönteminin de benzeri katkıları olacağı nettir ( belki manevi katkıları yoktur ama dünyevi katkıları vardır )
örneğin Telkin yöntemini özgüven geliştirmek için kullanmak faydalı olacaktır düşüncesini taşıyorum yada bir hastalığın tedavisinde moral ve telkinlerin önemine dair deneyimler duymuşuzdur vs.


Şimdi tüm bu dediklerimin üstüne , artık "Ben , ÖZgüven, Dünyevi-Uhrevi" gibi kavramları ve daha önce bahsettiğim CİNni şartlanmaları tekrar ANA ÇERÇEVEDE değerlendirip, tüm bildiklerimizi ona göre düzenlersek artık VAR olana daha net bakabiliriz.

Ben senin dediğine karşı çıkmıyorum. TÜm demeye , anlatmaya ve uyarmaya çalıştığım NOKTA şu : "Olaya NEREDEN bakıyoruz ?"
Zaten heran telkin altındayız ve bununla yaşıyoruz. Peki tamam telkini yönlendireceğiz. Ama nasıl ve hangi yönde ? Asıl mesele bu !

Neyi telkin edicez kendimize bunun farkında mıyız ? Yanlış telkin bizi hangi mahale sürükler bunun bilincinde miyiz ? Hangi telkini edeceğine karar veren beyin acaba bu seçtiği cümleleri hangi şartlanmışlıklar üzerine seçiyor ?

"Dünyayı isteyene dünya , ahireti isteyene ahiret verilir" diyor hadis... Ne istiyor isek o duamız oluyor !

Burada şöyle bir yanlış anlaşılma doğuyor. Sanki ahireti istemek demek dünyasal nimetlerin kesilmesi demek. HAYIR yok böyle birşey ! TAM AKSİNE sizin önünüze serilir... !
Buradaki mesele ve fark şu : Sen neyi kendine layık görüyorsun ve neyi isteyecek bir bilince sahipsin...

Ahiret... "Ahir : Bir sonraki" demektir. "Bir sonraki" , kendi içinde "şu an" ı da içerir. Yani bir üst kümesidir. Ahireti isteyen ve ona yönelen için o yolda ilerleyecek nimetler önüne serilir...

Tabiki dünyalıkları GÖNLÜNDEN çıkaracaksın. Bu , onların hayatından çıkacakları demek değildir ! Farkı iyi anlamak lazım. Ve fakat tabikide sen onları gönlünden çıkarmadıysan hayatından çıkacaklar, bir süreliğine...
Ama zaten öleceksin ve tüm bunlar elinden zaten çıkacak. O halde direnmenin bi anlamı da yok.. gülücük

Cinler çok ZEKİ... Merkür onların evi. Bu düzeyde onları alt edemezsin ! Daha doğrusu alt edersin ama , işte o anda alt olmuş olursun .. gülücük
Bu noktada forumumuz üyelerinden "Oqan" ın anlattığı ,başından geçen bir olay aklıma geldi. Tam burda söylemelik...

Bir gece uyurken karabasan gelmiş ve basmış... O da kendini toparlayınca kalkmış ve salona koşmuş.

"- Çıkın lan karşıma , korkmuyorum sizden" demiş ... gülücük Sonra evden bazı sesler gelmiş, kapı çarpmış falan filan.

"- Efekt yapmayın lan. "BEN" sizden üstünüm ! Adamsanız çıkarsınız karşıma" demiş !
Sonra sesler kesilmiş vs...

Ve o , onları yenmiş ! Bir "insan" olarak onlardan korkmadığını kanıtlamış ve onlarda gitmiş...

Şimdi o kazandı mı ? Hayır ! Aksine oyuna geldi... Egosu tavan yaptı, göreceli benliği yüceldi... Firavunu coştu .. ! 3-5 ışınsal varlıktan korkmamasını "İNSAN" olmasına bağladı... !
Artık onun için "İNSAN" kelimesinin manası burada bitti ! BEdeninde kayıtlı kaldı. "Cin"ni kendinden ayrı bir yere koydu ve ona galip geldi... BEN ve CİN ayrımı ona ŞİRK oldu... !
"B"illahi diyemedi... "Allah" tan haberi yok.

Neyse lafı uzatmaya gerek yok. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Telkinlerimiz ancak ilmimiz kadar olabilir. İlim öğrenmeden , mevcut şartlandırılmış beyinlerimizle , bu beyinlerin ürünü olan telkinler bizi hüsrana uğratabilir...

Amacımız şirkten arınmak ve kendimizi tanımak olmalı... Telkinler bu yönde ilim yollu yapılıyor ise tamam. Ama "bildiğim doğrudur, bu yolda giderim" diyorsak... Benim ilmimce bunun sonu cehennem ismiyle isimlenenden başka birşey değildir abi.

Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir...
09-18-2011 10:07 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir