Değerlendir:
  • 25 Oy - 3.32 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Psikolojik Astroloji
Yazar Mesaj
Angel Çevrimdışı
Angel
*****
Saturna Vip
lt=
Mesajlar: 1,250
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 19

Mesaj: #1
Psikolojik Astroloji
Psikolojik Astroloji’nin Doğuşu


Bu makale Psikolojik Astroloji Makaleleri adlı kitabımdaki

Astro Terapi: Teori & Pratiğin Taslağı bölümünden alınmıştır.



Glenn Perry, Ph.D



Astrolojinin son 30 yılda ne kadar yol katettiğini değerlendirmek zor. 1960’larda hümanistik psikolojinin baş göstermesine değin, astrologlar doğum haritalarını gelişim ve dönüşüm açısından ciddi olarak ele almıyorlardı. Astrolojiye henüz başlayanlar astrolojinin hep gelişimle ilgilendiğini düşünebilirler. Ama aslında öyle değildir. Jung’un (1962) bir zamanlar, “Astroloji, geçmiş uygarlıkların psikolojik bilgisinin toplamını temsil eder” (s.142) sözüne rağmen, gerçek şu ki 1960’lardan önceki astrolojinin bizim bugünkü anlamda “psikolojik” olarak düşündüğümüz şeyle çok az ilgisi vardır.

Eski uygarlıklar, önceleri gezegenleri, bir kralın tebasına hükmetmesine benzer şekilde, Doğadaki süreçlere hakim olan tanrılar olarak algılarlardı. Yer ve gök olayları arasındaki ilişki doğrusal, ikili ve hiyerarşikti: üstün bir güç aşağıdakine egemendi. Oysa daha sonraki ve daha derin olan astrolojik felsefede makrokozmos ve mikrokozmosun birbirlerine nüfuz ettikleri, böylece ilişkilerinin doğrusal veya ikili olmadığı fark edilmiştir. Bu görüş Helenistik kültürün 3.yy’da yıkılmasıyla zayıflamıştır.

Ortaçağ boyunca daha basit bir model yaygınlaşmış ve 20. yüzyılın ikinci yarısına dek şu veya bu biçimde sürmüştür. İnsanoğlu yatıştırılabilen, ama inkar edilemeyen kozmik güçlerin mahvolmaya mahkum alıcısı olarak algılanmıştır.

Oldukça iç karartıcı olan bu determinizm, doğum haritasında malefik (kötücül), kötü açı, kuvvetten düşürme, düşük, zararlı, yaşamı yok eden, zodyakın cehennemi vb. kaygı verici, değer yüklü bir terminoloji ile pekiştirilmiştir. Kuşkusuz benefikler ve yücelmeler gibi astrolojinin “iyi” bölümleri de vardır, ama bunlar sadece sistemin determinizminin altını çizmeye hizmet etmişlerdir. Gezegenler kişiyi doğumda etkileyen gizemli ışın ve elektromanyetik kuvvetlerin vericileri olarak düşünülmüştür. Anlaşılabilir biçimde, bu yaklaşım, kişilerin dikkatini, tanrıların onlar için hangi iyiliği veya kötülüğü hazırladığını görmek üzere, dışarıya yöneltmiştir. Geleneksel astrolojinin katı determinizmi bilinçte değişim ve gelişim olasılığına izin vermemiştir. Bunun yerine, insanlar yıldızlara daha çok kötü bir kaderi önlemek veya kişisel avantaj elde edebilmek için olayları manipule etmek amacıyla başvurmuşlardır.

Geleneksel, olay-odaklı astrolojinin anlattığı şey şudur: kişi çok az kontrol edebildiği veya hiç kontrol edemediği, kayıtsız bir evrenin potansiyel bir kurbanıdır. Buna uygun olarak, astrologlar insanlara sadece istedikleri şeyleri vermeye hevesli olmuşlardır –geleceği söylemek, tavsiyede bulunmak ve günümüzde bizim kompleks, psikolojik problemler olduklarının farkına vardığımız konulara basit çözümler önermek. En iyi koşulda, geleneksel astrologlar karakteri tarif etmek ve olayları öngörmek isteyen iyi niyetli insanlardı ve bir zarar vermiyorlardı. En kötü koşulda, hizmetlerini satın alan insanların güvensizliklerini ve kaygılarını suistimal eden, korku satan parazitlerdir ve büyük zarar veriyorlardı.

Hastalıklar, kazalar, boşanmalar, deniz kazaları, depremler, skandallar, miraslar, evlilikler, iş terfileri ve benzeri dünyevi tahminlerin büyük kısmı, beyanları sorulan olay üzerinde bir çeşit kontrol imkanı sunuyormuş gibi görünen astroloğa bağımlılık yaratmak dışında, tamamen işe yaramazdı. Ancak hiçbir astrolog kesin olarak hangi olayların olacağını, tam olarak hangi koşullar altında olacağını veya bunların insanı nasıl etkileyeceğini söyleyemezdi. Bu tür tahminlerde özellikle eksik olan, bu olayların ivedi etkilerinin ardındaki anlam ve amaçtı. Bu olayların bunları deneyimleyen kişinin bilinçliliği ile ne gibi bir ilişkisi vardı? Farkındalığın büyümesi ve kişinin kendisi hakkında bilgilenmesi için ne gibi fırsatlar sunuyordu?

Keza, geleneksel astroloğun karakter tarifi de yüzeysel kişilik tanımlamaları, ahlaki yargılar ve üstünkörü tavsiyelerle sınırlandırılmıştı. En iyi koşulda, astrolog kişinin zaten sezgisel olarak bildiğini doğruluyordu. En kötü koşulda ise, astrolog sığ, duyarsız, yargılayıcı, aşırı olumsuz ya da açıkça yanlış yorumlarla kişinin kafasını karıştırıp, onu altüst ediyordu. Doğum haritasının, yüzeydeki davranışların altında yatan temel dürtülerin ve bilinçdışı inanışların ipuçlarını vermek, daha derin boyutlarına hitap etmek için bir çaba yoktu. Karakter ya sabit ve değiştirilemez, ya da kozmik bilgilere sahip astroloğun tavsiyeleriyle kolayca değiştirilebilir olarak görülmekteydi. Bu tür varsayımlar modern, derinlik psikolojisi perspektifinden oldukça saf görülmektedir. Bugün biliyoruz ki bir kişinin doğuştan gelen karakterini değiştirmek oldukça zordur ve bu ancak cesaret, kararlılık ve sıkı bir çalışmayla başarılabilir.

İnsan ruhunun derinliklerini araştırmak için astrolojinin büyük bir potansiyel olduğunu ilk farkeden İsviçreli psikanalist Carl Jung’dur. Hayatı boyunca yazdığı birçok yazısında astrolojiye olan derin saygısını ifade etmiştir. Astrolojinin psikolojiye büyük katkıda bulunduğunu iddia etmiş ve hastalarıyla analitik çalışmalarında bunu kullandığını itiraf etmiştir. Zor psikolojik tanılarda tamamen farklı bir bakış açısı yakalayabilmek amacıyla doğum haritası çıkartmıştır. Jung: “Astrolojik data çoğunlukla anlayamadığım bazı belirli noktaları aydınlatmıştır.” demiştir.(1948)

Jung(1976), astrolojinin burçlarını ve gezegenlerini kolektif bilinçdışından kaynaklanan arketipsel süreçlerin sembolleri olarak kabul etmektedir. Kolektif bilinçdışının arketipleri, hem kişisel hem kolektif, bütün psikolojik hayatın altında yatan ve onu harekete geçiren evrensel düzenleyici prensiplerdir. Oysa mitoloji, arketiplerin tarihin çeşitli zaman ve yerlerdeki kültürel tezahürlerine vurgu yapmıştır. Astroloji, arketipleri insanların temel psikolojik dürtülerini anlayabileceği bir dil olarak kullanmıştır. Jung: “Astroloji, psikolojinin ilgilendiği kolektif bilinçdışı gibi sembolik birleşimlerden oluşmaktadır: gezegenler bilinçdışı gücün sembolleri, tanrılarıdır. Mitolojinin tanrıları, her şeyi kalıplayan, modelleyen evrenin yaşayan güçlerini temsil ederler. Platon’un Formları gibi, bir arketip hem subjektif hem objektiftir, insan bilincinin doğuştan gelen idealarında ve doğanın temel süreçlerinde görülür; sadece insan deneyimi hakkında değil, gezegen hareketleri hakkında da bilgi verir.

Arketipin bu ikili doğası, doğum haritasının tam olarak içsel karakterle bu karakteri yansıtan dışsal olaylar arasında köprü kurmasını sağlamaktadır. Jung (1976) “ Burçlar ve psikolojik olaylar veya horoskop ve karakteristik yapı arasında çarpıcı benzerlikler vardır.” demiştir ve şu sonuca varmıştır, arketipler şizoid’dir, yani zihini olduğu kadar maddeyi şekillendirirler. Bir astrolojik düzenleniş (konfigurasyon), bireyin hem doğuştan yapısını hem de muhtemelen deneyimleyeceği dışsal durumları açıklar. 1954’teki bir söyleşide Jung şöyle belirtmiştir: “İyi tanımlanış bir psikolojik duruma, uygun bir astrolojik düzenlenişin eşlik edeceğinden emin olabilirsiniz.”

Jung, astrolojinin gezegen hareketleri ile insan deneyimleri arasındaki bağlantıları göstermekteki eşsiz hünerinin yaşam krizlerinin zamanını tam olarak saptama yolu olduğunu farketmiştir: “ İyi tanımlanmış psikolojik bir aşamanın veya benzer bir olayın bir transit tarafından desteklendiğini, birçok olayda (özellikle Satürn ve Uranüs’ün gerilimli transitlerinde) gözlemledim.

Jung’un psikolojik olgu ve astrolojik veri arasındaki ilişki konusundaki gözlemleri, onun senkronisite (zamandaşlık) teorisini formüle etmesine katkıda bulunmuştur. Zamandaşlığı şöyle tanımlar: “Anlık subjektif durumlarla anlamlı paralellik olarak görünen, bir ya da daha çok dışsal olayın belirli bir psişik durumla aynı zamanda oluşudur.” (1955-sf.36)

Bu nedenle, Jung. astrolojiyi ciddi olarak destekleyen ya da onun temelini oluşturan senkronisite (zamandaşlık) olgusunu kabul etmekte tereddüt etmemiştir. Astrolojinin zamandaşlık nedeniyle, yani doğacak bir insanın ruhsal ve psikolojik yapısının, gezegenlerin o andaki pozisyonlarıyla “anlamlı bir şekilde paralel” olması nedeniyle işlediğini düşünmüştür.

Jung, zamandaşlık hipotezini sınamak için evli çiftlerin doğum haritaları arasındaki gezegen oluşumlarını, etkileşimlerini veya kare açıları inceleyen astrolojik bir deney yapmıştır. Hipotezine göre, kare açılar evli çiftlerin doğum haritalarında, birbirleri arasında hiçbir ilişki bulunmayan insanlara oranla, daha sıklıkta görülmektedir. Jung “eski zamanlardan beri astrolojik veriler.... karakterin kişisel özelliklerine denk geldiklerine göre, ve çeşitli gezegenlerin, evlerin, burçların ve açıların anlamları bir karakter çalışması için bir temel olarak hizmet ettiklerine göre, aradığımız anlamlı tesadüfler, astrolojide doğrudan doğruya görülmektedirler.” demiştir. (1955-sf.43-4)

Jung hiçbir zaman astroloji için sistematik bir teori geliştirmemesine rağmen, öyle görünüyor ki kendi analitik psikoloji teorisi astrolojiden yoğun bir şekilde etkilenmiştir. En azından bazı temel kavramlarını direkt astrolojiden aldığını gösteren bir çok paralellik bulunmaktadır. Gezegenlerin birer arketip olduğu açıklamalarına ek olarak, zamandaşlık teorisi astrolojik tesadüfleri açıklar. Jung’un iki tip tavır tanımı vardır: dışadönük ve içe dönük. Bu bölünüm astrologlar tarafından zodyağın çift kutuplu bölünmesinin işaretleridir: pozitif / eril (maskülen) (dışadönük) ve negatif / dişil (feminen) (içe dönük) burçlar. Aynı şekilde bahsettiği dört fonksiyon tipi de –içe doğma (sezme), duyumsama, düşünme ve hissetme- kabaca astrolojideki dört elementle paraleldir: ateş, toprak, hava ve su.

Bu çok aşikar benzerliklerin yanısıra, astrologlar tarafından keşfedilmiş ve araştırılan ek bağıntılar da vardır. Bunlar ego/Güneş, persona/yükselen, gölge/Pluto, anima/Venüs, animus/Mars ve kolektif bilinçdışı /Neptün’dür. Özellikle dış gezegenlerin Merkür, Venüs, Mars, Ay ve Güneş’e gerilimli açılarını içeren güçlü gezegen birleşimleri, astrologlar tarafından, Jung’un psişik kompleksler, yani merkezi bir çekirdek etrafında toplanan bilinçdışı, duygu yüklü anılar, imgeler ve düşünceler olarak tanımlamasına benzer şekilde, kişilikteki sorun noktalarının temsilci olarak gözlemlenmektedir.

1930’larda Dane Rudhyar modern astrolojiyi Jung’un analitik psikolojisi açısından yeniden formüle etmiştir. Özellikle Jung’un psişenin dengede duran karşıt güçlerin dinamik birleşimi olduğu ve psişenin doğal olarak, Jung’un bireyleşmek dediği süreç, yani psişik bütünlük yönünde gelişmek için güdülendiği düşüncesine odaklanmıştır. Jung kişilik dönüşüm sürecinin doğuştan geldiğine, ya da erekbilimsel olarak güdülendiğine inanır. Kişilik sadece dış güçlerin bir ürünü değildir, maksatlı olarak son amaç olan kendini gerçekleştirmeye doğru çaba göstermektedir. Birey kendi yarattığı deneyimlerden öğrendikçe, psişenin arketipsel yapısı giderek ayırt edilir, tamamlanır ve bütün olur. Rudhyar(1936) bu düşüncelerin kolayca astrolojiye uyarlanabileceğini fark etmiştir. Doğum haritası da karşıt güçlerin (burçların) dinamik birleşimidir. Ve astrolojinin çeşitli bölümleri de kendi sayısız açıları ve etkileşimleriyle kendini tamamlayıp dönüştürmeye uğraşan arketipsel kuvvetlerin sembolüdür. Rudhyar her horoskopta bireyleşme sürecinin dolaylı biçimde kesin olduğunu fark etmiştir.

1960’larda Rudhyar’ın astrolojiyi düzeltme ve yenileştirme projesi psikolojideki humanistik hareketle yeni bir hız aldı. Humanistik psikoloji, Abraham Maslow, Carl Rogers, Rollo May ve diğerlerinin yazılarında belirtildiği gibi, Freud’cu psikanalitik bakışın soğuk karamsarlığına ve davranışçılıkta ima edilen insan potansiyelinin robotsu algısına bir tepki olarak doğmuştur. Hem psikanaliz hem davranışçılık, kişiliği kişinin dışındaki nedenlerin (genetik, ebevyen, çevresel koşullar ve vb.) etkisine göre tasavvur ettikleri için, deterministikler. Humanistik psikologlar bu eğilime insanoğlunun bariz bir amaçlılık ve büyüme hedefli tavrını açıklayan gelişim modelleri geliştirerek karşılık vermişlerdir.

Humanistler bireyi içgüdüsel dürtüleri ile toplumun kısıtlayıcı etkileri arasındaki sonsuz mücadelede sıkışıp kalmış (psikanaliz) biçimde resmetmekten veya avantajlı dışsal bir noktadan görüldüğü şekliyle insanı çok sayıda koşullanmış davranışlara bölerek parçalamaktan ziyade, birbirinden ayrıştırılabilen ve parçalarının toplamından daha büyük bir işlevsel bütüne tamamlanabilen, otonom dürtüler ve fonksiyonlardan oluşan birleşmiş bir organizma olarak algılamışlardır.

Humanistik psikologlar, içgüdüsel dürtülerin ilkel bir id’den püsküren tehlikeli güçler olmadıklarını, değerlendirilmesi ve güvenilmesi gereken sağlıklı itici güçler olduklarını varsayarak Freud’cu teoriye meydan okumuşlardır. Birey sorumlu seçimler yapmaya ve ideal bir konuma doğru devamlı olarak büyümeye ehliyetli, yaratıcı, kendisini gerçekleştiren ve hür iradeli bir organizma olarak algılanmıştır. Bilincin içsel dünyasını önemsemeyen davranışçıların aksine hümanistler öznel unsurun önceliğini vurgularlar. Davranışçılar davranışın sadece dışsal nedenlerle belirlendiğini iddia ederler, humanistlerse davranışın içsel bir nedeni olarak maksatlılığın (bilerek yapmanın) uygunluğuna odaklanmışlardır. Davranışçılar davranışın nasıl manipüle edilebileceği ve kontrol edilebileceği ile ilgilenirken, humanistler kişisel özgürlük ve seçim kapasitesini vurgularlar. Özetlersek, humanistik psikologlara göre merkezi öneme sahip olan dış çevre değil, kişinin iç dünyasındaki algılar, değerler, düşünceler, inançlar, tavırlar, beklentiler, ihtiyaçlar, hisler ve heyecanlardır.

Rudhyar, astroloji ve humanistik psikolojinin birbirini nasıl tamamladıklarını fark eden ilk kişiydi. Doğum haritası, aslında, humanistlerin araştırmaya başladıkları kompleks iç dünyanın haritasını çıkarmak için bir araç olabilirdi. Humanistik psikoloji nasıl psikanalizin ve davranışçılığın özündeki doğal determinizme bir tepki olarak ortaya çıkmışsa, humanistik astroloji de geleneksel, olay-odaklı astrolojinin özündeki determinizme bir yanıttı. Rudhyar (1972) Carl Rogers’ın (1951) Hasta(danışan)-Odaklı Terapisinden alıntı yaparak İnsan-Odaklı Astrolojiyi geliştirdi. Rudhyar astrolojinin işleyip işlemediğinden ziyade kişinin kendini gerçekleştirme sürecine yardımcı olarak nasıl kullanılabileceği ile ilgilenmiştir. Asıl sorusu şudur: Astrolojini işlediğini kabul edersek, onun doğru kullanımı nedir?

1969 yılında Rudhyar, Uluslararası Humanistik Astroloji Komitesini kurmuş ve astrolojinin öncelikle insan doğasını anlamak için bir teknik olması gerektiğini beyan etmiştir. Kehanet astrolojisindeki kesin tesbitleri kınamış ve sembolik bir dil olarak astrolojinin potansiyeline odaklanmıştır. Gezegenleri fiziki etkilerin vericileri olarak görmek yerine, insan fonksiyonlarının simgesi olarak görmüştür. Psikolojik bir dil ve tanı aracı olarak, astrolojinin kişiliğin bütünlüğü ve dönüşümü için bir rehber olarak hizmet edebileceğini ifade etmiştir. Rudhyar’ın yaklaşımı “insan odaklı”dır, her doğum haritası benzersizdir; her horoskop kişinin toplam potansiyelini temsil eder, hiçbir gezegen “iyi” veya “kötü” değildir, her unsur organik bir bütünün parçasıdır. Burada olaylar şanslı veya şanssız etkileri olan izole durumlar olarak yorumlanamaz, gelişimsel döngülerin amaçlı ve aşamaya uygun tezahürleri olarak yorumlanır. Bir olayın anlamı belirli bir gezegen döngüsünün temsil ettiği aşamadan kaynaklanır ve kendini gerçekleştirmeye doğru boyun eğmez bir sürekli büyüme sürecine katkıda bulunur.

1970’lerde humanistik akımın bayrağı Ziporah Dobyns, Richard Idemon, Stephen Arroyo, Robert Hand ve diğer astrologlar tarafından devir alınmıştır. Humanistik astrologlar insan ve ilahi arasında mutlak bir ayrılma olmadığını, daha ziyade insanların ve gezegenlerin varoluşun ağına birlikte örüldüklerini ileri sürerler. Her birey, bütün kozmosa yayılan akıl almaz enerjilerin odağı ve kanalıdır. Madde değil, bilinç Evrenin birincil gerçekliğidir. İnsan psişesi Evrensel psişeyi hem yansıttığı hem de onun içine gömülü olduğu için, bu ebeveyn Bilinç’in yaratıcı gücünü paylaşır. Psişe bütün daha küçük varlıkların parçası olduğu Tek Varlık’ın biçimlendirici prensipleri ve yasaları ile hayat verilmiş ve sınırlandırılmıştır. Mutlak Varlık’ın evrensel yasaları ihlal edilemezken, birey bu yasaların sınırları içinde serbest ve özerktir.

Rudhyar her insanın belirli, özel bir zaman ve yerde Evren’in bir ihtiyacına yanıt olarak doğduğunu kavramıştır. Doğum haritası, aslında, bu ihtiyacın çözümünü temsil eder, yani yaşamın amacını ve kişinin kaderinin anahtarını gözler önüne serer. Bir başka ifadeyle, horoskop kişinin tamamen kendine özgü yolunu gösteren “tohum-planı” gibidir. Bir tohum paketinin üzerinde nasıl o bitkinin son halinin resmi varsa; horoskop da bireyin ne tür bir yetişkin olabileceğini simgeler. Bu bakışa göre, bir insanın hayatında bir amaç dışında bir şey meydana gelemez, o amaç da birey kanalıyla hareket eden bir bütünün amacıdır. Bu bütüne genellikle, canlı, amaçlı evrende kökleşmiş içe nüfuz eden kutsallık, çekirdek Benlik denir. Bu durumda, asıl sorulması gereken ne olacağı değil, bu olanın anlamının ne olduğudur. Rudhyar’a göre astrolojiden bir çeşit karma yoga olarak faydalanılabilinir, yani her şey o insanın kim olduğu ya da ne olacağı ile ilgilidir. Dolayısıyla, humanistik astrolog kendi başına olan olaylarla değil, sadece bu olaylara kişinin verdiği yanıt veya anlamlarla ilgilenmelidir. “Önemli olan tahmin edilebilir olaylar değildir, kişinin kendi gelişimi ve kendini tamamlamasına karşı takındığı tavırdır.” (1972, p.54)

Doğum haritasının avantajı bireyi bir bütün olarak ele alması, dolayısıyla iç çatışmaların nasıl kişilik parçalanmasıyla sonuçlandığını ve çatışmayı dışsallaştırdığını anlamak için bir araç sunmasıdır. Bireyler bölünürler ve kendilerinin bazı parçalarını, bu parçaların altında yatan ihtiyaçlar acı ve bozguna uğradığında, inkar ederler. Çeşitli fonksiyonlar bastırılır ve yansıtılır, ve böylece kişi asıl potansiyelinin ancak bir parçasına indirgenir. Birleştirilip, bütünleştirilemeyen fonksiyonlar genellikle dış dünyada bireyin kendine çektiği insanlar ve durumlar biçiminde deneyimlenir. Bireyin deneyimlediği sorunlu bir durum veya ilişki doğum haritasında kendi psişesinin bir yönü olarak görülebilir. Böylelikle, horoskop hangi özelliklerin inkar edildiğini ve yansıtıldığını, ve hangi koşullar (evler) kanalıyla bunlarla karşılaşabileceğini gösterir.

Doğum haritası kişinin iç çatışmaları hakkında bilgi sunarken, transitler ve progresyonlar bu çatışmaların ne zaman iyileşmek ve düzelmek için hedefleneceklerini gösterirler. Bu gezegen hareketleri, her biri kendi meydan okumalarını ve fırsatlarını sunan, çeşitli gelişim dönemlerinin doğasını, anlamını ve süresini işaret ederler. Transitler bireyi etkiliyor gibi görünen dışsal olaylarla bağıntılı olabilmelerine rağmen, astroloji bu olayların içsel değişimlerle zamandaş dışsal tezahürler olduğunu öne sürmektedir. Bir başka deyişle, çevre ve psişe birbirlerinin yansımalarıdır. Dışsal olaylar, içsel psikolojik büyümeyi destekleyen tetikleyiciler veya uyarıcılar olarak hizmet ederler. Bu açıdan bakıldığında, transitler kişinin doğasının bilinçli olarak bütünlenmeye, keşfedilmeye veya dönüştürülmeye hazır parçalarını ortaya çıkarırlar.

Eski düzenin yeni ve daha kapsayıcı bir düzenin yüzeye çıkabilmesi için ölmesi anlamına geldiği için, bölünmüş bir parçayı yeniden birleştirmek genellikle krizle sonuçlanır. Rudhyar (1975) “Humanistik astrolog krizleri büyüme işaretleri olarak sıcak karşılar. Danışana veya hastasına kendisini .... sonuçta harmoniye, içsel barışa, bilgeliğe ve şefkate yol açacak olan, ... krizin nedenlerine doğru yönlendirebilmesinde, dürtüleri kadar hedeflerini de yeniden değerlendirmesinde, olup biteni, bu defa daha yeni ve bütüncül bir tarzda, kabullenmesinde yardımcı olmaya çalışır.” der. (sf.56-7)

Bu durumda, astrolojinin değeri, tanrıların insanlar için ne hazırladığını tahmin etme gücü değil, her insanın içinin derinliklerinde yer alan tanrısal güçleri açığa çıkarma yeteneğidir. Bundan dolayı, humanistik astrolojide odak dışa değil, içe doğrudur ve yorumlar kişisel gelişim ve tamamlanma doğrultusunda yapılır. Basitçe söylersek, amaç horoskopta temsil edilen danışanın potansiyelleri fark etmesine yardımcı olmaktır. Örneğin, doğum haritasındaki Satürn-Venüs karşıtlığı sadece “aşkta talihsizliği” işaret etmez, engelleri aşma kararlılığı ve sabrı ile derinden, sürekli ve sorumlu biçimde sevme potansiyelini gösterir. Bu potansiyelin farkındalığı kaçınılmaz bir zorluk ve ıstırap gerektirmesine rağmen, potansiyel kazançları anlamadan sadece zorluk ve ıstırap öngörmek en iyi koşulda dar görüşlülüktür, en kötü koşulda da büyük zarar verir. Dobyns (1973) bunu şöyle ifade etmiştir:

“İnsanlara bazı olumsuz olaylar deneyimlemeye mahkum olduklarını söylemek oldukça yıkıcı olabilir. Buradaki görüş karakterin kader olduğudur ve karakterimizi (alışkın olduğumuz davranışları, inançları ve hareketleri) değiştirerek kaderimizi değiştirebiliriz. Kendimizi bilerek, çatışmaları bütünleyebilir, zayıflıkların üstesinden gelebilir, yeteneklerimizi geliştirebilir ve dengeye doğru ilerleyebiliriz. Humanistik psikolojinin ifade ettiği gibi, kendimizi gerçekleştirip, kendimizi aşabiliriz.”(sf.2)

Birçok açıdan humanistik astroloji, humanistik psikoloji teorisinde gerçek bir ilerleme olanağı sunar. Hem Jung’cu hem humanistik psikolojiler insanoğlunun iç doğasını tanımlamada çok kesin olmamakla eleştirilirler. Arketipler, yetiler, fonksiyonlar, güdüler ve benzerlerine ait örneklemeler, psişenin yapısını sistemli tarzda şemalandıracak somut referanslardan yoksun, spekülatif ve belirsizdir. Humanistik psikoloji kesin ve kullanışlı bir kişilik ve insan gelişimi teorisinden ziyade, kişiye karşı bir yaklaşım halidir. Öte yandan, astroloji psişenin yapısı ve dinamikleri için objektif öngörülebilir bağıntıları sunarken, aynı zamanda büyümenin olası yönlerini gösterebilir. Örneğin, Venüs-Satürn karşıtlığına sahip bir kişi ilişkilere karşı olumsuz ve korku dolu bir tavırdan (“baskın eşim tarafından kontrol edilmeye karşı koyacağım”), sorumlu ve sadık bir taahhüte doğru yön değiştirebilir. Bu tür bir değişim ilişkilere dair daha olgun ve gerçekçi bir tavır olacaktır, (“iyi bir evlilik sabır, tevazu ve sıkı bir çaba gerektirir.”), ancak hâlâ Satürn-Venüs karşıtlığının anlamı ile tutarlı olacaktır.

Astoterapi astrolojik kavramların klinik pratikte uygulanmasıdır. Astroloji hem bir kişilik teorisi, hem de tanı aracıdır. Psişeyi arketipsel ihtiyaçlar, bilişsel yapılar, beliriveren düşünceler ve davranışlar ve denk gelen olayları kapsayan hiyerarşik bir yapı olarak betimleyen kompleks ve çok yönlü bir insan davranışı modeli sunar. Ayrıca pratisyenin çocukluğun şekillendirici deneyimlerinin ipuçlarını fark etmesine, şu anki olayların anlamını kavramasına ve gelecekteki büyüme dönemlerini hedeflemesine yarayan güçlü ve esnek bir değerlendirme aracıdır. Geleneksel olay-odaklı astrolojinin tersine, astoterapi yüzeysel kişilik tanımlamalarıyla veya gelecek olayların tahminiyle ilgilenmez. Daha ziyade, kişinin iç dünyasıyla empati kurulmasını teşvik eder. Dolayısıyla, terapistin psikolojik problemlerle etkin bir şekilde ilgilenme, mevcut semptomları değiştirip kaldırma ve olumlu kişilik gelişimini ve bütünlüğünü düzenleme yeteneğini arttırır.



Referanslar

Dobyns, Z. (1973). The Astrologer's Casebook. Los Angeles: TIA Publications.

Jung, C. (1948). Letter to Professor B.V. Raman. American Astrology, June, 1948.

Jung, C. (1954). Interview with Andre Barbault. Astrologie Moderne, May 26, 1954.

Jung, C. (1955). Synchronicity: An acausal connecting principle. In C. Jung & W. Pauli, The Interpretation of Nature and Psyche (pp. 1-146). New York: Pantheon.

Jung, C. (1962). Commentary. In R. Wilhelm (Trans. & Ed.), The Secret of the Golden Flower. New York: Harcourt, Brace, & World.

Jung, C. (1976). C.G. Jung: Letters (Volume II). Edited by G. Adler and A. Jaffe (R.F.C. Hull, trans.). London: Routledge and Kegan Paul.

Rudhyar, D. (1936). The Astrology of Personality. Garden City, New York: Doubleday & Company.

Rudhyar, D. (1972). Person Centered Astrology. Lakemont, GA: CSA Press.

Rudhyar, D. (1975). From Humanistic to Transpersonal Astrology. Palo Alto, CA: The Seed Center.



Glenn Perry

1975’ten beri profesyonel astrologtur. Uluslararası Astroloji Araştırmaları Derneği’nde (ISAR) ve 2002 United Astrology Conference (UAC) Board’ta başkanlık yapmıştır. Klinik psikoloji alanında Saybrook Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Seçkin yazılarıyla Saybrook’taki Thuss Ödülünü almıştır.1995-98 yılları arasında Uluslararası Astrologlar Ödülünü en iyi makalede almıştır. 1979’dan beri lisanslı psikoterapisttir. Lisanslı Evlilik ve Aile Danışmanlığı terapistidir. Psikolojik Astroloji Birliği’nin kurucusu ve yöneticisidir. (APA). AstroPsikoloji Akademisi’nin kurucusu ve rektörüdür.(AAP) AstroPsikoloji Dergisi’nin yayıncısı ve editörüdür. (1988-1994). Astropsikoloji üzerine yayınlanmış 6 kitabın yazarıdır. Danışmanlık ve psikoterapi üzerine dünyanın birçok yerinde astroloji uygulamaları hakkında seminerler vermiş workshoplar düzenlemiştir. 1989’dan beri UAC üyesidir. Kepler College of Astrological Arts and Sciences’ta misafir ögretim üyesi, California Institute of Integral Studies’te yardımcı profesördür.



Çeviren: Özen Şahinoğlu

"Güneş gibi ol şefkatte, merhamette
Gece gibi ol ayıpları örtmekte
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL !!!!!!!! "
MEVLANA
[align=center][color=#008000][size=x-large]
[i]
02-13-2008 03:54 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
Simurg Çevrimdışı
.
**
Kayıtlı

Mesajlar: 751
Üyelik Tarihi: Feb 2008

Rep Puanı: 1

Mesaj: #2
Astrolojinin Psikolojik Yaklaşımları
Astrolojide bütün gezegenler glif adı verilen şekillerle gösterilirler. Glifler üç temel şekilden oluşurlar: hilal, haç ve daire. Bu şekiller ruh, madde (veya maddî dünya) ve tin (veya sonsuzluğu) temsil ederler.

Güneş'in glifinde daire tini, veya sonsuzluğu, ortasındaki nokta ise kaostan doğan yaşamı simgelemektedir.

Ay'ın glifi ruhu temsil eden hilaldir. Yeni Ay'a benzer.
Bu yöntemi kullanarak diğer glifleri siz kendiniz yorumlayabilirsiniz.

(Eğer glifleri bilmiyorsanız derginin Sembol Anahtarı bölümünde görebilirsiniz.)

Örneğin:
Jüpiter'in glifinde ruhu temsil eden hilal maddeyi temsil eden haçın üstünde durmaktadır.

Satürn'ün glifi Jüpiter'inkinin tam tersidir. Madde ruhun üstünde durmaktadır.

Jüpiter ve Satürn, aynı Güneş ve Ay gibi, birbirlerine zıt, ancak birbirlerini tamamlayan sembollerdir. Benzer zıtlığı Venüs ile Mars'ta da görebiliriz.

Uranüs'ün glifinde tinin (veya sonsuzluğun) üstünde duran haç (madde) bir televizyon antenine benzemektedir. Bununla Uranüs'ün teknoloji ile bağlantısı gösterilmektedir.

Aşağıdaki listede burçlarla mevsimlerin ilişkilendirilmeleri özetlenmektedir.*

BURÇ Mevsim

Koç Filizlenme dönemi, açılan enerji

Boğa Güçlendirme, biçim yaratma dönemi

İkizler Canlanma, çiçek açma dönemi

Yengeç Döllenme, gübreleme dönemi

Aslan Tohumun olgunlaşması

Başak Hasat, yetiştirilmiş olanın kullanılması

Terazi Doğanın ekonomisinde denge & ayar

Akrep Doğanın yaşamı sonlandıran süreçleri,yaşamın tohumda devam etmesi

Yay Doğanın kış uykusu

Oğlak Kışın formların kristalize olması

Kova Bahardan önce bekleme zamanı

Balık Tohumun toprakta kabarması


Şimdi de bu ilişkilerin psikolojik bağlantılarına bir göz atalım:

BURÇ PSİKOLOJİK BAĞLANTISI

Koç İstek, hareket etme dürtüsü, girişim ruhu,farkındalık, öncülük arzusu

Boğa Azim, sağlamlaştırma, şekil verme

İkizler Canlılık, esneklik

Yengeç Duygu zenginliği, annelik-babalık duygusu

Aslan Yaratma isteği, özgüven, bütün ürünler ve evlatlar

Başak Çalışkanlık & bakım, düzen, evcilleştirilmiş bir yapı, eleştiri yeteneği

Terazi Adalet duygusu, uyum arzusu, ortaklık duygusu

Akrep Dayanıklılık ve sebat, hayatta kalmanın acımasız mücadelesi

Yay Yaşamın içsel veya ruhsal yönünün işlenmesi, gelecek için umut dolu planlama

Oğlak Varlığını korumanın yorulmaz mücadelesi, sabır, kristalize olmuş sosyal formlara bağlılık

Kova Beklentili, sabırsız tavırlar, gözlem gücü,plan zenginliği

Balık Eski yaşamın kalıntıları arasında yeni yaşamın ilk işaretleri

*Stephen Arroyo, Astroloji, Psikoloji ve Dört Element, İlhan Yayınevi, 2000

İlkbahar Koç (ateş), yaz Yengeç (su), sonbahar Terazi (hava), kış Oğlak (toprak) burcu ile başlar. Başlangıçları temsil eden bu burçlar astrolojide Öncü burçlardır. Öncü demek inisiyatif sahibi, bir şeyleri başlatan, doğuran demektir. Öncü burçlar hareket prensibi ile ilişkilidirler ve enerjinin belirli bir yöne doğru harekete geçirilmesini sembolize ederler.

Boğa, Aslan, Akrep ve Kova Sabit burçlardır. Sabit burçlar başlatılan herhangi birşeyi sağlamlaştırır, her türlü koşula dayanacak hale getirirler. Bunlar konsantre bir enerjinin içeride belirli bir merkeze doğru veya bir merkezden dışarı doğru odaklanmasını temsil ederler.

İkizler, Başak, Yay ve Balık ise Değişken burçlardır. Değişken burçlar değişen koşullara ayak uydurma, uyum sağlama yeteneğine sahiptirler. Bunlar esneklik ve sürekli değişim ile ilişkilidirler ve enerjinin spiral biçiminde düşünülebilecek hareketini temsil ederler.

Kaynak:www.astrolojidergisi.com
10-03-2008 10:57 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #3
RE: Psikolojik Astroloji
Uyuyamama sorunu olan hastalara Erickson uyuyamadıkları zaman yataktan kalkmalarını buzdolabını temizlemek ya da yeri fırçalamak gibi nahoş işler yapmalarını isterdi.
Erickson'un hastaları bu sevimsiz işlerden kısa sürede sıkılıyor ve gidip uyuyorlardı.

Alıntı => http://www.hipnoterapi.com/ozel.htm

11-08-2010 02:08 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #4
RE: Psikolojik Astroloji
Bir gün altı yaşında gece işemesi olan bir çocuğu ailesi Erickson'a getirdi. Çocuğun bu durum karşısında saldırgan bir tavır takındığına dikkat eden Erickson ana babayı odadan çıkardı ve çocuğa ,
"Sen annene babana aldırma. Onlar çocuklarının yedinci doğum günlerine kadar yatağı ıslatmayı bırakmadıklarını bilmiyorlar."dedi.

Bir kaç hafta sonra, yedinci doğum günü partisinden sonra, çocuk yatağını ıslatmaz oldu. Bu, fevkalade hızlı ve ustaca yapılmış bir şuuraltı telkin göstergesidir. Terapist onun tarafını tutarak( "Sen anne ve babana aldırma onlar bilmiyorlar." diyerek ) çocuğun saldırganlığını basitçe etkisiz hale getirmiştir.
Sonrada çocuğun yedinci doğum gününden sonra yatağını ıslatmayacağına dair şuuraltı telkini vermiştir.

Alıntı => http://www.hipnoterapi.com/ozel.htm

11-08-2010 02:12 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #5
RE: Psikolojik Astroloji
Erickson, ilk felci 17 yaşında geçirdi.Yatağa düştüğünde doktorların annesine sabaha çıkamayacağı sözünü duyduğunda içi öfkeyle dolmuş, annesinden dışarının manzarasını engelleyen pencerenin önündeki büyük dolabı yana çekmesini istemişti.. sabahı göremeyecekse, günbatımını mutlaka görmeliydi. Böylece hem annesine yaşama arzusunu ilan edip ümit vermiş, hem de bu kısa vadeli hedefe odaklanarak kendini bekleyen ölüm tehdidine karşı korkusunu bastırmıştı. Gün batımının ancak yarısını seyredebilen Erickson, üç günlük bir koma halinden tamamen felçli olarak çıktı. Bu halde geçirdiği uzun zaman boyunca, insanların kelimeleri nasıl kullandığını, jest ve mimiklerin iletişimdeki rolünü gözlemleriyle anlayacaktır. Ona en çok acı veren şey yalnız kalmaktır. Dışarıyı göremeden sandalyesinde yalnız oturduğu bir gün, aralık pencereden gelen oyun sesleri, aklını çeldi. Büyük bir istekle pencereden bakmayı, diğerlerinin arasına katılmayı istedi. Tam o anda sandalyesinin hafifçe kıpırdadığını fark etti. Büyük bir heyecanla kendisine emirler yağdırmaya başladı: "Ayaklar hareket edin! Sandalyeyi sallayın!" Ancak bir şey değişmedi. Neden sonra yorulup bundan vazgeçti. Sonraki denemesinde yine gündüz düşlerine kapıldığı anda, sandalyeyi hareket ettirebildi. Erickson'un "indirekt telkin" yöntemini keşfi böyle oldu. Öneriyi bilinç değil, bilinçaltı deşifre etmekte, böylece uyarılan hayal gücü vücuda, bilincin verebileceğinden daha güçlü bir şekilde telkin vermekteydi. Bu olayı takip eden iki yıl süresince Erickson, kendine yürümeyi öğretti ve bunu o günlerde emekleyen kız kardeşini izleyerek yaptı.
Erickson çocuk felci hastalığına “ insan davranışı konusundaki en iyi öğretmenim” derdi

Alıntı => http://www.hipnoterapi.com

11-09-2010 02:55 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #6
RE: Psikolojik Astroloji
Klasik Astroloji ve Psikolojik Astroloji Arasındaki Fark:

Gelecek tahminini esas alan Klasik Astrolojinin danışanın karakteri hakkında söyleyecekleri genelde özet, objektif ve pratiktir. Klasik Astrolojinin gelecek tahminini dayandırdığı kavram insanın kaderinin önceden belli olduğu ve bu kaderin izlerinin doğada sembolleri bulunduğudur. Klasik Astrolojinin babası Ortaçağ Astrolojisi, Ortaçağ bilimini kullanır bu da sembolik cebirdir. Psikolojik Astrolojide ise bilincin seviyesi, kaderden farklı olarak, zor bir olayı içsel büyüme ve kişilik kuvvetlenmesine götürüp götüremeyeceğimizin, doğru zamandan faydalanıp faydalanamayacağımızın, daha önce mümkün gözükmeyen hedeflerin üstünden gelip gelemeyeceğimizin göstergesidir. Seçimlerimiz fiziksel alanda genetik mirasımızdan etkilense de, sosyal ve kollektif alanda kendimizden şüphemiz ve duygusal körlüğümüzden etkilenir. Bunlar gelişmemize engellerdir.

Her ne kadar temel alınan kavramlar çok farklı olsa da bu iki astroloji okulu birbiri ile çelişkiye düşmez aksine birbirini tamamlar. Klasik Astroloji, bugünkü psikolojik teoriler ortada yokken danışanın hayatını açıklayıp, başına gelecek olayları tahmin ediyordu. Ancak günümüz insanın ihtiyaçlarına cevap verebilmek için Klasik Astrolojiyi kullanan astrologlar gelişen psikolojik teorileri öğrenip kendi yorumlarını zenginleştirebilir. Benzer şekilde Psikolojik Astroloji danışanın psikolojisinin onu sürükleyeceği geleceğe ait fikir yürütürken Klasik Astrolojinin tahmin yöntemlerinden destek alabilir. En üst noktada amaç ortaktır, o da danışana yol göstermek ve seçimlerinde ona yardım etmektir.

Pelin Hattatoğlu

http://pelinhattatoglu.com/turkish/about.html

11-09-2010 03:21 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #7
RE: Psikolojik Astroloji
Jung , ileri derecede anne kompleksine sahip bir hastasının doğum haritasındaki anne konfigürasyonunun “T kare” açı yaptığını hayretle gördüğünü yazar ve şöyle devam eder “Bir gün insanların içgüdüsel olarak gökyüzüne yansıttıkları bir takım bilgilere erişeceğiz''

Alıntı => http://pelinhattatoglu.com/turkish/artic...rology.htm

11-09-2010 08:46 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #8
RE: Psikolojik Astroloji
Freud‘un temelini kazdığı, Carl Jung’un ise tuğlalarını ördüğü sekizinci evde, geçmişten getirdiğimiz yüklerimizi saklarız. Unutmak istediğimiz bazı travmatik veya dramatik hatıralar psişemizde derin iz bırakmıştır. Bunlar bize yapılan haksızlık veya kötülüklerin hatırlattıkları olabileceği gibi, bizim evrene yaptığımız kötülüklerin izleri de olabilir. Zaman içinde bu hatıraları psişemizin en derin noktasına gönderir ve evet, onları unuturuz. Ancak onlar hala hayattadır ve bizi çok iyi anımsarlar. Bu hatıralar zaman zaman gereksiz korkular, rasyonel olmayan endişeler, panik ataklar, obsesif-kompalsif hareketler, temelsiz kıskançlıklar ve paranoya şeklinde su yüzüne çıkar ve günümüzü bütün potansiyeli ile dolu dolu yaşamamıza engel olur.

Bu yükler Jung’un “gölge” diye adlandırdığı kavramdan başka bir şey değildir. Bu hatıralar yüzleşilmek ve affedilmek için haykırırken, onlardan kurtulmak için derinliklere göndermek yanlıştır. Onların hayatımızda gelişmemiz için gerekli olduğunu ve enerjilerinin alternatif sağlıklı yerlere kanalize edilmesi gerektiğini bilmemiz gerekir. Bunu gerçekleştirebildiğimizde içimizdeki çirkin kurbağalar, gerçek bir prens ve prensese dönüşecektir. Masalların altında yatan gerçekler gibi, Jung’a göre gölgelerin %90’ı ile yüzleşip onlardan kendimizi kurtarabiliriz.

Pelin Hattatoğlu

Alıntı => http://pelinhattatoglu.com/turkish/artic...i%20ev.htm

11-09-2010 09:09 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #9
RE: Psikolojik Astroloji
Jungian analist Dr. Karen Hamaker-Zondag, 12. evin anne karnında iken veya doğumu takip eden ilk yılda yaşanan olayları ve duyguları anlattığını savunur. Bu olaylar o kadar erken yaşanmıştır ki onları hatırlamamız imkansızdır fakat o görüntüler ve hisler bilinçaltımızda bu günkü hayatımızı ve ilişkilerimizi etkilemektedir. Bunlara aynı zamanda ailemizden miras aldığımız duygularda diyebiliriz.
Ailemiz ; duygusal sorunları çözememis ve bize çözmemiz için miras bırakmıştır.
12. ev yüklerini 8. ev yüklerinden ayıran fark bu hayatımızın çok erken evresinde devraldığımız duygularda bizim hiç bir katkımız olmamasıdır.

Küçük çocuklar çevrelerinden edindikleri bilgileri ve duyguları bir sünger gibi çeker.

Tutarsız duygular ve korkularımızı nereden edindiğimiz genelde belirsizdir. Hiçbir zaman nereden geldiğini çözemediğimiz bu anlamsız endişelerin altında kendimizi çaresiz hissederiz.

Bunları çözme yolunda ilk yapacağımız iş 12. evdeki gezegenlere ve evin yöneticisine bakmaktır. Mesela burada Ay varsa duygusal güvensizliğimizi, ilgi isteğimizi, ve tuhaf terkedilme korkumuza el atmamız gerekir. Büyük ihtimal ile annemiz (Ay) bize hamileliği sırasında veya doğumdan hemen sonra büyük duygusal sıkıntılar çekmiştir. İçimizde gizli bir anne arketipinin yıkılması problemi söz konusudur. Eğer anne zor günler geçirmişse bize etkisinin olamaması imkansızdır.

Pelin Hattatoğlu

Alıntı => http://pelinhattatoglu.com/turkish/artic...i%20ev.htm

11-10-2010 02:36 AM
 Alıntı Yaparak Cevapla
astrosohbet Çevrimdışı
Kızıl & Mavi
********
Neptunia Admin
lt=
Mesajlar: 7,901
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 172

Mesaj: #10
RE: Psikolojik Astroloji
Bir kukla tiyatrosu benzetmesi doğum haritamızı tanımlarken faydalıdır.
Farkındalığımızı artırdıkça, haritalarımızın üzerine çıkma yeteneğimiz arttıkça ve alt doğamız tarafından yönlendirilmek yerine, enerjimizi kendimiz yönlendirdikçe; gezegenler ve açılarının ifadeleriyle daha aşina oldukça ve bütün çelişen ihtiyaçlarımızı içine alan bir hayat stili geliştirdikçe, kendi kozmik piyesimizdeki kuklalar yerine kuklacı oluruz.
Artık iplerimize bağlı değil, sahnenin üzerinde olur ve gösteriyi yönetiriz.

Tracy Marks

11-14-2010 02:50 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Hiperaktivite / Dikkat Dağınıklığı ve Astroloji Hattusas 0 3,180 04-17-2020 02:03 PM
Son Mesaj: Hattusas
  Aşık Olma Mekanizmaları ve Astroloji Derin 41 39,423 11-23-2017 09:59 PM
Son Mesaj: Liaa
  Psikolojik ve Ruhsal Astrolojik Bağlantılar zeynepelif 5 7,602 05-02-2017 12:36 AM
Son Mesaj: melody
  Bir Ruhani Bilim Olarak Astroloji 1 Derin 4 7,917 08-08-2012 04:37 PM
Son Mesaj: freyja

Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir