Değerlendir:
  • 13 Oy - 2.85 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Bakmak_Görmek, Duymak_Dinlemek Üzerine
Yazar Mesaj
Angel Çevrimdışı
Angel
*****
Saturna Vip
lt=
Mesajlar: 1,250
Üyelik Tarihi: Apr 2007

Rep Puanı: 19

Mesaj: #1
Bakmak_Görmek, Duymak_Dinlemek Üzerine
BAKMAK - GÖRMEK, DUYMAK – DİNLEMEK ÜZERİNE


Varoluşsal ödevi, ana teması fazlasıyla Merküryen renkler taşıyan, yani kısaca iletişim olarak özetlenebilecek, benim yaşantılarımda ‘neden?’ sorusuna cevap ararken bakmakla yetinmeyip ‘görmeyi’, duymakla yetinmeyip ‘dinlemeyi’ farkında bir çabayla başarmam gerekiyor. Merkür deneyimleri sık sık bunları hatırlatmaktalar. Birisi bana bir şey söylerken pür dikkat dinlemeye çalışıyorum. Kendi anlatmak istediğimi beni ‘nasıl olsa anlar’ şeklinde bir varsayımla ağzımda yuvarlayarak söylemiyorum. Diğerinin beni anladığından emin olmaya çalışıyorum.


Astrolojide Merkür ile temsil edilen iletişim şüphesiz bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Bu yüzden hem kendi hem de diğerinin ihtiyacını doğru anlamak gerekiyor. Ancak bu hiç kolay değil. Biz konuşup anlaşan insanlar, aslında ‘doğal’ olarak bunu başarıyor değiliz. Çok kez tam tersi durumlar oluyor. Her türlü ilişkide bu sebepten kaynaklanan çeşitli zorluk derecelerinde sorunlar yaşıyoruz. Sorunun temelinde yatanın iletişim modelimizde işlemeyen veya yanlış işleyen bir şey olduğunu ve kendimizden kaynaklandığını fark etmekte zorlanıyoruz. İletişimin özündeki ‘anlamak’ fiilinin geniş içeriğini tariflemeliyiz. Zira biz çoğu kez ‘anlamlandırıyoruz’. Aslında Merkür sembolizminin olumlu bir yanını uygulamamış oluyoruz. Tarafsız entellektin her zaman kristal saflığında ışıldaması mümkün olamıyor ve Merkür sadece laf ebeliği yapan ve bu yolla kendisinden kaçan insanı anlatmıyor aslında. Eğer neden anlamlandırıyoruz? diye soracak olursak, cevabı bizi kendi ihtiyaçlarımız, daha da derinde, duygularımız konusundaki farkındalığımızın ne durumda olduğunu sorgulamaya zorluyor. Merkür’ün gerçek işlevine doğru giden yolu işaret ediyor. Tarot kartlarındaki MAGICIAN (Büyücü) bu yanı vurgulayan diğer bir sembol olarak ‘bilinç ile bilinçdışı arasındaki denge ve armoniyi sağlayan ve böylece bize dağları aşma cesaretini veren’ * Merkür sembolizmini doğru anlamak gerekiyor. Ancak biz içsel iletişim, içsel konuşma konusunda ciddi tembellik içindeyiz. İletişim ihtiyacımızın ana motivasyonu egosal parazitlerin öylesine gürültüsüne maruz kalıyor ki, öz ihtiyacımızı duyamıyoruz bile! Duymadıkça dinlemek olası değil.


Ben kendi yaşadığım ve beni çok önemli bir farkındalığa götüren kısa ama ‘öz’ diyebileceğim bir ilişki sürecinde duymakla dinlemek arasında bilinçli olmayan bir seçim yapılabildiğini deneyimledim. Bu farkında olmadan yapılan seçim oldukça komplike bir arka plana sahip gibime geliyor. Hani hepimiz biraz yaşlanmış ve kulaklarının ağır işittiğini iddia eden insanların zaman zaman pekala duyup, zaman zaman da duvar gibi sağır olduklarını biliriz. ‘İşlerine geleni duyup işlerine gelmeyeni duymazlar’ deriz. İşte egonun sahiplenici, direten, ısrar eden arzuları da bizi duvar kadar sağır edebiliyorlar. Sadece sağır etmekle kalmıyorlar, ‘bakar kör’ de edebiliyorlar. İletişimin içeriğinde beş duyunun etkin rol oynadığı düşünülürse baktığını görememe hali de sorun yaratıyor. İşimize geldiği gibi bakıp öyle duyuyoruz. Ve bunu özellikle de bizi büyütecek, kendimizi tanımamız yolunda değerli işaretler taşıyan – Merkür’ün rehber, yol gösteren yanı olsa gerek - insanlarla olan ilişkilerimizde sıkça yaşıyoruz gibime geliyor. Ne dersiniz?


Yukarıda anlata geldiklerim aslında ‘yanılsama’ olarak da özetlenebilir. Yanılsamalarımız gerçeklerden uzak kalmayı seçtiğimiz sürece bize eşlik ederler. Gerçek kimliğimiz konusundaki varsayımlarımız bizi varsaydığımız ilişkilere götürürler. Elbette bu var sayılan ilişkiler de bir süre sonra yok olurlar. İşte tam da o anda yaşadığımız şaşkınlık, hatta çoğu kez acı, bizi bize doğru yola çıkmak konusunda uyaran şiddetli bir duygu olur. Buradan gerisi de artık bize kalmıştır. Diğeri çoğu kez hiç farkında olmadan bize ‘yapacağı iyiliği’ yapmıştır. Yanılsamamıza olanak tanımış, ona biçtiğimiz rolü uzun ya da kısa bir süre oynamıştır. Merkür’ün mitolojide bu dünyada işi bitmiş olan ruhları yer altındaki –bilinçaltı- ölüler diyarına indiren tanrı Hermes(Merkür) olduğunu hatırlayarak, işlevini tamamlayan ilişki ve iletişimin de aynı gelişimsel amaca hizmet etmek için sona erdiğini varsayabiliriz: THE END !! – Bilinçaltının karanlık dünyasına hoş geldiniz!


Bireyin en temel açlığı olarak adlandırılan ‘Kabul iletisi’ açlığı, yani olduğu gibi kabul edilme ihtiyacı erken yaşlardan itibaren hoyratça törpülenir, aşındırılır. Başta doğduğumuz aile ortamında, ebeveynlerimiz ve giderek yakın sosyal çevremiz olmak üzere bir yetişkin olasıya kadar (gerçekten bir yetişkin olmak ne kadar mümkünse ) habire törpülenir dururuz. Bu törpülenmeler ilişkilerimiz aracılığı ile olur. Bu anlamda Merkür ‘ün üçüncü ev bağlantısı daha çok dikkat çekebilir. Yakın, daha az yakın ve nihayet daha uzak gibi pek sevdiğimiz sıfatlarla tanımladığımız ilişkilerimizde biz adeta inceden kalına giden zımpara kağıtları misali ilişkilerle ‘yontulur ‘ dururuz. İlk sosyalleşme deneyimlerimizi yaşadığımız komşularımız, akrabalarımız ve okul deneyimlerimiz bizi şekillendirmeye başlarlar. Ancak şu soruları sormadan edemiyeceğim: İnsanoğlunun sosyalleşmesi onun kendisinden, özünden vaz geçmesi anlamına mı gelir? Bireyliğinin farkında olan insan kendini sosyal ‘sürtünmeler’ sonucu oluşan aşınmadan nasıl koruyabilir? Öyle anlaşılıyor ki doğru iletişim tek panzehirdir. Bireyin öncelikle içsel diyaloğunu parazitlerden, gürültü yapan egosal seslerden olabildiğince filtre etmesi gerekmektedir. Ancak bundan sonra ‘diğerini’ duymak ve onu can kulağıyla ‘dinlemek’ olasıdır. Bir diğer anlatımla Merkür’ün ‘Fast-Food’’ iletişimden kurtulması, kendini besleyen ilişkiler geliştirmesi gerekiyor.


Merkür sembolizminin öğrenilmesi gereken, ne yazık ki sık atlanan en önemli yanı olan dinlemek ise, bir ‘etkinliktir’. Duymak bizim istem dışı muhatap olduğumuz bir uyarana verilen ‘pasif’ ve fiziksel bir tepki iken, ‘dinlemek’ tamamen istemli ve aktif bir ‘eylemdir’. Dinlemeyi biz seçeriz; tabii dinlememeyi de.


Bir ‘The End’ yaşıyorsak, bilin ki yeni bir şey ‘Başlamaktadır’. Bunu zaman olarak algılamayıp, bir proses, yani süreç olarak anlayıp, önemli bir farkındalık elde edebiliriz. Aksi takdirde yaşamın durmadan tekrar eden olaylardan oluştuğu gibi, bizi bir arpa boyu ilerletmeyeceği garantisi olan ciddi bir ‘yanılsamaya’ düşeriz. Namı-diğer: ‘Kader’ Hani şu utanması gereken! İyi de niye o utansın?


Biz ‘sağır duymaz uydurur’ şeklinde yaşamayı seçmişsek, egomuzun uydurma, göz boyayıcı hediyeleri kovalamasına göz yumuyorsak, sürekli aramaktayız demektir. Ne olduğunu tam da bilemediğimiz ‘O şeyi’ Merküryen bir kararsızlık, odaklanamama haliyle daldan dala zıplayarak arıyoruz. Bilemiyoruz, çünkü içimizdeki sesi dinlemiyoruz. Bilemiyoruz, çünkü içimizdeki sesi temsilen karşımızda duran insanın söylediklerini de dinlemiyoruz. Varsaydığımız, ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz, hatta çok emin olduğumuz her neyse veya her kimse ona bakıyor, onu duyuyoruz; ama gerçek diğerini görmüyoruz ve dinlemiyoruz. ‘Uymayan’ şeyleri yok sayıyoruz. Bu, sağlıklı iletişimin en baş engelleyicisidir. Sonunda hep öfke, hayalkırıklığı ve ümitsizlik getirecektir.


Diğerini dinlemek ve anlamak konusunda katlanacağımız her türlü zorluk, harcayacağımız zaman ve çaba bilelim ki kendimizi anlamak ve gerçek ihtiyaçlarımızın farkına varmak konusunda ciddi kazanımlar demektir. Yaşamımızda yolu bizimkiyle kesişen her insan, ister bize göre hoş veya nahoş olsun, önemlidir. Eğer bakmasını bilirsek, görebilirsek ve dinlersek bizi bir adım bile olsa daha ileri götürecek bir işaret taşır. Ben buna deydiğini, diğerine ‘iyi ki var-dın’ demenin rahatlığını deneyimleyince anladım. Bunu önce kendime söyledim, Zaten asıl önemli olan da bu değil mi? Galiba bu da 12. evden gelen ve Yükselen’le kavuşum yapan Merkür’ümün sembolize ettiği iç konuşma ihtiyacından kaynaklanıyor. Ancak zaten kendimize itiraf edemediğimiz hiçbir şeyi diğeri ile paylaşmamız olası değil. Bu anlamda içsel konuşmalar herkes için önem kazanıyor. Bana da size güzel sohbetler dilemek kalıyorJ


Neşe Kuran

"Güneş gibi ol şefkatte, merhamette
Gece gibi ol ayıpları örtmekte
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL !!!!!!!! "
MEVLANA
[align=center][color=#008000][size=x-large]
[i]
02-10-2008 09:02 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
yaren Çevrimdışı
Kıdemli Üye
**
Kayıtlı
lt=
Mesajlar: 239
Üyelik Tarihi: May 2007

Rep Puanı: 1

Mesaj: #2
RE: Bakmak_Görmek, Duymak_Dinlemek Üzerine
çok güzel bir yazı ....özellikle son paragraf çok şey anlatıyor anlayabilene....teşekkürler şekerpare....

Full Time Şerefsiz Olacağına,Part Time İnsan OL......
02-11-2008 04:14 PM
 Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »



Forum'a Git:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir