Alıntı:Belkide konuya farklı açılardan bakıyoruz , sen tamamen tasavvuf penceresinden Şems gibi bakıyorsun , ben ise normal bir mü'min olabileyim yeterli bakış açısına sahibim belki de.
Biz olaya "Şems" mahallinden baksak, burada hiçbirşey yazamayız.
Güneş salt idraktır... Ne söz kalır ne laf.
Biz aslında burada
sadece bir MÜMİN açısından olayı ele almaya çalışıyoruz -
ki işte asıl mesele de burada zaten. !
Alıntı:normal bir mü'min olabileyim yeterli
Herkes bunun derdinde zaten ama işte zaten daha önceki msjlarımda da belirttiğim gibi
NORMAL kelimesi deccaliyetin en büyük HİPNOZ kelimesi !
"NORM"al ...
Normları kim belirliyor acaba !? Normal tanımlamamız kime göre ? Hangi vasıtalarla ÖĞRENİLMİŞ şartlanmalar. ?
"Bu sene soldan yırtmaçlı diz üstü etek MODA" imiş ... Kim dedi bunu ? Kim verdi bu
KOMUTu ?
.................
............
......
Burada bir virgül koyup MECBUREN şunları artık daha net bir şekilde dillendirmek zorundayım... !
ASıl ÖNCELİKLİ MESELE şu ...
Nasıl bir derin uyku , nasıl bir derin komada olduğumuzun farkında değiliz !
GÖRDÜRÜLEN rüyayı hala gerçek zannediyor ve her gelen yeni bilgiyi yine bu temel üzerine değerlendiriyoruz.
Derin uyuşturucu etkisi, sarhoşluk altında , KOMAda olmanın en büyük
delili - kanıtı nedir biliyor musunuz ?
Uyanıklık halinin en fazla 3-5 sn sürmesidir. !
...
İğne yapılarak uyutulmuş birini , hayvani bir şekilde dürtün ...
KALK, KALK, UYAN ... Seni suni olarak uyuttular , derin uykudasın ve sana istediklerini yapıyorlar. İstedikleri rüyayı gördürüyorlar. İstedikleri gibi de kullanıyorlar. Gördüğün rüya gerçek değil, aç gözlerini artık !
desek... Bağırsak , yırtınsak. Tutsak sarssak.. Alıp
suya soksak..
Bu şahıs şöyle bir gözlerini aralar.
Hayal meyal birşeyler GÖRür.
"-Aaaa ulan ne oluyo , ben nerdeyim böyle !" der.
Ama ilacın etkisi o kadar yoğun ve etkili ki ! en fazla 3-5 sn sonra gözleri tekrar ağırlaşmaya , rüya ağır basmaya başlar. Ve tekrar yitip gider RÜYAnın derinliklerinde...
.............
Bırakın gelenler belgeselini , artık etrafımızda gözümüze gözümüze giren , her tarafta gördüklerimiz bize ancak bir 3-5 sn lik süre kadar bi
"Aaaa hakkatten ya !" cık dedirtmeye yetiyor ! Sonra hiçbirşey yokmuş gibi herşey devam ediyor. ! Rüya kaldığı yerden otomatik olarak "Resume" ediyor...
Şimdi eğer bu yazdıklarımı okuma anınız, şu 3-5 sn lik dilime denk geldi ise ... Şu kaçınılmaz gerçeği dillendirebiliyor musunuz acaba ?
-
Derin KOMAdayım... ! Gördüklerimin beni
ayıltmasına yetmeyecek kadar , uyuşturucunun tesiri altındayım. Ne yaparsam yapayım ,
UMURSAYAMIYORUM !!!
Her yeni gördüğüm ile tekrar tekrar AYNI ŞİDDETTE şaşıra
BİLiyorum , dehşete düşüyorum.
SAnki önceden hiçbirşey görmemiş , bir bilgi ile karşılaşmamışım gibi !
"-Aaa buda varmış" cümlesini tekrar tekrar tekrarlıyorum papağan gibi !
Peki bu neye sebep oluyor ?
Eldeki verilerden bir SONUÇ elde edemememe sebep oluyor ! Bazı yutturulmuş şartlanmaların , asıl hakikatlarını
HAZMedemiyorum !
Bu fark zeka ile akıl arasındaki farktır işte... ! Bu uyku hali ile ancak kısa süreli zekamızı kullanabiliyor; geçmişi (o verileri) aklımızla değerlendirip , günümüz ve geleceği göremiyoruz !
Zekamız ile ; sadece
önümüze konan ANLIK bilgiyi , kısa bir süre önce gelmiş önceki bilgiye İZAFE ederek, onunla kıyaslayarak bir sonuca varıyoruz. Ve tabi bu sonuca GÖREde bir duygu
HÂLi içerisine giriyoruz . Yani uyumaya devam ediyoruz !
Bu zeka ile akıl arasındaki fark hakkındaki fikrimi sana o gün "astroloji ve irade" örneği ile açıklamaya çalışmıştı m abi hatırlarsan... Bu meseleyi "ben,hakikat,allah" başlığı altında da şu şekilde yazmaya çaışmıştım.
Alıntı:Astroloji diyoruz. Astrolojik etki , programlama ve heran işleyişiyle kader diyoruz. Daha doğrusu kader mevzuunu işimize geldiği gibi yorumluyoruz ! Bazı akli gerçekleri gözardı ederek...
10 gezegen , 12 burç , 12 ev ... Evet anladık...
Her harfi sayısız mana içeren 34 harfli bir alfabe. Buna birde açıları ekledik - ki ilişkilerini zihnedebilelim. Müthiş ! olarak kullandığımız beynimizin hesap ve yorumları işin içine girdi.
Göreceli olarak daha çok bilgi sahibi olduklarımıza ve göreceli daha kolay algıladıklarımıza ana açılar dedik. Sonra baktık ki mevcut geometri bilgimize göre değişik değişik birsürü daha açılar var. Bunlar ve etkileri ! , mana ve fiiliyatları hakkında daha az bildiğimiz için ve işin içine daha çok enstruman dahil olmasından kaynaklı olarak , "MÜthiş beynimiz"deki cızırtı sesleri ve duman kokularını bastırmak için de bunlara TALİ açılar dedik. Onları da ancak irade ile ilgili şartlanmamızdan çıkabildiğimiz kadar , bu açılar hakkındaki sınırlı ilmimiz + beyin veri işleme ve değerlendirme gücümüz ölçüsünde işin içine dahil ettik.
Bu arada bir nefes alarak , hah ! dedik...
-İşte sınır burada , burdan da "çizgi"yi çekerim gerisinede iradeMİ koyarım... Cüz-i müz-i varya ... BEN ve İRADEM , tanrımın çizdiği sınır çerçevesinde ilerliyorum. BEN ve TANRIM çok mutluyuz... !
Sonra işin içine orta noktalar , arap noktaları vs daha sonsuz sayıda materyal girdi. Bunları da bir miktar algılamaya haklarında bilgi sahibi olmaya çalıştıktan sonra bir miktar öğrendik sanırım. Fakat ortada bir sorun var ki bu sınırlı veriyi , sınırlı dahi olsa işin içine dahil etmekte zorlandık... İşlem gücümüz zorlasada bişiler yaptık kendi çerçevemizde ve bir sınır daha çektik.
-Evet burdan sonrası BENİM...
Astreoidler göz kırptı bize ordan Bir iki tanesi hakkında , üç beş kişinin yazısını okuduk. İyice ısınan makinemize bunlarıda nasıl dahil edecektik. Etmeye çalıştık ve sınırımızı biraz daha daralttık , beynimiz elverdiğince ... Bir de baktıkki 40000 astereoidden bahsediliyor , sadece jüpiter mars arasından...
Bundan sonrasına gözümüzü kapattık ve günlük hayatıMIZa devam ettik , uykulu gözlerle ... Zaten bundan daha da dar bir alana sığamazdık.
Sınırımız kalsın orada... !
Alıntı:
İnsanlar uykudadır , ölünce uyanırlar...
Sözü ise hoş bir esinti olarak kaldı , annemizin rüyamızda kulağımıza fısıldadığı...
Neyse... Kader mevzuu hakkında ancak bu kadar konuşulabilinir bu ortamda.
Ama yarın birgün bilim gelişirde "x26f77" isimli astreoid ayak paşparmağınızın üstündeki kılları yönetiyormuş diye bir makale çıkarsa...
Yada en azından 4 boyutlu hiper küpün "şu an için" hesaplanamaz dinamik açıları astrolojiye dahil olursa...
Var olanı görme konusunda ne yaparız , bu sınırı nereye çekeriz yada tanrımıza nereden hesap sorarız bilmiyorum.
Buradaki
"BEN ve İRADEM" şartlanması , vücudundaki
uyuşturucudur ! Önüne ne kadar veri gelirse gelsin ,sen başta bu kabulu ve şartlanmayı yaptığın için bunun
ÖTEsini
DEĞERLENDİRemezsin. Ben desem ki "Sen zodyak ı biliyorsun ama birde kodyak yıldız şeridi de var, bütün SONSUZ DETAYı ile..." desem , sen hala " Acaba bunlar BENim İRADEMe nasıl etki ediyor" dersin , gibi...
6 sn önceden yapacakların , hüküm belli derim ... Bir ürperti... Bikaç dk içinde geçer... Düşünme gereği bile
HİSsetmezsin..
Kafamızı yukarı kaldırıp , sonsuzluğu idrak edemiyoruz , ETTİRMİYORLAR... ! Algımızı 3-5 gezegen, 10-20 yıldız ile kitliyor bu ŞARTLANDIRILMIŞLIK... ! Uyutuyor bizi bu damarlarımızda dolaşan...
Uyanabilmek içinde önce uyuduğumuz gerçeğini
HAZMETMEMİZ , o dağ gibi ŞARTLI BENLİK e bunu
yedirmemiz lazım. Silkinmek için başka yol yok !
YAni özet olarak ; her seferinde "A buda varmış" , "A buda böyleymiş" vs diyip diyip olayı genel çerçevede görüp değerlendirmiyoruz. Bildiklerimiz ancak bize söylenen kadar olabiliyor her zaman.
SÖYLENMEYENİ GÖREMİYORUZ ! O kadar alışmışız ki komut almaya , kendimize yakın gelenden
KOPYalıyoruz hep.
Televizyonla , medya ile uyutuluyoruz diyoruz. Ama hala yeni gelen verileri değerlendirirken , önceden oradan buradan duyduğumuzu KISTAS olarak kullanıyoruz. Önceki yanlış bilgiye GÖRE değerlendiriyoruz...
Gazozuna ilaç atılan Ahu Tuğba dan zerre bir farkımız yok ! Hayal meyal duyduğumuz HAZzın kaynağı nereden geliyor farkında bile değiliz... Hazzı algılarken ne tür bir işleme tabi tutuluyoruz... Uyuyoruz...
3 sn lik flu bir Nuri alço silüeti ... "-Neler oluyor ?!" ... Sonra tekrar derinnnnnn koma...
................
.............
.....
Şimdi , elimden geldiği kadar açmaya çalıştığım parantezi burada kapatıp , bu genel çerçeveyi, "ŞARTLANILMIŞ GERÇEKLİK - HAKİKAT ALGISI" ve bunun sonucu
"EDİNDİRİLEN MÜMİN lik kavramı" ! na bağlarsak...
"Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billâhi ve RasûliHİ vel Kitabilleziy nezzele........."
Ey iman edenler, "B" harfinin işaret ettiği anlam ile iman edin Allâh'a, O'nun Rasûlüne, Rasûlüne inzâl ettiği...
(Nisa- 136)
Şimdi oturup bir düşünelim. Ve ön yargısız bakalım olaya tamamen...
Şimdi tüm bildiğimiz , geçmiş tüm şartlanmalarımız , üstüne tüm düşünce sistemimizi bina ettiğimiz BİLGİleri bize söyleyen sevgili İLAHiyatçılarımız dan acaba şimdiye kadar hiç "B" harfi ile ilgili birşey duyduk mu ? Bir kelime değil sadece bir
HARF olan ve daha kuranın ilk ayeti olan :
"
(B)ismillahirrahmanirrahim " in, en başında tabiri caizse
kabak gibi duran...
"Ben ilim şehriyim. Onun kapısıda Ali dir" diye hz. aliyi tanımlayan allah rasulu...
Peki siz hiç bir tv de ilahiyatçılardan hz. alinin şu sözünü duydunuz mu ?
"Kuran-ı Kerim' in sırrı Fatiha' da, Fatiha'nın sırrı
"B"esmele de, "B"esmele' nin sırrı da başındaki
"B" harfindedir. İşte "BEN" o B nin altındaki
NOKTAYIM"
"İlim bir
NOKTA idi cahiller onu çoğalttılar." Hz.Ali
...
Amentüyü okuyoruz değil mi ?
Amentü
"B"illahi ve
melâiketihi ve
kütübihi ve
rasûlihi vel
yevmil âhir ve
"B"il kaderi,
hayrıhi ve şerrihi min ALLAH`u teâlâ vel
ba`sü ba`del mevt..
"Eşhedü enlâ ilâhe İLLAALLAH ve eşhedü enne Muhammedün abduhu ve rasûluh".
Neye nasıl iman ediyoruz ki , MÜMİN oluyoruz ? Varsaydığımız tanrıya mı iman ediyoruz ? Allah nedir bundan haberdar mıyız ? Hangi hakikatin üstü, nasıl örtülüyor ?
"B" harfi neye işaret ediyor...
B harfinin işaret ettiği manayı biliyor muyuz ?
Kuranda hakkında herhangi bir ceza(karşılık) bildirilmeyen örtünme konusu hakkında yıllardır izlediğimiz,
izlerken UYUYAKALDIĞIMIZ tartışmalar... !
Herhangi bir ilahiyatçı büyüğümüzün şunu dediğini duydunuz mu peki ? : "Gıybet etmek , kuranda açık ve net bir şekilde belirtilmiş,
CİNAYETten daha çok günah (size zararı olan) bir davranıştır. Aman bundan uzak durun..."
Böylece bunu mu diyorlar yoksa tv de , onlardan başka birşey olmayan kadın - magazin programlarına katılıp bu duruma ortak mı oluyorlar !?
Gıybet etmek şu şekilde tanımlanmıştır :
Ölü kardeşinin çiğ etini yemek ! Yani önce bir cinayet işliyor ve kardeşini öldürüyorsun , ondan sonrada OTOMATİK olarak onun "çiğ eti" ni yiyiyorsun ! (Bunun ne demek olduğuna, nörolojik açıklamasına şu an girmeyeceğim. Ama bunun size ne tür bir zararı olduğunu tahmin bile edemezsiniz..!)
"Günahımı alıyorsun" lafını bir daha bu çerçevede düşünelim !
Hala yoK "
Sakız orucu bozar mı ? " , yok "
Namazda elimi 37,3 derecelik açıyla tutsam birşey olur mu?" gibi soruların cvplarını izliyoruz... !
Bu soruları
SORDURAN ve
SORANLAR ile
CEVAPLAYANLAR acaba çok mu birbirinden bağımsızlar... ?!
İşin dehşetini, vehametini idrak edebilmeyi ... UYANABİLMEYİ nasip etsin inşaallah...
Sıcacık yuvalarımız acaba ne zamana kadar
aynı ısıda kalabilecek... !
Güneş = İDRAK tir... (İdrak ettiğimizi BEN zannediyoruz. İdrakim BEN olamaz. Benim olan hiçbirşey ,hiçbirzaman BEN olmadı... )
Güneş CEHENNEM... !
Allah rasulunun bile geçeceği bu sürece ne zaman gözümüzü açacağız acaba ? Gözümüzü kapamamız ancak ve sadece ışığa bir "perde" iken...
"Güneşin yaklaştırılması" nı engelleyemezsin ! Ya gözümüzü açıp hakikate yönelip onu anlayacağız yada odanın bir köşesinde 3 maymunu oynamaya devam edeceğiz...
"İKİ SEÇENEK"
Her halukarda ise "KIYAM"et kopacak.
Sonuç olarak : Şartlandırıldığımız tanrıcığımıza
"inanmamız" bizi ŞİRKten kurtarmaz. Affı olmayan ve olmayacak tek şey ŞİRKtir.
AMentü
"B"illahi diyebilmemiz lazım.
"1000 kişide ancak 1 kişi "cennet"e ulaşacaktır." hadisini duydunuz mu hiç
İLAHÇIlarımızdan acaba ?
Alıntı:evet bunu demek istedim , Telkin konusunu beyinle alakalı teknik bir konu olarak düşünüyorum ve nasıl ki kişisel bakımımıza özen gösteriyorsak yada maddi kazancımız için gayret gösteriyorsak yada mesela şu an önümüzdeki bilgisayar sayesinde bu forum içinde ve daha pek çok internet sitesinde paylaşımlar yapabiliyorsak , Telkin yönteminin de benzeri katkıları olacağı nettir ( belki manevi katkıları yoktur ama dünyevi katkıları vardır )
örneğin Telkin yöntemini özgüven geliştirmek için kullanmak faydalı olacaktır düşüncesini taşıyorum yada bir hastalığın tedavisinde moral ve telkinlerin önemine dair deneyimler duymuşuzdur vs.
Şimdi tüm bu dediklerimin üstüne , artık
"Ben , ÖZgüven, Dünyevi-Uhrevi" gibi kavramları ve daha önce bahsettiğim CİNni şartlanmaları tekrar ANA ÇERÇEVEDE değerlendirip, tüm bildiklerimizi ona göre düzenlersek artık VAR olana daha net bakabiliriz.
Ben senin dediğine karşı çıkmıyorum. TÜm demeye , anlatmaya ve uyarmaya çalıştığım
NOKTA şu :
"Olaya NEREDEN bakıyoruz ?"
Zaten heran telkin altındayız ve bununla yaşıyoruz. Peki tamam telkini yönlendireceğiz. Ama nasıl ve hangi yönde ? Asıl mesele bu !
Neyi telkin edicez kendimize bunun farkında mıyız ? Yanlış telkin bizi hangi mahale sürükler bunun bilincinde miyiz ? Hangi telkini edeceğine karar veren beyin acaba bu seçtiği cümleleri hangi şartlanmışlıklar üzerine seçiyor ?
"Dünyayı isteyene dünya , ahireti isteyene ahiret verilir" diyor hadis... Ne istiyor isek o duamız oluyor !
Burada şöyle bir yanlış anlaşılma doğuyor. Sanki ahireti istemek demek dünyasal nimetlerin kesilmesi demek.
HAYIR yok böyle birşey !
TAM AKSİNE sizin önünüze serilir... !
Buradaki mesele ve fark şu : Sen neyi kendine layık görüyorsun ve neyi isteyecek bir bilince sahipsin...
Ahiret... "Ahir : Bir sonraki" demektir. "Bir sonraki" , kendi içinde "şu an" ı da içerir. Yani bir üst kümesidir. Ahireti isteyen ve ona yönelen için o yolda ilerleyecek nimetler önüne serilir...
Tabiki dünyalıkları
GÖNLÜNDEN çıkaracaksın. Bu , onların hayatından çıkacakları demek değildir ! Farkı iyi anlamak lazım. Ve fakat tabikide sen onları gönlünden çıkarmadıysan hayatından çıkacaklar, bir süreliğine...
Ama zaten öleceksin ve tüm bunlar elinden zaten çıkacak. O halde direnmenin bi anlamı da yok..
Cinler çok
ZEKİ... Merkür onların evi. Bu düzeyde onları alt edemezsin ! Daha doğrusu alt edersin ama , işte o anda alt olmuş olursun ..
Bu noktada forumumuz üyelerinden "Oqan" ın anlattığı ,başından geçen bir olay aklıma geldi. Tam burda söylemelik...
Bir gece uyurken karabasan gelmiş ve basmış... O da kendini toparlayınca kalkmış ve salona koşmuş.
"- Çıkın lan karşıma , korkmuyorum sizden" demiş ...
Sonra evden bazı sesler gelmiş, kapı çarpmış falan filan.
"- Efekt yapmayın lan. "BEN" sizden
üstünüm ! Adamsanız çıkarsınız karşıma" demiş !
Sonra sesler kesilmiş vs...
Ve o , onları yenmiş ! Bir "insan" olarak onlardan korkmadığını kanıtlamış ve onlarda gitmiş...
Şimdi o kazandı mı ? Hayır ! Aksine oyuna geldi... Egosu tavan yaptı,
göreceli benliği yüceldi...
Firavunu coştu .. ! 3-5 ışınsal varlıktan korkmamasını "İNSAN" olmasına bağladı... !
Artık onun için "İNSAN" kelimesinin manası burada bitti ! BEdeninde kayıtlı kaldı. "Cin"ni kendinden ayrı bir yere koydu ve ona galip geldi... BEN ve CİN
ayrımı ona ŞİRK oldu... !
"B"illahi diyemedi... "Allah" tan haberi yok.
Neyse lafı uzatmaya gerek yok. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Telkinlerimiz ancak ilmimiz kadar olabilir. İlim öğrenmeden , mevcut şartlandırılmış beyinlerimizle , bu beyinlerin ürünü olan telkinler bizi hüsrana uğratabilir...
Amacımız şirkten arınmak ve kendimizi tanımak olmalı... Telkinler bu yönde ilim yollu yapılıyor ise tamam. Ama "bildiğim doğrudur, bu yolda giderim" diyorsak... Benim ilmimce bunun sonu cehennem ismiyle isimlenenden başka birşey değildir abi.
Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir...