sessizgidiş
Kıdemli Üye
Mesajlar: 337
Üyelik Tarihi: Aug 2008
|
Cvp: Armağan Çağlayan
Aprilios Yazılan:Dün gece ''Kahkaha Kadın''ın (Saba Tümer oluyorlar kendileri ) ) programında izledim Armağan Çağlayan'ı.
''Süper egom çok güçlüdür.''
''Birliktelik yaşadığım kişiyi kıskanmam çünkü kendime güvenirim.'' vb. açıklamaları sebebiyle, zaten haberdar olduğum Güneş Koç'una has kuvvetli ''ben'' hissiyatının, natal haritasındaki tali yolları neler olabilir, merak ettim.
Olası harita;
Güneş Koç burcunda safi bir gücün sahipliğindedir zaten, bir de üstüne Mars kavuşumu ile katıksız benlik duygusuna dair bir ''süperleşme'' ) durumundan bahsetmemek mümkün değil.
Balık burcu vurgusu dikkat çekici. Merkür - Satürn kavuşumu var. Merkür'ün Balık burcundaki dalgın, karmaşık, hayalci gölgeleri derleyip toparlamada yardımcı olabilir kaderin halkalı cilvesi (; Pallas'ın stratejik zeka ve muhakeme yeteneği gibi unsurlar ile bağdaştığını (asgari düzeyde) biliyorum. Subjektif düşünür Merkür'ünün (Balık); Pallas gibi zeka unsurunun uzantısında yer alan bir astroid ile kavuşum yapması oldukça olumlu değerlendirmeye açıktır sanıyorum. Şiron da Balık vurgusunun içinde; şimdilik toparlayamayacağım kadar komplike bir yorumlandırmayı gerektirmekte (iftar saatinden sonraki zaman diliminde başarabilirim belki ).
Jüpiter İkizler burcunda; iletişim konularında şans ve yetenek. Klasik astrolojinin prensibi gereğince; Merkür ile karşılıklı ağırlamadalar. Üstelik, iki gezegen arasında ''kare'' bağlantısı söz konusu. Fikirleri konusunda aşırı özgüven, entellektüel olarak sürekli gelişmeye müsait bir zihin.
Neptünyen Ay Akrebi de, su elementi vurgusunu keskinleştirmede faktör. Her ne kadar duyguları konusunda ketum olabilecek bir profil çizse de, iletişim'in gezegeni Merkür ile yaptığı üçgen açı, Çağlayan'ın duyguları ve mantığı arasındaki köprüleri başarılı bir biçimde kurabileceğini ve tercihinde bulunursa; duygularını rahatlıkla kelimelere dökebileceğini işaretleştiriyor.
Atladığım bir - iki önemli açı daha olabilir, en ham ve detaysız haliyle söyleyebileceklerim bunlar. Genel olarak; su elementi vurgusunun, bunun yanı sıra oldukça ''ateş''li bir ruh'un + Jüpiter İkizleri ve yaptığı Merkür karesi dolayısıyla es geçilmeyecek hava elementi ile dengelenmiş bir natal haritanın sahipliğinde kendisi.
Son olarak,
programda bahsi geçen A. Çağlayan'ın kaleme almış olduğu Merkür Balık'ının ve belki de Neptünyen Ay - Venüs karesinin eseri olan denemesini ekleyerek bitireyim:
''Her seferinde canımın acımasının biraz daha azalacağını düşünürdüm hep.
Ama azalmıyor ; yıllar geçtikçe daha da çoğalıyor can acısı.
Gençlik yıllarında böyle durumlarda başka şeyler düşünmeye çalışırdım.Hatta hatırlıyorum, ilk sevdiğimden ayrıldığımda daha doğrusu terk edildiğimde çok canım yanıyordu. Kendimi avutmak için bir yol bulmuştum; takvim yapraklarıyla oynuyordum.Her gün büyük bir özenle koparıyordum sayfaları, ' ooh bir gün daha eksildi ' diye. Her gün ' bugün bir dakika daha uzadı, daha geç karanlık olacak ' diye. Ve her geçen gün canımın acısı daha çok azalacak diye!
Ama bugün fark ettim ki herkesin çok şaşırdığı bir sürü gereksiz bilgiyi o zamanlar öğrenmişim. Takvim yaprakları ne kadar çok şey öğretirmiş meğerse bana ! İsterseniz size Kırlangıç Fırtınası'nın ne zaman olduğunu söyleyebilirim ya da cemrelerin ne zaman düştüğünü...Hatta zeytinyağlı biber dolması tarif edebilirim. Öyle hafifletmiştim canımın acısını o zamanlar. Ne iyi etmişim de aşık olmuşum...
Sonra ikinci sevgilimden ayrılmıştım.Daha doğrusu yine terk edilmiştim...Başka vücutlar istemişti canı. Çok canım yanıyordu. Kendimi avutmak için yine bir oyun bulmuştum, yazarların kronolojik sırayla kitaplarını okuyordum. Artık onu telefonla aramamam için kendimle mücadele etmem gerekmiyordu. O zamanlar anlamıştım insanın kendisiyle mücadelesinin ne kadar yorucu olduğunu ! Mesela onunla nasıl bir yerde karşılaşırım diye planlar yapmam gerekmiyordu. O zamanlar anlamıştı insanın kendisiyle oynadığı oyunların ne kadar yorucu olduğunu. Ya da telefon 10 dakika içinde çalarsa beni arayan O 'dur diye bitmek tükenmek bilmeyen on dakikalar beklemem gerekmiyordu. Aslında o zamanlar anlamıştım on dakikanın bazen bir asır olduğunu.
Yoldan geçen 3. araba kırmızı olursa tekrar barışacağız diye dilekler tutmam gerekmiyordu...O zamanlar fark etmiştim trafikte ne kadar az kırmızı araba olduğunu ! Ama bugün fark ettim ki, bugün çok az kişinin bildiği ve okuduğu yerli roman ve hikaye yazarlarıyla o zamanlarda tanışmıştım. Nihat Sırrı Örik, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Ethem İzzet Benice, Kemal Tahir, Pınar Kür, Vedat Türkali, Orhan Pamuk ve diğerleriyle...
Ve şimdi fark ediyorum ki , ne kadar çok şey öğrenmişim o romanlardan, hikayelerden, yazarlardan... Ne iyi etmişim de aşık olmuşum...
Sonra üçüncü sevgilimden ayrılmıştım, doğrusu bu kez de terk edilmiştim. Başkasına aşık olmuştu. Yine canım çok yanıyordu. Kendimi avutmak için bir oyun bulmuştum, aşk şiirleri okuyordum, terk edilmek üzerine. Başkalarının da terk edildiğini çok canlarının yandığını görmek ve anlamak acımı hafifletiyordu sanki. İlk ben değilim terk edilen diye düşünüyordum. O zaman ezberlemiştim Atilla İlhan'dan ' ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum ' dizelerini, o zaman ezberlemiştim Murathan Mungan'ın
'ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda, kirli ve umutsuz geçmişim' mısralarını ve Ahmed Arif'ten ve Kavafis 'ten aşk dizelerini. Şimdi fark ediyorum ki ne çok şey öğrenmişim o şiirlerden. Ve ne iyi etmişim de aşık olmuşum...
Sonra uzunca bir dönem yeni bir aşkı yeni bir sevgiliyi beklemeye başladım. Çok bekledim. Sabırla. Biliyordum gelecekti bir gün. Bu bekleme döneminde de bir oyun bulmuştum kendime. Ne kadar tiyatro oyunu varsa gidiyordum kudurmuş gibi! Ne kadar film varsa onları seyrediyordum hiç kaçırmadan. İşte o zamanlar öğrendim benden başka bir sürü aşk bekleyen insan olduğunu. Ve o zaman öğrendim beklemenin de bazen bir keyif olduğunu ve insana çok şey öğrettiğini... Ne iyi etmişim de beklemişim aşkı...
Hep bana soruyorlar nereden biliyorsun bu kadar çok şeyi diye, dilimin ucuna kadar geliyor, söylemek istiyorum 'aşk yüzünden' diye ama gülerler, anlamazlar diye söylemiyorum, vazgeçiyorum. Yıllar geçtikçe azalacak sanırdım canımın acısı ama azalmıyor. Ne kadar çok şey öğretmiş aşk bana. Hayat okulu dedikleri bu olsa gerek. Ya da hani derler ya; okumuş ama adam olamamış diye, sanırım okuyup da adam olamayanlar; aşktan canları yanmamış olanlar, aşkı tanımayanlar, bilmeyenler...
Şimdi yine canım yanıyor. Ama biliyorum bu duyguyu. Geçecek! Fakat şimdi, hemen yeni bir oyun bulmalıyım kendime.
Ey aşk hadi öğret bana bilmediklerimi, eksik kalanları...''
Aprilios çok güzel olmuş eline emeğine sağlık.. ;)
ki gerçekten yazısı güzelmiş.görünüşte hiç böyle duygusuz,kendi havasında ve havalarında biri gibi duruyor
|
|